Mozart bir ‘öykücü’dür. Onun çalgı müziği eserleri de birer öykü, birer operadır. Senfoniler, konçertolar, sonatlar… Hepsi opera! Çünkü onlar da öyküler içerir. İnsan karakterini ve olayları anlatan, incelikli, duyarlı öyküler…
Mozart’ın piyano eserlerini çalışırken hep sormuşumdur kendime: Burası hangi sahne? Neyi anlatacağım şimdi? Olay nerede geçiyor? Kim söylüyor bu şarkıyı?
Bakarsınız, lirik bir sopranodur size yüreğini açan… Bazen çapkın bir tenordur kızcağızı kandırmaya çalışan. Şurada, işte tam şurada, çevrilen dolapları bir türlü göremeyen iyi yürekli bir kral! Belki de bir bariton: Dünya tatlısı Papageno gibi…
Şeytansı, kötü ruhlu tipler yok mudur dersiniz? Sihirli Flüt’teki Monostatos ya da Shakespeare’in zehirli Iogo’su benzeri?
Bu insan karakterlerini, bu öyküleri bulmalıdır yorumcu. Bulup özenle anlatmalıdır. Bir aşk aryası mı söylüyor bu gencecik kız, yoksa hüznün şarkısını mı söylüyor? Acaba kiminle konuşuyor? Sarayda mı, kalenin burçlarında mı, yoksa saçını mı tarıyor o sırada? Belki uzaklara dalmıştır, uzaklardaki kır manzarasına…
Sadece öykü değil, birer tablodur onlar. Hayır, aslında sahne!
Yolda giderken önünüze bir tiyatro binası çıkar. Girersiniz içeri. Prova var. Merak edersiniz, arkalarda bir koltuğa oturup anlamaya çalışırsınız. Nedir bu oyun? Neden bahsediyor bu oyun? Neyi anlatıyor bu oyun?
Anlayamazsanız eğer, sıkılırsınız. Her şey kel alakadır sizin için. Püf! Böyle oyun olur mu? Nedir bu patırtı gürültü. Geç efendim, saçma!..
Bir de anladığınızı varsayalım: Yapışıp kalırsınız koltuğa. Prova sürükleyip götürür. Kapılırsınız oyuna, onu yaşamaya başlarsınız. “İyi ki geldim buraya.”
Bir öyküyü keşfetmektir, fanteziyi canlandırabilmektir Mozart yorumu. Meselenin içine girdikçe müziğin akışı doğrulanır, notalar yerli yerine oturur… Müzik işte şimdi başlamış, şimdi ‘müzik’ olmuştur.
Yüzlerce, binlerce Mozart yorumu vardır. Çok yorumlandı Mozart. Çok da ‘vasat’ yorumlanmıştır. Sonuç? Bence bir piyanistin yapabileceği en büyük hata notaya bakarak paldır küldür Mozart çalışmaktır. Onun nesi çalışmak? Mozart’çık silinir gider o zaman. Ne şiir kalır, ne şarkı. Kuşdili konuşanların ‘Aga guga’sını dinlemekten beterdir bu.
Eğer illa bir dil istiyorsanız İtalyancaya kulak verin. Bu dilin sesleri, kendiliğinden doğan ve akıp giden kafiyeleri, Mozart’ın diline oldukça yakındır.
Uçarı, kıpırtılı, rengarenk, işlek, terütaze bir müzik dilidir Mozart’ınki… Birbirini izleyerek duygudan duyguya geçen ve sizi sürükleyen öykülerden örülü…
“Mozart’ın müziği paralel bir evren gibidir. Gülüp dans ettiğimiz bu mutluluk anlarında çalgı çaldığımızı unuturuz. Mozart’ın müziği yüzyıllardır bize hep insanların özgün ve olumlu yanlarını hatırlatır.”
“Eserlerindeki sevinç dolu anlatım nereden gelir? Onlar zafer öyküleridir aslında: İnsan sevgisinin, eşitliğin, özgürlüğün zaferini anlatan dipdiri öyküler.”
FAZIL SAY
Mozart ve Fazıl Say dendi mi kendimi tekrarlamak pahasına, yandaki alıntılardan söz etmek gelir içimden. Derinlikli yorumları ve ulaşılmaz virtüozitesiyle yaşayan en büyük piyanistlerden biri olan Fazıl Say, bir resitali kadar zevkle okunan ‘Yalnızlık Kederi-Bir Müzisyenin Notları’ kitabında, işte böyle anlatıyor Mozart’ı.
