36 yaşındaki Meksikalı Michel Franco’ya verdiği Senaryo Ödülü ve 42 yaşındaki Yunan Yorgos Lanthimos’a verdiği Jüri Ödülü ile jüri genç yetenekleri yüreklendirme yolunu seçti. Yaklaşan ölüm ve ötenazi gibi ele alınması zor bir konuyu yaşadığı bir olayın ardından sinemaya aktaran ‘Chronic’in gerçekçi ve inandırıcı senaryosu ödülü hak etti. Ödül aldığı yan bölümlerden ‘Istakoz’ ile uluslararası yarışmaya sıçrayan Lanthimos, distopya konularına bilinen düşkünlüğünü sürdürüyor. Yönetmenin bu aşırı entelektüel tavırlı, hazmı zor bilim-kurgu filmi bana ilginç gelmedi. Ülkesi Tayvan’ın karışık tarihi ile ilgili filmlerinden tanıdığımız Hou Hsien’in Tang Hanedanı döneminde geçen ‘Katil’i bir harp sanatları filmi. Kiralık kadın katili oynayan Shu Qi, 68. festivalin en güzel kadın oyuncusuydu.
Son iki yazımda Altın Palmiye Ödülü’nün Jacques Audiard’ın ‘Dheepan’ına verilmesiyle, ikinciliğe kaydırılan, genç Macar yönetmen Laszlo Nemes’in ‘Saul’un Oğlu’ filminden ve En iyi Erkek ve Kadın Oyuncu ödüllerini paylaşan üç sanatçının filmlerinden bahsetmiştim. Senaryo Ödüllü ‘Chronic’, Jüri Ödüllü ‘Istakoz’ ve Mizansen Ödüllü ‘Katil’ ile ödül listesinin eleştirisini bitiriyoruz.
HANEKE’NİN ‘AŞK’ININ MEKSİKA VERSİYONU
Cannes’da bu yıl En İyi Senaryo Ödülü’nü Meksikalı genç yönetmen Michel Franco kazandı. 1979 Mexico City doğumlu Franco, ‘Chronic’ filminden önce Cannes’a iki kez gelmişti. Kaçırılan iki kardeşin öyküsü, ilk filmi ‘Daniel ve Ana’ 2009’da Yönetmenlerin 15 Günü bölümünde gösterilmiş, ikinci filmi, sınıf arkadaşları tarafından aşağılanan bir genç kızı anlatan ‘Lucia’dan Sonra’ 2012’de Belirli Bir Bakış Bölümü’nün En İyi Filmi seçilmişti.
‘Chronic’, konusuyla akrabalıklar taşıdığı, Michel Haneke’nin ‘Aşk’ filminin Meksika versiyonu. Burada ölüme yaklaşan hastalara bakmayı meslek edinmiş bir erkek hastabakıcı var.
Evliliğini sürdürememiş, aile hayatını dinamitlemiş David(Tim Roth) hastalarına karşı son derece şefkatli, fedakâr ve mükemmel bir hastabakıcı modelidir.
Ödülü elinde yaptığı basın konferansında Michel Franco, senaryoyu yazarken, üç yıl önce büyükannesinin hastalığı sırasında yaşadığı tecrübeden ilham aldığını söyledi. “Yarı vücudu felçli yatan büyükannem, hiçbirimizin veremediği yardımı hastabakıcısından görmüştü. Kendisini yediren, yıkayan, tüm ihtiyaçlarını karşılayan bu yabancı kadına büyükannem çok bağlanmıştı. İşaret diliyle anlaşsalar da bu kadın son altı ayında büyükannemle sevgi dolu bir bağla bağlanmışlardı. Ölümünden sonra, yeni bir işe başlamasına rağmen bizi sık sık ziyarete geldiğinde, matemimizi paylaştığına tanık olduk. 20 yıldır aynı mesleği sürdüren bu kadın, ölüm ve matemle iç içe yaşamaktan depresyona girdiğini anlattı. Bu depresyona rağmen meslek değiştirmeyi reddetti. Hastası ölür ölmez yeni bir hastanın yanında işe koyulup yaşama sevincini sürdürdüğünü anlattı.
‘Chronic’ yaklaşan ölüm ve ötenazi gibi, ele alınması çok zor bir konuyu mükemmel işleyen bir senaryoya sahip.
Tim Roth’un oynadığı ve izleyiciyi hayretler içinde bırakan, ölümcül bir hastaya kendini adamış hastabakıcı rolü, yaşanmış bir olaydan alındığı için, gerçekçi ve inandırıcı bir dille anlatılmış. Senaryonun kurgusu da çok iyi kurulmuş.
