Marine Le Pen, babasının kurduğu partinin genel başkanlığını 2011 yılında devraldığında babası Jean-Marie, “Kızımla gurur duyuyorum” demişti. Geçtiğimiz aylarda ise Marine, babasının parti onursal başkanlığını askıya alınmasını sağladı, şimdi de babasının tamamen partiden çıkartılması için çalışıyor. Peki, ibreler ne zaman tersine döndü?
5 Ağustos 1968’de Paris’in şık banliyölerinden Neuilly-sur-Seine’de doğan Marine iki ablasının ardından ailenin en küçük çocuğudur. Anne babası 1958 yılında bir gala yemeğinde tanışıp iki yıl sonra evlenmişlerdir. Babası Jean-Marie siyasal bilimci, annesi Pierrette şarap ticareti yapan burjuva bir ailenin kızıdır.
Jean-Marie 1972 yılında FN-Front National (Milliyetçi Cephe) Partisini kurar. Cezayir’de birlikte olduğu arkadaşları, Vichy savunucuları, neo-Nazi sempatizanları ve tutucu Katoliklerin desteğini alır. Marine okulda kendisine ‘faşistin kızı’ denmesine alışmak zorundadır. ‘Bienvenue Dans un Monde Sans Pitié’ (Merhametsiz Bir Dünyaya Hoşgeldiniz) adlı kitabında okulun ‘merhamet’ yeri olmadığını eğitim hayatı boyunca bizzat yaşadığını, ne yaptığıyla değil hep soyadıyla değerlendirildiğini anlatır.
Babanın aşırı uçlardaki söylemleri aileyi 1 Kasım 1976’da ciddi bir suikastla karşı karşıya bırakır. Paris’in 15. bölgesindeki dairelerine 20 kilo dinamit yerleştirilir, tüm bina çöker, yakındaki 12 apartman da ciddi zarar görür. Savaş sonrasında yaşanan bu en büyük suikast girişiminde mucize olarak kimse ölmez, hatta beşinci kattan düşen bebek bile yaşama tutunur. “Suikastin yarattığı korku çevrenizde öyle bir duvar örer ki herkes sizden uzak durmak ister. Babam hedef olduğu için tehlikeli bir adamdı. O andan itibaren bu gerçekle yaşamak zorundaydık.”
Anne Pierrette 1984 yılında eşinin biyografisini yazmakla görevlendirilen gazeteci Jean Marcilly ile tanışır ve ani bir kararla evini terkeder. Üç yıl sürecek boşanma davası çok medyatize edilir. Pierrette “Gururu ve kibiri bana zalim davranmasına neden oldu” diyerek suçladığı eşinden intikam almak için Playboy dergisine çıplak pozlar verir, çeşitli basın kuruluşlarında eski eşini ırkçılıkla suçlar. Medya önünde geçen bu çocukluk ve gençlik yılları Marine’i olumsuz etkiler, 19 yaşında Paris Match’a verdiği söyleşide, “Bir anne gizli bir bahçedir, kamu çöplüğü değildir” diyecek kadar yaralıdır.
Hukuk eğitimi alır, avukat olur. İki kez evlenir, boşanır. 2010 yılından bu yana parti başkan yardımcısı Louis Aliot ile birlikte yaşamaktadır. İlk evliliğinden 1998’de bir kızı, 1999’da da bir kız-bir erkek ikizleri doğar. Özel hayatı hakkında çoğunlukla sessiz kalmayı tercih eder. 1998 yılında avukatlığını rafa kaldırır ve aktif politikaya atılır. Jean-Marie’nin 2002 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sosyalist adayı geride bırakıp ikinci tura seçilmesi ülkede şok etkisi yaparken Marine artık ‘ekibin’ ayrılmaz bir parçasıdır. Yaptığı bir açıklamada “Babamın programından farklı düşündüğüm bir nokta bulamıyorum. Ben de %100 Le Pen’im” der.
