Tevrat’taki her olay, belirli bir anlam içerir ve tüketilemez. Anlatılan olaylar sürekli kendini yeniler, farklı dönemlerde, farklı koşullarda karşımıza çıkar. Yaakov’un rüyası da böyledir. Rüya mistik bir atmosfer içinde, ilahi bir anlam kazanmaktadır. Tıpkı büyülü bir müziği duyar gibi oluruz. Sözgelimi, Johann Pachelbel’in bestelemiş olduğu ‘Cennet Şarkısı’nı…
“Yaakov Beer-Şeva’dan ayrıldı ve Haran’a doğru yola çıktı. Aşina bir yere geldi ve geceyi orada geçirdi; zira güneş batmıştı. Birkaç tane taş alıp başının çevresine dizdi ve orada yattı.
Rüya içinde bir vizyon gördü. Yeryüzüne sabitlenmiş ve başı göklere kadar erişen bir merdiven vardı. Tanrı’nın melekleri onun üzerinde çıkıp iniyorlardı.” (Bereşit- 28: 10, 11)
Tevrat’taki bu olayın önemi büyüktür, anlamlıdır ve ciddiyetle üzerinde düşünülmelidir. Yaakov, Haran’a gelmiş ve burada, Moria’da bir gece konaklamıştı. Dikkat edilirse, “Birkaç tane taş alıp başının çevresine dizdi ve orada yattı” diye taşlardan çoğul söz edilmektedir. Yaakov rüyadan sonra bu kez tekil sözcük kullanır. “Yaakov sabah erken kalktı ve başının altına yerleştirdiği taşı aldı. Onu bir anıt olarak dikerek, tepesine yağ döktü.” (Bereşit- 28: 18) Peki, Yaakov taşlar hakkında neden önce çoğul sonra tekil sözcük kullanmıştı?
Yaakov yatmadan önce, toplamda on iki adet taş olduğu söylenir. Tanrı bu taşları (İsrail’in on iki kavmini anımsayalım) tek taş haline getirir ve böylece birleştirici bir anıt yaratır. O taşların simgeselliğinde, Kenan topraklarının kutsallığı, büyüklüğü dile getirilmiştir. Yaakov’un gördüğü rüya tamamen sembollerle doludur ve derinliğine inildiğinde, insan kişiliği, ruhsal arınma, ilahi yükseliş gibi temalar karşımıza çıkar. Bu rüyanın içeriğinde, insanın Tanrısal yolda kendini (maneviyat açısından) geliştirmeye yönelik bir merdiven olduğunu söyleyebiliriz. Burada sonradan Bet-Amikdaş (Tapınak) inşa edilecektir. Ayrıca, Hz. İbrahim’in, İshak’ı mizbeah üzerinde bağladığı yerdir. Yani, burası kutsal ve çok önemlidir. Tevrat’taki her olay, belirli bir anlam içerir ve tüketilemez. Anlatılan olaylar sürekli kendini yeniler, farklı dönemlerde, farklı koşullarda karşımıza çıkar. Yaakov’un yaşadığı olay da böyledir. Rüya mistik bir atmosfer içinde, ilahi bir anlam kazanmaktadır. Tıpkı büyülü bir müziği duyar gibi oluruz. Sözgelimi, Johann Pachelbel’in (1653-1706) bestelemiş olduğu ‘Cennet Şarkısı’nda (Canon D Majör) olduğu gibi diyebiliriz.
MİSTİK ATMOSFER YARATAN BESTE
Bu beste, insanı derinden etkileyen, tam anlamıyla mistik bir atmosferde başlar. Üç keman eşliğinde, insanın doğrudan ruhuna hitap eden bir ‘esinti’ yaşatır. Müziğin tınısı görünmez bir bulut gibi her tarafınızı sarar, sizi içine çeker ve ayaklarınızın yerden kesilmesine neden olur. Böylesine güçlü, etkileyici, ruhunuzla ilintili bir parçadır. Devamında kişide bireysel bir haz ve mutluluk duygusu yaratır. Yaakov başını taşa koyduğunda, gözlerini kapattığında, ruhunda hissettiği duygu yoğunluğu ile ilahi bir vizyon içine girer. O artık dünyevi yaşamdan kopmuş, tamamen ilahi bir soluğun içinde kalmıştır. Beste bu anlamda dinleyiciyi sarsan, coşturan, kanını kaynatan bir tema içermez hiç. Daha çok majör-minör karşıtlığı, dengesi tam bir ustalıkla yansıtılır. Dinleyiciyi bir rüyaya, farklı bir atmosfere taşır, orada sadece ruhani bir yapının yer aldığı, kendinizi uçar gibi hissettiren bir duygu yoğunluğu yaşarsınız. Yaakov’un rüyası ile ‘Cennet Şarkısı’ farklı dönemlerde olsa bile, geçmişte yaşanılan olaylar bir sanat yapıtında, günlük yaşamın içinde karşımıza çıkabilir. Tevrat’ta anlatılan bir olay, adeta bir ‘deja vu’ gibi onu yeniden görmemize olanak sağlar. Burada önemli olan, yaşanılan tekrarlardan çıkarılacak derslerdir aslında.
