Ridley Scott´un ‘Exodus´ü

Konusu Haçlı Seferleri sırasında geçen ‘Cennetin Krallığı’nda sonra, yönetmen Ridley Scott, ‘Exodus: Tanrılar ve Krallar’ ile dinler tarihine olan merakını bir kez daha gösteriyor

Viktor APALAÇİ Sanat
24 Aralık 2014 Çarşamba

Ridley Scott’ın Exodus: Tanrılar ve Krallar/Exodus: Gods and Kings’i Cecil B. de Mille’in 1956 tarihli, 3 saat 40 dakikalık ırmak-filmi ‘On Emir/The Ten Commandments’ından 60 yıl sonra, Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat’ın modern bir yorumu. Konusu Haçlı Seferleri sırasında geçen ‘Cennetin Krallığı’ (2005) ile Hıristiyanlık ve Müslümanlığı anlatan Ridley Scott, Yahudiliği anlatan bu son filmiyle mitolojiye olan düşkünlüğünü gösteriyor. Film, Yahudilerin Hamursuz Bayramı’nda okunan dualarda anlatılan temel efsanesini, Mısır’dan yola çıkıp Kızıldeniz’in ikiye ayrılmasıyla anavatanına(Kenan)uzanan zorlu yolculuğu, çağdaş teknolojinin olanaklarından yararlanarak gözlere seriyor. ‘Exodus’ Hz.Musa’nın dağın tepesinde ünlü ‘10 Emir’i taşlara kazımasını,Cecil B. de Mille’in filmi kadar detaylı anlatmıyor.

‘Exodus’ün dört kişilik senaryo ekibi, Hz Musa’ya yol göstericilik yapan Yahudilerin Tanrı’sını, özgüven sahibi, kararlı, otoriter bir küçük çocuk olarak göstererek, Tevrat’ı yorumluyor.

Musa gençliğinde kendisine rivayet edilen liderlik kehanetini ciddiye almazken, bir rastlantı sonucu Yahudi olduğunu öğreniyor.

İspanya’daki 1,5 km uzunluğunda 800 metre genişliğindeki Almaria Çölü’nde, M.Ö 13. yüzyılın Mısır’ını yaratan becerikli çevre tasarımcıları, Pedro Almodovar’ın bestecisi Alberto Inglesias’in müzik partisyonu, Polonya kökenli, deneyimli kameraman Dariusz Wolski’nin panoramik görüntüleri, zengin bir oyuncu kadrosu, Ridley Scott’un mizasenine katkıda bulunuyorlar.

Kalabalık savaş sahnelerinde, Mısır’ın başına gelen türlü felaketleri anlatan bol efektli  seanslarda, Kızıldeniz’in ikiye bölünmesi gibi spektaküler sahnelerde, Ridley Scott becerisini ortaya koyup görkemli bir görsellik sunuyor.

ZORLU BİR ÇÖL YOLCULUĞU

Film MÖ 13.yüzyılda 600 bin kadar Yahudi’nin  Mısır’da piramit yapımlarında, inşaatlarda köle gibi çalıştırıldıklarını anlatmakla başlıyor. Firavun Seti (John Turturro), oğlu Ramses’in (Joel Edgerton) yakın arkadaşı, ordusunun güvenilir generali, yaman bir savaşçı olan Mısır Prensi Musa’ya (Christian Bale) oğlundan çok güvenir.

Musa İbrani kölelerin çalıştığı şehre gidince, bir rastlantı sonucu kendisinin de  İbrani olduğunu öğrenir. Musa’nın misyonu zulüm altında yaşayan ırkını kurtarmaktır. Yahudi çocuklarının öldürülmesi sırasında annesi onu Nil Nehri’ne salıvermiş, kendisini bir sepet içinde bulan ve büyüten Mısırlı bir aile sayesinde, Musa saraya dek yükselmiştir.

Tek Tanrı inancını getiren Hz. İbrahim’in soyundan gelen Musa, kendilerine köle gibi davranılan İbranileri Mısırdan çıkarmayı, ata yurdu Kenan’a götürme görevini misyon edinir.

Musa halkını ezen Ramses’ten ve saraydan uzaklaşır. Bir köyde rastladığı çoban kızıyla(Maria Velverde)evlenip, bir erkek çocuk sahibi olur. Musa bir tek Tanrı adına Mısır Tanrı’sına karşı çıkar. İbranilerin gücünden önce Mısır halkı sayısız felaketle karşı karşıya kalır: Mısırlı çocukların topluca ölümü, bulut halinde ortalığı kaplayan sineklerin yol açtığı salgın hastalıklar, Nil timsahlarının balıkçılara saldırıları, çekirge, kurbağa baskınları, gökten yağan taşlar gibi…

Zorlu bir yolculukta çölü geçen İbraniler (senaryo da med-cezir olayı ile izah edilen) Kızıldeniz’in yarılması mucizesiyle, arkalarındaki Mısır ordusu tarafından kılıçtan geçirilmekten kurtulurlar.

Kısa bir final bölümünde Tanrı ile konuşan Musa’nın On Emir yasalarını taşa kazımasını gösteriyor.

 Oyuncu kadrosunda, kısa süreli yan rollerde çok ünlü oyuncular yer alıyor: Ben Kingsley, Sigourney Weaver, John Turturro, Hiam Abbas gibi.

