"İttifakları kimlik değil çıkarlar belirler"

Bu hafta konuğum, Ortadoğu ve enerji güvenliği konularında yaptığı değerli analizleriyle gündeme ışık tutan Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Akın Ünver. Kendisi aynı zamanda Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi (EDAM) Yönetim Kurulu Üyesi. Kadir Has’taki görevine başlamadan evvel bir dönem Princeton Üniversitesinde ders veren Ünver’in Ortadoğu Çalışmaları Merkezi tarafından Sosyal Bilimler Ödülüne layık görülen ‘Türkiye’nin Kürt Sorunu: 1990’dan bu yana Söylem ve Siyaset’ başlıklı doktora tezi Haziran’da Routledge Yayınevi tarafından yayınlanacak. Kendisiyle Yemen krizi ve İran’la müzakerelerin bölgesel dengeleri nasıl değiştireceği ve enerji politikalarına nasıl yansıyacağı üzerine bir söyleşi yaptık

Selin NASİ Söyleşi
15 Nisan 2015 Çarşamba



Suudi Arabistan’ın Yemen’e müdahalesi ile birlikte Türkiye Sünni bloğu destekleyen sinyaller verdi. Öncelikle Sünni blok fikrinin Ortadoğu’nun mevcut sorunlarına bir çözüm getirebileceğini düşünüyor musunuz?

Ortadoğu çalışanlar, gözlemleyenler, bölgenin ana meselesinin ne olduğu konusunda ikiye ayrılır; bir grup Arap-İsrail çatışmasının sonlandırılması durumunda bölgenin barışa kavuşacağını düşünürken öteki kamp, bu barış olsa bile Sünni-Şii çatışmasının devam ederek bölgeyi germeye devam edeceğini söyler.

Yemen meselesi, son iki sene içerisinde Ortadoğu’daki diğer büyük çatışmalarla beraber birçok insana şunu hatırlattı: Ortadoğu’nun temel ve kalıcı problemi aslında Sünni-Şii problemi. Geçtiğimiz 1300 senedir aynı problem devam ediyor ve aslında Ortadoğu’yu bir şekilde ikiye ayırıyor. Dolayısı ile Sünni bloğunun ortaya çıkışı aslında sorunu çözmek değil, sadece tarihte farklı şekillerle ortaya çıkan mezhep sorununun yeni bir tezahür biçimidir.

 Çözüm getirir mi peki Sünni blok ile bir karşıtlık yaratılması?

Sünnilerin bölünmüş olduğu ve Şiilere karşı birleşememe gözlemi üzerinden baktığımızda bunun da çözüm getirmeyeceğini görüyoruz. Osmanlı ve Safaviler altında her iki mezhep de son derece birlik ve organizasyon içindeydi, ancak çatışma hali yüzyıllarca devam etti.

 Sürdürülebilir buluyor musunuz? Bir yerde de bu bloğun içinde Müslüman Kardeşler üzerinden bir ayrışma söz konusu. Bu ayrışma aşılabilir mi?

Yanılabilirim. Fakat Sünni beraberliğinin biraz petrol ticareti ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Diğer bir deyişle önümüzde kalıcı değil, konjonktürel, konu bazlı bir ittifak var. James G. Stavridis bir makale yazmıştı geçen hafta, ‘The Arab NATO’ diye. Bir Arap NATO’su mu kuruluyor diye soruyordu. Bu aslında eksik bir soru, zira Şii-Arapların da bir demografi olarak bölgede olduğunu biliyoruz; dolayısı ile ‘Sünni NATO’su’ daha doğru bir tanım. Ancak bu tanımla bile 1300 senelik bir sorunu ifade etmek çok güç.

Bunun uzun vadeli bir girişim olacağını düşünmüyorum. Çünkü Yemen meselesi aslında İran’ın nüfuz alanlarını Suudi Arabistan’a hatırlatması açısından önemli. Suudi Arabistan İran’ı petrol fiyatları üzerinden zayıflatmaya çalıştı. İran da Yemen’deki etkisini kullanarak Husiler üzerinden Bab-ül Mendeb Boğazı’nı – yani hem Suudi Arabistan’ın petrol ihracatını, hem de Mısır’ın Süveyş Kanalı’ndan geçen petrol gemilerinden aldığı vergileri tehdit ediyor. Yemen meselesi, oradaki Husiler bastırıldıktan ve Bab-ül Mendeb koruma altına alındıktan sonra yoğunluğunu yitirecek. Dolayısıyla Sünnilerin tekrar bir araya gelmesine sebep olacak başka bir neden de olmayacak. Yani ‘Arap NATO’su’ veya ‘Sünni NATO’su’ fikri uzun vadeli bir fikir değil, bölgenin temel problemlerini de çözme konusunda uzun vadeli bir çözüm olmayacak.

