İdil Hazan Kohen ile geniş kitleler tarafından beğenilen ilk kitabın Kişisel Gerilim´i konuştuk
Eğer siz de kişisel gelişimle ilgilendiyseniz, ama gelişmek yerine gerildiyseniz; ya da kişisel gelişiminizi mükemmel bir şekilde tamamlamış ve en önde gelen öğretilerinden size ters gelen yaklaşımlara karşı hoşgörülü davranmakta usta olduysanız, sizi İdil Hazan Kohen’in kahkaha garantili dünyasına çağırıyorum.
Seni spor sayfanda ekstrem sporcularla yaptığın röportajlardan, kendine has üslubunla kaleme aldığın, yelken, tenis, golf gibi ‘yaşasın futbol dışı’ dedirten yazılarından tanıyoruz. Kitap yazma hayalin hep var mıydı?
Evet, sanırım hep vardı. Hani “rahat mı battı” derler ya, işte bu dürtü de beni her rahat bulduğunda sağdan soldan batıp dururdu. Maalesef ya yoğunluk ya da günlük koşuşturmalardan oluşan sert bir duvara toslardı bu dürtüm. Genellikle tıpış tıpış bilinçaltıma geri dönüyordu. Ancak son zamanlarda iyice abarttı. Baktım artık rahat yok, aldım elime kalemi…
Kitabının Doğan Yayıncılık’tan çıkması büyük bir başarı. Kitabının oluşum ve çıkış sürecini paylaşabilir misin?
Kitap yazma fikri de yazmak istediğim konu da aynı anda olgunlaştı diyebilirim. Üç tarafım kişisel gelişimcilerle kaplı bir kara parçası gibi hissetmeye başladım. Ne ile ilgili yazmak istediğimi net biliyordum. Ancak yazmadan önce elbette bu konuları araştırmam, çok okumam, seminerlerine bile katılmam gerekti. Araştırma kısmı, yazma kısmından çok daha uzun sürdü. Yayınlatma kısmının ise çok daha uzun süreceğini söylediklerinde, evrene mesaj mı göndersem diye düşünmedim değil. Gerçi evren kitabımın adını görür görmez benim mesajları spam’e atardı, orası belli! Ben o mesajı en iyisi evren yerine o çok istediğim yayınevine göndereyim dedim ve ilk olarak kitabı Doğan Yayınlarının alt grubu olan Dex’e yolladım. Çok hızlı bir şekilde geri döndüler! Kitabı basmak istediklerini söyleyen maili en az 20 kere okumuşumdur, 20’sinde de o heyecan ve mutluluk hissi hiç mi kan kaybetmez? Kaybetmedi! Şimdi yine okusam yine kocaman gülümserim…
Bir adam Ferrari’sini sattı ve o gün bugündür kitapçıların en çok satanlar bölümünde kişisel gelişim kitapları rafları doldurdu. Yine aynı şekilde seminerler, kurslar, workshoplar bekleme listesi ile hasta/öğrenci/müşteri -nasıl çağırsak- alıyor. Hayat koçları, mentorlar ise tabiri caizse ürüyor. Bu kadar tutulan bir trend var ve sen kalkmış kişisel gelişimi ti’ye alan bir kitap yazıyorsun. Nasıl cesaret ettin?
Herkes Mersin’e yürürken tersine yürüyen birkaç zıpçıktı vardır hep. Her zaman haklı mıdır bilinmez, ama farklı bakış açıları getirir, onlar da lazımdır. Bu teknikler maşallah Çin nüfusu gibi artış gösteriyordu. Bense her yeni doğanı alıp bağrıma basmak yerine biraz sorgulamayı tercih ettim. Tekniklerden ziyade, bu işin hiçbir eğitimini almadan, etrafa tavsiye saçanları, biraz da her modaya illa uyacağım diye kurban olanları ele aldım. Sonuç bizi bize güldüren eğlenceli bir kitap oldu.
Senin alıp veremediğin ne kişisel gelişimle?
Kişisel gelişimle alıp veremediğim bir şey yok aslında. Tersine insanların kendilerini geliştirmek istemesi, kendi sınırlarını aşmaya çabalamaları güzel bir şey. Fakat bu konulara iyice kaptıranların her önüne çıkanı kendi sınırlarına katma çabası bezdirici olabiliyor. İnsanın bu konuların henüz nüfuz edemediği, keşfedilememiş adalara kaçası geliyor.
İnsanlar neden kişisel gelişim kitaplarına, seminerlerine kurslara ihtiyaç duyuyor sence?
Hayat standartlarımız yükselip teknolojimiz geliştikçe biz giderek yalnızlaşıyoruz, oturup kendimize sarıyoruz. O kadar ki, kendi iç sesimizle dalaşmaya, sürekli ona ayar verme ihtiyacı duymaya başlıyoruz. Adına da kişisel gelişim diyoruz.
Peki gerçekten işe yarıyor mu?
Kişisel gelişmeseler de toplumsal genişliyorlar kanımca. Ortak bir inanç etrafında sosyalleşmek o yalnızlığı alıp götürüyor. Adı her ne kadar kişisel olsa da grup şeklinde gelişen bir sosyal ağ görevi görüyor kişisel gelişim. Ancak her sosyal ağda olduğu gibi daha çok ‘like’ (beğen) alayım diye kendisine uymayan pozlara giren insanlar bir süre sonra o ‘unfollow’ (takibi bırak) butonuna maruz kalıyor.
