• “Çok sinirime dokunan bir şey, bana “bayan” denmesi. Burada bir ayrımcılık görüyorum. Bu ülkede bir kadına “hanım” deniyorsa bana da öyle densin, neden bana “bayan” deniyor? 90’lı yıllarda, Libération gazetesinde çalışan arkadaşım Mark, Türkiye’ye röportaj yapmak için gelirdi. Ben de onunla gider, çeviri yapardım. Bir defasında, bir röportaj için Kuleli Askeri Lisesi’ne gittik, bir generalle konuşuyoruz. General bana döndü, “Sizi tanıyalım. Adınız?” dedi. Adımı söyledim. “Nerelisiniz?” “Ben Yahudi’yim, Türk Yahudisiyim” dedim. Orada bir şey hissediyorsunuz. Bazı ortamlarda, elle tutulur, gözle görülür değil ama, bir şey hissediyorsunuz. Karşınızdaki sanki nasıl bir tutum takınacağını bilmezmiş gibi...” LİZİ BEHMOARAS (RİTA ENDER RÖPORTAJI) – www.agos.com.tr
“Büyüdüğüm semt olan Nişantaşı’nda hiç problem değil, fakat şimdi Üsküdar’da yaşıyoruz. Orada, bir hayret ifadesiyle, yabancı olup olmadığım soruluyor. Bugünlerde insanlar, bu konuda biraz daha ‘politically correct’ (siyaseten doğru) olmaya çalıştıkları için direkt sormuyorlar ama bir yadırgama oluyor. Çok sinirime dokunan bir şey, bana “bayan” denmesi. Burada bir ayrımcılık görüyorum. Bu ülkede bir kadına “hanım” deniyorsa bana da öyle densin, neden bana “bayan” deniyor? 90’lı yıllarda, Libération gazetesinde çalışan arkadaşım Mark, Türkiye’ye röportaj yapmak için gelirdi. Ben de onunla gider, çeviri yapardım. Bir defasında, bir röportaj için Kuleli Askeri Lisesi’ne gittik, bir generalle konuşuyoruz. General bana döndü, “Sizi tanıyalım. Adınız?” dedi. Adımı söyledim. “Nerelisiniz?” “Ben Yahudi’yim, Türk Yahudisiyim” dedim. Orada bir şey hissediyorsunuz. Bazı ortamlarda, elle tutulur, gözle görülür değil ama, bir şey hissediyorsunuz. Karşınızdaki sanki nasıl bir tutum takınacağını bilmezmiş gibi...”
Lizi Behmoaras (Rita Ender)
http://www.agos.com.tr/tr/yazi/11313/zor-bir-isim-bir-yuktur?utm_source=dlvr.it&utm_medium=facebook
"Önce korktum. Yani sinagog açmak oy kazandıran, alkış tutulan bir şey değil bu devirde. Çok üzücü ama sinagog açmak, anma törenlerimize gelmek, bayramlarımızı kutlamak çok cesur ve kucaklayıcı bir tavır. Yani belki birileri 'Yapmasak mı' dediğinde çok şükür ki birileri 'Neden yapmayacakmışız, onlar bizim de vatandaşımız, ibadet onların da hakkı' diye karar almış."
(…) "Ladino bir deyim vardır, 'Aki me apego mi madre', 'Annem beni buraya yapıştırdı' demek. Bir bu kadarım daha toprak altında var benim. Göçle insan umutsuzluğunu, terk edilmişliğini yanına alır, güzel şeyleri arkada bırakır. Benim böyle bir valiz yapma niyetim yok. Ben yerimde yurdumda kendi rengimle ışıldamak istiyorum."
(…) "Toplumu bir arada tutmak, farklı renkleri korumak politikacılara ve medyaya o kadar bağlı ki. Bu sene devletin yüksek rütbelerinden katılımlı Yahudi soykırımı Holokost'u anma töreni yapıldı. Liseye giriş sınavlarında din soruları bölümünde Musevilikle ilgili sorular sorulmaya başlandığını biliyorum. 2. Dünya Savaşı sırasında Nazilerden kaçan Yahudileri Filistin'e götüren geminin İstanbul'da Sovyet denizaltısı tarafından batırıldığı 'Struma olayı'nı anma töreni yapıldı. Geçmişimizle yüzleşerek toplumun her kesiminin daha da kenetleneceğini düşünüyorum. Anma törenleriyle başlayan ve bu süreci takiben Edirne'de böyle güzel bir şey oldu. Umarım zamanla ihtiyaç olan her kesime yayılır."
Riva Hayim
http://www.ahaber.com.tr/yasam/2015/04/14/edirnede-sinagog-acmak
Ama önce –derdimi anlatabilmek adına- çok eskilere uzanmalıyım. MÖ 587 yılına.
