Bu hafta ağımıza takılanlar

• Babamla yaptıkları son konuşmada Yaşua Emmi’nin bir çocuk gibi ağladığına da şahit oldum: “Biz bu topraklarda var olduk. Var ettik. Atalarımın toprağından havasını suyunu bilmediğim ellere göçüyorum? Neden? Yahudi olduğum için. Anneannemin ve annemin doğumlar yaptığı eve sürgü vurup gidiyorum, neden? Yahudi olduğum için. Lakin iki elim yakalarındadır. Ağlayanın malı gülene fayda etmez. Şimdi biz yaprak yaprak gidiyoruz ama kökümüz de buradadır. Sökmeye de kimsenin gücü yetmez.”Böyle gitti Yaşua Emmi. Bir daha kendisinden hiç haber alamadım. Ta ki geçen gün şans eseri kızı Maryem ile karşılaşana kadar. Öğrendim ki 2010 yılında vefat etmiş Yaşua Emmi. Bursa’ya gömülmek istemiş ama bir takım engellerden ötürü bu vasiyeti yerine getirilememiş. Ressam olan Maryem de babasının mezar taşına Uludağ’ı ve Arap Şükrü Sokağı’nı resmederek biraz da olsa ölü gönlünü almaya çalışmış babasının. İsrail’de yaşadığı müddetçe de yüzü gülmemiş Yaşua Emmi’nin. Bursa özlemiyle tüketmiş günlerini. Hektor Vartanyan – www.harfvolver.com

İzak BARON Diğer
4 Şubat 2015 Çarşamba

 

  • Ortadoğu’da yaşanan tüm vahim olayları, Gazze’yi, İsrail ile Filistinliler arasında süregelen ihtilafı, Türkiye-İsrail ilişkilerini bozan Mavi Marmara’yı konuşmak, tartışmak, çözüm yolu bulmak için başka platformlarda 364 günümüz yok muydu?

 

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, “Holokost tecrübesi insani değerlerin kaybolduğu zaman nelerin yaşanabileceğinin en somut göstergesi,” diyerek başladı konuşmasına. Tören boyunca konuşmaların İngilizcesi daha önceden hazırlanmış, yabancı misafirler için duvara yansıtılıyor. İngilizce çevirisinde bir hata var mı diye hınzırca bu yazıları takip ederken birden belirlenen konuşmanın dışında, İsrail-Filistin meselesine, bu ihtilaf çözülmedikçe ne Ortadoğu sorunlarının ne de şikâyet ettiğimiz hususların çözülemeyeceği konusu açıldı. Çiçek, Filistin hakları, Kudüs, El Aksa, Gazze saldırıları, Mavi Marmara olayından bahsediyor.

Bir dakika, bir dakika, biz Holokost anmasında değil miydik?

Hani 70 yıl önce daha İsrail Devleti bile kurulmadan Avrupa’da meydana gelen ve Nazi rejiminin sistematik bir şekilde bir ırkı yok edebilmek için tüm zekâsını ve birikimini kullandığı, bilimin her türünden yararlanıp ölüm makineleri, fabrikaları inşa ettiği ve dünyanın pek geç inanabildiği o büyük vahşet değil miydi konumuz?

Tüm tören boyunca bu trajediden, sadece Yahudiler için değil tüm insanlık için ders alınması gerektiğini konuşmadık mı? ‘Her Yahudi eşittir İsrail’ anlayışı bugün de gerekli miydi? Ortadoğu’da yaşanan tüm vahim olayları, Gazze’yi, İsrail ile Filistinliler arasında süregelen ihtilafı, Türkiye-İsrail ilişkilerini bozan Mavi Marmara’yı konuşmak, tartışmak, çözüm yolu bulmak için başka platformlarda 364 günümüz yok muydu? Daha sonra söylenen ve duvara mükemmel bir İngilizce ile yansıyan “İsrail’in politikalarıyla ilgisi olmayan sadece dini aynı olan Musevi vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerini korumak boynumuzun borcudur,” sözüne güvenebilir miyiz içtenlikle?

Tören kim olduklarına bakılmaksızın sadece Yahudi oldukları için günlük yaşamlarından koparılan, sevdiklerinden ayrılan, isimleri 5 hanelik birer sayıya çevrilen, en kötü şartlarda çalışmaya ve yaşamaya mahkûm edilen, üzerlerinde deneyler yapılan ve acımasızca hayatlarına son verilen 6 milyonun anısına düzenlenen mum töreniyle sona erdi.

