Yeni kural piyasayı alt üst etti. Ya sonra…

Özellikle dört büyüklerin peşinde olduğu yerli oyuncular için astronomik rakamlar isteyen kulüpler, yeni kuralın ardından indirim kampanyaları başlattı.

Nedim BÜYÜKABOLAFYA Spor
28 Ocak 2015 Çarşamba

Türkiye Futbol Federasyonu’nun ilk 11’de yabancı sınırını kaldırması, etkisini hemen gösterdi. Birçok kulübün yakından ilgilendiği yerli futbolcuların bonservis ücretinde yüzde 40’lara varan oranda indirim gündeme geldi. Piyasası düşen yerli oyuncular ve transferin cazip isimlerini elinde bulunduran kulüplerin cebine daha az para girecek.

 

28 kişilik kadroda kulüplere 14 yabancı oyuncu bulundurma hakkı tanınmasıyla, yerli isimlere 8-10 milyon dolarlar ödeme dönemi tarihe karıştı. Ancak temelde bir yanlışlık var. ‘Yerli’ kavramı yanlış ele alınıyor, bu kavramı doğru oturtmak lazım.

Yeni açıklanan yabancı kuralı ile ilgili olarak adları sürekli Türk takımlarıyla anılan Gökhan İnler ve Serdar Taşçı tamamen listeden düştü. Veli Kavlak ve Erkan Zengin gibi isimler ise daha önceden kazanılmış hakları nedeniyle Türk statüsünde oynayabilecekler. Tek kelime Türkçe bilmeyen Kazım Richards, Kerim Frei gibi oyuncular da yerli olarak Süper Lig’de forma giyecek ama Real Madrid ve Arsenal forması ile küfürlerini bile Türkçe sıralayan Mesut Özil yabancı olacak.

Bunun dışında, söz gelimi geçen sezon Gençlerbirliği forması giyen bu sezon ise Olympiakos’a giden Jimmy Durmaz, Türkiye’ye dönerse yerli mi, yabancı mı oynayacak? Aynı şekilde sezon başında Kasımpaşa’ya transfer olan Eren Derdiyok, gelir gelmez sakatlandığı için bu hakkı kazandı mı, kazanmadı mı?

Bunun dışında dört büyüklerin tamamının istediği Tolgay Arslan devre arasında Süper Lig’den bir takıma ‘gelecek sezon için’ transfer olursa; yerli mi yoksa yabancı statüsünde mi oynayacak?

Yine Almanya Genç Milli Takımları’nda forma giyen ama isterlerse Türk Milli Takımı’nı da seçebilecek olan gençler; Türkiye’ye yabancı olarak mı gelecekler? Yoksa yabancı statüsü ile gelip, Türk Milli Takımı’nı seçerlerse, Türk statüsünü mü kazanacaklar?

Galatasaray ve Beşiktaş, bir yıldır yerliler üzerine plan yapıyor fakat birden ofsayta düştüler. Bu tip devrimsel değişiklikler beş ay sonra birden devreye girmez. Zamana yayılır. Ama Türkiye’de her şey birden baştan aşağı değişiyor. Galatasaray’ın, Bursaspor’un, Beşiktaş’ın zararını kim tazmin edecek? Beşiktaş’ın ilk 11’inde sadece dört yabancı oyuncu var. Peki, geri kalan TC vatandaşları yerli mi? Hayır! Bunların sadece ikisi Türkiye altyapısından. Galatasaray’ın ise ilk 11’deki altı TC vatandaşı oyuncusunun tamamı Türkiye altyapılı (yerli). Öte yandan Galatasaray’ın yedeklerindeki oyuncular arasında TC vatandaşı beş oyuncu olmasına rağmen bunlardan sadece biri yerli...

Türkiye’de forma giyen oyuncuların yüzde 25,3’ü yurtdışında yetişmiş. 77 milyon Süper Lig için üç oyuncu yetiştiriyorsa, Avrupa’daki dört milyon Türkiye’de bir oyuncu satıyor. Artanları ve kariyerinin sonundakileri.

Tam 72 gurbetçi oyuncu Süper Lig’de forma giyiyor.

Sonuç: Süper Lig’de forma giyen oyuncuların sadece yüzde 49’u Türkiye altyapılı. Almanya’da ise bu oran yüzde 56,7. Sınırlama yok. Kota var. Ve başarı da... Hem milli takımda hem kulüplerde… Hem de 55 oyuncuyu da bize satıyorlar. İşte bakmamız gereken budur.

Odaklanmamız gereken bu yabancı sınırlaması değil. Yerli üretimi...

