Fazıl Say ile Mozart Maratonu’nun son gecesi

Mozart Maratonu’nun Lutfi Kırdar Kongre Sarayı’nın büyük salonundaki son gecesinde Fazıl Say, ilk olarak bestecinin Do minör KV 475 Fantezisini ve Do Minör KV 457 No 14 Sonatını seslendirdi.

Erdoğan MİTRANİ Sanat
1 Temmuz 2015 Çarşamba

Mozart, büyük Fantezi’sini KV 457 sonatından 6 ay sonra yazmış olmasına karşın, iki eserin içsel ilişkisini belirtmek için ‘Fantaisie et Sonate pour le Forte-Piano’  adıyla beraber yayınlatmıştır.

Serbestçe yapılandırılmış gibi görünse de ‘Fantasie’, yavaş-hızlı-yavaş bölümleri ve sonuna doğru birinci temaya tekrar dönüşüyle incelikle hesaplanmış bir çalışmadır. Mozart’ın Viyana’da başarının doruğunda olduğu, ancak yaşamının trajik ve ölümcül döneminin de başlamak üzere olduğu yıllarda bestelemiş olduğu minör tonalitedeki bu iki acılı eser, bitiremeyeceği Requiem’le sona erecek acılı / minör bestelerin ilk örnekleridir. Say, hem sonattan önce uzunca bir giriş gibi seslendirdiği fanteziyi, hem sonatı trajik boyutu iyice vurgulayarak yorumladı.

Sonatın kelimelerle ifade edilemeyecek derinlikteki Allegro bölümünü dramatik bir protesto olarak seslendirdikten sonra, bir teselli ararcasına Mozart’ın en güzel ağır bölümlerinden olan Adagio’ya girdi. Olağanüstü bir opera aryası tadındaki bu Adagio da sonatın acılı duygusuna set çekecek güçte olmadığından Say, Molto Allegro finali, keder, protesto, kabullenme ve korku çığlıklarının arasındaki uğursuz sessizlikleri bile haykırarak yıkıcı bir güçle sonlandırdı.

Fazıl Say, bir öncekinin oluşturduğu karanlık duyguyu hafifletmek istercesine peşinden Re Majör KV 311 No. 9 Sonata geçti. Orkestral tınıları olan canlı Allegro con Spirito’yu keyifle çaldıktan sonra ikinci bölüm Andante con espressione’yi görünürdeki basit ezginin alttan alta kendini hissettiren heyecanı ve şiirsel derinliği sonuna kadar vererek yorumladı. Rondo ve sonata formlarını kaynaştıran üçüncü bölüm Rondeau. Allegro’yu müthiş bir enerjiyle seslendirdi.

FIRTINA GİBİ YORUMA  COŞKULU TEZAHÜRAT

 

Ünlü K331 La majör No.11 Sonat aslında atipik yapıdadır; KV 282’de olduğu gibi ağır bir bölümle, Andante grazioso: Tema con variazioni ile başlar. Son derece melodik, rahatlatıcı, biraz da hüzünlü bir temanın yansıtılmasının ardından, farklı armoni, melodi ve ritimlerde yazılmış altı çeşitleme gelir. Say, her biri mücevher değerinde bu çeşitlemeleri bir kuyumcu titizliğiyle, varyasyonların en karmaşığında bile ana temayı gizlendiği notaların arasında çekip çıkararak çaldı. ‘Mozart gibi bir dâhinin 1789 Devrimi’ni hazırlayan düşüncelerden habersiz kalmadığını, ilk gençlik yıllarından beri eşitlik ve özgürlük ilkelerine inandığını, bu ilkeleri eserlerinde, özellikle operalarında bilinçli olarak kullandığını’ çok iyi bilen Say, kısacık bir ‘es’den sonra geçtiği Menuetto & trio’yu bir başkaldırı bildirisiymiş gibi yorumlar. Bu kez bir zafer türküsü tadı da katarak seslendirdiği bu bölümün sonunda hiç soluklanmadan, ilkinden daha da kısa bir ‘es’in ardından fırtına gibi bir Rondo Alla Turca’ya geçti. Fazıl Say bu bölümü, Alegretto’dan biraz daha hızlı tempoda çalar. Rondo Alla Turca’yı benim de sevdiğim bu tempoda, bir tek notayı bile göz ardı etmeden, bir mehter marşının hem esintilerini, hem zillerini, hem gümbür gümbür davullarını duyurarak fırtına gibi yorumladı ve salonu dolduran 2000 kişiden fazlasıyla hak edilmiş coşkulu bir tezahürat aldı.

