Haleflerin mevcut politikaları sürdürerek daha da köklü reformlara imza atıp, atmayacağı merak ediliyor
Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz 22 Ocak’ta hayatını kaybetti. Kral ardından miras olarak, kademeli reformların gerçekleştirildiği, ABD ile stratejik ortaklığında ise neredeyse bazı zamanlarda kırılma noktasına gelindiği bir ülke bıraktı. Bunun yanı sıra İran’a rakip olan Mısır ile ittifakının oluşturduğu stratejik pozisyonu ile henüz İsrail tarafından ödüllendirilmemiş olmakla beraber Ortadoğu’nun geleceğinde bir iz bıraktı.
İsrail’e açılım 2002’de Beyrut’taki Arap Ligi Zirvesi’nde, ‘Arap Barış İnisiyatifi’nin Kral Abdullah tarafından tanıtılmasıyla şekil almıştı. Öneri, İsrail’in işgal edilmiş Arap topraklarının tümünden çekilmesi ve Filistinli mülteci sorununa ‘adil’ ve ‘üzerinde anlaşmaya varılmış’ bir çözüm getirilmesi şartıyla Arap devletleriyle İsrail’in ilişkilerinin normalleştirilmesini vadediyordu. Arap Ligi oy birliğiyle, önce 2002’de daha sonra 2007’de öneriyi benimsedi.
İsrailli liderler ise bu girişimi en başından itibaren emrivaki buldukları için reddetmişti. Ancak 2013’de Arap devletlerinden bir delege, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’ye öneriyi barış anlaşması çerçevesinin bir parçası olarak karşılıklı kabul edilmiş toprak değişimlerini içine alacak şekilde modifiye ettiklerini söylemişti. Revizyona tabi tutulmuş inisiyatif böylece emrivaki olmaktansa uzlaşmanın temelini oluşturabilecek bir girişime dönüşüyordu. Fakat Kral Abdullah’ın 2002’deki bu teşebbüsü tüm diğer barış girişimleri gibi en iyimser bakışla kış uykusu modunda kaldı; hâlbuki gelecekte iki devletli bir çözüm temeline dayanan barış söz konusu olursa anlaşmanın yapı taşlarından biri olarak hatırlanması gereken bir inisiyatifti.
Bir lider olarak Kral Abdullah ABD ile şüphesiz en büyük gerginlik dönemini yönetmek durumunda kalmıştı: 11 Eylül 2001 terör saldırıları. Bu ağır saldırının on dokuz radikal failinin on beşi Suudi vatandaşıydı. Amerikan algısı bu dehşetten sonra Suudi Arabistan karşısında tamamen negatife döndü, bu elbette yalnızca halk arasında sınırlı kalmadı. Kongre üyelerinin birçoğu kamuya açık bir şekilde genç Suudilerin El Kaide’ye sürüklenmesine zemin hazırlayan Suudi halkını ve kültürü ile hükümet tarafından resmen onaylanan ve propagandası yapılan İslam’ın, sert, gerici ve hoşgörüsüz hareketi olan Vahabiliğin bu terör olayındaki rolünü sorguladı.
2003 ve 2004 yıllarında El Kaide’nin Suudi topraklarındaki terörist saldırıları ve Suudi Arabistan’ın bizzat örgütü yok etmek için sarf ettiği çabalar sonucunda olumsuz atmosfer yerini terörle mücadelede işbirliğine bıraktı. Washington ve batı müttefikleri, Suudi hükümetini okullarda müfredat değişikliği yapması konusunda ikna etti. Bunun yanı sıra Müslüman camiasında oldukça etkili bir kurum olan din adamlarının vaazlarında aşırıcılık, hoşgörüsüzlük ve fanatizmin tiz sesleri kısıldı. 2003’den itibaren Kral Abdullah önderliğinde alınan bu önlemler eski CIA Başkanı Michael Hayden tarafından ‘dünyada radikalleşmeye karşı yürütülen en etkin program’ olarak nitelendirildi.
Geçen yıl Irak ve Suriye’de ortaya çıkan IŞİD’in yok edilmesi mücadelesinde ise ABD’nin yanında en anahtar konumdaki müttefik Suudi Arabistan’dan başka bir ülke değildi.
Öte yandan terörle mücadeledeki bu işbirliğine Suudilerin bakış açısı, son zamanlarda, yalnızca nükleer silahlarla sınırlı kalmadığına inandıkları bir uzlaşmaya doğru yol alan ABD-İran yakınlaşması sebebiyle olumsuz etkilendi. Kral Abdullah başta Irak’ın işgali ve İran ile diplomatik bağlantılar olmak üzere, Amerikan dış politikasını açıkça eleştirmekten çekinmedi.
Kral Abdullah eğitimde reformların yanı sıra kadınlara sınırlı da olsa bir takım haklar verdi. Toplumda daha fazla rol almaya başlayan kadınlar ayrıca hükümette bazı görevlere getirildi ve üniversitede erkeklerle birlikte okuma hakkı kazandı. 2001’de kadınlara seçme ve bazı hükümet görevlerine seçilme hakkı tanındı. Suudi kadınların hâlâ araba kullanmaları yasak. Diğer İslam devletlerine kıyasla bile kadınlar hâlâ birçok kısıtlamalara ve sınırlandırılmalara tabi.
Suudi Kral’a dünya liderlerinden taziye aktı
90 yaşında ölen Suudi Arabistan Kralı Abdullah için başkent Riyad’da cenaze töreni yapıldı. Dünyanın birçok noktasından liderlerin katıldığı törene Cumhurbaşkanı Erdoğan da Afrika ziyaretini yarıda keserek katıldı. Vahabi geleneklerine göre Müslüman olmayanlar törene katılamadığı için Riyad’daki törene sadece İslam dünyası liderleri katıldı, yine adet gereği Kral Abdullah isimsiz bir mezara gömüldü. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, İngiltere Başbakanı David Cameron ve Prens Charles ile ABD Başkanı Barack Obama ve Başkan Yardımcısı Joe Biden yeni Kral Salman’a taziyeleri sunmak üzere Riyad’a gitti. İslami dünyayı birlik olmaya çağıran 79 yaşındaki yeni Kral, yönetimin mevcut politikayı devam ettireceğini açıkladı.