Sefaradlar da direndi

Şoa denince ilk aklımıza gelen kaderlerini kabullenmiş bir şekilde sıraya dizilmiş, korkulu bakışlarla teslimiyet anlamında ellerini kaldırmış kadınlar, erkekler, çocuklar, yaşlılar… 6 milyon Yahudi, ölümlerine kuzu gibi mi gittiler? Hiç mi direnmediler?

Metin DELEVİ Perspektif 0 yorum
15 Nisan 2015 Çarşamba

Bu yıl Yom Aşoa Anma Töreni 15 Nisan’da yapılıyor. Bu anma gününün tam adı ‘Yom Hazikaron laShoah ve l’Gvurah’ veya kısaca ‘Yom Aşoa ve Hagevurah’dır. Şoa Kurbanlarını ve Kahramanları Anma Günü olarak tercüme edebiliriz. İlk anma günü olarak Varşova Gettosu ayaklanmasının tarihi olan 19 Nisan (İbrani takvimine göre 14 Nissan) seçilmişti. Ancak bu tarih Pesah Bayramı’nın arifesine rastladığı için, anma günü İbrani takvimine göre 27 Nisan olarak tespit edildi. Aslında önemli olan seçilen tarihin temelinde Varşova Gettosu ayaklanması ile simgeleştirilen, Nazi zulmüne karşı duran Yahudi direnişinin ve kahramanlarının da hatırlanması yatmaktaydı.

Şoa denince ilk aklımıza gelen kaderlerini kabullenmiş bir şekilde sıraya dizilmiş, korkulu bakışlarla teslimiyet anlamında ellerini kaldırmış kadınlar, erkekler, çocuklar, yaşlılar… Bu görüntüler, konuyla ilgilenen kişilerin aklında hemen bir soru işareti uyandırıyor.

“6 milyon Yahudi, ölümlerine kuzu gibi mi gittiler? Hiç mi direnmediler? Hiç mi ‘dur’ demediler? Hiç mi ‘yeter’ demediler?”

Bu soruların peşinden korkunç varsayımlar da ortaya çıkabiliyor. Direnmek için hiç mi olanak yoktu yoksa imkânlar vardı da bu olanaklardan faydalanmayı bilemediler veya istemediler?

Mantık silsilesi içinde gelen bir sonuç daha var. Direniş olanaklarından faydalanmadılarsa başlarına gelenlerin sorumluluğun bir kısmını yüklenmek durumundular. Böylece Nazilerin sorumluluğu da azalmış oluyor.

Bu soruları ben de sordum. Ancak zaman içinde bu korkunç varsayımların yersiz ve yanlış olduğunu gördüm.

Yalnızca Doğu Avrupa’da, yedisi büyük 45 gettoda Yahudi direniş örgütünün kurulmuş olması ve fiilen eyleme geçmiş olmaları, beş ölüm ve on sekiz toplama kampında silahlı isyanın başlatıldığını bilmek, bu korkunç ve küçük düşürücü varsayımları savmak için yeterlidir.

Konu 1960’lı yılların başında Raoul Hillberg’in ‘Avrupa Yahudilerinin İmhası’ adlı kitabının çıkmasıyla gündeme girdi. Hillberg kitabının son sayfalarında “Yahudilerin Şoa’ya tepkisi, tümüyle direnç eksikliği ile özetlenebilir. Yahudi direnişiyle ilgili pek bir belge yoktur.

Diaspora Yahudileri, tehlikeleri savuşturmak ve toplum olarak yok olmaktan kurtulmak için düşmanlarını yatıştırmaları gerektiğini öğrenmişlerdir. Bu bağlamda, yüzyıllar boyunca edindikleri tecrübeyle hayatta kalmak için hiç bir direniş göstermemeleri gerektiğini öğrenmişlerdir” ifadelerine yer vermişti.

Tahmin edeceğiniz gibi bu söylem büyük gürültü kopartmış ancak bu sayede konu sürekli gündemde tutulmuş, temin edilen belge ve bilgilerle gerçekler ortaya çıkmaya başlamıştı.

