Yeni yılın ilk yazısında, öncelikle merak edenler için İstanbul Ekolü (yaklaşımı) nereden geliyor, onu açıklayalım. Aslında Şalom’daki bu satırlarımızda, hep birlikte Türk İktisat tarihinde yeni bir sayfa açmaya çalışıyoruz. Finans Merkezi adayı İstanbul’un dünya ekonomileri ve piyasalarında etkin rol oynaması düşüncesinden hareketle, dünyadaki örneklerine benzer bir şekilde bir iktisadi yönetim doktrini olması gerekliliğini vurgulamaya çalışıyoruz, bu sayfalardaki yazılarımızda.
Fransızca’da ‘école’ olan okul kelimesinin, Türk Dil Kurumu’ndaki tam karşılığı “Bir bilim ve sanat kolunda ayrı nitelik ve özellikleri bulunan yöntem veya akım, okul” olarak geçiyor. “İstanbul Finans Merkezi’ne bir iktisadi yönetim ekolü (okulu) lazım, aynen Wharton, London School (Okul) of Economics, Avusturya (İktisat) Okulu, Harvard Business School gibi” diyerek, güncel konulara farklı bakışlar ile yorum katmaya çalışıyoruz.
Örneğin, İstanbul doğumlu aslen İran Yahudisi bir ailenin çocuğu olan ve 2008 mortgage krizini öngörerek dünyada ‘kriz kâhini’ olarak tanınan iktisatçı Nouriel Roubini’ye atıfta bulunarak yazdığımız 19 Mart 2014 tarihli “İstanbul Ekolü’nden kâhin Roubini çıkar mı?” başlıklı makalemizde, Euro/dolar paritesi o tarihte 1,39 iken, 1,25’e gitmesi gerekir diyerek bir iddiada bulunmuştuk. Keza, 21 Ağustos 2014 tarihinde “Ayşe Teyze ve Salih Amca piyasaları özetliyor” yazımızla da, parite bu hareketine başlayıp 1,34 seviyelerinde iken, yine bir başka kehanette bulunarak 1,10 seviyelerini görebileceğini yazmıştık. Hatırlamak gerekirse, 21 Ağustos tarihinde FED henüz varlık alımlarına devam ediyor, ne zaman bitireceğini kendisi dâhil kimse bilmezken ve ECB henüz varlık alımları ile ilgili somut bir aksiyon atmazken, yani dolar arzı devam Euro arzı sabitken, bu iddiayı pekiştirdiğimiz düşünüldüğünde, aslında kendi kendimize neden kâhin dediğimizi de açıklamış olabiliriz sanıyorum. Nitekim, FED’in açık piyasa işlemleri (varlık alımları, satımları) komitesi FOMC’nin toplantısı ile aynı tarihe denk gelen 17 Eylül 2014 tarihli “Hey Corç Versene Borç” başlıklı yazımızda pekiştirdiğimiz bu 1,10 aksiyomumuzla, Yellen ve Fischer’e sabır dilemiştik, Aralık 2014’deki yeni FOMC tutanakları ile sağolsunlar onlar da bu tememnimizi görerek, piyasalardaki dolar faiz arttırımı beklentilerine ışık tutmak adına tüm dünyaya sabır dilediler, İstanbul Ekolü’nün yüzünü yine kara çıkarmadılar.
Bu görüşlere baz aldığımız unsur neydi?
Para arzı teorilerinden biri olan 1867 doğumlu Amerikalı iktisatçı Irving Fischer Denklemi. Özetle, paranın miktarı ve dolaşım hızı çarpımlarının, fiyatlar genel seviyesi ve mal üretim miktarı çarpımına eşit olması gerektiğini belirten ve Cambridge Okulu’ndakilere, Keynes dahil bir çok iktisatçıya baz teşkil eden bir görüş. Avrupa Birliği ve Amerika GSYİH’ları Mart 2014’deki Euro/dolar paritesi seviyesi 1,39’a göre eşitken, Merkez Bankalarının bilanço büyüklüklerinin eşitsizliğinden yola çıkarak bu savımızı paylaşmıştık, yukarıda belirttiğimiz ilgili yazılarımızda. Nitekim daha bir sene geçmeden bugün parite 1,15 seviyelerini gördü ve yine bir başka iddiamız olan, bir sonraki global krizde dünya tarihinde ilk defa batan Merkez Bankaları’nı görebiliriz cümlemizi teyit edecek şekilde, geçen hafta İsviçre Merkez Bankası’nın (bile) dayanamayıp aşırı değerlenen Frank nedeni ile Euro alımına başlaması ile, Euro 7 dolar paritesinde bu seviyede bir duraksama gerçekleşti.
Bundan sonra ne olur?
Eğer Draghi 500 milyar Euro civarında, piyasalarda konuşulduğu gibi, varlık alımına (tahvil alımına) başlarsa, bu İsviçre Merkez Bankası’nın da hareketi ile (ki, ekonomik canlanma da deflasyonu Avrupa’da tersine çevirirse) desteklenerek parite 1,10–1,20 seviyeleri arasında matematiksel olarak dengede kalacaktır. Ancak, aynı Fischer denklemi bize 500 milyar değil iki katından fazla varlık alımı ile bugünkü 1,16 parite ile dengeye gelinebileceğini söylüyor, aksi halde pariteyi dolar/Euro1 ve 1’in altında görmek de şaşırtıcı olmayabilir orta, uzun vadede. Tabii, bunlar birer aksiyom. Bir tek denklem üzerinden çalışmıyor piyasalar, başka bir sürü etken var yönü, seviyesi açısından yatırımcıların dikkate aldığı.
Bu köşedeki yazılarımızın amacı asla yatırım danışmanlığı yapmak değil ancak farklı bakış açıları ile güncel ekonomik ve piyasa gelişmelerine ışık tutmaya çalışmak. 12 Kasım 2014’deki “İstanbul’a bir iktisadi yönetim ekolü lazım” yazımız aslında diğer yazılarımızdaki görüşlerimizin bir başlangıç noktası ile ana özetini veriyor. Eğer, bizlerle birlikte İstanbul’un finans merkezine ve iktisadi yönetim ekollerine, bu süreçte yazılarımızı takip ederek destek veriyorsanız ne mutlu bize, değerli görüş ve yorumlarınızı da savlarımızı çürütmek veya desteklemek adına katkı için her zaman bekleriz.
Not: Bu yazıda yer alan bilgi ve yorumlar herhangi bir şekilde yatırım danışmanlığı ve önerisi kapsamına girmemektedir. Yer alan bilgiler ve bunların kapsamında alınan karar ve uygulamalardan, doğabilecek sonuçlarından, Şalom ve yazarın herhangi bir yükümlülüğü ve sorumluluğu bulunmamaktadır.