 

Karel Valansi

http://karelika.blogspot.com.au/2015/01/bir-daha-tekrarlanmasn-bir-daha-asla.html#more

 

 

 

  • Seçimi kaybetmesi muhtemel olan Bibi’nin, Amerikan iç politikasındaki bölünmüşlüğü risk alarak bu ziyareti gerçekleştiriyor olması içeride bayağı sıkışmış olduğunu gösteriyor

 

2014 sonunda Senato ve Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğu ele geçiren Cumhuriyetçiler İsrail’le arası açık olan ve İran’la barışmaya hazırlanan Obama’ya tam da İsrail’deki seçimlerden iki hafta önce tatsız bir sürpriz yaparak Netanyahu’yu Kongre’de İran karşıtı bir konuşma yapmak üzere davet ettiler. Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı’nı teğet geçerek yapılan bu davet diplomatik teamüllere aykırı olmasının yanında ABD-İsrail ilişkilerini de iç politikanın bir mezesi yapmış oluyor. Hindistan’da resmî ziyarette bulunan Obama Washington’un dış politika önceliklerinin Ortadoğu’dan Güney ve Doğu Asya’ya kaymış olduğunun da altını vurgulamış oluyor.

Peki, giderek yalnızlaşan Netanyahu’nun Washington ziyaretinden beklentileri nedir?

Seçimi kaybetmesi muhtemel olan Bibi’nin, Amerikan iç politikasındaki bölünmüşlüğü risk alarak bu ziyareti gerçekleştiriyor olması içeride bayağı sıkışmış olduğunu gösteriyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcılığı’nın Gazze saldırısını inceleme kararı almış olması Ortadoğu’da zillerin Netanyahu için çalmış olmaya başladığına işaret. O nedenle Netanyahu Washington’daki Cumhuriyetçi destekçilerin davetine icabet etme gereğini duydu.

Önümüzdeki aylar Ortadoğu’da çok büyük değişikliklere gebe. İran’la barış gerçekleşirse İsrail kendi siyasetine yeniden çeki düzen vermek zorunda kalacak.

 

Ulaş Doğa Eralp

http://www.taraf.com.tr/yazarlar/obamanin-netanyahu-karari/

 

 

 

  • İsrail vatandaşlarını terör eylemlerinden koruma amaçlı askeri operasyonlar, teröristler Buenos Aires’te Yahudi bir aktiviste veya New York’ta bir sinagogda dua edenlere misilleme yapar kaygısıyla devre dışı bırakılmamalı.

 

 

İsrail vatandaşları, Kudüs’teki karar vericilerin İsraillilerin hayatlarını ve refahlarını korumak için ellerinden geleni yapmasını bekliyor. İsrail yönetimi Yahudi veya Arap vatandaşlarının güvenliği için askeri bir operasyonun gerekli olduğuna kanaat getirdiğinde bu operasyonu gerçekleştirmek sadece bir hak değil, aynı zamanda bir görevdir. İsrail’in kapıları gelmek isteyen her Yahudi’ye açıktır. IDF onları saflarına katmaktan memnun oluyor, gelir idaresi de yeni vergi mükelleflerini sevinçle karşılıyor.

Kısa süre önce Kulanu Partisi’ne katılan General Yoav Galant’ın Golan saldırısının ertesi günü işaret ettiği gibi egemen bir devletin yöneticileri, bir konunun güvenlik, diplomatik ve tabii ki seçimlerdeki siyasi yansımalarını değerlendirirken verilecek kararın kendi vatandaşları üzerinde yapacağı etkiyi hesaba katmakla mükelleftir. Başka ülkelerde yaşamayı tercih eden Yahudilerin menfaatleri hesaba katılamaz ve katılmamalıdır da.

İsrail vatandaşlarını terör eylemlerinden koruma amaçlı askeri operasyonlar, teröristler Buenos Aires’te Yahudi bir aktiviste veya New York’ta bir sinagogda dua edenlere misilleme yapar kaygısıyla devre dışı bırakılmamalı.

 

Akiva Eldar

http://www.al-monitor.com/pulse/tr/contents/articles/originals/2015/01/argentina-alberto-nisman-hezbollah-syria-convoy-elimination.html#ixzz3QXES4PFh

 

 

 

  • Türkiye’ye 2011’de verilen gazın bir benzeri bugün İran ve Hizbullah korkusuyla İsrail’e veriliyor.