 ŞIMARIK MOZART İLE  İSYANKÂR MOZART  KARŞI KARŞIYA

Say, son olarak Mozart’ın en uzun ve en zorlu piyano sonatlarından K333  Si bemol majör No.13 Sonat’ı seslendirdi. Konçerto stilinde yazılmış olan sonatın üst düzey virtüozite gerektiren ilk bölümü Allegro lirik bir cantabile olarak gelişir ve kadanslı bir rondoyla son bulur. Orta bölüm Andante ağırbaşlı bir felsefi meditasyon gibidir. Final, Allegretto grazioso, bir tutam ciddiyet de içeren keyifli bir rondodur. Say, hızlı bölümlerin yaşamaktan keyif alan uçarı, biraz da şımarık Mozart’ını, Andante’de soylulara aristokrasiye karşı açıktan açığa başkaldıran isyankâr Mozart’la karşı karşıya getirerek yorumladı.

Fazıl Say, maratonu tatlı bir müzikal göndermeyle, Rondo Alla Turca için yazmış olduğu Op 5b. Alla Turca Jazz ile sonlandırdı.

Maratonun tek kusuru, bitmiş olmasında. Yoksa Say, 8 değil, 80 saat Mozart çalsaydı, bizler aynı heyecanla dinlerdik.

Neyse ki hasret çok uzun sürmeyecek. Önce “İlk ve Yeni Şarkılar”ını Serenad Bağcan’la birlikte 2 Temmuzda geleneksel Enka Konserinde seslendirecek. Sakın kaçırmayın derim.

Sonrasındaysa, Sait Faik’i bu kez “Hermiyas”ın Bodrum’unun kıyılarında tekrar izlemek, olağanüstü “Yeni Şarkıları” ise, bu kez canlı olarak dinlemek için 19 Ağustos’ta Turgut Reis D’Marin’de olacağız.

FAZIL SAY  ‘İSTANBUL KONSERİ’

Kaçırdık diye üzüleceğiniz bir konser değil bu.  BİFO & Fazıl Say’ın 14 - 16 Aralık 2012’de Lütfi Kırdar’daki mini-festivalinin konser kaydından söz ediyorum.

Fazıl Say’ın CD’leri kadar çok olmasa da Senfonilerinin, Oratoryolarının, Gösta Courkamp’ın çok başarılı belgeseli “Alla Turca”nın, olağanüstü CD’si “Pictures”ün eki olarak konserin ve konserin kamera arkasının DVD’lerini bulmak mümkün. Bir yerlerde görürseniz “Fenerbahçe Senfonisi”ni de mutlaka edinin; “bonus”unda Beethoven’in Korolu Fantezisi ile Onuncu Yıl ve İstiklal Marşları var.

Bunlara yenilerde “İstanbul Konseri”nin DVD’si katıldı.

Tamamını Fazıl Say’ın bestelerinin oluşturduğu DVD’deki ilk eser, Say’ın 23 yaşındayken Berlin’de bestelemiş olduğu,  Gürer Aykal yönetiminde Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın besteciye eşlik ettiği Op.4 “İpek Yolu” piyano konçertosu. Resmi Web sitesinde 2. piyano konçertosu olarak geçen (1.si belirtilmemiş) eserde İpek Yolu’nun geçtiği ülkelerin atmosferi bir kervanın serüveni kapsamında ele alınıyor. Birbirine “Çin gongu” vuruşlarıyla bağlanan dört bölümlük konçertonun ilk bölümü Ak Güvercin – Kara Bulutlar Tibet’i, ikinci bölüm Hint Dansları Hindistan’ı betimler. Mezopotamya’da yan yana yaşayan ya da birbirini deviren uygarlıklar, ana öğenin tek sesli bir makamsal kaval ezgisi olduğu Katliam adlı üçüncü bölümde simgelenir. Konçerto, Ankara’nın Taşına Bak adlı anonim türküyü içeren hüzünlü Anadolu bölümü Toprak Ananın Türküsü ile sona erer. İlk kez 1996’da seslendirilmiş olan bu ilk önemli konçerto bile Say’ın ne kadar önemli bir besteci olduğunu ortaya koymakta.

