İstanbul Karayları İspanya’dan gelen Yahudilerden önce Bizans zamanında intikal etmişler, her zaman diğerlerinden ayrı yaşamışlar, dini ve sosyal yönden Yahudi toplumuna katılmamışlardı. 18. yüzyılda Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesi üzerine İstanbul’a bir Karay göçü olmuştu fakat sayıları ancak yüzlerle ifade edilmişti. Günümüzde ise ancak 30-40 kişi kaldılar.
Karaylık, Yahudilikten kaynaklanan ve hahamlık geleneğinin, özellikle Mişna ve Talmud’da derlenen sözlü yasanın bağlayıcı niteliğine itiraz ederek, yalnızca yazılı yasa olan Tora’nın buyruğunu kabul eden ve 8. yüzyılda Babil’de din adamlarıyla yaşadığı siyasal bir çelişme ve dışlanmadan ötürü Sefer-a Mizvot’un yazarı Anan Ben David’in başlattığı bir akımdır.
Bu akım, bu dönemde Irak, İran ve Filistin Yahudileri arasında süratle yayıldı ve İstanbul yolu ile Avrupa’ya geçti. Karayların dinsel uygulamaları sadece Tora’dan esinlenir. Karaylar Talmud’dan türeyen Alaha’yı (şeriatı) tanımazlar. Örneğin Tora sonrası döneme ait Hanuka Bayramını kutlamazlar, Rabanut’un (din bilgelerinin) tefilin, mezuza, evlenme, boşanma ile ilgili emirlerini uygulamazlar. Ayrıca Rabanut dini takvimiyle farklılıklar müşahede edilir, bayramlarda farklılıklar vardır; Roş Aşana’da Şofar çalınmaz. Sukot’ta dört çeşit bitki uygulaması yoktur. Karayların sinagoglarında sandalye yoktur ve içeriye girmeden ayakkabılar çıkartılır. Sinagogları da David’in bir mezmuruna istinaden yer altındadır.
Hazarların bir kolu ve bir Türk boyu olan Karaim ve Karaitler, Uzlar ve Kıpçakların önünden kaçan Peçenek saldırıları karşısında Kırım’a yerleştiler ve 8. yüzyılda Hazarların resmi dini Yahudilik olunca, Yahudilerin Talmud’u reddeden Karay mezhebini benimseyerek, kendilerine ‘Karaylar’ adını yakıştırdılar. 1016’da başlayan Rus baskısı nedeniyle Litvanya ve Polonya ovalarına göçtüler. Kırım’da kalan Karaylarla Talmud’u benimseyen ‘Kırımçaklar’, yakın tarihlere kadar beraberce yaşadılar. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türk kökenli Yahudilerin Sibirya’ya sürülüp sürülmediği belli değil. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında da İstanbul’a da bir kısım Kırım Yahudi’sinin göç ettiği bilinmekte. Kaldı ki Galante, değişik isimli sinagogları; Kırım’dan göç eden ve Türkçe konuşan Karaylar ile Bizans’tan beri aynı topraklarda yaşamlarını sürdüren ve Rumca konuşan Karayları ayrı ayrı sinagoglara devam etmeleri ihtimaline bağlar.
1172’de İstanbul’u ziyaret eden ünlü seyyah Tudelalı Benjamen, bu kentte 500 kadar Karay’ın yaşadığını yazar. Fatih Vakfiyelerinden anlaşılacağı gibi, Karayların yerleşim yeri Balıkpazarı, Balat, Edirnekapı ve Galata yani Karaköy idi. Bir iddiaya göre bu semtin adı ‘Karay Köyü’ idi. Bahçekapı’da oturan Karayların sinagogu, Arpacılar Caddesinde idi.1597’de Yeni Camii’nin inşaatına Karayların arsası üzerinde başlanmış ve Karaylara her yıl hazineden kira ödenmiş, ayrıca Karay Yahudilerine Hasköy’de evler verilmişti. Tarihçi Rozanes 17. yüzyılda İstanbul’u ziyaret eden yabancı gezginlerin Balat ve özellikle Hasköy’de Karaylara rastlamış olduğunu belirtir. Bizans’tan beri mevcut olduğu rivayet edilen Hasköy’deki ‘Kal a Kadoş Be Kuşta Bene Mikra’ yeraltı sinagogu, 1729’da yanmış,1774’te Kırım Karaylarının yardımı ile onarılmıştı. Karayların Mezarlığı da Hasköy Mezarlığının özel olarak ayrılmış bölümündedir.