 

Ürdün ve Türkiye’deki askeri eğitim kamplarında da İsraillilerin parmağı olduğu öne sürülüyor. Mesela Fransız gazetesi Le Figaro, seçilmiş 300 savaşçının Ürdün’de CIA, İsrailli komandolar ve Ürdünlü uzmanlar tarafından eğitildiğini yazmıştı. Şam’ı düşürme planı çerçevesinde eğitilen ilk grup 17 Ağustos 2013’te, ikinci grup iki gün sonra Dera sınırından Suriye’ye sokuldu. Anti-tank eğitimi vermeye öngören ABD-İsrail ortak programının 2012’den beri Ürdün ve Türkiye’deki kamplarda yürütüldüğü söyleniyor.

Bu türden işbirliği nedeniyle de son zamanlarda İsrail’e övgüler dizen muhalif figürlerin sayısı artıyor. Mesela muhalefetin önde gelen isimlerinden Kemal Lebvani, Mart 2014’te El Arab gazetesine demecinde İsrail’in askeri ve nakit yardımlarına karşılık Golan’ı satmaktan bahsederek “Neden Golan’ı İsrail’e satmayalım çünkü Suriye ve Golan’ı kaybetmekten iyidir” demişti. Lebvani’ye göre Esad’dan kurtulmanın tek yolu İsrail’le ortaklık. İsrail’in Hizbullah’tan 6 militan ve İranlı generali öldürdüğü saldırıdan sonra 22 Ocak’ta Times of Israel’den Elhanan Miller, Amman’dan bir ÖSO komutanının Skype aracılığı ile İsrail’e şöyle seslendiğini yazdı: “Suriye halkını kazanmak için elinizde tarihi bir fırsat var. Sizinle aynı safta savaşmak istiyoruz. Şiiler Suriye’de durmayacak. Bizim kadar sizi de tehlikeye atacak projeleri var.”

Türkiye’ye 2011’de verilen gazın bir benzeri bugün İran ve Hizbullah korkusuyla İsrail’e veriliyor. Türkiye’ye gelen ilk muhalifler de sahada henüz İran ve Hizbullah yokken “İran askerleri ve Hizbullah militanları Sünnileri öldürüyor, boğazlarını kesiyor, kadınlara tecavüz ediyor” propagandasını yapmıştı.

….

Evet oyun içinde oyun dönüyor. Birbiri içine geçmiş hesaplar arasında imkansız ortaklıklar şekilleniyor. Suriye’nin neden yandığına, Kaide’ye bağlı Nusra’nın kısa sürede nasıl Dera ve Kuneytra’da hakimiyet sağladığına, boşaltılan Çerkes köyü Bir Acem’in İsrail’in koruyucu kalkanı altında nasıl Nusra’nın eğitim üssüne dönüştüğüne, ‘One Minute’ün gölgesinde dönen dümenlere ve Esad düşmanlığının Türkiye ile İsrail’i nasıl ortak kıldığına bir de bu hesapların ışığında baklam lazım.

 

Fehim Taştekin

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/fehim_tastekin/israil_kaideyi_destekler_mi_destekler-1282873#

 

 

 

  • Bir şehir düşünün, gençlerin sürekli araştırma – geliştirme yapabileceği çalışma ortamları ile dolu. Teknolojiden pazarlamaya, eğitimden ulaşıma kadar her alanda bambaşka projeye “vay be” demekle geçti Tel Aviv’de günlerim.

 

 

Tel Aviv, Miami sahillerinden çok daha güzel kilometrelerce uzanan sahili ile deniz-kum-güneş seven tatilcileri memnun ederken, Kudüs te tarihi ve üç farklı dini buram buram koklamanızı sağlıyor.

Ağlama duvarının, Mescid-i Aksa’nın ve Hz İsa’nın çarmığa gerildiği kilisenin yer aldığı Kudüs, muazzam bir kültür şöleni. İster ezan sesiyle yaşamak isteyen bir Müslüman olun, ister Hz İsa’nın çarmığa gerildiği kilisede ayinlere katılmak isteyen bir Hristiyan, isterseniz de ağlama duvarında dua etmek isteyen bir Yahudi. Kudüs’te hepinize yer var.

Benim için bunların hepsinden daha özel olan Tel Aviv’in plajları ile turist çekmek yerine, yeni girişimlere açık çalışma alanları ile girişimci çekmesi. Defalarca söylediğim gibi, bir ülkenin bu günü de yarını da gençlerin girişimlerinin, girişimciliklerinin ucunda.

Bir şehir düşünün, gençlerin sürekli araştırma – geliştirme yapabileceği çalışma ortamları ile dolu. Teknolojiden pazarlamaya, eğitimden ulaşıma kadar her alanda bambaşka projeye “vay be” demekle geçti Tel Aviv’de günlerim.

7000 girişim ile ülkemizdeki girişimlerden sayıca fazla olmasının yanında, bir diğer önemli farkı da girişimlerin hedef kitlesinin tüm dünya olması.