 Öyleyse bu Sünni Blok girişimini ekonomik çıkarların güvence altına alınması üzerinden okuyabilir miyiz?

Tabi. Bu da bir anlamda İran’ın Suudi Arabistan’a petrol fiyatları konusunda cevabı. Suudi Arabistan üretimi kısmayıp, artırarak, petrol fiyatlarını düşürerek İran’ı zor duruma sokuyordu. Yemen meselesi de bir anlamda İran’ın rövanş maçı.

Eğer çatışma durumu devam edecekse Sünni-Arapların rövanşı büyük ihtimalle Katar üzerinden Güney Pars gaz sahası üzerinden devam edecektir.

 Türkiye’nin Yemen üzerinden İran’a sert çıkışı ve ardından çok tartışılan İran ziyaretini sonuçları itibariyle nasıl yorumluyorsunuz?

Yine ekonomik perspektiften değerlendiriyorum. En azından 2015 seçimlerine kadar Türk ekonomisini ayakta tutacak ve krizden koruyacak bir Körfez sermayesi girişi var Türkiye’ye. Sürekli büyük plazalar, rezidanslar yapılıyor. Bu projeleri Türk vatandaşları satın almıyor işin sonunda. Körfez alımları söz konusu. Dolayısıyla bu yatırımların artarak devam etmesi, hem inşaat sektörünün devamlılığı hem de ekonominin 2015 seçimlerine kadar ayakta durması açısından çok önemli. Türkiye’nin kendine göre yapması gereken dış politikada muhtaç olduğu o sermayenin diplomatik olarak peşinden gitmekti. Zamanında NATO’ya giriş ve AB’ye üyelik sürecinin nasıl bir iktisadi mantığı varsa, şimdi de Körfez politikasının böyle bir mantığı var.

Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, şu noktada ne yapıyorsa açıkça desteklemek -en azından 2015 seçimlerine kadar- bir stratejik gereksinim olarak görülüyor Ankara’da. Ama sonra da İran’a gidiliyor ve deniliyor ki “Ben bunları dedim de aslında yemin de etmedim söylediğim şeylere.”

Princeton’da ders verdiğim sıralar incelediğim bir doktora tezinde İran ve Türkiye’ye ait ilginç tespitler vardı. Türkiye için doğuda kocaman bir İran var, her türlü oyunu yaparak Türkiye’yi zor durumda bırakabilir. Türkiye Ortadoğu’da herhangi bir projeye başladığı zaman İran’ın ne yaptığına bakar. Bir taraftan ilişkiler çok iyi noktaya da gelemez mezhep farkı bakımından, çok kötü noktaya da gelmemeli, komşu olarak her daim ticari işbirliğini olmasını istiyor her iki taraf da. Fakat aynı doktora tezinde İran’dan Türkiye’ye baktığınızda, ilk bakışta İran Türkiye’yi görmüyor. İran Körfez’e bakıyor. Petrol üreten Şii bant ne yapacak, Suudi Arabistan’a karşı ne yapılmalı, bunları değerlendiriyor. İran’a Ortadoğu politikasında Türkiye’nin rolü denildiğinde İranlılar birbirilerine bakıyor. “Niye Türkiye’yi umursayalım ki?” diyorlar çünkü sistemin içinde görmüyor Türkiye’yi.

 Ama bugünkü konjonktürü ve özellikle sınırlarımızda cereyan eden çatışmaları göz önüne alırsak, bölgedeki birçok sorunun çözümünde Türkiye’yi yok saymak da mümkün değil.

İran için bu böyle değil. İran’ın kendi savunma çerçevesi, yeterli stratejik-asimetrik tamponları ve şimdi de ABD perspektifi var. İran için Türkiye çok rahatlıkla bypass edilebilir ve direkt Washington ile görüşülebilir bölgedeki sorunlar için.

 İran’ın sisteme geri dönüşü Türkiye için bir fırsat mı yoksa rakip mi doğurur?

Aslında Türkiye’nin Batı’yla arasının iyi olduğu 2011’e kadar olan dönemde Davutoğlu’nun ve Erdoğan’ın istediği buydu. “İran’ı Suriye’yle beraber Batı’ya entegre edelim, köprüsü biz olalım. Hem ticaret ilişkimiz gelişsin hem de Batı’yla birlikte bölgede istikrar sağlayalım” istiyorlardı.

Bugüne baktığımızda Türkiye bir bakıma Batı’ya sırtını dönmüş durumda, Batı da Türkiye’ye tabi. İlişkiler eskisi kadar iyi değil. Ancak yine de İran’ın Batı’yla ilişkilerini düzeltmesi Türkiye için olumlu. Özellikle yaptırımların kalkması açısından önemli, zira Türkiye, İran gazını Avrupa’ya taşıyan köprü olmaya çalışıyor. İran’ın Güney Pars gaz sahasına yatırım yapılmaya başlanması, altyapının oluşturulması ve o gazın TANAP üzerinden Avrupa’ya taşınması Türkiye için birinci öncelik. Zaten Türkiye yaptırımlar kalkmadan evvel yatırım yapmaya başlamıştı.

