Nazilerin Enigma şifresini kıran İngiliz

‘YAPAY OYUN’ II. Dünya Savaşı’nda Alman haberleşme sisteminin şifresi ENİGMA´yı çözen Alan Turing’in hayatını beyaz perdeye yansıtıyor

Viktor APALAÇİ Sanat
4 Mart 2015 Çarşamba

İngiltere’de 50 yıl devlet sırrı olarak saklanan Turing makinelerinin öyküsünü, II. Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkım fonunda anlatan ‘Yapay Oyun’ başarılı bir dönem filmi atmosferi taşıyor. Savaşı iki yıl kısaltıp, yaklaşık 14 milyon hayatı kurtarmış dâhi İngiliz’in cinsel tercihleri yüzünden, bağnazlığa karşı yenilgisini ve trajik sonunu, savaş dekorunda izliyoruz. 50 bin eşcinselin ahlaksızlık suçlamasıyla mahkûm edildiği İngiltere’de Turing’in intiharından 59 yıl sonra Kraliçe II. Elizabeth tarafından affedilip, saygınlığının iade edildiğini kapanış jeneriği yazılarından öğreniyoruz.

 

Oscar ödüllerine sekiz dalda aday olan ‘Yapay Oyun/The Imitation Game’, 20. yüzyılın dönüm noktalarından II. Dünya Savaşı’na İngiltere penceresinden bakarak, Alman haberleşme sistemini çözen Alan Turing’in hayatını anlatıyor.

Almanların Enigma şifresini kırarak, savaşı iki yıl kısaltıp, yaklaşık 14 milyon hayatı kurtarmış dâhi İngiliz’in cinsel tercihleri yüzünden bağnazlığa karşı yenilgisini ve trajik sonunu, filmde II. Dünya Savaşı dekorunda izliyoruz.

Eşcinsel hakları savunucusu, aktivist Andrew Hodges’ın ‘Alan Turing: Enigma’ adlı romanından, bu filmle geçen pazar En İyi Uyarlama Senaryo dalında Oscar kazanan, Graham Moore tarafından sinemaya aktarılan filmin hüzünlü öyküsünü, Norveçli yönetmen Morten Tyldum zarif bir sinema diliyle anlatıyor.

Bütün dâhiler gibi sorunlu bir okul çağı geçiren Turing, ülkesinin Almanya’ya karşı savaşa girdiği günlerde, askeri teknoloji bölümünde işe girer.

Eşcinselliği nedeniyle 1950’lerin başında Cambridge’den uzaklaştırılan kriptograf Turing, 1951’deki polis soruşturmasında, eşcinsel kimliği yüzünden aldığı iki yıllık mahkûmiyeti yerine iki yıllık hormonal tedavi cezasını yeğlemişti.

50 bin eşcinsel erkeğin ahlaksızlık suçuyla mahkûm edildiği İngiltere’de, bağnazlığın kurbanlarından biri olan Alan Turing’in intiharından 59 yıl sonra (2013’te) Kraliçe II. Elizabeth tarafından affedilip, saygınlığının iade edildiğini, kapanış jeneriğindeki yazılardan öğreniyoruz.

İngiltere’de 50 yıl devlet sırrı olarak saklanan Turing makinelerinin öyküsünü, II. Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkım fonunda anlatan ‘Yapay Oyun’, başarılı bir dönem filmi atmosferi taşıyor.

Filmin yönetmeni, 48 yaşındaki Morten Tyldum, Norveç tarihinin en başarılı filmi, 2012’de İngiltere’de en çok hâsılat elde eden yabancı film etiketli ‘Headhunters’ın yaratıcısı olarak tanınıyor.

Kendisine, Graham Moore tarafından altın tepsi içinde sunulan kusursuz senaryoyu, birinci sınıf bir seyirlik yapan işlek ve akılcı anlatımlı, yüksek teknik özellikli bir film formatında beyaz perdeye aktarıyor.

SAVAŞIN SEYRİNİ DEĞİŞTİREN DEHA

Graham Moore senaryosunda Turing’in yalnızlığını, eşcinselliğini saklamadaki beceriksizliğini, toplum tarafından dışlanmasını, okul ve gençlik yıllarına ustaca geriye dönüşler yaparak anlatıyor.

Gençlik hayatındaki tek dostu, sınıf arkadaşlarının saldırganca şakalarından koruyucu sevgili arkadaşı Christopher’ın veremden ölmesiyle, Turing yeni yetme iken koyu bir yalnızlığın içine düşer.

Konu kısaca şöyle: 1952 kışında İngiliz yetkililer bir soygun ihbarını araştırmak üzere matematikçi Alan Turing’in (Benedict Cumberbatch) evine girer. Ancak sonuçta ahlaksız davranışlarda bulunma suçlamasıyla Turing’i gözaltına alırlar.

Yetkililer, aslında modern zaman bilgisayarcılığının öncüsünü suçladıklarından habersizdir. Almanca bilmememize karşın, Alman teknolojisinin savaş için geliştirdiği Enigma haberleşme sistemini çözmeye soyunan Turing, istediği bütçenin kuşkucu amiri Denniston (Charles Dance) tarafından reddedilmesine rağmen, Churchill’den gelen bir emirle talep ettiği parayı alır. İngiltere satranç şampiyonu olan ekip şefi Hugh (Matthew Goode) ve genç matematikçilerin desteği ile Enigma şifresini kırar.