Değişik türlerdeki filmlerde başrole soyunan, son yıllarda popülaritesi tavan yapan Christian Bale’in Hz. Musa’ya yorumu, aynı rolü 60 yıl önce oynayan Charlton Heston ile kıyaslandığında, oldukça sönük kalıyor.

 Bu spektaküler tarihsel filmin sürprizi, Ramses’i oynayan Avustralyalı aktör Joel Edgerton’dan geliyor. Aynı rolü ‘10 Emir’de karizmatik Yul Bryner canlandırmıştı.

 

RIDLEY SCOTT

İngiliz yönetmen Ridley Scott’ı ilk kez Cannes’da 1977’de ilk uzun metrajlı filmi ‘Düellocular/The Duellists’i takdim etmek üzere geldiğinde gördüm.

J. Conrad’ın romanından alınan bu ‘ilk film’ Napolyon Bonaparte döneminde, meslektaşına hakaret eden bir Fransız subayın düelloya davet edilmesiyle gelişen olayları anlatıyordu. Müthiş görselliği ve sinematografisiyle film büyük bir yönetmenin gelişini müjdeliyordu.

Alan Parker, Adrian Lyne, Roland Joffé gibi İngiliz reklamcılar kuşağından sinemaya geçiş yapan ve Hollywood’un demirbaş yönetmenleri arasına giren Ridley Scott, reklam sektörünün hasletleri olan çarpıcı görsellik, grafik ve tasarım hünerinden sinemada yararlandı.

Sanat okulunda yedi yıl tasarım okuması, kendisine görsellik bakımından etkileyici filmler yapmasına yardımcı oldu.

Tek bir türe bağlı kalmadan, bilim-kurgu, fantastik, macera, tarihsel ve epik dönem filmlerinden oluşan başyapıtlara imzasını attı. Christophe Colomb’u anlattığı ‘Cennetin Keşfi’ (1992), Roma İmparatorluğu’nun parlak dönemini anlattığı ‘Gladyatör’ (2000), efsanevi İngiliz halk kahramanı ‘Robin Hood’ (2010), Haçlı Seferlerini konu edinen ‘Cennetin Krallığı’(2005), kendinden çok söz ettiren epik dönem ırmak-filmleriydi.

Antik Roma’yı yeniden canlandıran ‘Gladyatör’ filmi beş Oscar Ödülü kazandı. Bilim-kurgu türünün kült filmi sayılan ‘Yaratık/Alien’ 1979 yılında bir Oscar Ödülü, fantastik türünün başyapıtı ‘Bıçak Sırtı/Blade Runner’ (1982) bir Oscar Ödülü kazandı.

Özgür ruhlu iki kadının çılgın öyküsünü anlatan ‘Thelma and Louise’inin (1991) , Birleşmiş Milletler Barış Gücü’ne bağlı Amerikan askerlerinin Somali’de yaptığı operasyonu anlatan ‘Kara Şahin Düştü/Black Hawk Down’ın (2001) iki Oscar’ı ile, Ridley Scott filmlerinin kazandığı Akademi ödülleri sayısı 10’u bulur.

Uyuşturucu trafiği hakkındaki ‘Danışman/The Counselor’(2013), Denzel Washington ve Russell Crowe’lu ‘Amerikan Gangsteri’ (2007), New Yorklu iki polisin Japon Mafyasıyla mücadelesini anlatan ‘Kara Yağmur/Black Rain’(1989) Ridley Scott’ın gangster türünün de ustası olduğunu kanıtlayan kaliteli yapımlar.

İnsan ırkının geleceğini garanti altına almaya çalışan bir grup araştırmacının öyküsü ‘Prometheus’(2012) ve bir CIA ajanının Ürdün’deki hikâyesine odaklanan ‘Yalanlar Üzerine/Body of Lies’(2008), İngiliz ustanın filmografisindeki iddialı yapıtlar.

Ridley Scott, Haçlı Seferleri üzerine yaptığı, Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs şehrini Haçlıların kurduğu Kudüs Krallığı’ndan geri alması olayı etrafında, iki tarafın Haçlı Savaşları’na bakışını anlatan, Müslümanlığı yücelten, taraflara eşit mesafede durmaya çalışan dürüst bir filmdi.

Ridley Scott ‘Exodus: Tanrılar ve Krallar/Exodus: Gods and Kings’ filminde, konusunu Yahudilik tarihinden alan, Tevrat kaynaklı kutsal kitap kayıtlarını, ‘10 Emir/ The Ten Commandments’tan 60 yıl sonra, tekrar beyaz perdeye taşıyor.

Exodus (Mısır’dan Çıkış) kitabından yararlanan, bu tarihi ‘epik’ Steve Zaillian, Adam Cooper, Bill Collage ve Jeffrey Caine’den oluşan dörtlü bir senaryo ekibi ile Kitab-ı Mukaddes’i yorumlamaya çalışıyor.

Üstün teknolojisine ve görkemli görselliğine rağmen ‘Exodus’ün R. Scott’un filmografisinde önemli bir yeri olmayacak.

Yönetmen, filmini geçen yıl intihar ederek aramızdan ayrılan kardeşi Tony Scott’a adadı.

 

‘Exodus: Gods and Kings’

Sen: Steven Zaillian-Adam Cooper-Bill Collage-Jeffrey Caine

Gör: Dariusz Wolski

Müz: Alberto İglesias

Oyn: Chistian Bale-Joel Edgerton-John Turturro-Ben Kingsley-Aaroon Paul-Sigourney Weaver- Hiam Abbas-Maria Velverde