Güney Pars sahasını ayağa kaldırmak ciddi yatırım gerektiriyor fakat. Amaç, gaz sahası işlemeye başladıktan sonra TANAP’la birleştirip gazı Avrupa’ya geçirmek. Çünkü mevcut TANAP kapasitesi Rusya’nın Azerbaycan’a izin verdiği hacmin çok daha üzerinde bir proje.

 O halde enerji kaynaklarının çeşitlenmesi konusunda İran’ın ciddi bir katkısı bekleniyor diyebilir miyiz?

Evet, Avrupa için de öyle. Güney gaz koridoru projelerinde hep sorulan şudur: “Nereden gaz alacaksınız? Amaç Rusya’ya mı alternatif oluşturmak yoksa Ukrayna’ya mı alternatif oluşturmak?” Avrupa her ikisini de geçiş ülkesi olarak bypass etmek istediğini söylüyordu. Peki, gazı nereden bulacaksınız o zaman? Azerbaycan’dan bulacağız. Bunun üzerine hemen Rusya devreye girdi ve altyapı yatırımları itibariyle Azerbaycan’ın belli bir seviyenin üzerinde gaz üretmesine izin vermediğini duyurdu. Türkmenlerle anlaşma yapılmış olsa da Rusya’nın Türkmenistan ile yakın ilişkileri olması sebebiyle oradan yüksek hacimde gaz gelmesi beklemek de gerçekçi değil.

 Hacim düşüklüğü konusunu biraz daha açıklayabilir misiniz?

Avrupa’nın Rus gazını makul bir fiyata çekebilmesi için elinde bir ağırlığı olması gerekiyor. “Çok yüksek fiyat istiyorsun. İstediğim fiyata çekmezsen gazı başka bir yerden temin ederim” diyebilmeli. Böyle bir yer olmadığı için Rusya sürekli olarak artırma yoluna gidiyor.

 TANAP kapsamında Azerbaycan’ın arzı yeterli gelmiyor öyle değil mi?

Tam üretim yapsa yetecek, ancak siyaset devreye girdiği için üretemiyor. Rusya diyor ki “Sana hayatı çok zorlaştırabilirim.” Ermenistan’da radar istasyonları var. Ermenistan’da yine Rusya’nın birlikleri var. Rahatlıkla basının da duymayacağı şekilde ilginç şeyler yaşanabilir orada.

 İran da destek verirse TANAP’a, o zaman tam kapasiteye yakın bir işletme söz konusu olacak.

Ancak İran’ın gaz sahasının çok yatırıma ihtiyacı var.

 Bu sefer de İran, Rusya karşısına ciddi bir rakip olarak da çıkmış olmayacak mı?

İşte şu anda üzerinde çalıştığım konu tam da bu. Avrupa’nın gaz güvenliği konusunda Gazprom’um karşısında İran Devrim Muhafızlarının mücadelesi.

 Çalışmanızdan bazı satır başlarını bizimle paylaşır mısınız?

Aslında “İran Rusya’ya ters gidebilir mi?” sorusundan ziyade “İran Devrim Muhafızları Rusya’ya ters gidebilir mi?” diye sormak gerekiyor. Çünkü Devrim Muhafızlarının doğalgaz ve petrol sektöründe çok ciddi ekonomik çıkarları bulunuyor. Onlar şu noktada bir şeyi dengelemek zorunda. Bir, daha çok yatırım gelir ve İran Devrim Muhafızlarının ekonomik yatırımlarına uygun şekilde ihracat anlaşması imzalanırsa o zaman zengin olacaklar. Daha cici silahlar, daha uzun menzilli roketler olabilecek onlar için. Öte yandan dış yatırımcı çok istenmeyen şekilde gaz anlaşmalarının içine girerse, gazın ihracatı için yüzde paylarını çok yüksek bir noktada tutarlarsa, o zaman İran Devrim Muhafızları, doğalgaz piyasasının batıya çok bağlı olduğu ve eski o Anglo-Iranian Oil Company hafızasını geri getireceği için firmaların işini çok zorlaştıracak. Bu sefer İran’ın içerisinde teknokratlarla Devrim Muhafızları arasında bir gerginlik olacak. Bu noktada eğer İran Devrim Muhafızları bu gazın iletimine dönük kendilerinde bir avantaj görürlerse o zaman gerçekten Rusya’ya rakip olarak Avrupa’nın acil tedarikini yapabilecek noktaya gelebilirler.