İKSV Müzik Festivalinin bence bu yıl en büyük olayı, Fazıl Say’ın büyük bestecinin 18 piyano sonatının tamamını İstanbul’un dört ayrı mekânında, soluksuz bir Mozart maratonuyla seslendirmesi oldu. Sadece festivalin değil, son yılların en önemli müzik olayı sayılabilecek böylesine bir maratonun, Mozart yorumlamayı ‘bir öyküyü keşfetmek, fanteziyi canlandırabilmek’ olarak gören, en bilinen eserlere bile kendi yorumunu getiren Say’dan başkasına emanet edilmesi zaten düşünülemezdi.
Wolfgang Amadeus Mozart (1756-1791), Klasik Batı Müziğinin inanılması güç bir gerçek efsanesidir. 35 yıllık kısacık ömrüne, neredeyse hepsi başyapıt düzeyinde 626 eser sığdırmış, 22 opera, 41 senfoni, missalar, kantatlar, konçertolar, serenatlar, sonatlar, liedler, piyano için 26, keman için 5, üflemeliler için 10 konçerto, sayısız oda müziği eseri, korolu parçalar, divertimentolar, çeşitlemeler, danslar, menuettolar, konser aryaları, dinsel eserler ve benzersiz bir Requiem bestelemiştir.
Festivalin en güç bulunan biletlerini maratondan haftalarca önce temin ettiğimde, benim için heyecanlı olduğu kadar da tedirgin bir bekleyiş da başladı. Fazıl Say, Mozart’ı seçimlerin hemen sonrasında ‘okumaya’ başladığında, parmaklarından daha da kararmış bir gelecek için dramatik teselli öyküleri mi akacaktı, yoksa umut, özgürlük ve zafer şarkıları mı…
Sağduyusuna her zaman güvendiğim milletimizin kibir, zülüm, dayatma ve zorbalığa karşı olduğu kadar, sanatın ve sanatın insana getirdiği tüm güzelliklerin sanatsevmez ve sanatbilmezliğe karşı da zaferinin ardından, maraton olağanüstü coşkuyla izlenen bir umut türküsüne dönüştü.
Klasik müziğin standart şablonlarına hiç sığmayan ve en çok tanınan eserlerde bile beklenmedik derinlikler keşfetmeyi bilen Say, mevsim başındaki resitalinde, 10, 11, 13 ve 16. sonatları peş peşe dinleterek, Mozart’ın dehâsına, müthiş melodik zenginliğine, duygusal ve felsefî derinliğine bir saygı duruşunda bulunmuştu. Dâhi yorumcu bu kez, eserleri bir bütünün parçaları gibi neredeyse peş peşe çaldığı maratonda, Mozart bestelerinin ‘bir ağacın yaprakları gibi’ yakıştırmasıyla birbirine benzediğinin ima edilişine, bestecinin olağanüstü müziksel çeşitliliğiyle müthiş bir cevap da vermiş oldu.
GENÇLİK SONATLARI İLE AÇILIŞ
Maratonun Süreyya Operasındaki başlangıç resitalinde Fazıl Say, en baştan başlamayı yeğleyerek Mozart’ın henüz 18 yaşındayken bestelemiş olduğu ilk altı sonatın beşini seslendirdi.
Karakteristik bir açılış teması yerine barok teknikleri anımsatan dört farklı motifle başlayan Do Majör, KV 279 1 No’lu Sonat, sanki sonraki sonatlarında ulaşacağı melodik zenginliğe henüz ulaşmamış bir giriş bölümünün ardından, genç Mozart’ın melodik zenginliğini müjdeleyen lirik bir andante ile devam eder ve Haydn sonatlarını anımsatan son derece parlak bir finalle biter.
Sonat No. 2 Fa Majör, KV 280, Allegro assai olarak isimlendirilmiş, Menuetto’ya yakın keyifli ve tempolu bir bölümle başlar. Ardından bu serinin belki de en güzel yaratımı olan Adagio gelir. K488 Concerto’nun son derce hüzünlü yavaş bölümü ile duygudaş olan bu ciddi şarkının peşinden sonatı başlangıçtaki neşeli havada bitiren mutlu bir Presto gelir.
