Hayallerinizi gerçekleştirin

Geçtiğimiz günlerde Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi’nde gerçekleşen Kadınlar Günü paneline konuşmacı olarak katıldım. Hayallerimizi gerçekleştirme serüvenimi gençlerle paylaştım.

Batya KEBUDİ Yaşam
25 Mart 2015 Çarşamba

Birkaç hafta önce Kagider’in Antakya yetkililerinden Zekiye Yiğitbaşı aradı ve “Batya, başarılı Antakyalı kadın girişimcileri üniversitemize konuşmacı olarak çağırıyoruz. Öğrenciler seninle tanışmayı çok istiyor” dedi.

Ajandamı kontrol ettim ve “Olur, gelirim” yanıtını verdim

Hani, insanın içinde bir memleket özlemi vardır ya, gitmişken iki gün kalayım biraz da şehri gezeyim dedim. İyi ki de öyle yapmışım!

Antakya’ya gitmek artık çok kolay; İstanbul - Hatay arası 1 saat 15 dakika sürüyor. Hatay Havalimanı şehir merkezine yaklaşık 25 km uzaklıkta.

Şehir merkezinde Livan Otel’de kaldım. Çarşıya pazara yakın olsun, çocukluğumun geçtiği yere yakın olsun istedim. Oldukça otantik bu otel güler yüzlü çalışanları ile oldukça keyifli. Yöresel kahvaltısı şehre özgü, çok leziz.

Antakya mutfağı çok meşhur, ne anlatsam ne desem eksik kalır. Seyahatim boyunca bazı yediklerimi sosyal medyada paylaştım, beğenme rekorları kırdığım doğrudur.

Otele eşyalarımı bıraktıktan sonra meşhur lezzetlerin merkezine yani Harbiye’ye gittim. Çocukluğumda küçük havuzu, ssma yaprakları olan keyifli bir lokanta vardı. Boğaziçi Restoran...  Her pazar ailemle oraya yemeğe giderdik...

Şimdi ise, yepyeni harika bir otel yapılmış, otelin üst katında da muhteşem lezzetlere ev sahibi yapan keyifli bir restoran var. Gelişime uyum sağlamış, lezzetten ödün vermeden… Neredeyse tüm mezelerden sipariş verdim, malum yılların özlemi var içimde... Ayıptır söylemesi, yedim yedim ve keyifle bir duble rakı mı da içtim.

Eğer mutluluk nedir diye sorsalar, o an işte öyle bir andı...

Oralara yolunuz düşerse Serpil Kilisli, otelin müdürü, benden selam söyleyin ve merak etmeyin emin ellerdesiniz...

Yemeğin ardından Uzun Çarşı’ya gittim, o meşhur çarşı... Yöresel ne ararsanız bulacağınız yer. Görmeden dönmemek lazım dediklerinden...

Uzun Çarşı’ya gidince künefeci Yusuf Usta’yı sorun, gösterirler. Hayatımda yediğim en güzel künefeyi orada yedim. En iyi künefelerden bile daha iyi...

Akşam halen orada yaşayan bir kaç akrabam ile buluştum, keyifli sohbet ettik. Nüfusun iyice azalmasından onlar da çok mutlu değiller, sohbet arasında İstanbul’dan artık pek Şohet gelmediğini kaşer et yemekte zorlandıklarını dile getirdiler.

Ertesi gün 25 senedir görmediğim ilkokul arkadaşlarımla buluştum. Dört kız beraber yemek yedik. Aradan 25 yıl geçmiş, bizim sıcaklığımızdan ise hiçbir şey değişmemiş. Hepsi başarılı iş kadınları olmuş, ailesini kurmuş, anne olmuş... Hepsi ile gurur duydum ve çok mutlu oldum. Onlarla geçirdiğim iki saat benim için çok değerliydi; bunca yıl sonra onlarla birlikte olmaya paha biçilemez...

Yemeğin ardından konuşma yapacağım Mustafa Kemal Üniversitesi’ne gittik. Gençler inanılmaz bir coşku ile bizi bekliyorlardı. Onların parıldayan gözlerinde kendi öğrencilik yıllarımı gördüm. Hepsi harika insanlar olacaklar, buna inanıyorum hatta biliyorum.

Beni sahneye çağırdıklarında çok heyecanlandım, karşımda anlatacaklarımı heyecanla bekleyen gençler vardı.