Yazı dizisinin bu bölümünde, ülkeler incelemesine kısa bir ara verip, başlıkta vurgulamaya çalıştığım Sefaradların Yahudi direnişindeki yerini tekrar hatırlatmaya çalışacağım. Birkaç örnek olay ve öyküyle bu konuya değinmeye çalışacağım.

MEKADONYA’NIN DİRENİŞÇİ GENÇ KIZI

Jamila Anjela Kolonomos, o dönemde Yugoslavya Krallığına bağlı Makedonya’nın Manastır kentinde 1922 yılında doğdu. Babası İsak Kolonomos Yunanistan’ın Yannina kentinden iki kardeşiyle birlikte Manastır’a göç etmişti. Romanyot kökenli idi ancak aile olarak Judeo-Espanyol dilini kullanıyorlardı. Anne ise Esterina Fransez Üsküp’ten bir Sefarad ailenin kızıydı. İsak ve Esterina’nın Jamila’dan önce Bella adlı bir kızları, sonra ise Kalef, Menahem ve Rakela adlı çocukları oldu. Baba İsak Manastır’da Sırp-Fransız bankasında çalışmaya başlamış ve kısa sürede banka müdürlüğüne terfi etmişti.

6 Nisan 1941’de Almanlar, Yunanistan ve Yugoslavya’yı işgal etmeye başladılar. Manastır önce Almanlar tarafından işgal edildi. Peşinden kontrolü Bulgaristan’a verildi. Bulgarlar hemen Yahudi karşıtı uygulamaları yürürlüğe soktular. Bu uygulama gereği artık Yahudi çocukların okula gitmeleri yasaktı. İşgalin ilk günlerinde İsak Kolonomos bir banka çalışanı tarafından ihbar edildi. Almanlar İsak’ı banka kasasını açmaya zorlayıp tüm içindekilere el koydu. Banka kapanmaya mecbur oldu, İsak’da artık işsiz kalmıştı.

Jamila, işgal öncesi Yahudi gençlik grubu Haşomer Hatzair üyesiydi. İşgalden hemen sonra bu gençlerin çoğu Yugoslav direnişçilerine katıldılar. Haziran 1941’de Jamila bizzat üç Yahudi gençlik ve bir Yahudi kadın direniş grubu oluşturdu. Kendi çaplarında direnişe destek verdiler. Aynı yılın sonbaharında direniş örgütlenmeye başladı. İlk eylemleri 11 Ekim’de çok sayıda polis noktasına saldırmak oldu.

1943 yılına gelindiğinde kentlerden uzak kırsal alanlarda birkaç silahlı direniş örgütü kalmıştı. Yahudi gençlerinin çalışma kamplarına gönderileceği haberlerinin yoğunlaşmakta olduğu günlerde direniş liderlerinden biri Jamila’ya artık evine dönmemesini ve bir süreliğine vereceği adreste saklanmasını önerdi. Ailesi ise bu önerileri önemsemeyerek evlerinde kalmaya devam etti. Jamila’ya verilen adres Bogoya Silyonovski adlı bir kişiye ait, polis karakoluna yakın bir tütün dükkânıydı. (Bu şahsa Yahudilere yaptığı yardımlar nedeniyle Uluslararası Dürüst unvanı verildi). Jamila ile birlikte Estela Levi adlı bir genç kız daha bu dükkânda saklanmaya başladılar.

11 Mart’ta yakınlardaki karakolda hareketlenme başladı ve peşinden kentten çığlık ve ağlama sesleri yükselmeye başladı. İki genç kız tüm gün dükkânda sessizce beklediler. Akşamına dükkân sahibi bu saklanma yerine üç genç kız daha getirdi: Roza Kamhi, Estreya Ovadya, Adela Faradji. (Bu üç genç kızın özellikle Estreya Ovadya’nın ayrı ayrı direniş öyküleri vardır.)