Biz bir çalışmamızda sadece Türkiye pazarını değerlendirirken, Tel Aviv’de çalışma yapanlar dünya pazarını değerlendiriyor. Bu da çalışmaların kalitesini oldukça arttırıyor.

Mümkün olduğunca Türkiye’den çıkıp özellikle gelişmekte olan ülkeleri ziyaret etmek, dünya insanı olma hedefiyle kendimizi geliştirmek, bu sıkıntıları ortadan kaldıracaktır.

Dinlediklerimin içinde en çok dikkatimi çeken, Filistinli ve İsrailli gençlerin birbirlerini tanımaları ve anlamaları için geliştirilen “meet” projesi. Lider geliştirme odağı ile hareket edilen proje sayesinde birbirlerini yakından tanıyan gençlerin politik sorunlara tepkileri değişmiş.

Bu günün insanları ile bazı şeyler değişmese dahi ben inanıyorum ki anlayış zihniyeti ile yetiştirilen gençler sayesinde gün gelecek bütün sorunlar aşılacaktır.

 

Merve Yazıcı

http://www.akyazi.net/tel-aviv-ve-kudus-192yy.htm

 

 

  • Yaşua Emmi’nin biricik torunu sırf Yahudi olduğu için okulda sınıf arkadaşları tarafından saldırıya uğramış ve yaralanmıştı

 

Bursa’da Tophane’nin hemen altında Arap Şükrü sokağında bir sinagog vardı. Oranın cemaatindendi Yaşua Emmi. “Eskiden Arap Şükrü ve civarı hep Yahudi’ydi. Şimdi bir biz kaldık, bir elin parmakları kadarız.” der, hayıflanır dururdu. “Ata toprağı” der ,”Nasıl gidelim?” der, “Bir Yahudi Yaşua’yı sığdıramıdılar” der dururdu.  Bursa’ya âşıktı. “Böyle bir memleket bırakılıp da gidilir mi?” der ve ardından dolu dolu gülerdi. Bir gün sinogoga bir saldırı oldu. Ülkü ocaklarına bağlı bir grup sinagogu taşladı, bir kısmını ateşe vermeye ve yağmalamaya kalktı. Yaşua Emmi de bu saldırı sırasında yaralandı. Yaraları çabuk iyileşse de,ruhu iyileşemedi Yaşua Emmi’nin. O günden sonra yüzündeki ışık çekildi ve gülüşü eskimeye, eksilmeye başladı. Çok sevdiği insanları tarafından saldırıya uğramak ruhunu kırmıştı Emmi’nin. Artık ticaret yapmak için bile daha seyrek ziyaret etmeye başlamıştı bizleri. Gülemez olmuştu Yaşua Emmi. Biz ilerleyen günlerde düzelir diye umarken, her şey daha da kötüye gitti. Yaşua Emmi’nin biricik torunu sırf Yahudi olduğu için okulda sınıf arkadaşları tarafından saldırıya uğramış ve yaralanmıştı. Bu olaydan sonra Bursa’ya sığamaz oldu Yaşua Emmi. Kendine zarar verildiğinde zerre umursamazdı ama torunu yahut kendinden başka biri söz konusu olduğunda buna katlanamazdı. Neticede İsrail’e taşınma kararı aldı.  Yaşadığı topraklara adeta sevdalı bir adam için verilebilecek en ağır karardı bu. İçi kan ağlaya ağlaya gitti Yaşua Emmi. Giderken de cebime 10 lira, alnıma uzun süren bir öpücük ve elime de Anna Karenina’yı bırakarak gitti.

Babamla yaptıkları son konuşmada Yaşua Emmi’nin bir çocuk gibi ağladığına da şahit oldum:

 “Biz bu topraklarda var olduk. Var ettik. Atalarımın toprağından havasını suyunu bilmediğim ellere göçüyorum? Neden?  Yahudi olduğum için. Anneannemin ve annemin doğumlar yaptığı eve sürgü vurup gidiyorum, neden? Yahudi olduğum için. Lakin iki elim yakalarındadır. Ağlayanın malı gülene fayda etmez. Şimdi biz yaprak yaprak gidiyoruz ama kökümüz de buradadır. Sökmeye de kimsenin gücü yetmez.”