Ancak Almanlardan bunu gizlemek için, gemi konvoylarındaki masum insanların düşman tarafından torpillenip öldürülmesini sineye çekerler. Gayeleri savaşı kazanmaktır.

Sonradan öldüğünü öğrendiğimiz lise arkadaşı Christopher ile eşcinsel bir ilişki yaşayan Turing, imal ettiği dev aygıta sevgilisinin adını vermiştir. Filmde Christopher aygıtının günümüz bilgisayarının öncüsü olduğu iddia edilir.

Zayıf karakterli, asi, uyumsuz ve egoist kişiliğiyle ekibi ve amiri tarafından dışlanan, itilip kakılan Turing’in, ekibine aldığı genç, güzel ve sevecen bir bilim kadını olan Joan (Keira Knighley) sayesinde yazgısı değişir.

Joan, ekipteki buzları eriten kişi olmakla kalmıyor, dehasını çözdüğü, başarıya ulaşacağına inandığı Turing’i eşcinselliğini bildiği halde evlenmeye razı ediyor.

Dönemin hoşgörüsüz devleti tarafından hormon tedavisine mahkûm edilen, ülkesine ve insanlığa yaptığı müthiş katkıya rağmen, sağlığını kaybeden Turing 1954’te intihar ederek acı akıbetini hazırlar.

NAZİZME KARŞI DEMOKRASİ MÜCADELESİ

Zeki ve karmaşık bir adamın derinlikli ve akıllardan çıkmayarak portresini çizen, ‘Yapay Oyun’, Almanya’nın kırılmaz tabir edilen Enigma makinesinin şifrelerini kıran, müthiş bir baskı altında savaşı kısaltan ve karşılığında milyonlarca kişinin hayatını kurtaran bir dâhinin hayatını anlatıyor.

Film II. Dünya Savaşı’nın, konunun geçtiği İngiltere üzerindeki tahribatını anlatmak yerine, şimdiye dek görmezden gelinmiş, Turing’in eşcinsel kimliğinin altını çizerek, değişik bir biyografi filmi hüviyetine bürünüyor.

Kendisine yaşama sevinci veren, Christopher aygıtı ve ekip arkadaşı Joan sayesinde hayata asılan ve amacına ulaşan Turing’i bu görkemli başarısının ardından yalnızlık bekliyor. “Ben savaş kahramanı mıyım, yoksa eşcinselliğinden ötürü suçlanan, dışlanan, cezalandırılan bir suçlu muyum?” diye kendisine soruyor.

Farklı ve öteki olmanın trajedisi üzerine mütevazı bir başyapıt olan ‘Yapay Oyun’ farklılıklara saygı duymamız gerektiğinin altını çiziyor.

Bu filmle Oscar adaylığı kazanan William Goldenberg’in dinamik kurgusu, yine Oscar adayı, Maria Djurkoviç-Tatiana Macdonald ikilisinin görkemli prodüksiyon tasarımı, kameraman Oscar Faura’nın nefis görüntüleri, Alexandre Despalt’ın müzik partisyonu, yine Oscar adayı yönetmen Morten Tyldum’un akıcı sinema dili, filmi teknik yönden birinci sınıf bir seyirlik yapıyor.

Dekor, kostüm ve mekân kullanımı kusursuz olan filmin oyuncu kadrosunda, Benedict Cumberbatch En İyi Erkek Oyuncu, Keira Knightley En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar’ına aday gösterildiler.

İngiliz sinemasının dev karakter artisti yetiştirme geleneğine ayak uyduran genç İrlandalı aktör Benedict Cumberbatch, hüzünlü dâhi Alan Turing rolünde harikalar yaratıyor.

Amerikan Film Akademisi üyeleri, Oscar tarihi boyunca engelli rolü oynayan oyuncuları ödüllendirme geleneğine uyarak, ‘Herşeyin Teorisi/The Theory of Everything’ filminde Stephen Hawkins’i oynayan Eddie Redmayne’e bu yıl Oscar’ı verdi.

Benedict Cumberbatch, tıpkı ‘Foxcatcher Takımı’ndaki Steve Carell ve ‘Birdman’deki Michael Keaton gibi Oscar gecesinden eli boş ayrıldı.

Aynı şekilde sinemaya bu filmle müthiş bir dönüş yapan Keira Knightley, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscarı’nı, 12 yılda çekilen ‘Boyhood’ filminin müthiş aktrisi Patricia Arquette’e kaptırdı.

İngiliz sinemasının eski tüfeklerinden Charles Dance, Yarbay Denniston rolünde, genç Matthew Goode satranç şampiyonu Hugh Alexander’da, oyuncu kadrosunun başarısına ortak oluyorlar.

Fransız bestekâr Alexandre Desplat iki filmle aday gösterildiği En İyi Özgün Müzik Oscar Ödülü’nü bu filmle değil, Wes Anderson’un eşsiz ‘Büyük Budapeşte Oteli/The Grand Budapest Hotel’ filmindeki partisyonu ile kazanıyor.

Filmin Kümyesi:

‘THE IMITATION GAME’

Yön: Morten Tyldum

Sen: Graham Moore

Kurgu: William Goldenberg

Müz: Alexandre Desplat

Gör: Oscar Faura

Oyun: Benedict Cumberbatch, Keira Knig htley, Matthew Goode, Charles Dance, Rory Kinnear, Allen Leach, Matthew Beard, James Northcate