´Bütün Çılgınlar Sever Beni’

“Bir kadını kimse baştan çıkarmaya çalışmamışsa kadının kocasına sadık kalmaktan başka çaresi yoktur” / Yosif

Erdoğan MİTRANİ Sanat
3 Haziran 2015 Çarşamba

Moda Sahnesi, 2013’de ‘Hamlet’le açılışını yaptıktan iki hafta sonra, Bulgar tiyatrosunun önemli yazarlarından Stefan Tsanev’in ‘Bütün çılgınlar Sever Beni’ oyununu sahnelemeye başlamıştı. Her iki oyun büyük başarıyla devam ediyor. ‘Hamlet’ 100, ‘çılgınlar’ 130 temsile ulaşmış durumda.

1936 doğumlu Stefan Tsanev, Türk seyircisinin iyi tanıdığı bir yazar. Bizde, ‘Jeanne d’Arc’ın Öteki Ölümü’ ve ‘Sokrates’in Son Gecesi’ oyunları sahnelenmiş ve çok da iyi eleştiriler almış. Sofya Üniversitesi’nde gazetecilik, Moskova Sinema Enstitüsü’nde de dramaturgi öğrenimi görmüş olan Tsanev, bugüne dek on beş şiir kitabı ve yirmiden fazla oyun yazmış.

Hüseyin Mevsim’in Türkçeye çevirdiği, Kemal Aydoğan’ın yönettiği, sahne tasarımını Bengi Günay’ın, ışık tasarımını İrfan Varlı’nın yaptığı ‘Bütün çılgınlar Sever Beni’ oyununda, Mert fırat ile Öznur Serçeler evli bir çifti, Volkan Yosunlu, birden kendini bu evliliğin içinde bulan yakın arkadaşı canlandırıyorlar.

Kontrolden çıkmış bir kıskançlığın etrafında şekillenen hikâyede, bir yıldır evli olduğu karısı Maria’nın kendisine sınırsız bağlılığından şüphelenen Yosif, bu bağlılığı sınamak için eski dostu Angel’dan yardım ister. Kendisinin de Maria’yı çok kolay baştan çıkardığını düşünen ve bunu her erkeğin yapabileceğinden şüphelenen Yosif, karısının sadakatini onu cezbedecek biriyle karşılaşmamasına bağlayarak, Angel’dan Maria’yı baştan çıkarmasını isteyerek Maria’nın kendisine ihanet edip etmeyeceğini öğrenmek istemektedir. Erkek egemen toplumda iktidarın temsilcisi ‘erkek’ Yosif’in güvenemediği kendisidir tabii ki. Aldatılmadığını bilmek ona, gücünün hâlâ var olduğunu kanıtlayacaktır. Teklifi  önce kesinlikle reddeden Angel, Yosif’in ısrarlı manevi baskısı sonucunda  bu oyuna hatır için girdiğinde, aslında eski arkadaşı Maria’ya ilgisiz olmayışı işleri daha da karıştıracak, Yosif ikili bir ihanet tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır…

Mert fırat’ın da söylemiş olduğu gibi, metropol hayatı insanda güvensizlik yaratmakta, kalabalık şehirlerde karakterlerinin çoğu paranoyaklaşmakta ya da şizofrenleşmektedir.

İzleyicinin hayal gücüne güvenerek, minimal malzeme ile oluşturduğu dekorlarda geniş dünyalara kapı açmayı bilen Bengi Günay’ın, yine az ötesi mobilya ile oluşturduğu mekânın fonuna kalabalık bir gökdelen silueti oturtması, bunun başarılı bir göstergesi. Yosif’in Angel’a ulaşmaya çalışırken gökdelenlerin arasında saklanarak gelişi bile, oyun başlar başlamaz büyük şehir baskısının altını çiziyor. 