Babil Kralı Nabukadnezar, o yıl, Kudüs’ü ele geçirdi. Ve Musa’nın çocuklarını bölgeden kovdu.
Bu, Yahudi tarihinin en büyük kırılma noktalarından, en büyük travmalarından biri oldu. Öyle ya! O topraklar onlara vaat edilmemiş miydi? Oradan nasıl kovulurlardı?
Bunun şaşkınlığı, travmanın ağırlığı ile yollara koyuldular. Yüzyıllar sürecek bir sürgün yolculuğunun başlangıcıydı bu. İspanya’dan kovuldular. Gittikleri öteki Avrupa ülkelerinden, kentlerinden kovuldular.. Sığınabildikleri ülkelerde de hep “dışlanarak” yaşadılar.
En son, malum, İkinci Dünya Savaşı’nda kovulmakla kalmadılar. Soykırıma uğradılar.
İşte, o süreçte yaşananlar Dünya’nın geleceğini bambaşka bir biçimde etkiledi. Felsefeyle, edebiyatla, sinemayla, politikayla ve elbette Orta Doğu’da yaklaşık 100 yıldır dinmeyen kanla, şiddetle..
Çünkü; Yahudiler, yüzlerce yıl boyunca hep din adamlarının çizdiği yolda, onların öğütlediği biçimde yürüdü. Bu, dinsel olarak neredeyse kemikleşmiş biçimde örgütlenmeyi dayatmıştı.. Ancak, bütün bunları yaşayan bir topluluk için şaşırtıcı biçimde “politik ve askeri” alanda örgütlü değillerdi.
Kovuluyorlar.. Ve seslerini çıkarmadan.. Karşı koymadan.. En fazla ağıt yakarak, yola düşüyorlardı. Tıpkı, Nabukednazar zamanında olduğu ve Verdi’nin Nabucco operasında olağanüstü biçimde yorumladığı gibi..
Oysa, 2. Dünya Savaşı sırasında kimi Yahudi gençler, bunu “kabul edilemez” buluyordu. İLK KEZ bir öfke ve isyan dalgası yükseliyordu. Üstelik, sadece Nazilere değil, “boyun eğmeyi” öğütleyen din adamlarına karşı..
Sınırlı da olsa, -örneğin Varşova’da- yeraltı direniş örgütlerine katılıyor, savaşıyorlardı.
Kurbanlık koyunlar gibi, seslerini çıkarmadan infaz edilmek üzere götürülmelerine direniyorlardı.
Nasıl olsa ölecek / öldürüleceklerse neden savaşmadan boyun eğsinlerdi ki!
İsrail, işte bu ruh hali ve sonrasında ortaya çıkan devlet felsefesiyle kuruldu.
İlginçtir, İsrail’in kuruluşunda en önemli “motor” Mossad olmuştu. Yani, İsrail Gizli Servisi. Hatta, Mossad’ın İsrail’i kurup yapılandırdığı bile söylenebilirdi.
Mossad ve İsrail tarihi hakkında okuduklarınız, çok açıkça şunu söyleyecektir:
İsrail bir daha ASLA Yahudiler’den alınamayacak. Bunun için ne gerekiyorsa yapılacak. Savaştan teröre.. Küresel çapta casusluktan paranın kontrolüne.. Her yöntem kullanılacak, her şey mübah olacak. Bu yöntemleri de İsrail adına önce MOSSAD, sonra da her İsrailli’nin doğal parçası olduğu ordu yapacak.
Ayşenur Arslan
http://www.yurtgazetesi.com.tr/kose-yazilari/tarih-bize-diyor-ki-h82365.html
Moderatörlüğünü Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hakan Yılmaz’ın yaptığı toplantıda ilk konuşmayı yapan Dr. Arad Nir, 17 Mart İsrail erken seçimlerinin sonuçlarını değerlendirdi. Nir, İsrail’deki seçim barajının ülkede yaşayan Filistinlilerin Knesset’e (İsrail parlamentosu) girmesini engellemek için uygulandığını söyledi. İsrailli gazeteci ülkedeki seçimin galibi Benjamin Netanyahu’nun seçim öncesindeki "Benim iktidarım döneminde Filistin devleti diye bir şey olmayacak” açıklamasını, “İsrail’deki eksiklik Netanyahu’nun yerine seçilebilecek bir rakibinin olmayışıydı. Netanyahu, paranoyak bir dil kullandı. Amerika ve İsrail arasındaki ilişkilerde gerilim yarattı ve Arap karşıtı, ırkçı söylemlere sahip. Aynı zamanda tüm seçim kampanyası sürecinde dış güçleri İsrail siyasetini etkilemekle suçladı” ifadeleriyle değerlendirdi.
