Açık ruh ameliyatı

Farkındalık yolunda bir yolcu: İZZET MEMİ

Miryam ŞULAM Yaşam
18 Mart 2015 Çarşamba

İzzet Memi, güzel düşünen,güzel söyleyen, yaşama güzel bakan insanlardan biri. İyi ki kalemi eline alıp ameliyata başlamış! Açık Ruh Ameliyatı’nı bir solukta okudum. Hayatın içinden geçerken farkındalıklar yaşıyor, kendisiyle yüzleşiyor, yüzleştikçe özgürleşiyor.

“Benim de sadece kendimi ameliyat etmeye yetkim var, ruhumu uyandırmak için... Bu ameliyatta; beyin yorar; kayboldum sanırsın içinde… Kalp sever; rahatlarsın her sevişte… Mide hazmeder; ilk önce eridim sanırsın, sonra kendini bulursun bu hazmedişte… Hazmettiğimi düşündüğüm bir dönemde; oldum diye yazdım sandım, sonra yazdım diye oldum sandım... Ancak hayat bir döngü… Her başlangıç yeni bir son ve her son yeni bir başlangıç… Öyle güzel kurgulanmış ki hayat, sana her zaman baştan başlama fırsatı veriyor. Hayat bir döngü, sürekli akış… Farkındalık akışı… Burada bulunma nedenimiz… Ve her farkındalık, sana, seni bir daha hediye ediyor… Ve sonra yeniden, yeniden ve yeniden.”

Bize kendinizi tanıtır mısınız?

Tabii ki… Çok fazla düşünen, sorgulayan, kendini yeni yeni sevmeye başlayan bunun yanında da bu sevgiyi paylaşmaya çalışan biriyim. Farkındalık yaşamak benim hayat amacım. Aslında ben de herkes gibi farkındalık yolunda bir yolcuyum. Belki de İzzet Memi sorusuna halen tam olarak ‘buyum’ diyememek ve bu cevabı arama yolunda ilerliyorum.

Açık Ruh Ameliyatı, oldukça merak uyandıran bir isim. Ameliyatınız ne kadar sürdü ve bu kitabı hangi aşamada yazmaya karar verdiniz?

Aslında ameliyata hazırlık da bir süreçti. Bu ameliyata neden olan bu süreç yaklaşık 30 yıl kadar sürdü. Ancak bu süre sonunda bir ameliyata ihtiyacım olduğunu anlayabildim. Bu ameliyat bitmeyen bir ameliyat ve bir ömür boyu sürecek. Bana göre yaşam, ameliyat ile iyileşme süreci arasında dönen güzel bir döngü. Geçmişimle yüzleşmeye karar verip kalıplarımdan arınmaya başladığım ve kendimi sevmeye başladığımı hissettiğim zaman, bu kitap düşüncemde de oluşmaya başladı.

Ne gibi kalıplar mesela?

Özellikle beni insanlardan uzaklaştıran yargı ve önyargılarım. Aslında toplum bana otuz sene boyunca sıcak ve sempatik İzzet rolünü biçmiş; ben de bu rolü başarıyla oynamışım. Hâlbuki durum böyle değildi. Dışarıdan böyle gözükürken, içten içe insanları yargıladığımı ve onları bu sert kalıplarımın içine hapsettiğimi fark ettim.

Ve ameliyat o zaman mı başladı?

Aynen öyle. Çünkü insanları hapsettiğimde kendimin de tutsak olduğunu ve özümden uzaklaştığımı anlamak oldu.

Kitabınızda sizinle birlikte bazı organların içinde gezdik, gezerken her yerde farklı dosyalar açıldı. Yargılar, korkular, kuşku, kıyaslama, ego gibi hepimizde var olan kavramlar.  İnsanın kendisiyle yüzleşmesi, neden bu kadar zor?

Çok zor çünkü öncelikle yüzleştiğinde neyle karşılaşacağını bilmiyor. İkincisi, insan o şeyi kabul edip edemeyeceğini bilmiyor.  Üçüncüsü de kabul etse bile, sonra kendisinin neye dönüşeceğini bilemiyor. Ve bu bilinmezlik, büyük bir endişeye yol açıyor. Aslında, insanın iç sesi veya vicdanı bu yüzleşmeyi her gün yapıyor, fakat zaman zaman bunu erteleyebiliyor. Kişi içindeki sese kulak verip yüzleşmeye başladığında, kendisiyle de uzlaşma yoluna gidiyor.

Kelime oyunlarını seviyorsunuz. “Kurulmuş kurgunun kuşkusu, kuşkunun kurulmuş kurgusu…” Bazılarını anlamakta zorlandım bile diyebilirim.

Kendimi bu şekilde ifade etmek bana çok keyif verdi.  Bu zorlanma konusunda benzer geri dönüşler aldım. Aynı söz üzerinden, insanlar çok farklı yorumlar paylaştı. Böylece amacıma ulaştım. Çünkü kitapta özellikle paylaştığım bu tarz kelime oyunlarını yazarken, amacım insanları bir nebze de olsa, bu sözler üzerine düşündürmekti.

Sayfaların arasına serpiştirilmiş birçok özlü sözünüz de mevcut kitapta. “Bugün bir hayat dersi öğrendim, ancak daha tam olarak ne öğrendiğimi bilemiyorum…” derken neyi kastettiniz?