Yaakov, yeryüzü ile gökyüzü arasında sanal bir merdiven üzerine melekleri görmüştü. Bu merdiven, insanın yeryüzü ile gökyüzü arasındaki ‘bağlantıyı’ simgelemektedir. Yaakov’un kişiliğinde, tüm İsrail halkının, Tanrı ile olan maneviyatını yansıtmaktadır. Merdivendeki iniş ve çıkışlar, hızlı değildir, sakindir, ama durağan da değildir. Yaakov’un soyuna (yani, İsrail halkına) yönelik, özel bir ayrıcalık içermektedir. Şöyle de düşünebiliriz: İsrail halkı sürekli hareket halinde olacaktır…
Merdiven tamamen simgesel bir anlam taşımaktadır. Meleklerin yürüyüşleri, tepedeki kutsal ışık, o mistik görüntü Yaakov’u derinden etkilemiştir. J. Pachelbel’in bestesindeki ‘devamlılık’ buna örnektir düşüncesindeyiz. Bir vals tınısı içinde, insanın kendine yönelmesini farklı bir bakış açısıyla, ruhunu tanımasını sağlayan çok özel bir bestedir. J. Pachelbel, bestesinde hayli yalın, sakin, tatlı bir esrik içinde dinleyeni mest eder. Monoton gibi görülse de, bestenin notalarında insanı büyüleyen, derinden etkileyen bir temel yapı vardır. Yaylı çalgıların eşliğinde, başlangıçtaki ‘esinti’ küçük iniş çıkışlarla sürekliliğini yineler. Beste sizi bir mistik rüyanın içine davet eder, orada kişiliğinizle yüzleşir, devamında kendinizi cennette gibi duyumsarsınız.
RÜYANIN SEMBOLLERİ
Yaakov, rüyasında – belki – cennete ulaşmanın yolunu görmüştü. O merdivenden çıkabilmek için, kendini arındırması, melekleri tanıması, verilen görevi yerine getirmesi gerekiyordu. En çok da gökyüzü ile yeryüzü arasındaki o ‘bağlantının’ anlamını çözmeliydi; anahtar sözcük ise gördüğü ‘merdiven’di. Yukarıda, en tepede, – belki – Tanrı vardı ve aşamalardan geçecek olanları bekliyordu. Yaakov, bu rüya sayesinde soyuttan somuta dönüştüren, edilgen ve edilgin arasındaki var oluşu sağlamlaştıran bir köprü kurmuştu. Onun kişisel istek ve arzuları önemli değildi artık. İsrail halkına yönelik, Tanrı’nın özel mesajını anla(t)mak, ulaştırmak istiyordu. Kişinin öznel yapısını ‘ben’ üzerinden tanımlayan, açıklayan, sonrasında özne-özne karşıtlığı ile yeniden kendisine yönelmeyi öngören bir atmosfer yaratmıştır. Bestecinin de yaptığı buna benzer bir deneydir aslında. J. Pachelbel’in kişisel ihtirasları, beklentisi, bestesinin önüne geçmediğinden, ruhundaki duyguyu o kadar güzel verir ki insan her dinlediğinde bulutların arasındaymış duygusuna kapılır. Sizi bir masal diyarına, düşler ülkesine, fantastik bir yolculuğa çıkartır. Bestede majör ağırlıklı çalınan ezgiler, kişide hoş bir duygu uyandırdığından (minör ezgiler de hüzünlü bir duygusallık yaratır), kişilerde hiç tatmadıkları bir yoğunlukta romantizm yaşatır. Karşıtların çarpışması, uyumlu bir biçimde yansıtılır. Majör ve minör sürekliliği sayesinde, insan ruhuna doğrudan etki eden ve onu içine alıp sarmalayan bir bestedir.
Bestedeki bu duygu yoğunluğu, yalın ama kararlı ‘akışın’, Yaakov’un gördüğü rüyayı çağrıştırdığını söyleyebilir miyiz? Merdivende melekler vardır. O halde, meleklerin ışıkları, görüntüleri, onların yarattıkları mistik ortam böyle bir bestenin yaylı çalgılarında kendini duyumsatıyor diyebiliriz. Yaakov’un yattığı yer, kutsaldır. Dolayısıyla burasının dünyanın ilahi merkezi, Tanrı katında özel bir yer olduğunu söyleyebiliriz. Şimdi bir de şöyle düşünelim.