Böyle gitti Yaşua Emmi. Bir daha kendisinden hiç haber alamadım. Ta ki geçen gün şans eseri kızı Maryem ile karşılaşana kadar. Öğrendim ki 2010 yılında vefat etmiş Yaşua Emmi. Bursa’ya gömülmek istemiş ama bir takım engellerden ötürü bu vasiyeti yerine getirilememiş. Ressam olan Maryem de babasının mezar taşına Uludağ’ı ve Arap Şükrü Sokağı’nı resmederek biraz da olsa ölü gönlünü almaya çalışmış babasının. İsrail’de yaşadığı müddetçe de yüzü gülmemiş Yaşua Emmi’nin. Bursa özlemiyle tüketmiş günlerini. Maryem’e neden Türkiye’ye geldiğini sorduğumda aldığım cevap ise Yaşua Emmi’nin neden bu kadar sevildiğinin göstergesiydi. Türkiye’den giderken Kürt Akif Diyarbakır’da olduğu için ödeyemediği borcunu hiç unutmamış Yaşua Emmi. Bugünün parasıyla 50 Tl olan borcunun mutlaka ödenmesini istemiş kızından ecel döşeğinde.

 

Hektor Vartanyan

http://www.harfvolver.com/2015/02/01/yasua-emmi/

 

 

 

  • Moskova, “tarihi yeniden yazmaya çalışmak gülünç” deyip kampı Kızıl Ordu’nun kurtardığını vurgularken; Polonya, “evet ama Kızıl Ordu’nun Ukraynalılardan oluşan taburu” diyerek tartışmayı büyüttü.

 

Nazilerin uyguladığı soykırımın sembolüne dönüşmüş olan Auschwitz Toplama ve İmha Kampı’nın kurtarıldığı 27 Ocak günü, BM tarafından “Uluslararası Holokost Anma Günü” ilan edilmiş durumda. Auschwitz’de her yıl yapılan anma törenleri, hem tarihin bu korkunç sayfalarını unutmamak, hem de ondan dersler çıkarıp “bir daha asla” çağrısını somutlaştırabilmek için önem taşıyor. Her yıl pek çok devlet adamı, kamptan sağ kurtulabilmiş ve artık iyice ihtiyarlamış kurbanlarla yan yana, törenlere katılmak üzere kampın bulunduğu Polonya’ya gidiyor.

Putin’i davet etmiş gibi yapıp nasıl davet etmeyiz diye kafa yoran Polonyalı yetkililer, liderlere tek tek resmî davet yollamak yerine bu sene ilk defa genel bir katılım çağrısı yapmakla yetindiler. Ayrıca törenlere birkaç gün kala, Rusya mesajı iyice anlasın diye olsa gerek, Polonya Dışişleri Bakanı Schetyna, “Auschwitz’i Ruslar değil Ukraynalılar kurtardı” diye bir tartışma başlattı. Moskova, “tarihi yeniden yazmaya çalışmak gülünç” deyip kampı Kızıl Ordu’nun kurtardığını vurgularken; Polonya, “evet ama Kızıl Ordu’nun Ukraynalılardan oluşan taburu” diyerek tartışmayı büyüttü. Neticede Rusya, Auschwitz’deki törende düşük seviyede bir katılımla temsil edildi ve Vladimir Putin Moskova’daki Yahudi Müzesi’nde kendi anma törenini düzenlemeyi tercih etti.

Bu tür bir anma töreninin gündelik diplomatik gerilimlerin malzemesi yapılmasını münasebetsiz bulanlar olsa da, olup bitenler Putin ve Avrupalı liderlerin artık yan yana dahi gelmek istemediği mesajını yeterince iletmiş oldu.

 

Tolga Bilgener

http://www.taraf.com.tr/yazarlar/auschwitzi-kim-kurtardi/

  • Her insanın içinde Holokost tohumu yatar,biri ateşlemeye dursun.En eğitimlisi,kendini revizyonist olarak tanıtır.Holokostu sorgulayarak içindeki tohumu öyle filizler-Sanki barışa giden yola  oradan gidilecekmiş gibi-.

 

Nefretle eğitilirsek;

Gazze’de olanlardan dünyadaki tüm Yahudileri sorumlu tutarız.

Paris’teki terör saldırılarından dünyadaki tüm Müslüman’ları sorumlu tutarız.

Kürtlerin hepsi terörist biliriz.

Ermenileri malın mülkün peşinde zannederiz.

Rum desen gitsin başka ülkeye.

Eşcinseller hastalıklıdır, iyileşsinler diye reçete yazarız.

Hadi hepimiz birbirimizden nefret edelim.

Kolay böyle.

İnsanoğlu zayıf…

İnsanoğlu bazen çirkin…

Her insanın içinde Holokost tohumu yatar, biri ateşlemeye dursun. En eğitimlisi, kendini revizyonist olarak tanıtır. Holokost’u sorgulayarak içindeki tohumu öyle filizler-Sanki barışa giden yola oradan gidilecekmiş gibi-.

