• Hamursuza gelince, Yahudi komşularımızın Pesah bayramını da hamursuz yüzünden onlar kadar heyecanla beklerdim. İlk kez bir mahalle arkadaşımın oyun oynarken “bizim bayram ekmeğimiz bu” diye paylaştığı günkü tadını hiç unutamam. Sonra benimle uzun süre Yahudi olsun olmasın bu sevgimi bilen herkes dalga geçti “bu tatsız tuzsuz şeyin neyini seviyorsun?” diyerek. Olsun, ben ona sevgimi hiç kaybetmedim, yurt içinde ya da dışında nisan ayında raflara çıkmaya başlayınca hemen alır, hatta son kullanma tarihine bakıp depolarım. Hafta içinde yine raflarda hamursuz ekmek ‘matza’yı görünce elim uzandı ve o an düşündüm. MÜGE AKGÜN – www.radikal.com.tr
Bana hep bu tatsız tuzsuz şeyi niye seviyorsun diye sorarlar. Farklı dini ve etnik özelliklere sahip olsak da birlikte ve yan yana yaşıyorsak yemekler de duygular da ortak oluyor. Aklımızdan çıkarmamamız gereken tek gerçek bu...
(…) Hamursuza gelince, Yahudi komşularımızın Pesah bayramını da hamursuz yüzünden onlar kadar heyecanla beklerdim. İlk kez bir mahalle arkadaşımın oyun oynarken “bizim bayram ekmeğimiz bu” diye paylaştığı günkü tadını hiç unutamam. Sonra benimle uzun süre Yahudi olsun olmasın bu sevgimi bilen herkes dalga geçti “bu tatsız tuzsuz şeyin neyini seviyorsun?” diyerek.
Olsun, ben ona sevgimi hiç kaybetmedim, yurt içinde ya da dışında nisan ayında raflara çıkmaya başlayınca hemen alır, hatta son kullanma tarihine bakıp depolarım. Hafta içinde yine raflarda hamursuz ekmek ‘matza’yı görünce elim uzandı ve o an düşündüm.
(…) Dina’nın Mutfağı’nı her elime alışta büyük bir keyifle okuyorum. Tarifler kadar hatta daha çok, Deniz Alphan’ın sıcacık bir dille yazdığı aile öyküleri, her bölümün başında Seferad kültüründen izler taşıyan anılar ilgimi çekiyor.
Ve her okuyuşta bir kez daha yemek kültürü denen şeyin asla sadece dini kurallar, inanışlar çerçevesinde şekillenmediğini, yaşanan bölgeyle, parçası olduğu uygarlıkla, ekolojik dengelerle bire bir bağı olduğunu düşünüyorum.
Deniz, “Cuma akşamının mönülerinin bazı yemekleri demirbaştı, örneğin pilav ve tavuk. Bu ikiliye bahar aylarında mutlaka bezelye katılırdı. Bezelye, tavuk ve pilav üçlüsü Türk Yahudi evlerinin vazgeçilmez üçlüsüdür. Bir de olmazsa olmazların başında tapadas ve börekitas vardır” diyor.
Bizim Gelibolu’daki evimizin de ‘Noçe de Şabat/ Cuma akşamı’ olmasa da törensel hafta sonu yemeklerinin demirbaşıydı bu üçlü ve börekler. İnsanlar farklı dini ve etnik özelliklere sahip olsalar da birlikte ve yan yana yaşıyorlarsa yemekleri de duyguları da ortak oluyor. Aklımızdan çıkarmamamız gereken tek gerçek bu...
Müge Akgün
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/muge_akgun/ben_hamursuz_ikmalimi_yaptim-1333278#
11 Nisan 2015 Cumartesi günü saat 15.15’te Buchenwald’da ‘anma töreni’ vardı.
Törene, Buchenwald Toplama Kampı’ndan sağ olarak çıkmayı başaran Amerika Birleşik Devletleri’nden (ABD), Kanada’dan, Avustralya’dan, Fransa’dan, İsrail’den ve bazı başka ülkelerden 80’e yakın kişi katıldı.
Buchenwald Toplama Kampı’ndan kurtarma operasyonuna katılan Amerikalı askerlerinden 3’ü de oradaydı.
Tabii özgürlüğüne kavuştuktan sonra Fransa’ya yerleşen Bertrand Herz de oradaydı.
Uluslararası Buchenwald-Dora ve Komando Komitesi’nin başkanlığını yapan ve bu aylarda 85 yaşına girecek olan Bertrand Herz, babasını kaybettiği, kendisinin annesinden ve kız kardeşinden koparıldığı Buchenwald’daydı.
Bir zamanlar her gün ölümle yüz yüze, göz göze geldiği Buchenwald Toplama Kampı’ndaydı yeniden.
Hüzünlüydü...
Üzgündü...
Güçlükle yürüyordu...
Diğer ‘kader arkadaşları’ da öyle.
Hep birlikte kurbanlar anısına saygı duruşunda bulundular.
‘Herkese Hak Ettiği’ (JEDEM DAS SEİN) yazılı toplama kampının girişine, kırmızı güller ve karanfiller bıraktılar.
Ama Bertrand Herz, günümüzün Almanlarına kızgın, kırgın değildi.
Buchenwald’daki bir okulda öğrencilerle de bir araya geldi.
Onlara o dönemde toplama kampındaki insanların çektikleri acıları, yaşadıkları korkuları, her gün ölümü bekledikleri, işkence ve çile dolu günlerini anlattı.
Gaz odalarından gelen çığlık seslerini de...
Nazilerin yalnız Yahudilere değil, rejim karşıtlarına, Romanlara, eşcinsellere, Yahova Şahitlerine de işkence yaptıklarını, onları da acımasızca öldürdüklerini anlattı.
Irkçılığın bir çılgınlık, bir hastalık olduğunu anlattı öğrencilere.
Almanya’da, Fransa’da ve başka ülkelerde ırkçılık belasını yeniden körüklemek isteyenlere karşı kararlı bir tutum sergilemelerini de istedi.
Fransız Devrimi’nin temel taşı olan özgürlük, eşitlik ve kardeşlik (Liberte, Egalite, Fraternite) ilkelerine sahip çıkılmasını istedi.
Geçmişte yaşananları unutmamalarını ve onlardan ders almalarını istedi.
Tabii hoşgörü ve başkalarına saygı gösterme çağrısında da bulundu.
Ahmet Külahçı
http://www.hurriyet.com.tr/avrupa/28721783.asp?mnID=28721783
Netten okumalar
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/cem_erciyes/torun_wagnerin_secimi-1334425
http://blog.radikal.com.tr/din/musevi-karsitligi-ciddi-bir-rahatsizliktir-96717
http://izmirkentgazetesi.com/oktay-gokdemir-yazdi-dario-moreno-lu-napoliten-bir-sarki-asansor/9282/
http://israilblogu.com/2015/03/27/japonya-da-holokost-egitimi/
http://bianet.org/bianet/insan-haklari/163265-turkiye-holokost-yasanirken-ne-yapti
Tavsiye site