Yerli oyuncu kavramıyla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kavramı birbirinden ayrılmalı. 25 yaşına kadar Almanya’da yetişmiş bir oyuncu Türk’tür, milli takımda oynamalıdır. Ama yerli değildi

Yerli olmak 17 yaşına kadar Türkiye altyapılarında en az üç yıl oynamak anlamına gelir. Pasaportun ABD, Gana, Almanya ya da Türkiye’ye ait olmasının önemi yoktur.

Bunu yumuşak geçişle yapabilirsiniz. Altyapı hemen üretmez. Misal, 2016/17 sezonundan itibaren ilk iki yıl için en az altı, ikinci iki yıl için sekiz, 2021’den itibaren on ya da on dört yerli oyuncuyu kadroda olmalı.

Gelelim futbol kalitemize.

Türk Futbolu hiçbir zaman ‘batacak’ kadar çıkmamıştı. On beş sene önce Galatasaray’ın aldığı UEFA Kupası ve on üç sene önce Şenol Güneş’in dünya üçüncülüğünü saymazsak bir asrı geçmiş futbolumuzda aslında değişen bir şey yok. Olay şu: Hep kötüydük, şimdi farkına vardık!

Peki, bu nasıl oldu?

Kanallarımızın Avrupa maçlarını yayınlaması, kalite farkının ortaya çıkması ve internet yüzünden her şeyi gören ve haberi olan milletimiz, bırak gol atmayı, ‘Beş şut atıp anca bir tanesini kaleye isabet ettirebilen’ futbolcularımızın, Avrupa ve dünya kupalarında fırtına gibi esen meslektaşlarından beş kat fazla para kazanmasını sorgulamaya başlayınca sorunlar da başladı.

Biz zaten eskiden de Avrupa ve dünya şampiyonalarına katılamazdık, futbolcularımız eskiden de kötü oynar ama yine de çok para alırdı.

Eskiden de devlet futbolu yönetir, her şeye karışırdı; eskiden de alt yapıya önem vermez, yurt dışından yabancı futbolcuları, orada kazandıklarının dört-beş katına getirtir, eşlerinin özel şoförlerinin maaşını bile biz öderdik.

Kulüp ve federasyon yöneticilerimiz eskiden de futboldan gelmeyen iş adamlarıyla doluydu. Eskiden de yöneticilerimiz, kulübün parasını kendi parası gibi har vurup harman savururdu.

Eskiden de yöneticiler, kulüpleri kendi reklamı için kullanır, bazıları kara paralarını aklar, teknik direktörler dandik futbolcuları aradan komisyon götürüp kulübe aldırırdı ve hatta futbolcularımız eskiden de haftada ikinci maçını oynadığı zaman çok yorulur, genç kızlarla gece kulüplerine Ferrari’siyle gidip yorgunluk atardı.

Aslında futbol dediğiniz olan Türkiye’de maksimum 500 bin kişi etrafında dönüyor. Hadi bilemediniz 1 milyon... Gazeteyi alan da, televizyonda programları izleyen de, maçlara giden de, yayıncı kuruluşa üye olan da, iddia-toto falan oynayan da bu kitlenin içinden çıkıyor. Geri kalan 76 milyon aslında kimsenin umurunda değil.

Futbolu sadece para olarak gören zihniyet futbola hâkim olduğu sürece yapacak bir şey yok. Futbol ‘iş adamları-mafya-basın-devlet’ hegemonyasının elinden kurtulmadığı sürece işimiz zor..

Beşiktaş-Galatasaray derbisini 80 bin kişilik statta 30 bin kişi bile izlemeyecek duruma gelinmiş, ama devletimiz hâlâ konuyu kavrayamamış. Şehir merkezi 50 bin nüfuslu şehirlere 50 bin kişilik stat yapmaya devam ediyor. Memlekette 81 tane il varken... Şehir takımlarını destekleyip tribünleri doldurma, insanlara yeniden futbolu sevdirmesi gerekirken, mesela iki milyon Kastamonulunun takımına destek vereceğine; hiç taraftarı olmayan İBB’ye, üstelik halkın cebinden milyonlarca euro para akıtan, yine hiç taraftarı olmayan Kasımpaşa’ya Süper Lig’de yer aldıran anlayış... Kulüplere yardım deyince vergi borçlarını silen anlayış... Her başkanlık yarışında, federasyon seçiminde aktif rol oynamak isteyen zihniyet... Spora siyasetin karışmasını geçtik, sporun siyasetin emrinde olmasını isteyen zihniyet...

O yüzden de bir şeyler yapmak lazım. Mesela ‘beceremeyen başarısızlar’ görevi bırakabilir. Ya da futbolcular da vergi vermeye başlayabilir. Ya da yabancı liglerin yayını yasaklanabilir. Bir yerden başlayın derim...