İstanbul Karayları İspanya’dan gelen Yahudilerden önce Bizans zamanında intikal etmişler, her zaman diğerlerinden ayrı yaşamışlar, dini ve sosyal yönden Yahudi toplumuna katılmamışlardı.
Karaylar 19. yüzyılın sonlarına dek devlet tarafından ayrıca bir cemaat olarak görülmemekte olup, Hahambaşılık bünyesinde mütalaa ediliyordu.
1895’te özerk bir yönetime kavuştu.
İstanbul’a Karay Göçü
18. yüzyılda Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesi üzerine İstanbul’a bir Karay göçü olmuştu fakat sayıları ancak yüzlerle ifade edilmişti. Günümüzde ise ancak 30-40 kişi kaldılar.
Aslında Karaylar kendilerini Semitik kökenli değil, Türk Yahudi’si olarak tanımlarlar. Rumca konuşanları da vardır. Ayrıca ‘İlya’ gibi Rus çağrışımı olan isimleri de taşırlar. Karaylar ile Hahambaşılığın dinsel itikadına bağlı Yahudiler arasındaki evliliklerin dinen icra edilmesi geçmişte olduğu gibi halen mümkün olmamakta ve sorunlar yaratmakta. İspanya Yahudilerinden Yosef Caro’nun 16. yüzyılda İstanbul’da derlediği Rabinik Yahudi dinsel kodeksi olan Şulhan Aruh’ta kabul edildiği gibi (Even Haezer:37) Karayların diğer Yahudilerle evlenmesi onaylanmamakta. Bu konudaki tez şudur: Yüzyıllardan beri Karay dini heyetlerinin verdiği ‘getler’ (boşanma ilanları) Rabanut tarafından geçersiz addedilmişti. Çünkü Rabanik heyetler, Karayları Yahudi olarak kabul etseler de, dinsel itikatların değişikliği nedeniyle, idari mercilerini ve kayıtlarını dikkate alamamaktaydılar. Bu durumdan kadınlar ‘evli’ ve evliliklerinden doğan çocuklar da ‘gayrimeşru’ olabilirdi. Bir gayrimeşru Yahudi ile bir Yahudi’nin evliliği dinen yasak olduğundan dini heyet Rabanut, bir gayrimeşru Yahudi (mamzer) ile bir Yahudi’nin evliliği icra etme riskine giremez ve Karaylarla evliliği icra edemez. Ancak Radbaz (1479-1573, Safed) gibi din bilgeleri bu topluluğun bu şekilde yalıtılmasına karşı çıkmışlardı. Bu tartışmalar günümüzde de sürmekte. Günümüzde böyle bir durumla karşılaşan çiftler artık gerekli formaliteleri tamamladıktan sonra İsrail’de dinen evlenebilmekte…
Hazar Türkleri
Ender rastlanan bir diğer Yahudi soyu da Hazar Türk kökenlilerdir.Türkiye’de Cumhuriyet’in ilan edilmesinden kısa bir süre sonra Kırım’ın Kerş kentinden göç eden örneğin Lombrosdar, bu ismi Kırım’a gelen İtalyan tüccarlarından almışsa da asıl soyları ‘Bulan Han’dır ve 720 -996 yılları arasında yaşayan ve bir kısmı Yahudi dinini kabul eden Hazar Krallığı’nın soyundandırlar; Lombroso adını da kendilerini Kırım’a kadar sürükleyen Rus, Tatar, Ukraynalı gibi uluslara karşı bir kamuflaj olarak benimsemişlerdi.
Hazarların bir kolu ve bir Türk boyu olan Karaim veya Karaitler, Uzlar ve Kıpçakçıların önünden kaçan Peçenek saldırıları karşısında Kırım’a yerleştiler. 8. yüzyılda Hazarların resmi dini Musevilik olmuştu. Nitekim Hazar kağanları şu adları taşıyordu; Bulan (620,630), Ubaca, Hizkiya, I. Menaşe, Hanuka, İshak, Sabulon, II. Menaşe, Nisi, I. Harun, Menahem, Bünyamin, II. Harun, Yusuf (931-965). Karaimler, Yahudilerin Talmud’u reddeden Karay mezhebini benimseyip kendilerine ‘Karaylar’ adını yakıştırdılar.
