Sevgili okurlarım bu hafta yine bir Kral Şelomo hikâyesi ile baş başayız. Bu öyküde kişinin dürüst olmasının yanı sıra, pratik zekâsını da kullanması gerektiğini anlatan, ibret alınacak bir olayı anlatacağım
Günlerden bir gün, Kral Şelomo tahtında oturmuş, adalet dağıtırken huzuruna bir kuyumcu geldi.
“Haşmetli kralım, sabahın bu erken saatinde karşınıza adaleti bulmak için geldim. Dün gece kuyumcu dükkânım tamamen soyulmuş. Hırsız ön kapıdan girmiş ve dükkânımdaki bütün altınlarımı çalmış. Babanız Kral David zamanında hiç böylesi soygunlara şahit olmazdık. Ama şimdilerde böyle şeyleri hep duyar olduk. Lütfen kralım şerefinizi korumanız adına hırsızı bulun, onu cezalandırın ve benim de altınlarıma kavuşmama yardım edin,” dedi. Kral Şelomo o son sözlerden etkilenerek:
“Elimden geleni yaparım elbette. Şerefim benim için her şeyden daha değerlidir,”dedi ve devam etti:
“Söyle bakalım dükkânının etrafında o saatlerde birileri var mıydı? Hırsızı bize tarif edecek tanıkların var mı?”
-“Hayır kralım. Ben o saatte bütün ailemle beraber evimde akşam yemeğini yiyordum. Evimiz dükkânın bitişiğinde ve dükkânım o sırada kapalıydı.
“Komşularından hiç biri bir ses veya gürültü duymadı mı?”
“Maalesef hayır.”
“Ve sen de hırsızın kapıyı kırarak içeri girdiğini iddia ediyorsun.”
“O halde, bu olaya şahit olan sadece dükkânın kapısı. O zaman oraya gidip kapıya sormak lazım!”dedi. Kuyumcu:
“Kapıya mı soracaksınız?”diye haykırdı. “Hiç böyle bir şey olabilir mi?”diye hayretle söylendi.
“Belki de olur!”diyen Şelomo, elini salladı ve sihirli yüzüğünü parmağında çevirdi.
“Sahip olduğum güçlerin içinde, yüzüğüm bana kuşlarla, hayvanlarla hatta denizdeki balıklarla bile konuşmamı sağlar,”dedi. Kuyumcu:
“Kapılar da buna dâhil mi?”diye merakla sordu.
“Neden olmasın? Daha önce bir kapı ile konuşmayı denememiştim ama bunu yüzüğün yeteneklerine başvurup anlayabiliriz. Senin dükkân kapın bir suça tanık oldu. Şimdi ona başvurup, şahitlik etmesini rica edeceğim,”dedi. Hemen Başkomutan Benaya’yı yanına getirtti ve ona:
“Kuyumcunun mahallesine bir ulak gönder, mahalle halkına, herkesin kuyumcunun dükkânının önünde toplanmalarını istediğimi bildirsin. Onlara bir saat sonra, hayatlarında ilk kez şahit olacakları bir olay için orada hazır olmalarını emrettiğimi ilan etsin. ‘Kuyumcunun dükkân kapısı Kral Şelomo tarafından sorguya çekilecektir’ densin.”dedi. Şelomo hemen dışarı çıkmak üzere hazırlandı. Yanına Başkomutan Benaya ve üç muhafızı katarak, kuyumcunun mahallesine gitti. Dükkânın önünde kalabalık bir topluluk merakla Şelomo’yu bekliyordu. Kralın gelmesini beklerlerken homurdanıyorlardı. Daha önce hiç böyle saçma bir şey duymamışlardı çünkü! Şelomo kapının önünde durdu, sert bakışlarla kapıyı süzdü ve parmağındaki sihirli yüzüğü çevirdi.
“Ey kapı, beni dinle,”diyerek devam etti:
“Bir kişi için en önemli erdem, ona emanet edilen değerleri namusluca ve güvenilir bir biçimde korumaktır. Ama ne oldu? Sen bu işi başaramadın. Kuyumcu sana altınlarını emanet etti, Ama sen bu işi beceremedin. Belki şimdi hatanı tamir edip, bunu telafi edebilirsin. Böylece onurunu da kurtarmış olacaksın. Bu konuda bana söyleyecek bir şeyin var mı?”diye sordu. Şelomo kulağını kapıya dayadı, bir süre sonra kalabalığa doğru dönerek:
“Kapı bana hatasını telafi edeceğini söylüyor,”dedi. Tekrar kapıya döndü ve:
“Ey kapı, öyleyse söyle bana, hırsız kimdi?” diye sordu. Kulağını tekrar kapıya dayadı. Başkomutan Benaya onu hayranlıkla izliyordu. Şelomo:
“Hımmmm, kapı bana hırsızın adını bilmediğini söylüyor.”
“Pekâlâ, onu bana tarif edebilir misin lütfen? Nasıl mı? Lütfen onu bana tarif et… Haa anladım tamam…”
Kapı bana dün gecenin çok karanlık olduğunu,ayın tamamen saklandığını söylüyor.Hırsızı karanlıkların içinde net olarak seçemediğini anlatıyor,”diye halka açıklamaya devam etti.
“Ey kapı, bu adamı bulmamıza yarayacak hiçbir şey hatırlamıyor musun?” Şelomo kulağını yapıştırıp iyice dinledi.