Her ne kadar kişisel gelişim furyasının mizahını yapsan da bunlarla ilgili espri yapabilmek için oldukça bilgili olman gerek. Şahsen bu faaliyetlere katıldın mı, yoksa kulaktan dolma mı yazdıkların?
Bu kitabı yazmadan önce tekniklerin birçoğunu denedim, okudum, eğitmenleriyle bile görüştüm. Ancak hiçbirini de “ben buradan ne bilgi sızdırırım” diye gizli ajan gözlüklerimin arkasından gözetlemedim. Düşünülenin aksine ajanlık amacından ziyade anlamaya, kendimi vermeye çalıştım bu metotlara. Ancak zorla güzellik olmuyor. Olunca ortaya Dila çıkıyor…
Evet, ana kahraman Dila, 32 yaşında, henüz evlenmemiş, sit-com dizilerinden fırlamış gibi hafif sakar, şapşal ama çok sempatik bir espri makinesi. Evlenmemesini sorun ediyor fakat tümü evli olan arkadaşları bunun sebebi olarak kişisel gelişememiş olduğunu söyleyip onu son moda sessizlik kamplarına, reiki seanslarına yolluyorlar. Nereden esinlendin bu karakterleri?
Karakterlerin hiçbiri birebir kendi hayatımda olan insanlar olmasa da etrafta sıkça rastlayabileceğimiz insanlardan kurgulama. Bunların da en uç örneklerinden alınma. Mesela bir Delfin, son moda dejenerasyon kızlarımızı temsil ederken, Rıza hepimizin hayatında bir dönem a-Rıza çıkaran, mavi boncuk dağıtmaya bayılan, çekici ancak bir o kadar da çekilmez erkek arkadaşı temsil ediyor. Spiritüel Koç Leyla, her yerine yaptırdığı silikonları, botoks ve dolgularıyla kişisel gelişimi ile fiziksel gerilimini yarıştırırken, yoga hocası Füsun eski manken kimliğiyle kompleksiz insanı komplekse sokan bir tip.
Neyse ben bütün karakterleri burada anlatmayayım, en iyisi kitabı okuyup karakterleri orada tanımak. Herkesin favori karakteri bambaşka oluyor, bu yorumları dinlemek de bana ayrı bir tat veriyor.
Kitaba başlarken benim okuyucu kitlem şu özelliklerden oluşsun dediğin oldu mu?
Hayır, kitabı yazarken hiç bunları düşünmedim ancak bitince okuyacak kitle aklımda şekillenmeye başladı. Aklıma gelmeyen ise kişisel gelişimle uğraşan birçok kişinin de kitabı çok beğenerek, eğlenerek okuması oldu. Geçtiğimiz haftalarda bir kitap kulübüne çağırıldım. Bir yoga hocası, bir nefes terapisti, bir yaşam koçu, bir melek terapisti vardı aralarında. “Salem cadısı gibi yakacaklar şimdi beni, leşimi de bir kişisel gelişim seminerinde sallandıracaklar” dedim. Ancak aksine hepsi kitaba çok gülmüş, çok eğlenmiş. Bu işleri sadece moda diye yapmaya kalkışanlardan, öncelikle ticari amaç güdüp insanları yanlış yönlendirenlerden kendileri de mustarip. Mizahi bir dille, farklı bir açıdan anlatılınca onlar da oldukça eğlenmişler. Sonuç; okuyucu kitlem sandığımdan daha geniş üstelik de kişisel gelişmiş…
Kitabın devamı olacak mı?
Dila yerinde duramayan fırlama bir karakter. Eminim yine başına olmadık işler açacak, bana da onun hikâyelerini yazması kalacaktır.
Kitabının filminin çıkma ihtimalini nasıl değerlendirirsin? Dila’yı kim oynardı?
Kitap şu an film ve dizi teklifleri alıyor. Elbette olumlu bakıyorum, çok güzel bir duygu bu. Yarattığım, çok da sevdiğim bir karakter canlı kanlı hayat bulacak, çok daha fazla insana ulaşma şansı yakalayacak. Dila’yı sen oyna diyenler de var ancak benim gönlümden geçen çok eğlenceli, profesyonel bir isim. Artık o da sürpriz olsun…
Ama illa en kötü figüran olarak yer alırsın filmde… Üç saniyelik bir görüntü için sabahın köründe üç saat çekim işkencesini kim sevmez? Hatta beni de çağır.
Evet, çok isterim. Hatta figürandan öte belki de küçük rolü olan bir karakteri oynamak isterim, mesela sürekli kararsız kalan Cemre’yi. Zevkli bir deneyim, güzel bir anı olur. Gerçi o kadar bekleme varsa bir de sonrasında konuşalım.
Senaryo yazma sürecine sen de dâhil olacak mısın?
Şu an görüşmeler sürüyor. Dizi veya film değişik şartlar gerektiriyor fakat her ikisinde de senaryo kısmına dâhil olma ihtimalim yüksek.
Bu arada Bilgi Üniversitesi’nde Ayşe Arman’ın dersine konuk olarak katıldın. Diğer üniversiteler de seni kitabınla ilgili söyleşilere davet ediyor. Tüm bu ilgiden memnun musun?
Elbette bu heyecanı paylaşmak, yeni insanlar tanımak çok güzel. Bu aralar yaşam koçu Leyla Hanım’ın joker gülüşü hep dudaklarımda! Amacım da zaten kitabı okuyan herkesin biraz zihnine biraz da yüzüne böyle bir gülümseme kondurmak...