İnsan yaşamı, bir ayağı yerde, bir ayağı gökyüzünde olan bu merdivenin ta kendisidir. Sürekli bir hareket halinde yaşamı, iniş - çıkış, günah - sevap, doğru - yanlış, iyilik - kötülük kavramlarını çağrıştırır. Evet, insanın yaşamı tıpkı bu merdiven gibidir. Yukarıya doğru (Tanrı’ya ulaşmak arzusu) çıkış için ‘inanmak’, sağduyulu olmak, kendini arındırmak gereklidir. Ancak, bir de işin aşağıya iniş kısmı vardır. Yani, işlenecek bir günah, yapılacak bir hata sonucu, merdivenden inebilirsiniz… Beste de böyle bir yaşamı tınılarıyla yansıtıyor sanki. Yaylı çalgıların eşliğinde, hayli sakin bir atmosfer yaratılmıştır. İnsanın kendi kaderini belirleme hakkı tanınmıştır. Besteyi dinlerken, ruhunuzdaki sıkıntıları, dertleri, acıları bir sünger gibi emer, çeker ve alır. Sizi rahatlatan, dinlendiren, sakinleştiren bir yapısı vardır. Yaakov’un gördüğü rüya da böyle değil midir? Burada görülen rüya ile binlerce yıl sonra yapılan bir beste arasında, dolaylı da olsa bir bağlantı gördüğümüzü söyleyebiliriz. Birisinin rüyası, bir diğerinin bestesine yansımıştır. Tevrat tükenmeyen, bitmeyen, sürekli yenilenen olayların anlatıldığı bir ilahi kitaptır… Önemli olan, bu gerçeği görebilmek için, nasıl bakmamız gerektiğidir. İnsana yakınlığı bu kadar söz konusu ise, her olayın bir benzerini sanatın, bilimin, günlük yaşamın içinde görmemek olası mıdır?
Yaşam diye bildiğimiz şey nedir? Doğduğumuz, yaşadığımız, öldüğümüz, evlendiğimiz, iş sahibi olduğumuz, hatalar yaptığımız, iyiliklerde bulunduğumuz bir yer midir? Hepsi bu kadar mıdır? Tevrat içerik ve işleyiş olarak, yaşamın bütünü üzerine kuruludur. Öte yandan, salt yaşam döngüselliğini şerri kanunlarla belirlemekle kalmaz, bir de insanın değişmesini, gelişmesini, ilahi yola sapmasını, varoluş nedenselliğini yansıtır. Gördüklerimizin neler olduğunu, neler olmadığını, insanın öğrenmesi gerekenleri, asıl gerçekliğin duyularla sezilebileceğini öğretir. Bestedeki notaların eşliğinde, kendimizi gölgeler dünyasında gibi düşleyebiliriz. Orada, sakin ve dingin bir yaşam vardır. Kişisel ihtiraslardan uzak, günaha hiç bulaşmamış, saf ve temiz bir mistik atmosferden söz ediyoruz. Yani, William Shakespeare’nin ‘Hamlet’ adlı oyunda, Hayalet’e söylettiği gibi, “Olmak ya da olmamak. İşte bütün mesele bu…”
Besteyi dinlerken sevdiklerini, güzel anılarınızı, yaşanmışlıkları bir kez daha duyumsarsınız. Sizi üzen, mutsuz eden, sıkıntılı ya da kızgın olduğunuz bir anda bile, bu besteyi dinlerken, yüzünüzde bir mutluluk duygusu yansır. Bir deniz kenarında, çimenlik bir alanda, kırsal kesimde, tatlı bir rüzgârın eşliğinde, kendinizi cennette yürüyormuş gibi duyumsarsınız. Johann Pachelbel’in, mistisizmin sınırlarını zorlayan, akılla (mantıkla) duygu arasında harika bir köprü (denge) kuran bu bestesinin sayısız versiyonu yapılmıştır.
Yaakov’un rüyasındaki meleklerin Musa ve Harun olduğu konusunda çeşitli yorumlar vardır. Tevrat’ın gökyüzü ile yeryüzü arasında tek köprü olduğu konusunda bilgelerin görüşleri söz konusudur. Yaakov’un rüyası yaşamın öteki yüzüne yönelik, İsrail halkının geleceğiyle ilgili bir vizyondur.
Johann Pachelbel’in yaptığı ‘Cennet Şarkısı’ adlı beste ile Yaakov’un binlerce yıl önce gördüğü rüyası arasında, mistik bir atmosfer üzerinden bir bağlantı kurmaya çalıştık. Temel felsefemiz, Tevrat’taki olayların sürekliliği ve farklı biçimlerde karşımızca çıkmasını tanımaya yöneliktir. Kuşkusuz yazdığımız deneme tamamen kişiseldir. Yine de bu yazıyı okuduktan sonra, Johann Pachelbel’in ‘Cennet Şarkısı’ adlı bestesini bir de bu gözle dinlemenizi öneriyoruz.