Tel Aviv Beit Hatfutsot Müzesi’nde açılan bir sergi Marc Jacobs, Sonia Rykiel, Donna Karan, Alber Elbaz ve daha birçok ünlü modacının eserlerinden örnekler sunarak Yahudi tasarımcıların moda dünyasına katkılarını gözler önüne seriyor
Marc Jacobs, Sonia Rykiel ve Ralph Lauren’in ortak yönü nedir? Her biri moda dünyasının zirvesine çıkabilmiş bu kişiler Beit Hatfutsot Müzesi’ndeki bir sergide yer alıyorlar. Geleneksel Yahudi terzi kimliği milyonlara hitap eden imparatorluğa nasıl dönüştü? ‘Dream Weavers’ adlı sergi, lüks moda tasarımları sergilerken izleyiciyi Yahudilerin moda dünyasındaki geçmişine bir yolculuğa çıkarıyor.
Beit Hatfutsot Müzesi Baş Küratörü Dr. Orit Shaham Gover, 20. yüzyılda Yahudilerin her alanda yeteneklerini sergiledikleri bir dönem olduğunu vurgularken, “Tabii ki Holokost bu üretkenliği neredeyse yok eden bir dönem oldu. Fakat her şeye rağmen bu yüzyıl Yahudilerin her alanda müthiş bir atılım yaptıkları tartışılmaz bir gerçek” dedi.
HAYALLERİ TASARIMLAMAK
Yahudilerde terzilik ve dikimhane geçmişinin oldukça ilgi çekici olduğunu belirten küratör Shelly Werthime, “Yahudi ve İsrailli tasarımcıların bir kültür, marka, imaj ve yaşam şekli oluşturdukları görülüyor. Araştırmalarımız sırasında ünlü isimlerden pek çoğunun Yahudi ailelerin çocukları olduğunun farkına vardık. Her biri de yaptıkları işi “rüyaları ve hayallerini tasarımlamak” olarak ifade etmekteydi.
Ralph Lauren, “İnsanlar kendi kendilerine Bronx’lu Yahudi bir gencin nasıl böylesine pahalı kıyafetler yapabildiğini soruyorlar. Bu alanda başarının sınıf ve para ile ilgisi olabilir mi? Ben kıyafet değil, rüyalarımı tasarlıyorum” demişti. Alber Elbaz ise, “Tasarımlarımı gerçeğe fantezi ve düşlerimi katarak kalbimden üretiyorum” ifadesini kullanıyor. Werthime bu noktada, “İşte sergide yer alan tasarımcılar arasında bulduğum ortak payda bu; düşlerin anlatımı” diyor.
Sergi müzenin üç ayrı salonunda düzenlenmiş… İlk salon Yahudi tarihinde terziliğin geçmişine odaklanıyor. Doğu Avrupa’dan göç eden ve basit dükkânlarından başlayarak günümüzde modanın zirvesine çıkan Yahudi terzilerin anısına yapılmış Yahudi Terzi Heykeli halen Manhattan’da yer almakta. Yahudilikte terzilik tabii ki ABD’de başlamadı. Polonya’da ve özellikle İkinci Dünya Savaşı öncesinde tekstil endüstrisinin yüzde 45’ni Yahudiler ellerinde bulundurmaktaydı. Savaş sonrasında Paris’te aynı durum söz konusuydu.
Serginin bir bölümü doğal olarak Amerikan rüyasının simgesine dönüşen jeans’i icad eden Levi Strauss’a ayrıldı.
ANNESİNİN ELBİSESİ
Avi Tenzer ülkesi dışında ünlenmiş İsrailli modacılardan biri. Uzun yıllardır Kanada’da yaşayan Tenzer sergiye gönderdiği elbisenin tasarım öyküsünü şu sözlerle anlatıyor: “Bu elbise Mısır’da doğan ve o ülkede yaşayan bir Yahudi ailesinin dokuzuncu nesli olan anneme ait anılarımdan doğdu diyebilirim. Annem hep siyah giyerdi. Siyah geceyi, kaçışı veya düşü simgeler. Bu da aynen benim öyküm. Düşte kendinizi yeniden bulursunuz.”
SIRADANLIĞA YER YOK
Yeni fikirleriyle başarıyı yakalamaya çalışan genç nesil Yahudi modacıların uluslararası platformda durumları nedir? Son on yıldır Londra’da moda tasarımında öne çıkan isimlerden biri olan İnbar Spector’un kişisel deneyimleri ‘göçmen Yahudi’ konseptine uyum göstermekte. Spector şöyle söylüyor: “İsrailli bir tasarımcı ülkesi dışında çalışmaya başladığında otomatikman ‘Yahudi’ lakabını kazanıyor. Ülkemde bunun farkına varmıyorum, çünkü hepimiz Yahudi’yiz. Ülkenizden ayrıldığınızda kimliğinize yenileri ekleniyor.”
İnbar Spector Yahudi kimliğinin tasarımları üzerindeki etkisini şu sözlerle ifade ediyor: “Büyükbabalarım savaş öncesinde İngiltere’de yaşıyorlardı. Büyükbabam fotoğrafçıydı, geçimini İngiltere’den sağlıyordu. Savaştan kaçıp Kutsal Topraklara göç ettiler. Şu kaderin cilvesine bakın ki onların torunları olan ben İngiltere’deyim ve geçimimi bu ülkede sağlıyorum. Yahudi kimliğimi her zaman içimde yaşatıyorum. Aile ve kökenlerden soyutlanırsanız çok yalnız kalırsınız.”
Beit Hatfutsot Müzesi’nde kasım ortasında başlayan “‘ream Weavers’ sergisi mayıs ayı ortasına dek ziyarete açık olacak.