“Eveeet, şimdi bir şey hatırlamış. Hırsızın başındaki şapka, kapının üstündeki örümcek ağına değmiş. Başlığına ağlar yapışmış. Muhtemelen ağlar hala şapkasında yapışık duruyordur diyor,”demiş. Şelomo kapının eşiğinden inip seyirci topluluğunun arasına karışmış. Herkesin kafasına bakıp tek tek şapkalarını ve başlıklarını incelemeye başlamış. Birden bire bağırmış ve kırmızı şapkalı bir adamı işaret ederek;
“Muhafızlar, çabuk bu adamı tutuklayın!”demiş. Adamları atılıp hemen kırmızı şapkalı hırsızı yakalamışlar ve kralın karşısına getirmişler. Şelomo tutuklanan hırsıza alayla bakmış:
“Korkun seni ele verdi dostum!”demiş. Korku yersiz davranışlara ve şüphe uyandıracak paniklere neden olabilir. Aslında örümcek ağı filan da yoktu. Ben onu kafamdan uydurdum,”dedi. Hırsız dizlerinin üzerine çökerek titreyerek yalvarıyordu:
“Kralım, suçumu itiraf ediyorum. Kapıyı kıran ve altınları çalan bendim. Lütfen bana merhamet edin, altınların hepsini geri vereceğim. Geriye kalan ömrümde, hep dürüst yaşayacağım,”diyerek ağlıyordu. Kral:
“Buna daha sonra karar vereceğiz. Şimdilik seni bir hücreye tıkmayı düşünüyorum. O zaman aklın başına gelir. Böylece, bu ceza krallığımın sınırlarında yaşayan herkese bir uyarı niteliği de taşıyacak. Ülkemde kanunsuzluğa tahammül edemem,”dedi. Muhafızlar hırsızı götürürlerken, halk da yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı. Kral kendinden hoşnut bir şekilde yüzüğünü tekrar eski yerine döndürdü. Başkomutan Benaya bilmiş bir yüz ifadesi ile yanına gelerek, krala:
“Kapıyla konuştunuz öyle mi? Yüzüğünüzün yeteneklerini test ettiniz öyle mi? Gerçekten çok muzip bir insansınız sayın kralım!”dedi ve sonra:
“Majesteleri, ben de kapılarla konuşabilirim, üstelik de sihirli yüzüğe ihtiyacım olmadan. Beni izleyin şimdi,”diyerek Benaya küçük bir çocuğun çevikliği ile kaldırımdan kapıya doğru zıpladı. Önce tokmağını vurdu sonra elleriyle kapıyı tıkladı:
“Merhaba kapı bey. Sizi gördüğüme memnun oldum. Her şey yolunda mı? dedi ve sonra kulağını kapıya dayayarak dinledi:
“Aaaa! Gerçekten mi? Bunu duyduğuma çook memnun oldum. Harika, o zaman etrafınıza bakmaya devam edin. Size iyi günler dilerim,”dedi. Kapıyı okşadı, sonra ona el sallayarak kralın yanına geldi.
“Sizi taklit ettim kralım. Aynı hileyi kullandım.” Şelomo:
“Hangi hileden bahsediyorsun?”dedi. Benaya:
“Önce kapının gerçekten konuştuğuna inanır gibi oldum. Yüzüğün marifetlerini biliyorum çünkü. Ama sonra baktım, bu resmen ahşap bir kapı. Kral Şelomo’nun, sihirli yüzüğü bile odundan yapılmış bir kapıyı konuşturamaz dedim.”Şelomo:
“Tam tersine ben kapıyla hakikaten konuştum,” dedi.
“Sahi mi?”diye soran Benaya heyecanlanmıştı. Kral:
“Aslında haklısın. Gerçekten de hile yaptım. Kapı konuştu ama ben söylediklerini anlayamadım. Bence o hem hırsızı tarif etti, hem de adını söyledi. Üstelik o insan topluluğunun içinde olduğunu da söyledi. Ama kapının tanıklığı biraz sorunluydu.”
“Nasıl yani?”
“Birini suçlamak için yeterli kanıt yoktu. Bizim kanunlarımızda birini suçlamak için, en az iki şahit gerekmektedir. Bütün bunların yanında, kapı yalancı şahitlik de yapmış olabilirdi. Yahut karanlıkta yanlış da görmüş olabilirdi. Sonuç olarak bir kapının tanıklığı çok inandırıcı gelmeyebilirdi. Şüpheye yer bırakmamak için başka bir kanıt daha gerekliydi. Böylece hırsız da suçunu itiraf etmek zorunda kalacaktı. O yüzden şu örümcek ağı bahanesini uyduruverdim. Bu kanıt hırsızı oyuna getirdi ve kendini ele verdi. Suçunu itiraf etti.”
Benaya: “Yani adamı oyuna getirdiniz kralım. Benim bildiğim adalet hile yapılarak dağıtılmaz!”dedi. Şelomo dudağının kenarında masum ama muzip bir ifade ile:
“Ne istiyorsun yani, hırsızın ortalıkta serbestçe dolaşmasına izin mi verseydik? Bazen adaletin terazisini yana yatırmazsan, hatalı yargılara yol açabilirsin,”dedi.
Sevgili okuyucularım, bazen körü körüne kurallara uyulduğu zaman, bazı gerçekler ne yazık ki gözümüzden kaçar. Doğruluk ve fazilet aslında çok değerli kavramlardır fakat yine de pratik zekânın faydaları da göz ardı edilmemelidir…
Kaynak: Saray Kâtibi Ahimaaz’ın Notları-Prof.Steve Solomon