Michel Franco: “ Üç yıl önce ödülümü elinden aldığım jüri başkanı Tim Roth’a rolü teklif ettim. O karakteri adeta birlikte yarattık. Ve filmi büyükanneme ithaf ettim” dedi.
Yanında bulunan İngiliz aktör Tim Roth. “Ölümü düşünmekten kaçınırım. Ama hepimiz biliyoruz ki ölüm kaçınılmaz. Bu role hazırlanmak için gerçek hastaların yanında çalıştım, onlara son günlerini daha iyi geçirmeye çalışan hastabakıcılardan esinlendim” dedi.
Filme, iskelete dönüşmüş orta yaşlı bir kadının tüm ihtiyaçlarını karşılayan, kendisine sevgi gösteren David’i tanımakla başlıyoruz. Kadının akrabası olduğunu düşündüğümüz bu şefkatli ve çalışkan adamın bir hastabakıcı olduğunu öğreniyoruz.
Kadın ölünce, David ailesinin bakmakta zorlandığı ünlü bir mimarın yanında işe başlar. Bilgisayarında porno izlemekten hoşlanan adamın bu isteğine karşı koyamayan David’in başı derde girer. Ailesi kendisine cinsel tacizde bulunmasıyla suçlayıp dava açar. Çalıştığı şirketten kovulup, kemoterapi tedavisi gören bir kadının yanında çalışan David’in başı beladan kurtulmaz. Acılarından kurtarması için kadın David’den ötenazi yapmasını ister. Kadına acıdığı için bu isteğini yerine getiren David kimdir?
Özel hayatında etkisiz, başarısız, arkadaşsız yalnız bir insandır. Ömrünü kendisine ihtiyaç duyan ölümcül hastalarına adamıştır.
İlk kez Tarantino’nun ‘Reservoir Dogs’ filminin aktörü olarak 1992’de Cannes’da gördüğüm Tim Roth’u sayısız yarışma filminde izledim. ‘Chronic’te kendisine bir kez daha hayran oldum.
HAZMI ZOR BİLİM-KURGUYA JÜRİ ÖDÜLÜ
Jüri Ödülü’nün Yunanlı yönetmen Yorgos Lanthimos’un ‘Istakoz/The Lobster’ filmine verilişi, Coen Kardeşler başkanlığındaki jürinin radikal kararlarından biriydi. 2009 yılında Belirli Bir Bakış Bölümü’nün En İyi Film Ödülü’nü kazanan ‘Köpek Dişi’ ile sansasyon yaratan yönetmen, iki yıl sonraki ‘Alpler’ ile düş kırıklığı yaşatmıştı.
42 yaşındaki Yunanlı senarist-yönetmen ülkesi dışında yaptığı ‘Istakoz’da müthiş bir oyuncu kadrosuyla çalışıyor; İngiliz Colin Farrell ve Rachel Weisz, Amerikalı John C. Reilly ile Ben Whishaw, Fransız Léa Seydoux… Lanthimos, filminin yaşadığımız dünyanın metaforlarıyla ilgili olduğunu söyledi.
Bilinmeyen bir gelecekte geçen konusuyla film, son derece katı yaşam, cinsellik ve aşk kurallarına sahip ütopik bir toplumu merkezine alıyor. Bütün bekârlar tutuklanıyor, kapatıldıkları otelde 45 gün içinde bir ruh eşi bulup evlenmek zorundadırlar. Bu işi beceremezlerse hayvana dönüşeceklerdir. Hayvan seçimi ise kendilerine bırakılıyor.
Kendisine empoze edilen bu yazgıdan kurtulmak için David (Collin Farrell) otelden kaçıp, ormanda yaşayan, kendilerine ‘Direnişçi’ diyen bir grubun yanına sığınır. Grubun kadın lideri (Léa Seydoux) en az oteldekiler kadar kaçıktır.
Filmin açılış sekansında yağmur altında araba kullanan bir kadının arabasını yolun kenarına çekip orada yem arayan bir eşeği tabancasıyla öldürdüğünü görürüz.
‘Köpek Dişi’nde dışarı çıkılması yasak bir evde, garip bir ailenin yaşadığı karanlık ilişkiyi akla getirdiğimizde Lanthimos’un bizleri ‘Istakoz’ ile yine şoka sokacağından şüphe duymuyoruz. Distopya konularına bilinen aşırı düşkünlüğüne rağmen, yönetmenin bu aşırı entelektüel tavırlı, hazmı zor bilim-kurgu filmi bana hiç ilginç gelmedi.
