68. Cannes Film Festivali’nin dördüncü gününde üst üste izlediğim iki film konularıyla akrabalıklar taşıyordu. Bunlar Amerikalı Gus Van Sant’ın ‘Ağaç Denizi / The Sea of Trees’i ile İtalyan Nanni Moretti’nin ‘Annem / Mia Madre’ adlı filmleriydi.
Her iki yönetmen evvelce Cannes’da Altın Palmiye kazanmış sanatçılardı. Van Sant 2003’te ‘Fil’ ile, Moretti 2001’de ‘Oğul Odası’ ile. Her iki yönetmen de bu son filmlerinde ‘ölüm’ hakkında fikir jimnastiği yapıyordu.
Van Sant, insanların intihar etmek için gittikleri, Japonya’nın Fuji Dağı eteklerindeki ‘intihar ormanı’nda geçen konusuyla, buraya intihar etmek için gelen Amerikalı Arthur (Matthew McConaughey) ile Japon Takumi’i (Watanabe Ken) bir araya getiriyordu. Arthur, karısının (Noami Watts) ölümünden sonra yaşam sevinci kaybetmiş bir insandır.
Arthur yanında getirdiği hapları içmeye başlarken uzaklarda kendinden geçmiş yaralı Takumi’yi görür. İnsancıl içgüdü ile yardımına koşar. Ölmeye karar vermişken, bir insanın hayatını kurtarma paradoksu içinde kendisini bulur.
İki erkek hayatta kalmanın özünü kavrarken, hayata bir kez daha bağlandıkları özel bir yolculuğa çıkar. Film geriye dönüşlerle, Arthur’un boşanmanın eşiğine gelmiş karısıyla evvelce yaşadıklarını anlatıyor. Apansız bir hastalığa yakalanan karısının yaklaşan ölümü Arthur’u bambaşka bir insan yapıyor.
Hayatın zorluklarına göğüs geren, hayat yenik düşmek, ölümün arkasında bıraktığı boşluk, pişmanlık ve çaresizlik filmde cesaretle ele alınan temalar.
Otobiyografik konulara düşkünlüğü ile tanınan Nanni Moretti, ‘Annem’de annesinin ölümü yaklaşırken yazdığı notlardan yola çıkarak, iki kardeşin, annelerinin son günlerinde yaşadıklarını anlatıyor.
Film yönetmeni olan Margherita (Margherita Buy), iş dünyası ile ilgili çevirmekte olduğu filmde, Amerika’dan gelen dul bir aktörü (John Turturro) yönetmenin zorluğu ile boğuşurken her gün hastanede yata annesiyle ilgilenmek zorundadır.
Yaklaşan ölüm, ailenin yaşadığı çaresizlik gibi ciddi temalara ilginç yorumlar katan Nanni Moretti duygusal anlatımı ile takdir gördü. Basın gösteriminde film çok alkış aldı. Oğullarının ölümünün bıraktığı boşluğu doldurmaya çalışan, yakınlarından birinin kaybeden bir ailenin yaşadığı travmayı anlatan ‘Oğul Odası’ ile kıyaslandığında, ‘Annem’ gölgede kalsa da Moretti’nin otobiyografik öykülerinde insancıl yaklaşım ve samimiyeti sinema dünyasında çok seviliyor.
Moretti bu kez başrolü alter-egosu diyebileceğimiz Margherita Buy’a bırakıyor, kendisi yönetmeni değil beceriksiz erkek kardeşini oynuyor. Çok iyi bildiği sinema dünyasına gönderme yapıp, egosu kabarık süper starları ti’ye alıyor.
Her iki filmin basın toplantılarına katıldım. En büyük ilgiyi Naomi Watts’ın çektiğini söylesem kimsenin itirazı olmayacaktır.