Bu ayki yazımızda yine Maimonides hazinemizden yararlanacak ve mahrem konuları ele alacağız sevgili okurlar. Mahremiyet…
… Kulağa gizemli geliyor, değil mi? Aslında tam da tahmin ettiğiniz gibi. Neyi mi tahmin ettim? Birbirimizden farklı değiliz ki! Bakalım büyük üstat, eserinin 5. bölümü, 4 ve 5. Kanunlar’da neler demiş. Daha önceki yazılarımla olduğu gibi, Maimonides’in üslubunu yine taklit ettim ve bir ‘rabi’nin açıklamalarını ekledim
Kişinin karısı ona sürekli helaldir. Buna rağmen, bir Tora âlimi kutsal bir şekilde hareket etmeli ve karısı karşısında bir horoz gibi davranmamalıdır. Benzetme nasıl? Karısıyla ne zaman birlikte olmalıdır peki? Cuma gecesinden, Cuma gecesine (o da kuvveti varsa). Bu kadar çok çocuk sahibi olabilmeleri şaşılacak şey, gerçekten.
Tora âlimi ilişkiden önce karısıyla konuşacaksa, karnı tok ve midesi dolu olacağı için gecenin başında konuşmamalı; bunu, yediklerini hazmettiği zaman, yani gece yarısı yapmalıdır.
Tam bir mahremiyet içinde (kendisiyle karısı arasında) bile olsa boş konularda bayağı bir şekilde konuşmamalı, ağırbaşlılığını yitirmemelidir. Geleneğimiz der ki: “Tanrı insana ne konuştuğunu söyler” (Amos 4:13) ve bilgelerimize göre kişi, karısıyla arasındaki hafifmeşrep konuşmaların hesabını yargıda verecektir (Talmud, Hagiga 5b). Her ikisi de içkili, isteksiz ya da mutsuz olmamalıdır (ne biri, ne öbürü). Kadın uyuyor olmamalıdır. Erkek kadını zorlamamalı, iradesinin dışında onunla birleşmemelidir. Her ikisi de hevesli ve keyifli olmalıdır. Erkek kadınla biraz konuşmalı, onunla biraz gülmelidir ki, gönlünü yapsın. Onunla edepsiz bir şekilde değil, mahcubiyetle aşk yapmalı ve bitince ondan hemen ayrılmalıdır.
Kendini bu şekilde yapmaya alıştıran kişi, kendini kutsallaştırır, arındırır ve karakterini iyileştirir. Sahip olduğu çocuklar güzel, terbiyeli, bilgeliğe ve dindarlığa açık olur. Oysa kendini çoğu kişi gibi (ulusun geri kalanı gibi) alıştıran kişi, karanlığa gömülecek ve tıpkı onlar (yani halk) gibi çocuklar yapacaktır. Elitist miyiz ne?
Önyargılı olmamak için şimdi de bu yazıları derleyen Rabi Dovid Rosenfeld’in yorumlarına kulak verelim.
YORUMLAR
İnsanlar mahremiyette nasıl davranacaklarının kendilerine söylemesinden hoşlanmaz. Kanuna bakılacak olursa, nidda olduğu zamanlar dışında, karı koca arasında yasak olan pek az şey vardır (bkz. Talmud, Nedarim 20b). Ancak bir Tora âliminin sorumlulukları çok daha fazladır. Kişisel hazlarını, ilahi yönden daha esinlenmiş şekillere odaklaması gerekir. Yine de hepimizin bildiği gibi, Yahudilik müzmin bekâreti ve insan doğasının ihtiyaçlarını yok saymayı hoş görmez. Aksine heteroseksüel ilişki, insanoğlunun kendini ifade etmesini ve karşı cinsle birleşmesinin en yüce şeklidir. Tabii ki, izlenmesi gereken temel ilkeler vardır. Burada biraz Kabala’ya değineceğiz.
