Tribünler neden boş?

Bu sezon takımlarımız boş tribünlere oynuyor… Peki, futbolla yatıp futbolla kalkan bir millet neden maçlara gitmekten vazgeçti?

Meyzi ADONİ Spor
3 Aralık 2014 Çarşamba

Pazar akşamı Fenerbahçe-Eskişehir maçını izlerken, tribünlerin boşluğu açıkça sinirimi bozdu. Diğer takımların maçlarını izlerken de dikkatimi çekiyordu bu boşluklar ama kale arkalarının bile zar zor dolu olduğunu görmek, eski coşkuyu hissedememek beni çok üzdü. Daha sonra düşünmeye başladım, “Bu tribünler neden boş? Futbola aşık olan, futbolla yatıp kalkan bir ülkeyiz. Maça gitmek için her şeyini veren insanlar, neden maçta değil?” diye. Aklıma bir sürü sebep geldi, Passolig olsun, maçın kalitesi olsun... Ben de bir sorun analizi yapmaya karar verdim. Türk futbolundaki sorunlar neler, taraftarlar nelerden rahatsız?

Passolig: 

Geçen seneye kadar taraftarların normal kombine kartları vardı. Kombinesi olmayanlar maçtan önce biletlerini alıyorlar ve öyle izliyorlardı maçları. Bu sene uygulanmaya başlayan Passolig ise daha değişik bir sistem. Herkese ait kartlar oluyor, bu kartların üzerinde o kişinin hangi takımlı olduğu da yazıyor, ona göre hazırlanıyor ve kartların içinde kişiye ait bilgiler ve bilet bilgileri yer alıyor. Tabii bu karta sahip olmak için başvurmak lazım, form doldurmak, resim yüklemek lazım. Bu prosedür de eskisine göre daha zahmetli ve uzun. Zaten Fenerbahçe bile daha yeni uygulamaya koydu bu sistemi. Yani çok hoş karşılanan bir sistem olmadı.

İnsanlar hâlâ maçları takip ediyorlar ama izlemeyi evlerinde yapmayı tercih ediyorlar. Birçok insan artık futbolun keyif vermediğini, boşu boşuna maça gitmek için o işlerle uğraşmak istemediğini söylüyor. Passolig ile ilgili çok değişik görüşler var. Ama en göze çarpan görüntü tribünlerin boşluğu. Geçen sene her maçta dolup taşan, her yeri inleten tribünlerin yarısından fazlası bomboş. Ülkemizde dünyada takip edilen oyuncular var, maçlarımız izleniyor. Uzaktan maçların boş tribünlü görülmesi Türkiye açısından iyi değil. Büyük, mükemmel, gerçekten kaliteli statlar inşaat ediliyor, boş kalsın diye mi? Bence bu konunun üzerinde durulmalı ve bir çözüm bulunmalı. Tribünlerin eski halini özledik; o futbol tutkusunu, koltukları dolduran taraftarın gözünde görmek çok özel bir şey.

Antrenörler:

 Türk takımlarının çoğunda yabancı antrenör takıntısı var. Ama takımların başarılı olması için, illa başlarında olan teknik adamların yabancı olmasına gerek yok. Antrenörlerin çoğu çok iyi araştırılmadan ve çok büyük beklentilerle alınıyor ancak işin sonu çok büyük hüsran oluyor. Mesela, Prandelli. Mükemmel bir teknik adam; hikayesi var, çok başarılı olmuş kariyeri boyunca, çok büyük şeyler bekleniyordu ondan. Ama ne oldu? Daha sene bitmeden Galatasaray ile yolları ayrıldı. Son iki senedir Avrupa’da büyük işler yapan Galatasaray, bu sene gruptan çıkamadı maalesef. Eski dönemlerden örnekler vermek gerekirse, Beşiktaş ile Del Bosque ya da Fenerbahçe ile Aragones. Bu iki teknik adam da çok büyük umutlarla, çok şey beklenilerek alındı takımlara ama istenen performansı gösteremediler ve takımlarla yollarını ayırdılar. Kısaca antrenör alınırken, o teknik adamın iyi araştırılması, takıma uygun olup olmadığına bakılması lazım.

