19. yüzyıl İstanbul’unun kültür, mimari ve yaşam tarzının yansıtan son örneklerden olan Narmanlı Han, restorasyona hazırlanıyor. 1900’lerin başından itibaren Beyoğlu’nun gerek fiziği, gerekse topluluklarında yaşanan değişime tanıklık eden Narmanlı Han’ı son günlerinde görmek için acele edin.
İstanbul’da yaşadığı 19 yıl boyunca kentteki önemli birçok yapıya imzasını atmış olan İtalyan mimar, Giuseppe Fossati’yi öncelikle mimarlık ve sanat tarihi araştırmacıları, sonrasında ise yapılarında neredeyse günümüze kadar uzayıp giden hatıraların sahipleri olan ‘Beyoğlu’nun Konukları’ çok iyi tanır.
Yıl 1843. Beyoğlu’nun Levanten toplumunun, azınlıkların ve yeni kuşak Osmanlı asaletinin birlikte, ortak bir kültürü bölüştükleri yılların başı...
Sonrasında gelen savaş yılları 1900’lerin başından itibaren Beyoğlu’nu gerek görsel fiziği, gerek toplulukları olarak hızla değiştirir. Aynen bir film şeridi gibi, günler değişim rüzgârları şeklinde sürer geçer. Bu günlere sessizce tanıklık eden sadece yapılar değil aynı zamanda bugüne kalan anıları ve yaşayanlarının hayaletleridir.
Tünel Meydanı’na hemen yakın, Rus konsolosluk binasının karşısında, görkemli duruşuyla ve neo-klasik mimarisiyle halen dikkati çeken bir bina vardır: Narmanlı Han.
Narmanlı Han’ı son bir kez dünya gözüyle görmek için elinizi çabuk tutun. Hava biraz serin olsa da, mutlaka kepenkleri uzun süredir kapalı olan, Noter’in duvarına yaslanmış bankta biraz oturun. Gözlerinizi yumup belki 80, belki 100 yıl öncesine gidip, o iç mekân bahçesinin sessiz konuğu olun. Aklınızı akasyaların çırpınışlarına bırakın ve hanın suskun kedileri gibi, dünyevi olmayan bir iç huzuruyla, köşedeki küçük ocaktan bir çay için.
Böylece orta avluda oturduğunuz o bankta gözlerinizi kapar bir anda başka bir dünyaya adım atarsınız.
Tüm tarihi avlular gibi, Narmanlı Han avlusu da, kapının ardında kalan dünyadan ne ufak bir ses, ne iz, ne koku saklar kendine. Burası zamanın olmadığı yaşamların birer hayalet gibi saklandığı, tadı arzulandığında karşınıza çıkan bir tiyatro sahnesinin o yıllara uzanan son perdesi gibidir adeta.
Bu iki katlı binayla çepeçevre sarılı avluda sadece, ortada avluda bulunan ve bir dönem Sahhaf Hayim kitaplarının kokularıyla dolu bina tek katlıdır.
Birkaç nesil süren sahaflık dükkânları, önce banka servisine sonra notere dönüştü. 19. yüzyılın ilk yarısında inşa edilen binanın avlusunun hemen girişinde, bir zamanlar renkli balıkların yüzdüğü bir süs havuzu bulunurmuş. Şimdi onun yerinde, akasyaların ve morsalkımların gölgesinde parke taşlar üzerinde alacala-bulacalı, sarı-siyah her cinsten onlarca kedi yan gelip güneşin tatlı sıcaklığında uzanmış yatıyor. Kediler, artık Narmanlı Han’ın bir parçası olmuşlar.