Metninde bulvar komedisiyle, vodvile dönüşen hayatlar ve ilişkilerle dalga geçen Tsanev, farklı bir alt metin olarak kutsal kitaplardan Meryem ile Yusuf’un öyküsüne de göndermeler yapmakta. Masum Maria / Bakire Meryem ve kıskanç, güvensiz Yosif / Yusuf’un arasında Angel, bir melek, bir kutsal ruh mudur, ya da kendi oyununa kapılarak cennetten kovulmayı hak eden bir düşmüş melek / şeytan mıdır?...

Bu bağlamda, Kemal Aydoğan’ın sahnelemesinden tam olarak emin olamadığımı belirtmek isterim. Oyunun kusursuz temposundan ve çok başarılı oyunculuklarından şikâyetim yok. Sadece bu çok dramatik konu izleyiciye o kadar eğlenceli bir şekilde aktarılıyor ki, kanımca mesajının kimi seyirciye ulaşamama tehlikesi var. Bu kişisel yorum 70-80 dakika boyunca ‘Bütün çılgınlar Sever Beni’yi, gülerek, eğlenerek izlememe engel olmadı tabii ki…

Hem sinema, hem dizi, hem tiyatroda farklı oyunculuk sergilemeyi başaran Mert fırat’ı sinemada, kuşağının etkileyici drama oyuncularından biri olarak tanıdım. Tiyatrodaysa, ‘Testosterondan beri, hep güldürülerde izledim. Mert sahneye adım attığı andan itibaren, son derece titizlikle işlenmiş karakterini, sesi mimikleri ve bedeniyle neredeyse doğaçlama yapar gibi izleyicisine aktarabilen az sayıda oyuncudan biri. Hele komedi oynadığında, artık yok olmuş bir oyuncu kuşağının, bir dönemin tulûat tiyatrocularının ‘şeytan tüyü’ var onda.  Sanırım komedinin fazla öne çıktığını düşünmeme biraz da Mert’in Yosif’i belki de seyirciden de daha fazla keyif alarak canlandırmasının etkisi var.

‘Parkta Güzel Bir Gün’den anımsadığım Volkan Yosunlu, Mert fırat’la birbirini çok iyi tamamlayan bir ikili oluşturma yolunda. Yosif’in antitezi Angel’da çok etkileyici. Yosif’le komik olarak canlandırdığı ‘tavlama’ sahnesine, Maria ile gerçekten yaşadığında getirdiği dramatik derinlik çok başarılı.

Oyunun ilk sezonunda arp sanatçısı Maria’yı canlandıran Aslı Tandoğan, TV dizisi yüzünden ayrıldığında yerini bu kez başka dalda müzik eğitimi almış bir oyuncu,  Öznur Serçeler almış. Elverişli fiziğini, flütünü üfleyişini ve sahne hâkimiyetini çok beğendim.

Mutlaka görün derim.

 

 

‘Köpek, Kadın, Erkek’

“Mutlu aşk yeterince enteresan gelmiyor insanlara…”

Moda Sahnesi, yılbaşından beri Sibylle Berg’in ‘Köpek, Kadın, Erkek’ adlı oyununu sahneliyor.

1966’da Weimar’da (eski Doğu Almanya) doğan Sibylle Berg, 21 yaşındayken Tessin’de Scuola Dimitri sanat okuluna girmiş, daha sonra Hamburg’a gitmiş. Hamburg’da temizlikçilikten kamyon şoförlüğüne birçok işte çalışan Berg, ilk kez öykülerini, yazılarını ve röportajlarını bu sıralarda yayımlatmaya başlamış. 1997’de ilk romanı ‘Ein paar Leute suchen das Glück und lachen sich tot / İnsanlar mutluluğu ararken ölüm kendilerine gülümser’ yayımlanmış. 1999’da romanından aynı adla tiyatroya uyarlanan oyunun ilgi görmesi üzerine tiyatro oyunları yazmaya başlamış. ‘Hund, Frau, Mann / Köpek, Kadın, Erkek’ ilk kez 2001’de sahnelenmiş.