Geçen sene Fenerbahçe ile şampiyonluk yaşayan Ersun Yanal, bu sezonun hemen başında Fenerbahçe ile yollarını ayırdı, onun yerine yardımcı antrenör İsmail Kartal getirildi. Kartal’ı tanıyan vardı, çok az duyan vardı ama senelerdir Fenerbahçe’de olan biri olarak takımı çok iyi tanıması, her detaya hakim olması, takımla uyumunu kolaylaştırdı. Beşiktaş ile Bilic’i örnek vermek gerekirse, çok iyi uyuştular. Geçen sene takımı istikrarlı bir şekilde oynatıp, Avrupa bileti kapan Bilic, bu sene şampiyonluğa oynuyor. Böyle örnekler de var. İstikrar ve iyi uyuşma gelirse, hem yönetim hem de taraftar memnun oluyor.

Yanlış, istikrar getirmeyen antrenörler en sonunda tribünlerin de tepkilerine maruz kalıyorlar; taraftarlar olay çıkartıyor, yönetimi eleştiriyor. Haliyle takım da karışıyor yaşananlar karşısında. Antrenör seçimi her şeyden önemli. En küçük sorun tribünlerin karışmasına neden olabiliyor. Bu sebeple teknik adamların özenle araştırılarak, takıma uygun olup olmadıkları belirlenerek alınması lazım. Sırf ismine ve istediği paraya bakılarak antrenör alınmaz, alınamaz.

Avrupa futbolu vs. Türkiye futbolu:

  Çoğu kişiyle konuşuyoruz, bazen ben de hissediyorum bunu ama Real Madrid’in, Barcelona’nın bir maçının 5-6 dakikalık özetini izlemek, bir Süper Lig maçı izlemekten daha çok keyif verebiliyor insana. Bizde 90 dakikanın çoğunda yerde yuvarlanan, zaman geçirmeye çalışan, bazen hakeme küfür eden, bazen birbirine giren futbolcular görüyoruz. Maçın başlama düdüğünden iki dakika sonra hemen gerginlik başlıyor, tansiyon artıyor. Fakat Avrupa’da işler değişik. Oyun daha çok keyif veriyor. Tabii ki orada da kavgalar oluyor ama bizimkinde olduğu gibi her hafta değil. Daha önceki yazılarımda da belirtmiştim, bizler bir El Clasico izlemek için saatlerce link arayan, o maçı bir şekilde izlemek zorunda hisseden insanlarız. Orada oynanan maçlarla, buradakilerin farkını anlayabiliyoruz. Futbol harika bir oyun ama her hafta kavga, her hafta gerginlik taraftarı da yoruyor.

Sonuç olarak, sorun olarak alabileceğimiz, insanları bazen futboldan soğutan, bazen maça gitmek istememesine neden olan olaylar mevcut. Türk insanı futbolla yatıp, futbolla kalkan bir insan. Bu oyundan hayatta nefret edemez. Küfür eder, bağırır çağırır ama maç günü geldi mi açar maçını ve sadece ona konsantre olur. Başka ülkeleri, takımları da izler. Ama içten içe de kızdığı zamanlar da olmuştur, olacaktır. Bu genellediğim üç sorunun belki doğrudan bir çözümü yok, fakat karışan ya da boş kalan tribünleri izlemek de insanı üzmüyor değil. Bakalım ilerleyen zamanlarda neler olacak, neler izleyeceğiz. Tek dileğim daha az kavgalı, topun daha çok oyunda kaldığı bir futbol izlemek ve takımların her sezon ortasında kendine yeni bir teknik direktör aramak zorunda kalmaması.

NOT: Fenerbahçe’nin efsane olarak adlandırabileceğimiz kaptanı, Alex De Souza bu pazartesi günü son maçını oynayarak futbolu bıraktığını açıkladı. Alex harika bir kaptandı ve Fenerbahçe için hatta Türk futbolu için yaptıkları inanılmazdı. Ona teşekkür etmek istiyorum... Bu harika kariyer için, mükemmel bir insan olduğu için. Umarım onu en kısa sürede Türkiye’de görürüz, emekliliğinin tadını burada, İstanbul’da çıkarır...