Bina yapıldığı günden itibaren, Rus elçilik binası olarak kullanılmış. Birinci Dünya Savaşı sırasında Rusya ile ilişkilerin askıya alınması, binanın yıllarca bakımsız kalmasına yol açmış. 1917 Ekim Devrimi sırasında İstanbul, çok sayıda Rus mültecinin ziyaretine uğradığında Narmanlı Han hâlâ o yıllarda elçilik binası işlevini görüyormuş. Ancak caddenin karşı sırasındaki yeni elçilik binası yapılınca, konsolosluk büroları oraya taşınmış. 1933’te, tamamen boşaltıldığında ise binayı İstanbul’un ünlü tüccarlarından Avni ve Sıtkı Narmanlı satın almış. Avni ve Sıtkı Narmanlı Kardeşler, hanın içinde az sayıda dükkânları kısıtlı sayıda ticaret erbabına kiralamış, kalanını çok ucuz bedellerle sanatçılara vermeyi tercih etmişler.
Bakın bu yaşlı hanın albümünde hangi fotoğraflar saklı: Ağır giriş kapısının sağındaki iki katlı dükkanların birinde şiirlerini yazan Bedri Rahmi Eyüboğlu; onun bitişiğinde Ulus gazetesine İstanbul’dan ‘haber geçen’ Neş’et Atay; ressam Aliye Berger; ünlü Ermeni gazetesi Jamanak; üç odayı birleştirerek yaptığı atölyesiyle heykeltıraş Dr. Firsek Karol ve Andrea Kitabevi ve sahafların İstanbul duayeni Hayim Bey. Ayrıca İstanbul’un ilk konfeksiyoncularından Visconti’nin mağazası ve kürkçü Sanoviç de Narmanlı Han’ın konuklarındandı… 184 yaşındaki Narmanlı Han’ın geleceği halen netleşmiş değil. Şimdi ne ressamlar, ne gazeteciler hatta sahaflar kaldı içinde. Gösterişli ve görkemli bu bina yavaş yavaş boşaldı. Bugünlerde ise ana kapı yanında bulunan sadece piyango bayisi talihlilerini beklemekte.
Anıtlar Kurulu’nca onaylanan ve Yüksek Mimar Halil Onur’un hazırladığı eski restorasyon projesine göre eserin üzerine, geriye doğru çekilmiş üç katlı betonarme bir bina eklenecekti. Avludaki asırlık ağaçlar kesilerek bahçenin üzerine yazın açılabilecek camdan bir örtü yapılacaktı. Binanın altına ise iki katlı kapalı bir otopark inşa edilmesi düşünülüyordu. Yüksek Mimar Onur, imzasını taşıyan bu restorasyon projesinde, eklemelerin binanın genel mimari estetiğini bozmayacağını savunuyordu. Ancak bu konuda Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, farklı görüşler doğrultusunda itirazları dikkate aldı ve dava açarak projeyi iptal ettirdi.
Şimdilerdeyse yapı 15 yıl kapalı kaldıktan sonra 2013 Aralık ayında Tekin Esen ve Mehmet Erkul a satıldı. Binanın yeni sahipleri restorasyon projesini daha önce Pera Müzesi’ni, Galatasaray Postahane binasının projelerini hazırlayan Dr. Mimar Sinan Genim’e yaptırdılar. Genim, hazırladığı yeni projede, Narmanlı Han’ın iptal edilen projesine göre bir takım değişiklikler yaptı ve projeyi Anıtlar Kurulu’na onaylattı.
Yapılan değişiklikleri göz atacak olursak… Örneğin yeni projede otopark alanı bulunmuyor. Ekstra kat çıkılmayıp mevcut yapının orijinal halinin korunması öngörülüyor. İç avluda, yedi dükkânın yanı sıra bir restoran alanı planlanmış ve bir kafenin hizmet vermesi düşünülüyor. Binanın ortasında yer alan ve 1914’te tadil edilen havuz yeniden ortaya çıkarılacak. Ayrıca yıllarla yapıya eklenen ilaveler temizlenerek yapı esas haline döndürülecek. Bedri Rahmi’nin atölyesinin bulunduğu ve 80’li yıllarda kaybolduğu bilinen balık desenli mozaik zemin yeniden uygulanacak ve avludaki mor salkımlar korunacak. Böylece bir, hatta birçok döneme tanıklık etmiş bu hayalet bina aslıyla buluşturularak sanat ve mimarlık dünyasına yeniden armağan edilirken Narmanlı Han’ı son bir kez dünya gözüyle görmek için elinizi çabuk tutun.