Türk futbolunun gündem maddelerinden biri de şiddet oldu günümüzde… Acaba ülke gündeminden bağımsız bir spor kültürü yaratamadığımız için mi Türk sporu şiddetten mustarip? Bu şiddetin sebepleri neler ve -en önemlisi- bu sorunun çözümü için gerekenler neler?
Geçtiğimiz hafta Milliyet Gazetesi köşe yazarlarından Uğur Meleke, ünlü İngiliz gazetesi The Guardian için bir makale kaleme aldı. Yazının başlığı ‘Şiddet, Türkiye’de Futbolu Öldürüyor ve Kimse Bunun İçin Bir Şey Yapmıyor!’
Yazının çok doğru tespitler yaptığını belirtmem gerekiyor. Meleke, dışarıdan bakan bir gözle Fenerbahçe otobüsüne yapılan saldırı dahil son birkaç senede futbol dünyamızda yaşanan akıl almaz olayların kısa bir özetini yapmış ve Türk hukukunun bu olayları cezasız bıraktığını belirtmiş. Hakikaten inanılmaz olaylar yaşamışız. Bunlardan ders almamışız. Dahası unutmuşuz. Unuttuğumuz için de yaşamaya devam ediyoruz.
Belki TFF ve spor yöneticileri Fenerbahçe otobüsüne yapılan saldırı sonrası “Liglere 1 hafta ara verilsin” kararının herkesin aklını başına devşireceğini düşünmüş olabilirler. Fakat son yazımda da belirttiğim gibi Türkiye’deki sorun ‘sportif şiddet’ olayının ötesindedir.
Nitekim Fenerbahçe otobüsüne yapılan saldırı bir son olmadı. Saldırının hemen ertesi hafta bu defa Beşiktaş Hentbol Takımı’nı taşıyan otobüs park halindeyken taşlandı. Otobüs şoförü, “Arka koltuktan tam 20 tane taş topladım” dedi. Sanki taşı atanlar hayata karşı duydukları kini o Beşiktaş amblemine yüklemişler de daha bir hınçla atmışlar o taşları…
Uğur Meleke yazısında soruyor: “Mustafa Özel adlı holigan, 2013’te sahaya inip daha evvel Everton’dan tanıdığınız Fernandes’i tekmeledi. Kendisine bir sene stadyuma girmeme cezası verildi. Şu an bu arkadaş yine özgürce statlara giriyor.”
Bize normal geliyor değil mi? Aynen “Aziz Yıldırım’ın kararlarını beğenmediği Süper Lig hakemi Özgür Yankaya için bir daha Kadıköy’e ayağını basamaz” demesi gibi… Bir spor kulübü başkanı, ülkenin futbol federasyonunun hakemine senelerce hak mahrumiyeti alabileceği türden bir tehdit yapıyor ve hiç ceza almıyor. İşin beteri, Özgür Yankaya TFF tarafından o günden beri bir daha Kadıköy’de görevlendirilmiyor!
Geçtiğimiz hafta Emre Belözoğlu’na yapılan saldırı spor şiddetinin bir başka boyutu. Emre sosyal hayatının sıradan bir günü arkadaşıyla bindiği arabalı vapurda Beşiktaşlı taraftarlar tarafından taciz ediliyor, olay fiziksel şiddete dönmeye ramak kalmışken sona eriyor. Milli futbolcu yolunda giderken, kimseyi rahatsız etmemişken bir andan şiddetin hedefi haline geliyor.
Çok uzağa gitmeyelim, babalarımız anlatır; gençlik dönemlerinde maçlarda taraftarlar karışık otururmuş. Taşkınlıklar tabi ki olurmuş fakat bugünkü gibi sporcuların hayatına kast edecek durumlar hiç yaşanmamış. 1970’li yıllardan bahsediyorum. Ülke bir darbe geçirmiş, nispeten özgürlükçü bir anayasanın hakim olduğu yıllar… Türk insanının siyasi kimliklerini korkmadan yaşadığı yıllar. Ekonomik sıkıntı büyük, işsizlik çok, Kıbrıs çıkarması ve sonrasındaki ambargo, 1977 Taksim, 1978 Malatya, Sivas, Maraş katliamları… Fakat spor sahalarında karışıklık yok denecek kadar az… Neden? 21 Ocak 2011 yılında İTÜ’de yapılan ‘Türk Sporunda Şiddet’ konulu panel bize sanırım aradığımız bazı yanıtları verebilir. Panel katılımcılarından biri olan Taraf Gazetesi spor yazarlarından Dağhan Irak şöyle bir tespit yapıyor: “1970’lerin İngiltere’sinde düşük gelirli taraftarların stadyum dışına sürüldüğü bir dönem yaşanmıştı, bugün de Türkiye’de asgari ücretle çalışan bir işçinin stadyumda maç izlemesi imkansız hale gelmiştir. Adaletin olmadığı yerde, çıkan yasa, o yasayı yapanların lehine işler. Futbol yöneticileri, devlet, sermaye, Türkiye’deki futbolu ‘istenmeyen’ öğelerden temizlemeye çalışıyor. Taraftara dayatılan dikey yapılanmada taraftarın yeri en diptedir. Federasyon ve kulüpler, adeta kimin taraftar olup olmadığını belirlemeye çalışıyor.”
Aynı panelde konuşan Radikal Gazetesi spor yazarı Bağış Erten’in yorumları ise daha enteresan. girdi. Bundan sonra futbol, mevcut gündemden ayrı düşünülemez. 1990’larda milliyetçilik ve dincilik Erten şöyle diyor: “1960-70’li yıllarda spor bir alt kültürdü. Halbuki 1980’li yıllarda futbol popüler kültür haline geldi ve hayatın her alanına yükselirken bu tribünlere de yansıdı. Dolayısıyla Türkiye’nin genelinde yükselen şiddet, spora da yansıdı. Türk sporunda şiddet böyle doğdu. Spordaki şiddettin artmasında medyanın rolü de yadsınamaz. Bugün Türk futbolu ciddi anlamda kapitalize olmuştur. Türkiye’deki futbol keyif almaktan çok kazanmaya odaklı hale gelmiştir. Maalesef ülke gündeminden bağımsız ayrı bir spor kültürü yaratamamış olmamızın sonuçlarını yaşıyoruz.”
Her iki yazarın da demek istedikleri özetle şudur: Eğer bu şiddetin sebeplerini arıyorsak çok daha derine inmeliyiz:
Mevcut siyasi baskı, kamuoyunun adaletsizliği sindirememesi, bireylerin kimliğini ifade etmekten korkmaları, adalet dağıtamayan hukuk düzeni, tarihi ezilmişliklerin getirdiği yük, buna bağlı olarak işlenen suçların cezasız kalması, sermaye ve rant kavgaları, taraftarın ekonomik sebeplerle stadyumdan uzaklaştırılması, taraftar profilinin değişmesi, futbolu yönetenlerle futbolu sevenlerin ayrı hayatlar yaşamaları, etnik bölünme, medyadaki siyasi bölünme, yalan haberler, Ortadoğu bataklığına saplanmış bir ülke, 30 senedir geriye giden bir toplum Türk sporundan yaşanılan şiddetin temel sebepleridir.
Bu sebeplere çözüm bulunursa, Türk futbolunda şiddet ortadan kalkar.