1) Bu dünyada yapılan bir işin iyi sayılması için ruhanilik içermesi gerekir. Hayat yaratma potansiyeli olan bir eylem, muazzam kutsallığa sahiptir. En yüksek kürelerden insan dünyasına bir ruh indirmek, çok büyük tinsel güçleri harekete geçirir. Dolayısıyla cinselliği ‘kötü’ görmek mümkün değildir zira kötüden iyi doğmaz.
2) Bir eylemin iyi olma potansiyeli ne kadar büyük olursa, onu kirletme eğilimi de o kadar büyük olur. Gücün ‘karanlık yönü’, öylesine bir büyüklüğe meydan okumadan duramaz. İnsanoğlu bu yüzden yaratıcı bir eylem olan seks dürtüsünü bayağılaştırmaya meyillidir. Bu da, cinsellik eğiliminin aslında iyi olduğunu gösterir.
3) Bir eylemin iyilik potansiyeli o kadar yüksekken, onu kirletme dürtüsü de o kadar yüksek olur. Bu yüzden her şey, çiftin özverisi ya da bencilliğine bağlıdır. Aynı eylem acımasızca ve egoistçe alma şeklinde olabileceği gibi, mahrem bir şekilde paylaşma ve karşılıklı olarak, isteyerek haz verme biçiminde de olabilir.
İlişkide en yüksek nokta, her iki tarafın aynı anda aldığı ve verdiği durumdur. Tek başına almak utanç vericidir. Tek başına vermek yüceltici ve esinlendiricidir ama alan tarafı üzer. İlişki, tamamlayıcı olmalıdır: Her taraf, diğerinin eksikliğini duyduğunu vermelidir. Genel anlamda ideal bir evlilik ilişkisi ve özel anlamda ideal bir cinsellik eylemi, böyle tanımlanır.
Cinselliğin kutsallığı sadece bir hayat yaratma yeteneğinden kaynaklanmaz. Talmud (Sotah 17a), karı kocanın sağlıklı bir ilişki kurmayı hak etmesi durumunda, İlahi Varlığın onların arasında bulunduğunu yazar. Aksi takdirde onları bir ‘ateş yakar’. Bu ateş, tabii ki bir ihtiyacın tatmin edilmemesinden doğan öfke ve acıya atıfta bulunan bir benzetmedir.
BAŞKA MAHREMİYET KONULARI
Gelelim başka mahremiyet konularına, sevgili okurlar.
Bir Tora âlimi tuvalete girince mahremiyetine özen göstermeli ve oturuncaya kadar üstünü açmamalıdır. Sağ eliyle silinmemelidir. Başkalarından uzakta durmalıdır. Bir mağara içindeki iç odaya (oda içindeki odaya) girmeli ve ihtiyacını orada gidermelidir. Gaz çıkardığı takdirde sesi duyulmamalıdır. İhtiyacını imkânsızlıktan yüzünden açıkta gideriyorsa, atıklarını kimse görmemelidir. Çok ihtiyaç duysa bile ihtiyacını giderirken konuşmamalıdır. Gündüz nasıl tevazu ile hareket ediyorsa, gece de öyle etmelidir.
Kişi kendini sabah ve akşam (erken ve geç saatte) çıkmaya alıştırmalıdır ki, böylece başkalarından uzaklaşmak zorunda olmasın.
Talmud der ki (Berahot 62a); geceleyin, gündüz olduğu kadar uzaklaşmaya gerek yoktur çünkü kişi, gece çok daha az görünür. Yine de örtünme ve her şekilde edep sergileme konusu, geçerliliğini korur.
Neden sağ el, merak ettiniz mi sevgili okurlar? Bunun tinsel ve pratik nedenleri vardır. Tora, Tanrı’nın sağ eliyle verilmiştir (Devarim 33:2). Kişi yemek yerken sağ elini kullanır, Tefilin’i sağ eline sarar ve Tora’yı sağ eliyle gösterir.