‘Köpek, Kadın, Erkek’in adları bile konmamış üç karakteri, hayatı elinden kaçırmaktan korkan orta yaşa merdiven dayamış bir kadınla bir erkek ve onların hikâyesini anlatmaya soyunmuş bir sokak köpeği.

Kadınla erkeğin öyküsü, yalnızlığın ve yaşlanma korkusunun beraberliğe biraz da zorlamış olduğu bir ilişkinin, belki de her kadının ve her erkeğin yaşayabileceği bir hikâye. Bu aşkın öyküsünü, köpek olduğu için ilişkiyi farklı bir varlık olarak değerlendiren köpeğin gözünden izliyoruz. Soğuktan ve açlıktan kaçmak için ikisinin yanına yerleşen, ancak bu durumdan pek de mutlu olmayan köpek, bizim gibi insani duyguları olmayan bambaşka bir canlı olarak olaylara tarafsızca ve de çok farklı açılardan bakıyor

 ‘Köpek, Kadın, Erkek’ aslında, çağcıl insanın yalnızlığı, iletişimin olanaksızlığı ya da var olduğu sanıldığında bile nasıl yanlış temellere oturduğu kadın–erkek birlikteliğinin, neredeyse imkânsız oluşu ile Antonioni’nin umudunu ve duyarlılığını yitirmiş bir dünyada olanaksız ilişkilere adamış olduğu ‘L’Avventura’, ‘La Notte’, ‘L’Eclisse’ üçlemesinin dördüncü halkası olabilecek kadar karamsar bir öykü. Ancak, Sibylle Berg, farklı ve keskin mizah duygusuyla, hikâyesini müthiş eğlenceli bir güldürü olarak anlatmış. Oyunun başarısında, her kahkahada “güleriz ağlanacak hâlimize” duygusunu her zaman ortaya çıkarmayı çok iyi bilen Kemal Aydoğan’ın başarılı sahnelemesi kadar Barış yıldız’ın müthiş köpek yorumunun büyük etkisi var. Kadın, Zamire Zeynep Kasapoğlu ve erkek Caner Cindoruk da çok iyiler. Tek kusurları, yaşlarından da genç duruşlarıyla birbirine yakışan hoş ve güzel bir çift oluşturmalarında. Başarılı oyunculuklarla rahatlıkla göz ardı ettirilen bu durum belki de bir kusur değil; belki de en uyumlu ilişkinin bile yozlaşmasını belirtmesiyle Berg’in haklı olabileceğinin bir göstergesi.

Ekibin değişmez Sahne Tasarımcısı Bengi Günay ve Işık Tasarımcısı İrfan Varlı, gene minimal malzemeyle 15 kadar mekânı sahnede oluşturmayı başarıyorlar. Kadınla erkeğin evlerinin yere yapıştırılmış koli bantlarıyla ayrıştırılması ve beraber yaşamaya başladıklarında bantlarla tek mekâna dönüştürülmesi parlak bir buluş.

Sonuç: Bu yazıyla biraz geç tanımış olsam da çok sevmiş olduğum Moda Sahnesi ekibinin kendi oyunlarının tamamını ele alınmış oluyorum. Ne mutlu Asya Yakası izleyicilerine ki, ‘Hamlet’, ‘Roberto Zucco’, ‘Bira Fabrikası’, ‘Parkta Güzel Bir Gün’, ‘köpek, kadın, erkek’ ve ‘Bütün çılgınlar Sever Beni’ gibi dört dörtlük bir programı haziran ayı boyunca da izleme şansları olacak.  Kaçırdıkları oyunlar için üzülmesinler, önümüzdeki sezon sahnelenmeye devam edecekler. Yeni sezonda yeni oyunlarına gelince, birincisi çevirisini yeniden yapmakta oldukları ve mevsim başında sahneleyecekleri ‘Bir Yaz Gecesi Rüyası’.  Sabırsızlıkla bekliyorum.

Hepinize iyi seyirler.