Babasının kurduğu ve 40 yıl boyunca başkanı olduğu FN’in 2003 yılında başkan yardımcılığına, 16 Ocak 2011’de de parti başkanlığına seçilir. Baba çok mutludur. “Kızımla gurur duyuyorum. Bayrağı Marine’e devrettim, o benden daha hızlı koşuyor!” diyen Jean-Marie dizginleri kızına devretmiş, onursal başkan olarak kenara çekilmiştir. O günlerde kamuoyunu meşgul eden soru Marine Le Pen’in soyadına sadık kalıp babasının ‘daha genç’ versiyonu olarak mı devam edeceği yoksa farklı bir yol mu izleyeceğidir. Yıllar akıp geçmekte, zaman değişmektedir. Marine imajını parlatır, her gün içtiği 60 sigaradan vazgeçer. Kıyafetleri, saçı, giyimi, yaptığı rejim bile değişir. Bir yanda yeni, genç, dinamik bir profil çizmekte, farklı bir seçmen kitlesine hitap etmeye çalışmakta, diğer yanda babasının aşırı ırkçı açıklamalarının yarattığı zehir etkisini azaltmaya çalışmaktadır. Fransa’yı euro bölgesi ve Schengen’den çıkartma sözleri, İslam ve göçmen karşıtı duruşu ise devam etmektedir.
Sonun başlangıcı bir yıl önce Jean-Marie’nin ünlü Fransız Yahudi sanatçı Patrick Bruel’e sataşmasıyla hız kazanır. Fransız futbol takımındaki siyah oyuncuların fazlalığına atıfta bulunan, Mareşal Pétain’i savunan, Holokost’u ve gaz odalarını İkinci Dünya Savaşının bir ‘detay’ı olarak nitelendiren Le Pen’in ırkçı nefret söylemleri ve antisemit yorumları durmak bilmez. Partiye zarar veren ve ‘şeytanlaştıran’ bu gidişe bir dur demek gerekmektedir.
Dört yıl önce çekilmiş bu fotoğraf artık sararmaya başlamıştır. Baba-kız arasında hedefler değişmekte, politik kırılma ile ailevi çekişme içiçe geçmektedir. Babanın aşırı söylemleri mi yoksa kızının hırsı mı kazanacaktır? Jean-Marie parti içinde jüri karşısına çıkartılır, yaptırım olarak parti onursal başkanlığı askıya alınır. “Böyle bir şeyi asla beklemezdim. Yaratılan bu kriz politiktir, 40 yıllık partimin çizgisi değiştirilmek istenmektedir. Büyük bir acı bu benim için. İsmimi taşıdığı için utanıyorum ama acıma rağmen kızımı seviyorum.”
Babasıyla yaptığı atışmalar sondajlarda Marine Le Pen’in popülerliğini azaltmakta, baba-kız arasındaki fırtınanın partinin imajını olumsuz etkilemesine engel olmak gerekmektedir. Jean-Marie geçen cuma günü çıktığı yüksek mahkemede parti içinda kendisine karşı alınan kararın yasal olmadığını ve iptalini talep eder. Parti yönetimi ise bu konuya son noktayı koymak için statü değişikliğini parti üyelerine oylatarak onursal başkanlık pozisyonunu iptal etmek istiyor. Önümüzdeki haftalarda FN’de büyük bir ‘temizlik’ bekleniyor.
87 yaşındaki Jean-Marie’nin politik hayatı kurduğu parti tarafından mı yoksa kendi kanından kızı tarafından mı sonlandırılacak? Yoksa tecrübeli politikacı henüz son sözünü söylemedi mi? Jean-Marie Le Pen “Beni partiden ihraç ederse hiç bir zaman iktidara gelemez” diye kızını tehdit ederken gelecek seçimlerde cumhurbaşkanlığına aday Marine Le Pen FN’nin babasının malı olmadığını ve son sözü partililerin söyleyeceğinin altını çiziyor. Kimilerine göre olaylar politik bir ihanet, kimilerine göre ise Jean-Marie’nin partiden uzaklaştırılması ince bir ayarla orkestre edildi.
Velhasıl Le Pen’lerin trajedisi henüz bitmedi. Kim haklı, kim haksız, kim galip gelecek, kim tasfiye edilecek önümüzdeki günler gösterecek ama bir baba-kızın hazin hikayesi daha uzun süre Fransız politikasını meşgul etmeye devam edecek.