Konuşmacılardan Doçent Umut Uzer’in “Holokost araştırması yapan kişiler, ülkemizde nefret söylemlerine hedef olmaktadır” sözü ne kadar düşündürse de hayat hepimiz için devam ediyor.

İşte böyle,

27 Ocak, nefrete karşı atılan adım olarak tarihi bir gündü. Türk Musevi Cemaati başkanı İshak İbrahimzadeh’in “Bu topraklarda, Holokost yaşamamış bir ailenin çocuğu olarak..” diye başladığı konuşmanın metni keşke bir yerlerde yayınlansaydı..

Özetle, Cemil Çiçek’in anma törenine katılıp, orada barış adına bir duruş sergilemesi sadece Moiz ve Ayşeler için değil hepimiz için önemliydi. Barış, gerçekten emek ve eğitim isteyen zorlu bir yol.

Eğitim demişken…

Tören bitince Ayşe Moiz’e sordu:

Sahi sizin ibadethanenizin kapısına “Yıkılacak Mekan” pankartını asan kimdi?

Moiz cevap verdi “ Bir öğretmendi Ayşe..”

 

http://www.posta.com.tr/turkiye/HaberDetay/Bir-daha-asla.htm?ArticleID=265659

 

 

 

  • İsrail’le buzluktaki ilişkilerde “U” dönüşü yapılamıyor ama  Yahudilerin en büyük acısını devlet katında paylaşmak bir mesajdır.

 

 

ABD siyasetini etkileyen 3 büyük lobi vardır. Yahudi, Rum, Ermeni lobileri...

Medya, müzik, sanat, finans dünyalarında güçlüdürler.

Yakın tarihlere kadar Türkiye’nin Ermeni ve Rum lobilerine karşı dayandığı ve yararlandığı Yahudi lobisi Ankara’nın siyaset masasında “joker” kartıydı.

Türkiye’nin ABD’yle ilişkilerinde zaman zaman girilen darboğazlar Yahudi lobisiyle aşılmıştır.

Hatta... İstanbul’daki büyük Musevi işadamları, cemaat başkanları Amerika’ya gönderilmiş, onlardan yararlanılmıştır. Artık bir süredir bu karttan yoksun görünüyor.

İşte 24 Nisan 2015 yaklaşırken Türkiye’deki Musevilere devlet jestleri ve “Yahudi soykırımının” 70’inci yıldönümü anma töreninin Ankara’da düzenlenmesi bir de bu açıdan görülmeli.

İsrail’le buzluktaki ilişkilerde “U” dönüşü yapılamıyor ama Yahudilerin en büyük acısını devlet katında paylaşmak bir mesajdır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Musevilerle bir sorunumuz yok. Bizim sorunumuz İsrail’i yöneten hükümetledir” söyleminin de altını çiziniz.

......................

24 Nisan 2015 için “Rum lobisini” de yanına alan “Ermeni lobisine” karşı eskiden olduğu gibi “Yahudi lobisi” desteği kazanılır mı? Birkaç jest ve Ankara’da “anma töreni” yeterli olur mu?

Herhalde derinden başka dirsek temasları da kuruluyor olmalı.

Türkiye zaten dünya kamuoyunda IŞİD iddialarıyla yıpratılırken önümüzdeki süreçte bu sorun tuz biber ekecek.

 

Güneri Cıvaoğlu

http://www.milliyet.com.tr/holokost-ve-ermeni-lobisi/siyaset/ydetay/2005444/default.htm

 

 

  • 1930'ların sonlarında Avrupa'da Yahudilere karşı hakaretler, Türkiye ana akım medyasında da  kendisine yer bulmuş, nefret suçu kapsamına girmesi gereken yazılar kaleme alınmıştır. TC'nin  Nazilerden kaçanları topraklarımıza kabul ettik yaklaşımı da  bir o kadar sorunlu bir yaklaşımdır.