Sonat No. 3 Si bemol Majör, KV 281, melodi eşliği çok canlı ve hızlı parlak bir Allegro ile başlar. İkinci bölüm, Andante amoroso, Mozart’ın tanımlamış olduğu gibi aşk dolu ve duygulu bir şarkıdır. Arada bir dramatik karşıtlıklarla kırılan bu nefis aşk şarkısını gavotte ritminde İtalyan stilinde bir Rondo izler ve sonat eğlenceli bir kısa coda ile sona erer.
Mozart’ın tüm piyano sonatları içinde, sadece KV 331 ve KV 282 Mi bemol Majör Sonat No. 4, birer ağır bölümle başlar. KV 282’nin giriş bölümünün ifadesi o kadar mahrem ve duyguludur ki, pastoral ve sevimli bir ikinci temanın keyifli bir karşıtlık oluşturduğu bu ciddi ve törensel Adagio lied, bir önceki sonatın Andante’si gibi ‘amoroso’ olarak nitelendirilseydi şaşkınlık yaratmazdı. Lirik bir opera aryasını çağrıştıran bu yavaş bölümün ardından hayat dolu bir Menuetto gelir. Menuetto II olarak adlandırılan uzunca trio’suyla iç içe çalınan ve Avusturya danslarını anımsatan bu canlı bölümün peşinden gelen dayanılmaz tazelik ve parlaklıktaki Allegro bu özgün ve aykırı çalışmayı keyifle sonlandırır. Dizinin en tanınmışı Sol Majör, KV 283 Sonat No. 5, gelişim yerine yeni ve kısa temaların oluşturduğu soru cevap şeklinde dahiyane bir Alegro’nun akıcı melodileriyle başlar. Ciddi ikinci bölümü Andante, zarif figürlerle süslü uzun gelişimleriyle daha klasik bir atmosfer oluşturur. Çok hızlı tempodaki esprili ve parlak final, eseri tümünü kaygısız ve eğlenceli bir havada bitirir.
Mozart’ın konser turnelerinde sık sık çaldığı ve ‘6 zor sonat’ olarak nitelendirdiği bu ilk sonatlara genç bestecinin çıraklık eserleri demek kesinlikle yanlıştır. Geleceğe daha bir umutla baktığı, yaşam sevinci dolu bir dönemin keyifli ürünleri olabilirler ama kesinlikle usta işi çalışmalardır. Alferd Brendel’in söylemiş olduğu gibi Mozart, “çocuklar için çok kolay, yetişkinler için çok zor” bir bestecidir. Yapıtlarının göreceli sadeliğinin, yalınlığının, “kolaylığının” altında çocuk dünyasının kimi zaman neşeli, kimi zaman hüzünlü, kimi zaman ürkütücü karmaşıklığı gizlidir.
Fazıl Say’ın maratonu, kolayca çalınırmış gibi görünen bu eserlerin arka perdesindeki o müthiş zorlu hazırlık çalışmasının olduğu kadar, otuz yılı aşkın bir süredir yorumcu olarak oluşturduğu kutsal üçleme’nin, besteci, yorumcu ve piyanonun yekvücut birlikteliğinin de heyecan verici sonucuydu.
Say, bestecinin sadece bu ilk dönem eserlerinde değil, dört günlük maratonun tamamında aynen anlattığı gibi ‘okudu’ Mozart’ı. Olayı ilk elden ‘live/canlı’ yaşayan izleyicilere Mozart’ın şiirini ve şarkılarını, birbirini izleyerek duygudan duyguya geçen ve sizi sürükleyen öykülerden örülü, uçarı, kıpırtılı, rengârenk, işlek, terütaze müzik dilini, kimi zaman bir lirik opera gibi, kimi zaman piyanosu, bedeni ve mimikleriyle dans ederek, kimi zaman dramatik yorumunun gerektirdiği vakur eda ile aktardı. Maratonun diğer üç gecesini sizlerle önümüzdeki haftalarda paylaşacağım.
Not: Sonatlarla ilgili notlar, İrkin Aktüze’nin İKSV programındaki açıklamalarından ve ünlü piyanist Paul Badura Skoda’nın bu konuda yazdıklarından alıntılanmıştır.