Ertesi gün saklandıkları yerden çıkan beş genç kız korkunç gerçeği öğrendiler: Neredeyse tüm Manastır Yahudileri hayvan katarlarına bindirilip Üsküp’teki Monopol Toplama Kampı’na götürülmüşlerdi.

Beş genç kız birlikte yaklaşık bir ay kadar bu dükkânda saklanmaya devam ettiler. 7 Nisan’da tüm engellere, zorluklara rağmen dağlara ulaşıp Damyan Gruev adlı Yugoslav direniş grubuna katıldılar. Jamila, kısa bir süre sonra silahlı birliklerin siyasi lideri olan ‘Kommisar’ görevine getirildi. Peşinden bölgede ilk yeraltı gazetesini çıkartmaya başladı. Ağustos ayında Jamila’nın dâhil olduğu 30 kişilik grup başka iki birlikle birleşip, ilk Makedonya Partizan Birliği Mirche Acev’i oluşturdular. Çoğunluğu Sefarad olan bu birlik ilk eylem olarak Yunanistan’da bir hapishaneyi basıp çok sayıda Sloven ve Sırp tutuklu direnişçiyi kaçırdı. Kaçırılan tutuklularla birlikte Tomivas 1 tugayı oluşturuldu. Jamila, ilave sorumluluklar eklenerek tugayın ‘Kommisar’ görevine getirildi. Ağustos ayında tugay Debar kentini kurtarmaya çalıştı ancak başaramayıp geri çekilmek zorunda kaldı. Çatışmalar esnasında Jamila ağır yaralandı. Hastaneye götürülüp tedavi gördü. 30 Ekim 1944’de Ohrid ve Struga kentlerinin kurtarılmasında aktif rol aldı. Savaş sonunda Manastır’a geri döndüğünde ailesi dâhil Manastır Yahudilerinin neredeyse hiç biri hayatta kalmamıştı. Jamila, direnişe katkıları nedeniyle birçok kez Yugoslavya ve sonra Makedonya tarafından onurlandırıldı.

AUSCHWİTZ’DE İSYAN

Auschwitz-Birkenau cehenneminde çok sayıda Selanik Yahudi’si Sonderkommando olarak çalıştırılıyordu. Korkunç katliamlara tanık olduklarından en fazla üç ay çalıştırıldıktan sonra onlar da gaz odalarına gönderiliyorlardı. Bu önemli faktöre ilaveten Sonderkommando olarak çalıştırılan Selanik cemaati liderlerinden Yomtov Yakoel ve Albert Errera’nın keyfi olarak herkesin önünde öldürülmesi imkânsız görülmesine rağmen toplu isyan düşüncesinin yayılmasına neden oldu. Aralarından, Yunan ordusuna mensup Yosef Baruh, genel kamp ayaklanma komitesine dâhil oldu. Ancak imkânsız olduğu görülerek genel ayaklanmadan vazgeçildi. Selanikli Sonderkommandolar bunun üzerine isyanı kendileri başlatmaya karar verdiler. Birkaç Macar ve Fransız Yahudi’si de kendilerine katıldı. III ve IV numaralı krematoryum ayaklanmasına yaklaşık 135 Yunan Yahudi’si katıldı. Ayaklanma 7 Ekim 1944’de saat 14.15’te IV numaralı krematoryumda başladı. III numaralı krematoryuma doğru yayıldı. Yaklaşık 20 SS askeri öldürüldü. Selanikli İzak Baruh III numaralı krematoryuma bomba yerleştirip havaya uçurdu. Ancak ayaklanma uzun çatışmalardan sonra bastırıldı. Ayaklanmaya katılmakta geç kalan II numaralı krematoryum Sonderkommandoları hayatta kalırken III ve IV numaralı krematoryumda bulunan ve hayatta kalan çoğu Selanikli 400 Sonderkommando yere yatırılıp başlarına bir kurşun sıkılarak öldürüldü. Ancak bu ayaklanma sonrasında tüm krematoryum faaliyetlerine son verildi ve muhtemel binlerce kurban bu sayede kurtulabildi.