Arad Nir, seçimden sonraki 42 gün içinde Benjamin Netanyahu’nun hükümeti kurması gerektiğini ve bunun için iki ihtimali olduğunu söyledi. Nir’e göre birinci ihtimal, sağ partilerin (Likud, Birleşik Tora Yahudiliği, Şas, Yisrael Beitenu ve Habayit Hayehudi) merkez partisi olan Kulanu ile koalisyon kurması. Nir, ikinci ihtimal olarak da Likud, Birleşik Arap Listesi, Siyonist Birlik ve Kulanu’nun koalisyonunu görüyor. İsrailli gazeteci bu iki olasılık için “İlk ihtimal olan sağ koalisyonun kurulması halinde Netanyahu ilk defa ülkeyi güçlü bir sol muhalefet olmadan yönetecek ancak ikinci ihtimalin gerçekleşmesi koalisyon hükümetinin ömrü açısından daha sürdürülebilir ve Netanyahu’nun devrimi olur” ifadelerini kullandı.
Konuşmasında ‘one minute’ ve Mavi Marmara olayları sonrasında İsrail ve Türkiye ilişkilerini de değerlendiren Arad Nir, Mavi Marmara sonrası iki ülke arasındaki tazminat konuşmasının uzlaşmaya çok yakın olduğunu söyledi. Arad Nir, “Türkiye 2013 yılı Mart’ında tazminat olarak 100 milyon dolar talep etmişti. İsrail ise 5 milyon dolar önermişti. Ocak 2015’te ise iki ülke birbirine 20 milyon dolar civarında öneriler ile gitti” dedi. İsrailli gazeteci yaptığı sunumda iki ülke arasındaki ticaretin düşünülenin aksine artışta olduğunu belirtti. Slaytında gösterdiği İsrail-Türkiye Çalışma Konseyi verilerine göre 2005 yılında iki ülke arasındaki ithalat ve ihracat gelirlerinin toplamı 1.4 milyon dolar iken 2014 yılında bu rakam 5.6 milyon dolara çıkıyor. Arad Nir, tüm bu göstergelere rağmen Netanyahu’nun Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin Mavi Marmara olayından sonraki “Sayın Başbakanımız, ülkemize bu gururu yaşattığınız için minnettarız. İsrail Türkiye’den özür diledi” billboardlarını ve İsrail’de konu hakkında çizilen karikatürleri unutmadığını vurguladı.
Ezel Şahinkaya
Geçtiğimiz aylarda Sinagogun açılmasından az önce Türk hükümeti Yahudi Cemaatinin düzenlediği iki anma törenine katıldı. Bu davranış, AKP’yi daha modern ve liberal bir yöne çekmek isteyen Davutoğlunun politikalarıyla uyum içinde.
Yahudi cemaatine jestler mutlaka Avrupa ve ABD de olumlu görülecektir. Fakat Sinagogun açılış töreninin aksine, Türkiye’nin BM Holokost anma günündeki törene, ve Struma felaketini anma törenine katılımı pozitif adımlar olsalar da bu adımlar beklentilerin altında kaldılar. Holokost anma töreninde Meclis başkanı Cemil Çiçek herkesi Gazze ve Mavi Marmara’dan bahsederek şaşırttı. Bu sözlerin altında Türk Yahudilerin tam vatandaş olmadığı ve çifte sadakatleri olduğu iddiaları var.
Aynı şekilde Struma felaketini anma töreninde hükümetin resmi bildiri yayınlaması övgüyle karşılandı. Fakat Türkiye bu felakette aktif bir rol oynadığını kabul etmedi. Doğru. Geminin Sovyet denizaltısı tarafından torpillendiği biliniyor. Fakat bu, Türkiyenin yolcuları kabul etmeyip, gemiyi Karadenize çekmesinden sonra oldu.
Bu eksikliklere rağmen, büyük resme baklıdığında Büyük sinagogun açılışı ve bu anma törenleri Türkiyenin tutumunda bir değişikliği işaretliyor. Yeterli mi? Tabiki değil. Türkiye antisemit sesleri susturmak için somut adımlar atmalı. Ancak o zaman bütün bu güzel jestlerin değeri ortaya çıkar.
(…)Gerçek şu ki bu adımlar atılmadan sinagogları açmak, veya anma törenlerine katılmak sadece vitrin süslemesi, veya ciddi bir problemi hasır altı etme çabaları gibi duracak: Sinagogu restore etmek fevkalade bir hareket. Fakat Türk Yahudilerini uçsuz bucaksız nefretten koruyamaz. Kısacası hakiki bir değişim olmadan yeni bir başlangıçtan bahsedemeyiz.
Louis Fishman
http://www.hasturktv.com/anti_semitizm/6928.htm
Netten okumalar
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/257493/Haramdan_Sevap__Hurmadan_Harap.html
http://www.hasturktv.com/anti_semitizm/6921.htm
http://blog.radikal.com.tr/dunya/alfred-hitchcockun-yarim-kalmis-holokost-belgeseli-97547