Hayran kaldığım ‘Köpek Dişi’ başyapıtıyla kıyaslandığında, zengin kadrosuna rağmen ‘Istakoz’ çok sönük kalıyor. Lanthimos bu son filminde, esinlendiği Lars Von Trier, Alex Van Warmerdam, Roy Anderson ve Aki Kaurismaki gibi ustaların değindiği konulara dalıyor. Ancak sinema dili hayal kırıklığı yaratıyor.
Absurd olaylar aracılığı ile insan ilişkilerini araştırmada kararlılığını gösteren Lanthimos, kişisel sinemalarını yapan auteur yönetmenlere olan düşkünlüğü bilinen Cannes yöneticilerini etkiliyor. Yunanlı yönetmen ilk kez alındığı ulusal yarışmanın ödül listesine girme başarısını gösterip, iyi bir imtihan verdi.
Bu filmdeki rolü için 18 kilo alan Colin Farrell’in göbekli hali izleyiciyi şaşırtıyor.
GÖRKEMLİ GÖRSELLİĞE JÜRİ ÖDÜLÜ
Katil: The Assassin
Adı Altın Palmiye için geçen Hou Hsiao Hsien (Hu Şa Şen okunur) görkemli bir görselliğe sahip filmi ‘Katil/The Assassin’ ile En İyi Mizansen Ödülü’nün sahibi oldu. Jüri üyesi Guillermo del Toro, bu ödülü filmin şiirli dilini çok sevdikleri ve ‘Katil’in kişiliği olan bir film olduğu için Mizansen Ödülü’nü hak ettiğini söyledi.
1947’de Kanton’da (Çin) doğan Tayvanlı yönetmen-senarist-yapımcı-aktör Hou Hsiao Hsien, ülkesi Tayvan’ın karışık tarihi ile ilgili filmleriyle tanındı. 1989’da ‘Acılar Kenti’ ile Venedik’te Altın Aslan, Berlin’de FİPRESCİ Ödülü kazanan sanatçı 1993’te Cannes’da ‘Kukla Ustası’ ile Jüri Ödülü kazandı.
1995, 1996, 1998’de Cannes’da yarışan sanatçı burada ‘Millenium Tango(2001) ve Three Times (2004) ile çok ses getirdi. Bu son iki filmin başaktrisi Tayvanlı Shu Qi ‘Katil’ filminde kiralık bir kadın katili oynuyor. 39 yaşında olmasına rağmen muhteşem güzelliğiyle göz kamaştıran yönetmenin fetiş oyuncusu Qi tereddütsüz 68. festivalin en güzel kadın oyuncusuydu.
Senaryosunda kadın kahramanlarını ön plana çıkardığını söyleyen Hou Hsiao Hsien, ilhamını gerçekçi bulduğu Japon Samuray filmlerinden aldığını basın toplantısında söyledi.
618 ile 907 yılları arasında hüküm süren Tang Hanedanı döneminde geçen konusuyla ‘Katil’ bir harp sanatları filmi.
Nie (Shu Qi) Çin sarayındaki tiranları öldürmek üzere tutulan bir kiralık katildir. Kendisine dövüş sanatını öğreten hocası, kuzeni Tian Ji’yi öldürmeye zorlar. Nie bir ikilem karşısındadır: sevdiği adamı öldürmek veya kurallara karşı çıkmak.
Filmde sarayda geçen iç sahneler, görkemli dekorlar içinde mum ışığı ile aydınlatılan ve sürekli tül perdeleri arkasına konan kameradan çekilmiş. Muhteşem manzaralı (İç Moğolistan’da çekilen) savaş sahneleri filmi görsel şölene çevirmiş.
Filmin açılış sekansında bir tepeden aşağıdaki ovadaki bir grup süvariyi izleyen iki kadından biri, diğerine grubun liderini öldürmesi emrini verir. Çin tarihinin karanlık ve kanlı hanedan kavgalarının içine gireceğimizi anlarız.
Hou Hsiao Hsien, 15 yıl önce kafasında geliştirdiği projeyi hayata geçirmek için 10 yıl yapımcı aramış.
2010’da başlayan filmin çekimi sayısız kez sekteye uğramış.
Uzun süreli dokümantasyon süreci, 15 milyon dolarlık bütçeyi denkleştirme çabaları, dekorların yapımı, dövüş sahnelerindeki koreografide mükemmele ulaşma arzusu projeyi geciktirmiş.
‘Katil’, Çin sinemasında Ang Lee’nin ‘Kaplan ve Ejderha’ (2000), Zhang Yimou’nun ‘Parlayan Hançerler’(2004), Chan-Wook Park’ın ‘İhtiyar Delikanlı’(2003), Johnnie To’nun İntikamı (2009), Takashi Miike’nin ‘Hara Kiri’(2011), Takeshi Kitana’nın ‘Hakaret’ (2010) gibi iddialı filmleri arasına giriyor.