Avrupa’nın toplam gaz ihtiyacı, yirmi milyar metreküpten bahsediyoruz. Bu neye yarayacak? Hiçbir zaman İran Rusya’nın yerini almayacak. Ama Ukrayna ve Rusya arasında gaz kesilmesi durumunda belli bir süre Avrupa’yı idare ettirebilecek acil durum arzı oluşturulmuş olacak. Bunu uluslararası pazardan satın alırsa çok yüksek bir fiyat ödemek zorunda kalıyor. Onun için kontratlı anlaşmalarla kullanım başına para ödemek yöntemini tercih ediyor. O yüzden İran’ı TANAP üzerinden Avrupa’ya götürdüğünüz vakit uluslararası piyasalardan spot alımlardan çok daha ucuza gelecek ve sürdürülebilir olacak. İşte bu noktada İran Devrim Muhafızlarının çıkarlarına uygun anlaşmalar sunulursa, Gazprom karşısında İran Devrim Muhafızları konumlanacak ve işte o zaman İran’la Rusya arasında farklı bir jeopolitik çekişme başlayacak.

 İran’ın bölgesel gücünün dengelenmesi alışılagelmedik ittifaklar da doğuruyor. İsrail bu denklemin neresinde duruyor sizce? Arap Dünyasında İran tehdidi, tarihsel İsrail düşmanlığına galip gelir mi?

Bu biraz İsrail’in ne yaptığıyla da alakalı. Bence elden geldiğince düşük profilde kalınması gereken bir zaman. Ortadoğu’nun her yerinde belli bir iç mesele var. Mezhep kavgası son derece ateşlenmiş vaziyette. Ben İsrail’in başındaki biri olsam tamamen kendimi kapatır, hiçbir şekilde müdahale etmezdim. Netanyahu hükümeti bu noktada ne yapacak? Orada da çok fazla tansiyon görüyorum. Bu mezhep savaşını biraz maksimalist okuyup İsrail’in caydırıcılık stratejik kalkanı biraz daha genişletmek, mevcut çatışmalardan yararlanarak Afrodit ve Leviathan gaz sahaları üzerinde birazcık daha İsrail’e uygun bir anlaşma imzalamak ve Kıbrıs Mısır ve İsrail arasında başka bir ittifak kurulabilir aslında.

Rusya-Ukrayna sorunun geleceğini nasıl görüyorsunuz? Kaybedilen pazarların yerini yenileri aldığı düşünülürse Batı’nın uyguladığı ekonomik yaptırımların işlevselliği var mı sizce?

BİR KERE Rusya dünyanın en kendi kendine yeten ülkelerinden biri. Özellikle enerji açısından. Kendi kendine yetebilen bir ülkeye yaptırım uygulamak bir kere çok uzun vadede sonuç verecek bir şey. Dışa bağımlı bir ülkeye yaptırım uygularsanız kısa dönemde geri dönüşü olur onun. Ama Rusya gibi stratejik rezerv olarak tanımlayacağımız bütün rezervlerde kendine yeten bir ülke olduğundan adamlar diyor ki “Tamam, İsviçre peynirini de yemeyiverelim. Şart değil.” Mesela Rusya’nın Çin ile yaptığı anlaşma mantıklı ama ben bu anlaşmada sürdürülebilirlik görmüyorum. Çünkü Rusya ve Çin arasındaki birbirine karşı duyulan şüphe ve gerilim Avrupa’yla olana kıyasla daha fazla.

Ama çok uzun soluklu anlaşmalar imzalandı bir taraftan.

Evet, ama siyasal olarak, Sovyetler döneminden beri neredeyse ertesi gün birbirleriyle savaşacak süreçlerden geçtiler. Tam tarih vermeyeyim, sanırım 2011’di. Çin Rusya’ya alt gelir grupları tarafından kullanılmak üzere 1,5 milyon ütü ihraç ediyor. Bir sene sonra o ütülerin içerisinde dinleme cihazı olduğunu keşfediyorlar. Yani aralarında bir güven ilişkisi yok. Rusya biliyor. Dünyanın en çok doğal gaz üreten ülkesi olarak dünyanın en çok doğalgaz tüketen ülkesi ile bağlantı kurarsam, evet ben zengin olurum, ama onu da süper güç yapmış olurum. Çin’in süper güç olması Rusya’nın tam anlamıyla çıkarlarına uymayacaktır. Aslında Avrupa’nın da Rusya’nın da asıl amacı birbirleriyle olan doğalgaz ilişkisini devam ettirmek. Ama Ukrayna benzeri krizler patlak verdiğinde gidebilecekleri alternatifler oluşturmaya çalışıyorlar. Ancak başkalarıyla yaptıkları bu anlaşmalar birbirileriyle yaptıkları anlaşmalardan çok daha avantajlı olmayacak.