Peki, Tanrı insanı niye tuvalete çıkmak zorunda yaratmıştır? Vücudun nasıl işlediğini hepimiz biliyoruz ama sonsuz hikmetiyle Aşem, insanı atık üretmeyecek şekilde yapabilirdi. Bene Yisrael’in çölde karnını doyurduğu man yiyeceği, hiç atık üretmezdi (Talmud, Yoma 75b). Bene Yisrael de ‘hafif ekmek’ ile hayatta kalmak zorunda olmaktan yakınıyordu (Bamidbar 21:5, bkz. Raşi). Tinsel yiyecek (ruh yiyeceği diyebilir miyiz?) hem insanı ruhen ve bedenen besler, hem de atık üretmez.
Tuvalet konusuyla ilgili tuhaf bir husus vardır. Bir yandan tuvalet, kutsal olmayan (tame) bir yer addedilir. Kişi orada ya da yakınında, Tora sözleri ya da dua söyleyemez (bkz. Talmud, Berahot 24b). Eller tuvaletten çıkar çıkmaz yıkanmalıdır; tuvalet kullanılmamışsa bile. Tuvalet ihtiyacı tutulmamalı, kişi o halde duaya başlamamalıdır. Kısacası bu konuyla ilgili her şey, tinsellikten uzaktır.
Öte yandan Talmud (Berahot 57b), Olam Aba’da bu dünyadakine benzer olacak nesne ya da deneyimleri sıralar: Bunlardan ikisi Şabat ile güneş, biri ise hacet gidermektir. Tuhaf değil mi?
HİÇBİR ŞEY AMAÇSIZ DEĞİL
Tanrı hiçbir şeyi amaçsız yapmaz. Ne yapsa, evren için planında bir yeri vardır. Ancak bir anlamda, bunun bir istisnası vardır. O da artık tekrarlamaktan çekindiğim bu konu. İnsan yemek yer, yararlı ve kullanılabilecek ne varsa tüketilir ve sindirilir. Hiçbir gereği olmayan atıklar ise çıkarılır. Bunlar, bu dünyadaki amaçsızlığı temsil ederler; yani evrende işlevi olmayan şeyleri. Belki de amaçsız bir varlığı simgelerler. Bu yüzden tame’dirler, hayatın anti-tezidirler. Ne yanlarında ilahi hizmet yapılır, ne de vücut bunları içerdiği sürece dua edilir. Tanrı’ya bağlılık, amaçsızlığın yanında yer alamaz.
Aynı vücut işlevi Olam Aba’da niye devam edecek o halde? Çünkü kişi orada da kendini anlamsız, amaçsız şeylerden arındıracak.
Nereden başladık, nereye geldik! Belki bu son konuyu açtığım için hepinizden özür dilemem gerekecek. Yüzeysel bakıldığında, itici göründüğünün farkındayım. Ancak sonuçta kendi vücudumuzdan söz ediyoruz ve Aşem’in, büyük hikmetiyle bize bunu neden reva gördüğünü anlamaya çalışıyoruz. Bir şey öğrendik, o da amaçsızlığın bu Yaratılış’ta da, Olam Aba’da da yerinin olmadığı. Tame olan bir tek atıklar değil, amaçsızlık da tame.
Ah şu amaçsızlık! Hayatımızda atıktan başka amaçsız konu yok mu? Örneğin bilgisayarda oyun oynarken çok mu büyük bir amaca hizmet ediyoruz? Dedikodu yaparken? Kendimizi oyalamak mı mesele? Vakit öldürmek mi? Geçen vakit mi, Olam Aba’da bile amaçsızlığın tame olduğunu hatırlamamıza gerek olduğuna göre, orada yan gelip yatmamız beklenmiyor demektir. Çalışmaya devam. Gan Eden’deki sevdiklerimiz Tora çalışıyor. Biz hayat gailesi bahanesine sığınıp birtakım ticari faaliyetlerde bulunuyoruz. Ama çoğu zaman ipin ucunu kaçırmıyor muyuz? O zaman tuvaletten çıkmak bilmeyen insandan farkımız ne?
Sanırım en iyisi orta yolu bulmak ama ne yapıp edip, Tora çalışmak. Tora’nın Yolu hep açık olsun!