 

 

Türkiyeli Yahudilerin Anadolu'da ki yerleşimleri çok daha eskiye dayansa da 1492 milat olarak kabul edilir. İspanyol Engizisyon’undan kaçan Yahudiler Osmanlı'ya sığınmış, Osmanlı'da kabul etmiştir fakat bu durum Osmanlı’nın hoşgörülü bir devlet olduğunu göstermez çünkü imparatorluk ile ulus devlet farklıdır. İmparatorluğu ulus devlet mantığı üzerinden analiz etmek anakronik bir yanılgı içerisine düşmektir, her neyse biz konumuza dönelim. Osmanlı Yahudileri Türkiye toplumunda içselleştirilen yaygın kanının tersine çok da rahat yaşamamıştır. Cumhuriyet'in kuruluşuyla birlikte gayrimüslimleri Türk ekonomisinden tasfiye planına Yahudiler de dâhil edilmiş, Cumhuriyet'in ilk yıllarında belirli bir nüfus göç etmiştir.1930'larda ise Yahudiler üzerinde ki baskılar artmış. Nihal Atsız'ın Orhun adlı dergisinde ki yazılarından dolayı halk galeyana gelmiş (galeyan ne ola ki yağmacılık diyelim biz bu duruma) 1934 Batı Trakya'da çıkan olaylarda yaklaşık 15 bin Yahudi göç ettirilmek zorunda bırakılmıştır. Türkiye halkı yağmacı güruha yabancı değildir tabi ki, 1915 Ermeni katliamında provası yapılan gayrimüslimleri yok etme planı tamamen başarıya ulaşamayınca, katliamlar bir anda değil Çin işkencesine benzer şekilde yavaş yavaş uygulamaya konulmuştur. 1930'ların sonlarında Avrupa'da Yahudilere karşı hakaretler, Türkiye ana akım medyasında da kendisine yer bulmuş, nefret suçu kapsamına girmesi gereken yazılar kaleme alınmıştır. TC’nin Nazilerden kaçanları topraklarımıza kabul ettik yaklaşımı da bir o kadar sorunlu bir yaklaşımdır.

Gelenlerin çoğu 1933 yılında gelmiş, 1933 tarihi Nazilerin iktidarı ele geçirme tarihi olmasına rağmen henüz Yahudiler üzerinde ki baskılar başlamamıştır. 1942 yılına geldiğimizde ise Varlık Vergisi adı verilen gayrimüslimleri ekonomiden tasfiye ve milli burjuvazi yaratma hayalleri Yahudileri de etkilemiş, vergi vermeyi reddeden Yahudiler Erzincan Aşkale'de kölelik koşullarında çalışmaya mahkûm edilmiştir. Yaklaşık 1500 Yahudi çalışmaya gönderilmiş, 21 Yahudi üzücü olay sırasında hayatını kaybetmiştir. 1948 yılında İsrail devletinin kurulmasıyla Yahudiler daha büyük bir baskıya uğramış, İsrail'in bütün günahlarının müsebbibi Türkiye'de yaşayan İsrail devletiyle yakından uzaktan bir bağlantısı olmayan Yahudilere kesilmiştir. İsrail-Arap savaşları ise Yahudilerin ülkeyi terk etmesinde önemli rol oynamıştır. Son yıllarda Türkiye'de yaşanan antisemitik açıklamalar için en ufak bir ceza verilmemiş aksine devlet adamları tarafından nefret suçu teşvik dahi edilmiştir.

Velhasıl kelam, Yahudilerin Türkiye'yi kurduğu ve yaklaşık 20 sene yönettiği anlayışı tarihe baktığımız zaman bizi yanıltır ve Türkiye'de Yahudilerin sterilize edilmesi gereken bir mikrop gibi olduğu anlayışıyla karşı karşıya kalırız.

 

Furkan Cay

http://blog.radikal.com.tr/politika/turkiyede-yahudi-kimligi-87598

 

 

 

  • Aslında Türkiye'den ayrılmak istemiyorum. Ama son yıllarda Yahudiler olarak Türkiye'de antisemitizimle mücadele etmek zorunda kaldık. Bunu gündelik iş hayatımızda da hissediyoruz

 

 

Jeff Besken'in dedesi ve ninesi 90 yaşın üzerinde. Yaşlı çift kendi aralarında genellikle Sefarad Yahudilerinin kökü eski İspanyolca'ya uzanan Ladino dilini konuşuyorlar. 39 yaşındaki Jeff Besken, anne ve babasının ise nadiren konuştuğu bu dili sadece anlıyor. Kız kardeşi ise tek kelime bile bilmiyor.

Türkiye'de çoğu İstanbul'da olmak üzere, yaklaşık 25 bin Sefarad Yahudi’si yaşıyor. 15'inci yüzyılda Katolik İspanya'dan sürülen Yahudilere, Osmanlı İmparatorluğu kucak açmış ve o zamandan beri Türkiye'de bir arada yaşamaya devam ediyorlar. İspanyol hükümeti şimdi İspanya'dan kaçan Yahudilere eski haklarını iade etmeyi planlıyor. Bu konuda geçen yıl hazırlanan yasa tasarısı, dünyanın dört bir yanındaki 3,5 milyon Sefarad Yahudi sine İspanya'ya geri dönmelerini mümkün kılmak için İspanyol vatandaşlığı verilmesini öngörüyor.

