Avustralya Açık başladı… Şimdi rahat kıyafetlerimizi giyelim, koltuklarımıza yaslanalım, biraz kahve, çay alalım yanımıza ve bu güzel turnuvanın keyfini çıkarmaya bakalım. İki haftamız var…
İstanbul soğuk. Güneş yüzünü gösterdiğinde suratımızda bir gülümseme beliriyor, ama genel olarak montlarımıza sarılıyoruz. Dışarıda çok işimiz yoksa evde kalmayı tercih ediyoruz ya da kat kat giyinip kendimizi sokaklara bırakıyoruz. Sonra bir anda televizyonu açıyoruz, gece geç saatte karşımıza sımsıcak, güneşli, keyifli bir Melbourne çıkıyor. “Ahh keşke orada olsam” düşünceleri beliriyor kafalarda. Saat farkını, uzaklığı düşünmeden hayaller âlemine dalıyoruz, sonra bir bakmışız maç izleyerek sabahlamışız.
Sezonun başı ve en güzel zamanlardan biri Avustralya Açık. İnsanlar hem tenise, hem de eğlenceye doyuyorlar. Havanın güzelliği mi desek, turnuvadaki organizasyonun kalitesi mi desek, ikisi de insanın içinde birazcık daha bir delilik yapıp Melbourne’e uçma isteği uyandırıyor, “Her şeyi bırakalım, gidelim adam gibi tenis izleyelim” fikri geliyor akıllara.
Bu sene, turnuva başlamadan birkaç gün önce çocuklar için özel olarak düzenlenen günde Federer, Bouchard, Azarenka, Kokkinakis ve Kyrgios gibi isimler boy gösterdi. Seyircileri oldukça eğlendiren ekip, turnuva öncesi en çok konuşulan konulardan biri oldu. Ama asıl bomba haber, geçen sene tenisi bırakan, son şampiyon Li Na’dan geldi. Kariyerine son vermiş olsa da, turnuvalarda birazcık daha resmi olarak görmeye başladığımız Li Na, hamile olduğunu ve yazın anne olacağını seyircilerle “Size bir sır vermek istiyorum” diyerek paylaştı. Bir başka bomba ise, kariyerinin ilk Grand Slam şampiyonluğunu geçen sene kazanan ve Avustralya’ya son şampiyon olarak gelen Wawrinka’nın ilk tur rakibinin Marsel İlhan olması oldu. Bu Marsel için çok şanssız bir kura olsa da, maç hem her yerde yayınlanacak, hem Marsel Rod Laver gibi muazzam bir kortta mücadele edecek, hem de onun için mükemmel bir tecrübe olmuş olacak. Onun yüzünden Marsel’e yazık oldu, şanssızlık oldu diyerek üzülmek yok, bu maçın olduğu gün, Türk tenisi için çok özel ve önemli bir gündür.
Avustralya’da güneş çarpar, oyuncular hep açık renkli şeyler giymeyi tercih eder. Bu senelerdir bilinen ve görülen bir şeydir. Fakat bu sene, özellikle bir markanın ürettiği kıyafetler oldukça göze çarpan hatta bazılarını rahatsız eden cinsten. Kıyafete sarı fosforlu renkler hakim, çoraplar bile sarı. Bazı yorumcular bunun gözleri çok rahatsız ettiğini söylese de, bence Avustralya’yı farklı yapan en önemli şeylerden biri de bu. O masmavi güzelim kortun üzerinde, fosforlu, renkli bir kıyafet ve harika bir tenis. Bunlar görülmesi gereken şeyler. Monoton değiller, insanın sadece tenise değil, onu tamamlayan, görsel zevki de getiren şeylere odaklanmasını sağlıyor.
Bu sene turnuva başlamadan önce kafalarda belirli sorular vardı. Bu sorular hazırlık turnuvalarının başlaması ve alınan sonuçlarla da gitgide arttı. Öncelikle ilk soru, Wawrinka şampiyonluğunu koruyabilecek mi? Stan Wawrinka, her sene Avustralya’da çok farklı oynuyor, hep performansının bir tık üzerinde, değişik ve kaliteli bir oyun sunuyor bizlere. Seneye, geçen sene olduğu gibi bir şampiyonlukla başladı. Neden olmasın diyebiliyorum sadece, performansı ve oyunu şampiyon olmak için yeterli fakat istikrarlı gitmesi lazım. Şimdi gelelim, dört çocuk babası, 33 yaşındaki, efsane ama hâlâ kazanmaya aç olan Federer’e. Birkaç hafta önce Brisbane’de kariyerinin 1000. galibiyetini elde ederek bütün rakiplerine gözdağı verdi Roger. “Bu sene bir Grand Slam şampiyonluğu daha gelir mi?” diye soruluyordu. Önemli olan sadece yaş değil, vücut hâlâ sağlamsa, istek varsa, eee bir de Federer iseniz bu her zaman mümkün. Rafa Nadal’dan bahsetmek gerekirse, geçen sezonun sonunda yine nazar değdi İspanyola. Bileğindeki sakatlık, daha sonra tam geri dönmüşken yaşadığı apandisit sorunları onu profesyonel tenisten yine çok uzaklaştırdı. Sezon başındaki performansı da birçok kişi için çok tatmin edici değildi. Rafa’nın çok kolay bir kurası yok Melbourne’de. Ama ne olursa olsun o savaşçı Rafael Nadal. Eski günlerdeki haline dönmesi çok uzun sürmeyecektir.
2015 sezonunu bu heyecanlı, renkli Grand Slam ile birlikte açıyoruz. Saat farkı sıkıntı olsa da, uykumuzdan fedakârlık etsek çok sorun olmaz herhalde. Hem Avustralya Açık hep twitter hesabından da belirtiyor, “uyku zayıflar içindir” diye. Bazı insanlar Melbourne saatine göre yaşamaya başladı bile.
Bir turnuvayı turnuva yapan sadece oyuncuları, ya da maçların kalitesi değildir. Seyircilerin memnuniyeti, aktiviteler, kilometrelerce uzakta yaşattığı heyecan… Bunlar tam olduğu zaman, o turnuvaya “kusursuz” demekte mümkün işte.
Şimdi koltuklarımıza yaslanalım, hatta yatar pozisyon da alabiliriz, rahat kıyafetlerimizi giyelim, biraz kahve, biraz çay alalım yanımıza ve bu güzel turnuvanın keyfini çıkarmaya bakalım. İki haftamız var. Herkese iyi seyirler. Bir gün Melbourne’e gidip, turnuvayı, maçları canlı izlemek dileğiyle…