Onlara işimi nasıl kurduğumu, nasıl girişimci olduğumu ve bir markanın oluşma sürecini anlattım. Konuşmanın sonunda sordukları sorularla beni çok etkilediler, merak ettikleri tüm soruları sordular, elimden geldiğince cevapladım.

Konferansın sonunda bir plaket verdiler, hayatımda bir ilk... Ve doğduğum şehirden... Harika!

Panelin ardından gençlerle birlikte yemeğe gittik, ardından dönüş...  Muhteşem geçen iki günün ardından yüzümde tatlı bir gülümsemeyle İstanbul’a döndüm. Bence sizde keyifli bir hafta sonu için Antakya’ya gidin, yanı başınızdaki doğal güzellikleri keşfetmenin şimdi tam zamanı...

 

GÖRMEDEN DÖNMEYİN

Hatay Arkeoloji Müzesi: Çocukluk ziyaretlerimde görmüştüm, Eskiden şehrin tam ortasında bulunan müze, Hatay bölgesinin arkeolojik kalıntılarını yeni modern binasında sergiliyor ve şehrin en önemli turistik değerlerinden biri. Muazzam eserleri, kalıntıları ve birçok küçük tarihi parçayı görebileceğiniz bir müze…

St. Pierre Kilisesi: Dünyanın ilk kiliselerinden sayılan St. Pierre Kilisesi aynı zamanda dünyanın ilk Katolik kilisesi. Bu küçük mağaranın manevi ve tarihini keşfedin.

Antakya Sinagogu: 1700’lü yıllarda yapıldığı tahmin edilen sinagog, Hatay’daki Musevi Cemaati’nin en önemli yapılarından. İçinde 500 yıllık bir Tora’nın da bulunduğu sinagog özel bayram ve dini günlerde açık. Aslında her hafta buradan birileri gitse, harika olur.

Habib-i Neccar Cami: Anadolu’da yapılan ilk cami özelliği taşıyan yapı, Roma dönemine ait bir pagan tapınağın üzerine inşa edilmiş. Osmanlı dönemi eseri olarak kültürel miraslarımızdan olan Habib-i Neccar Cami’nin arsasında İsa’nın havarilerinden Yunus (Yuhanna) ve Yahya (Pavlos) ile onlara ilk inanan ve ilk şehit edilen kişi olan Antakyalı Habib-i Neccar’ın türbesi de yer alır. MS 636’da Halife Hz. Ömer’in komutanları tarafından fethedilip İslamlaştırılan Hatay’a dini sembol olarak inşa edilen ilk camii olup, 1098’de Haçlıların fethi sırasında yıkılmış, 8 Mayıs 1268’de Mısır Türk Devleti komutanı Melik Zahir Baybars tarafından Antakya Prensliği’nin fethedilmesi ile tekrar inşa edilmiş. Tarih boyu da defalarca depremler sebepleriyle yenilenmiş olan bu küçük cami, külliyesi ile birlikte ciddi bir tarihi sembol.

Hıdırbey Musa Ağacı: Samandağ’a 6 km. mesafedeki Hıdırbey Köyü’ndeki ağaç Hatay’daki önemli ziyaret noktalarından. Geleneksel Hatay efsanelerinden önemli birine hikâye sahipliği yapan Musa Ağacı’nın hikâyesi  şöyle: Hz. Hızır ile Hz. Musa’nın Samandağ buluşmasından sonra Hz. Musa, Musa Dağı’na çıkmak üzere yola koyulur. Bu bölgeye geldiğinde su içmek için bastonunu yere sapladıktan sonra, dereye su içmeye gider. Su içip geldiğinde, diktiği bastonunun bir çınar filizi haline geldiğini ve aniden yeşerdiğini görür…Ama efsaneyle, ama gerçekle bu tarihi ağaç ciddi bir doğal değer olup, etrafındaki turistik yerlerle kesinlikle gelinip bir çay içilesi nokta. DSİ’nin dere ıslah çalışmaları sırasında ciddi bir bölümü dolgu toprak altında kalan bu dev ağaç şuan Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından anıt ağaç olarak korunuyor.

Vakıflı Köyü: Başlı başına bir sayfayı hak ediyor. Türkiye’nin son Ermeni Köyü.