Düşen petrol fiyatları, İsviçre Frankı’nın geçen ay bir anda yüzde 30 değer kazanması, bir yıl içinde Rus rublesinin dolara karşı yüzde 40 değer kaybetmesi, Kanada ve Avustralya dolarının ABD dolarına karşı son altı yılın en düşük seviyesinde olması dünya ticaretini olumsuz etkiliyor.
Peki neden yabancı paralar arasındaki bu değişim dengesiz bir seyir izliyor?
Ekonomist dergisi bu soruya şöyle bir yorum getiriyor.
Para piyasalarında oluşan bu dalgalanmaların birinci sebebi ABD Merkez Bankası ile gelişmiş dünyanın diğer iki büyük finansal otoritesi; Japonya Merkez Bankası ile Avrupa Merkez Bankası arasında olan görüş farkı.
Amerikan Merkez Bankası olan FED piyasadan dolar çekip, kredilerine limit getirerek sıkı para politikası uygularken, Japonya ve Avrupa merkez bankaları sıkı para politikasının tam tersi olan genişleme politikası uyguluyorlar.
Japonya ve Avrupa’nın merkez bankaları piyasadan bonolar alıyor, kredi musluklarını açıyor, başka bir deyişle piyasaya para enjekte edip ekonomiyi canlandırmaya yönelik bir eğilim içinde.
İkinci sebep ise düşen mal ve petrol fiyatlarının ilgili ülkelerdeki enflasyon oranlarını aşağı çekmesi ve Rusya gibi üretici ülkelerde büyük bir ekonomik bunalıma yol açması.
Bu gelişme ise birçok (11 ülke şimdiye kadar faiz düşürdü) gelişmiş ülkenin merkez bankasının faiz oranlarını aşağı çekmesine neden oldu.
Düşük faiz uluslararası yatırımcının parasını çekerek ülkeden gitmesine neden oluyor.
Ancak bir çok devlet halihazırdaki durgun dünya ekonomisinde, parasının değerinin düşmesini, ihracatı arttıracağı için fazla dert etmiyor.
Ancak Türkiye gibi gelişmekte olan piyasalar için durum çok farklı.
Yıllardır Türkiye’nin ithalatı ile ihracatı arasında büyük bir dengesizlik var. Gelişmiş ülkeler düşen dolar ile ABD ‘ye daha çok ihracat yaparak ekonomilerini canlandırma şansına sahip iken, Türkiye’nin ihracatı ve pazar payı sınırlı.