Besken, DW'ye "İspanyol pasaportu için başvurumu hemen yaptım. Tüm ailem ve Türkiye'de tanıdığım diğer tüm Sefarad Yahudileri gibi. Bu bir şeyler olursa, bir garanti olacak. Hiçbir sorun olmadan eşyalarımızı toplayıp gidebiliriz. Bu bizim için büyük bir avantaj" diyor.

Besken, varlıklı bir aileye mensup. Bodrum'da yaşayan ve ailesinin şirketinde inşaat mühendisi olarak çalışan Besken, iş hayatında karşılaşılan zorlukları şöyle anlatıyor: "Burada iyi bir hayatım var. Aslında Türkiye'den ayrılmak istemiyorum. Ama son yıllarda Yahudiler olarak Türkiye'de antisemitsizimle mücadele etmek zorunda kaldık. Bunu gündelik iş hayatımızda da hissediyoruz. Örneğin Müslüman bir Türk, Yahudi arkadaşıma borçlu ve ona şunu söylüyor: Borcunun bir kısmını ödüyorum, geri kalanı da senin adına Gazze'ye gönderiyorum:"

Besken, Yahudilerin önce Osmanlı, daha sonra da Türkiye topraklarında geçen 500 yıl boyunca barış içinde yaşadığını anlatıyor. Ancak 9 Türk'ün hayatını kaybettiği Marmara baskınından sonra kendilerine yönelik tutumun değiştiğini belirten Jeff Besken, "Birçok kişi bizi İsrail hükümeti ve Gazze savaşının bir temsilcisi olarak görüyor. Ama bizim bunlarla bir ilgimiz yok" diyor. Çoğu zaman Yahudi kimliğini sakladığını söyleyen Besken, "Adımın nereden geldiğini soran olursa, babamın Amerikalı olduğunu söylüyorum. Mal varlığını satan birçok Yahudi tanıyorum. Çoğu belirsizlikten ve siyasi gelişmelerden endişeli" diye sözlerini sürdürüyor.

 

Senada Sokollu

http://www.dw.de/t%C3%BCrkiyede-antisemitizm-endi%C5%9Fesi/a-18217326

 

Netten okumalar

 

  • MEMRI: Türkiye’de nefret söyleminin ilk hedefi Yahudiler

 

http://israilblogu.com/2015/01/29/memri-turkiyede-nefret-soyleminin-ilk-hedefi-yahudiler/

 

  • Böyle olur Hamas’ın mezuniyet töreni!

 

http://www.diken.com.tr/boyle-olur-hamasin-mezuniyet-toreni/

 

  • İsrail’in Golan saldırısının hedefleri ve yansımaları

 

http://www.aljazeera.com.tr/gorus/israilin-golan-saldirisinin-hedefleri-ve-yansimalari

 

  • Türkiye-İsrail: Afrika çatışması – Ardan Zentürk

 

http://haber.stargazete.com/yazar/turkiyeisrail-afrika-catismasi/yazi-995194

 

  • KİLİS’TE 57 YILDIR KAPALI SİNAGOG KULLANILAMAZ HALE GELDİ

 

http://www.milliyet.com.tr/kilis-te-57-yildir-kapali-sinagog-kullanilamaz-kilis-yerelhaber-598475/

 

 

  • Bir Beyoğlu mucizesi – Fatih Çekirge

 

http://sosyal.hurriyet.com.tr/Yazar/Fatih-cekirge_174/Bir-Beyoglu-mucizesi_28028854

 

  • Nazilere kimler yardım etti? – Yaman Törüner

 

http://www.milliyet.com.tr/nazilere-kimler-yardim-etti-/ekonomi/ydetay/2004462/default.htm

 

 

  • 70 yıl sonra Auschwitz'te yüzleşme, acı ve umut – Şeref İşler

 

http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2015/01/150130_auschwitz_seref

 

  • Holokost anmasında ‘Hoşgörü’ ve ‘İslamofobi’ vurgusu

 

http://www.agos.com.tr/tr/yazi/10386/holokost-anmasinda-hosgoru-ve-islamofobi-vurgusu

 

  • Anadolu’daki Yahudilerin 2500 yıllık öyküsü

 

http://israilblogu.com/2015/01/30/anadoludaki-yahudilerin-2500-yillik-oykusu/

 

 

 

 

 “Geçmiş Zaman Olur Ki” – Twitter’dan

 

  • Haliç Postası@HalicPostasi