Çanakkale Savaşı ve ötekileştirme

Biz, Türkiye’deki ötekileştirme ve ayırımcılıkla uğraşmaya çalışırken hiç ummadığımız yerlerden darbe de yiyoruz. Çanakkale Savaşı esnasında geçen bir hikâye nasıl olur da günümüzde bir ayırımcı fotoğrafa dönüştürülür? Okumak isteyenlere…

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı 0 yorum
18 Mart 2015 Çarşamba

Çanakkale Savaşı esnasında geçtiği iddia edilen bir hikâyede, Osmanlı Ordusu’nun silah ve mühimmat taşıyan araçlarının lastik ihtiyacını karşılamak için görevlendirilen bir asteğmen İstanbul’a gelir ve yaşamsal önemi olan lastikleri Yahudi bir tüccarda bulur. Ancak iddiaya göre Yahudi tüccarla anlaşan asteğmen lastikler için ödenecek parayı almak üzere Erkan-ı Harbiye’ye gider ama gerekli parasal kaynağı bulamaz.

Asteğmen, Çanakkale’de komutanının bu lastiklerin tedarikinin savaşın kazanılması için elzem olduğuna dair sözünü hatırlar ve sonunda müthiş bir yol bulur.

1.Dünya Savaşı’nın başından itibaren çıkarılan ve bedelinin savaştan sonra altınla ödeneceğini yazan resmi özel evrakın taklidini yapmaya karar verir. Bütün bir gece çini mürekkebi ve boya ile gerçeğinden ayırt edilemeyecek mükemmellikte ‘100’lük bir banknot yaratır. Evrakın üzerine de ‘Bedeli Çanakkale’de altın olarak ödenecektir’ ibaresini yazar. Asteğmen sabah tüccara gider ve 100 altın değerindeki banknotu ona takdim eder. Tüccar da lastikleri hemen teslim eder ve hepsi de Çanakkale’deki cepheye gönderilir aynı gün. Tüccar birkaç gün sonra banknotun bedelini almak için bankaya gittiğinde gerçek anlaşılır. Yahudi tüccar olayı büyütmez ama mesele İstanbul’da duyulur. İddiaya göre bir şehzade, tüccara sahte banknotun bedelini öder ve evrakı ise devlete muhafaza etmesi için verir.

Söz konusu banknotun bugün devletin özel bir kasasında tutulduğu ve müzeye verileceği de söylenmekte.

Hikâye ilginç, doğal olarak zira zor şartlarda gelişen bir kahramanlık hikâyesine dönüşmüş. Lastikler sayesinde ordunun çok önemli bir eksiği mucizevi bir yolla giderilmiş oluyordu…

Şimdi ise bu hikâye bir lastik üreticisinin televizyonlarda yayınlanan bir reklamına konu edilmiş durumda. Lakin inanın, seyrettiğimde çok üzüldüm. Reklama ötekileştirme, en ilkel ve ötekiyi sevimsiz, paragöz, kurnaz ve ülkesini o zor durumda bile düşünmeyen bir azınlık vatandaşı tiplemesi olarak konulmuş. Gerçek hikâyedeki Yahudi burada Yahudi olarak isimlendirilmese de, gerek tüccarın şivesinden gerekse de giyim tarzından gayrimüslim bir vatandaş olduğu belli oluyor. Zorluklar içinde, komutanının emrini yerine getirmekten başka bir düşüncesi olmayan asteğmene, “para peşin kırmızı meşin” diyecek kadar da gaddar bir tüccar! Bir millet ölüm kalım savaşı verirken tüccar hâlâ parasını düşünüyor! Lastiklerin Osmanlı Ordusu için olmazsa olmaz olduğu umurunda değil.

Reklamda yaratılmak istenen intiba bu maalesef. Tüccar, taklit olduğunu anlamadan asteğmenden aldığı banknota karşılık lastikleri teslim ettiğinde reklamdaki anlatıcının onun için, ‘kurnaz tilki’ dediğini de duyuyoruz. Reklam gerçek hikâyenin sonuna sadık kalmakla birlikte gerçekteki tüccar karakterine uymayarak son derece olumsuz bir gayrimüslim azınlık tiplemesi yaratıyor. Paragöz, menfaatçi, ülkesine karşı savaş esnasında bile duyarsız ve sevimsiz bir gayrimüslim karakteri…

Söylemekten utanıyorum. Çanakkale Savaşı esnasında Osmanlı Ordusu saflarında Müslüman askerlerle omuz omuza savaşmış binlerce gayrimüslim olduğunu ve yüzlerce şehit verdiklerini hatırlatmaktan gerçekten utanıyorum. Bu tarihi gerçek varken, peki neden bu ötekileştirme, neden gayrimüslimi adeta bir dış unsur, bir öteki olarak göstermek? Neden? Neden?

Bu köşede yazmıştım. 11 Şubat’ta Ankara Palas’ta gayrimüslim azınlık yetkilileriyle yapılan yemekli toplantıda Başbakan Davutoğlu unutulmaz konuşmasında, “Siz bu toprakların asli çocuklarısınız, dışardan gelmediniz, dışarıya da gitmeyeceksiniz. Kim ki vatandaşlık kimliğinin ötesinde salt azınlık kavramı üzerinden bir şekilde vatandaşlar arasında, ‘esas vatandaş - ikinci sınıf vatandaş’ ayırımı yapar, o devletin temeline dinamit koyar” demişti. Bu kadar açık ve net söylenen bu sözleri herkesin duyup duymayacağını merak ettiğimi de yazmıştım aynı yazıda.

Anlaşılan duyurmak konusunda daha çok yolumuz var.

Biz yine ve yeniden buradan haykıralım. Belki duyan olur:

Ötekileştirmeye, ayırımcılığa HAYIR, HAYIR, HAYIR.

 

2 Yorum