Auschwitz kampından yaklaşık 1000 Selanikli yerle bir olan gettonun temizlenmesi için Varşova’ya gönderildi. Polonya Kurtuluş Ordusu kentte ayaklanma başlatınca bu gruptan hayatta kalabilen Selanikliler alandan kaçıp ayaklanmaya katıldılar. Eski Yunan ordusu tankçılarından Selanikli Dario Levi, birkaç partizan ile birlikte bir Alman tankını ele geçirip Paviac hapishanesinin duvarlarını havaya uçurdu. Bu sayede çok sayıda Yahudi tutuklu hapisten kaçmayı başardı. Çoğu da direnişe katıldı.

 

İşgal altında Yugoslavya’da, Alman ve işbirlikçileri Hırvatlara karşı direnişe yaklaşık 1400 Sefarad Yahudi’si katıldı. Aralarından 440’ı çatışma veya eylemlerde hayatlarını kaybetti. Savaş ertesinde 60 Saraybosna Yahudi’sine üstün cesaret ödülü verildi. Daha önce kendisinden bahsetmiş olduğumuz ve 1944 yılı ortalarında bir çatışmada hayatını kaybeden Ester Ovadya da bu onurlandırılanların arasındaydı. Manastır’da direnişe katılan ilk Yahudi olarak bilinen Viktor Meshulam, kentin kurtuluş çatışmalarına askeri komutan olarak katılmış, kurtuluştan sonra da kentte komutanlığını devam ettirmişti.

 

YUGOSLAVYA

Yugoslavya’da, Tito’nun liderliğindeki komünist partizanlar saflarına ise 4572 Yahudi aktif silahlı direnişe katılmış,1318’i çatışmalarda can vermişti. Liderleri Mosa Pijade, savaş sonrası Tito’nun en yakın danışmanı olmuştu. Yine Yugoslavya’da Raab Çalışma Kampı’ndan sağ sıkan Yahudiler David Kubilis yönetiminde bir direniş grubu oluşturdular. Daha sonra topluca Yugoslav direniş örgütlerine katıldılar. Savaş sonrasında, aralarından on biri ulusal kahraman ilan edildi.

BULGARİSTAN

Bulgaristan’da 400 kadar Sefarad’ın direniş hareketine katıldığı tahmin edilmektedir. 70 kadarı ise eylemlerde hayatını kaybetti. Ekim 1941’de Leon Tadcher, ilk direniş hareketi olan, Ruşçuk’ta akaryakıt deposunu havaya uçurma eylemini gerçekleştirmişti. Çeşitli rütbede Alman ve Bulgar subayına suikastlar gerçekleştiren Menahem Papo, 1943 Mayıs’ında bir Alman generalini öldürdükten sonra yakalanmış ve kurşuna dizilmişti. Sefarad olan Klara Mizrahi ‘Iskra’, kardeşi ile birlikte Reitscho Kiro direniş grubuna bağlı bir birimin komutanlığını yapmış, bu grup Bulgar ordusuna karşı çok sayıda çatışmaya katılmış en sonunda bir jandarma karakoluna karşı saldırıda 15 arkadaşı ile birlikte hayatını kaybetmişti. Savaş ertesinde Klara Mizrahi anısına, bu kasabaya kod adı olan Iskra adı verilmişti.

Bu kısıtlı sayfada konu ile ilgili niceleri arasından birkaç örnek aktarmaya çalıştım.

Yazımı bitirmeden önce bir sorum olacak. Şoa döneminde Sefaradlar da dâhil olmak üzere Yahudiler ölümlerine koyun gibi mi gittiler? Ne diyorsunuz?

 

Kaynaklar:

• The Resistance Movement and the Jews From Macedonia – Jamila Andjela Kolonomos

• Monastir Without Jews – Jamila Andjela Kolonomos

• The Sephardim Resisted Too – Yitzchak Kerem

• New Finds on Greek Jewish Heroism in the Holocaust – Yitzhak Kerem

• Greeks in Auschwitz-Birkenau – Hellenic Ministry of Foreign Affairs – Amb. Photini Tomai

 

2 Yorum