Fazıl Say’ın DVD’deki ikinci eseri,4 ayrı şehri müzikle çizdiği Op.41 “Dört Şehir” Piyano ve Viyolonsel Sonatı. Say, Âşık Veysel’in kenti Sivas’ı yanık bir kaval sesi ve derinden derine bir sazın çaldığı Kara Toprak’la, Kafkasların ve Lazların şehri Hopa’yı kemençe eşliğinde bir horonla, doğduğu şehrin maddi ve manevi yıkımını Kurtuluş Savaşı’ndan gelen “Ankara’nın taşına bak” türküsüyle, Bodrum’un Barlar Sokağını ise caz müziğiyle özdeşleştirerek anlatmış. Say’ın Çağ Erç’ın viyolonseli eşliğinde seslendirdiği Dört Şehir, çok sayıda etnik ve yöresel müzik cümlesini müthiş bir armonik potada eriterek evrensel bir senteze erişen Fazıl Say’ın yüzyılın en önemli bestecilerinden biri olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Müzikal deneylerini bu sonatında da sürdüren Say, bir yandan klasik piyanonun klasik olmayan bütün seslerini kullanırken, diğer yandan da viyolonselin olanaklarını sonuna kadar zorlayarak kaval, kemençe hatta finale doğru kontrbas ve saksafon tınıları elde ediyor.

2 Temmuz 1993 tarihinde, kesinlikle unutmamamız ve unutturmamamız gereken Sivas katliamında, köktendincilerin yaktığı Madımak Oteli’nde çoğunluğu Alevi 33 yazar, ozan ve düşünürle iki otel çalışanı yanarak ya da dumandan boğularak öldürülmüştü. Say, aralarında ailesinin yakın dostları Metin Altıok ve Behçet Aysan’ın da bulunduğu bu laik şehitlerin anısına bestelemiş olduğu “Metin Altıok Ağıtı”ndan sonra bu konuya ikinci kez dönerek beş kişilik küçük bir kadro için bir tür oda operası yazmış. Dört Şehirle aynı yıl (2012) bestelenen Op.40 ‘ses’, anma günlerinde, festivallerde ya da konserlerde seslendirilebilecek bir ‘ağıt’. Nihan İnan (lirik soprano), Dilruba Bilgi (koloratur soprano), Senem Demircioğlu (mezzo soprano) üçlüsüne piyanoda Fazıl Say ve vurmalılarda Aykut Köselerli’nin eşlik ettiği sesi her dinlediğimde Madımak’ın hiç dinmeyecek acısı gözlerimi buğulandırır.

Say’ın 2011’de bestelemiş olduğu “Alevi Dedeler Rakı Masasında” Borusan Tahta Nefesliler Beşlisi tarafından seslendiriliyor. Nefeslilerin her birinin, bir Alevi Dedesi’ni temsil ettiği eser, bir rakı sofrasının başında toplanmış beş dedenin, Tanrıdan, hayattan ve insanlardan bahsettikleri kimi zaman felsefi, kimi zaman matrak sohbetlerini aktarıyor. Dört bölümlük eserin bölüm aralarında eski bir Bektaşi ezgisi ortaya çıkarken, “Uzun İnce Bir Yoldayım”, dedelerin arada Aşık Veysel’i andıklarını da söylüyor.

2010’da bestelediği Op.29 “Divorce”, Fazıl Say’ın en kişisel yapıtlarından biri. Boşanmak, ayrılmak, bir ilişkiyi yapmamak gibi yaşanmışlıkları müzik diliyle, ses ve ritimlerle anlattığı üç bölümlük bir yaylı sazlar dörtlüsü.

DVD’deki son eser, besteciye yine Gürer Aykal yönetiminde Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın eşlik ettiği 2001’de bestelenen Op.11 3.Piyano Konçertosu “Anadolu’nun Sessizliği”. Say’ın başta Kara Toprak olmak o dönemdeki eserlerinin son derece ilginç bir orkestral yansıması,

Çağımızın en önemli bestecilerinden birini geniş bir ürün yelpazesiyle tanımak için büyük bir fırsat. Mutlaka edinin derim.

Not: Sonatlarla ilgili notlar, İrkin Aktüze’nin İKSV programındaki açıklamalarından ve ünlü piyanist Paul Badura Skoda’nın bu konuda yazdıklarından alıntılanmıştır.

 

Yazının sırası ile 1.ve 2. bölümleri

https://www.salom.com.tr/haber-95576-fazil_say_mozart_okuyor_.html

 

https://www.salom.com.tr/haber-95644-fazil_say_ile_mozart_maratonu_devam_ediyor_ii__iii_.html