Gün içinde bazı olaylar yaşıyoruz; birçoğunu da unutuyoruz. Ancak, birkaç tanesi hafızamızda yer ediyor. Zaten farkındalık yaşayacağımız olaylar da bu olaylar. Tabii aslında bu hemen olmuyor. Olay sıcağı sıcağına yaşanırken,  genelde duygular hakim olduğu için, konuyu objektif olarak değerlendiremeyebiliyoruz. Belli bir süre geçtikten sonra, o deneyimi tekrar düşünüp daha sağlıklı bir şekilde yorumlayabileceğimizde de ihtiyacımız olan hayat dersini almış oluyoruz.

“Kabul seni güçlü kılacaktır…” , “Teslim ol ve özgürleşelim…”  Bu ironik söylemler aklıma şu soruyu getiriyor. Sizce bir insan her şartta mutlu olabilir mi?

Evet, olabilir. Eğer kişi kendini kabul ederse ve evrene teslim olursa, evrenin ona sunduklarını fark ettiğinde, her tecrübe, her durum ona mutluluk olarak geri dönecektir. Zaman zaman başımıza kötü olarak nitelendirdiğimiz olaylar gelebiliyor. Biz küçük resimde bu olayları olumsuz olarak değerlendiriyoruz. Ancak inanıyorum ki büyük resimde evren hep bizden yana ve bizim hayrımıza çalışıyor. Burada tek kural var. O da kişinin vicdanının temiz olması.

“Paylaşım esastır…” İzzet Memi hayatında en çok neleri paylaşmaktan zevk alır?

Paylaşım,  kendimde büyük değişim yaşadığım konulardan biridir aslında. Eskiden taktığım maskelerden ötürü insanlarla neredeyse hiçbir gerçek paylaşımda bulunmazken, şimdi, paylaşmanın önemini anladım. Çünkü paylaşmadan hislerinizi veya düşüncelerinizi büyütemiyorsunuz. Neleri paylaştığıma gelince, en çok sevgimi ve kendimde fark ettiklerimi paylaşıyorum.

 Kendinizde fark ettiklerinizi bizlerle kitabınızda da paylaşıyorsunuz zaten. Peki sevgiyi nasıl paylaşıyorsunuz diye sorsam…

Öncelikle, sevginin bendeki tanımını yapmak isterim. Sevgi, birçok insana bir duygudan ibaretmiş gibi gelse de, bence daha da önemlisi, sevgi aynı zamanda bir tercihtir. Sevmeyi ya tercih edersin ya da etmezsin. Zaman zaman bana sorular gelir: ‘Peki bize yakın olan şeyleri sevmez miyiz?’ diye. Burada maalesef gerçek sevgiden söz etmek mümkün değil, çünkü o kişi veya durumla ilgili yakınlık sağlayan özellik ortadan kalkınca, sevgi sanılan şey de bitiyor. Orada hissedilen sadece ilgiden ibarettir; hâlbuki gerçek sevgi koşulsuz olandır. Hiçbir neden aramaz orada olmak için. Sadece saf sevgi vardır. Eskiden söylemeye korktuğum ‘Seni seviyorum’ cümlesi, artık rahatlıkla kullandığım ve bana huzur veren bir sevgi paylaşımına dönüştü. Özellikle de kendime.

14 Mart Cumartesi günü, İstanbul Kongre Merkezi’nde Düşünceden Sevgiye – Sevgiden Harekete adlı konuşmanız herkesi çok etkiledi ve düşündürdü.  Bundan sonra da farklı yerlerde ve değişik konularda konuşmalarınız olacak mı?

Olmasını çok istiyorum. Zaten daha önce, çalıştığım firmalarda medikal, pazarlama ve satış tekniklerini içeren yüze yakın eğitim verdim.  Bundan sonrası için de, özellikle farkındalık konularını içeren motivasyonel konuşmalar yapmak istiyorum.

 Sizce, hayatta en değerli üç şey nedir?

1. Kendini sevmek

2. Dürüstlük

3. Özgürlük

Kitap okundu bitti, röportajımızın da sonuna geldik; ancak bizim açık ruh ameliyatımız  belki de yeni başlıyordur. Farkındalık yolunda bir yolcuyuz hepimiz.

 

Kitap ikinci baskısına girmiş bile. Şimdiden çok ilgi gördüğü ortada. Sanırım, bunun bir nedeni de, kendi kitabınızı, ona özel bestelenmiş bir fon müziği eşliğinde okumanız…

Olabilir tabii. Türkiye’de ilk defa, yazarın kendi sesinden okunmuş bir kitaba özel bir müzik bestelendi. Bu kayıt, kitapla birlikte CD olarak hediye veriliyor.

Benim için de özel bir tecrübeydi, çünkü kitabı baştan sona stüdyoda tekrar okumak, benim bu yolculuğu baştan yaşamamı da sağladı.

Kitabın arka kapağında, kitabınız için özel olarak bestelenmiş müzikle ilgili olarak ‘füg’ terimi geçiyor. Biraz açar mısınız?

Füg çok sesli bir beste türüdür. Birinci ses temayı belirlerken, ikinci ses ona cevap olarak başlar. Aynı, Açık Ruh Ameliyatı kitabımdaki Ben birinci ses olarak temayı belirlerken, içimdeki İkinci Ben’in sesinin de bana cevap olarak gelmesi gibi.