Hazarların soyu
Yahudi Hazar Kralı Joseph, Endülüslü Hasdai’ye yazdığı mektupta, Hazarların Yafet’in torunu ve tüm Türklerin atası kabul edilen Togarma’nın yedinci oğlu olan Kozar’ın soyundan geldiğini anlatır. Yafet’in oğlu Magog’la da bağ kuranlar vardır. Talmud’a göreyse Magog aslı Hunlardır. Hazarlar, 570’lerde Batı Göktürkler egemenliğinde ortaya çıktılar ve 630’da bağımsızlıklarını kazandılar. Arkelojik kanıtlar, çiftçilik ve hayvancılık ile uğraştıklarını göstermekte. Giydikleri kaftanlar 19. yüzyılda Aşkenazların giydiği cübbemsi giysilere benzer. Hazarcanın Türkçenin Oghur grubuna mensup olduğu ve halen iki milyon insanın konuştuğu Çuvaşça’ya benzediği düşünülmektedir. Önceleri Runik Türk harfleri kullanan Hazarlar Yahudiliği kabul ettikten sonra İbrani alfabesini kullanmaya başlamışlardı.
Önceleri Kök Tengri (Gök Tanrı) inancına sahip Şamanist Hazarlar, komşu devletlerin (Bizanslılar ve Araplar) topraklarındaki dek tanrılı dinlere mensup insanların etkisi ile bu dinlere ilgi duymaya başladılar. Kral Bulan 761 yılında sarayında üç dinin temsilcileri arasında yaptığı yarışmada, diğer iki dinin kaynağında Museviliğin bulunduğu düşüncesiyle Museviliği kabul etti. Böylelikle, tüm yöneticiler ve soylularla beraber halkın bir kısmı da bu dine geçti. Her ne kadar Kuzey Karayların Hazar Yahudilerinin bir kısmı olduğu varsayılıyorsa da, tümünün Mişna ve Talmud’u reddeden Karay mezhebinden olması mümkün değil. Çünkü Kral Ovadya zamanında İsrail topraklarından bilginler getirtilmiş ve bu konuları öğrettikleri bizzat Kral Jozef tarafından belirtilmişti. Ayrıca Karaylar, Kıpçak Türkçesi konuşuyordu. Mezarlarda bulunan objeler, Musevi dininin yaygınlığını ve yeşivalarda eğitim görüldüğünü ortaya koymakta. Hazarlar çocuklarına İbrani ismi ve hatta Türkler gibi bayramlarda doğanlara bayram isimleri (Pesah, Hanuka gibi) veriyorlardı.
Dağılan Hazarlar nerelere yerleşti?
Hazarlar, Araplarla yaptıkları savaşlar sayesinde Arapların Avrupa’yı istila etmesine imkân vermeyerek dünya tarihini değiştirdiler. 10. yüzyılın sonlarında Bizans’ın Peçeneklerin ve Rusların saldırılarıyla Hazarya zayıflamıştı. Bizanslılardan Ortodoks Hıristiyanlığı benimseyen pagan Ruslar bugünkü Ukrayna’da Rus Kağanlığı’nı kurarak 1016’da Hazar topraklarının ilhakını tamamladılar ve birçok geleneği de Hazarlardan aldılar. Dağılan Hazarlar ise, Doğu Avrupa, Türkiye ve Kafkasya’ya yerleşti. Günümüzde Kazaklar ve Tatarlar arasında Hazar soyundan gelen olabilir. Bizans döneminden beri Hazarlar Türkiye topraklarına yerleşmişler. 11. yüzyılda ayrıca çok sayıda Hazar soylusu Endülüs’e de göç etti. Polonyalı Aşkenazlar’da ise Bayrak, Balaban, Kayan, Alpert, Alperowitz gibi Türk soyadlarına rastlanır.
Tora’ya göre; Rusya, Ermenistan ve Anadolu bölgelerinin coğrafi adı ve Yafet’in torunlarından birinin adı Aşkenaz kelimesinin kökenidir. Diğer bir kaynağa göre Aşkenaz kökeni, Roma döneminde Ortadoğu’dan gelen Kırım Yahudileri Asya ve Avrupa içlerinden Doğu Avrupa’ya kaçanlar ve Hazar, Alan ve Slav dönmelerinden oluştu. 1650’lerden sonra Hazar Yahudileri, Slavlarla kaynaşarak Türk miraslarını yitirmişler ve daha sonra da Yidiş çatısı altında diğer Yahudilerle entegrasyon tamamlanmıştır. Kaynaklara dayanarak yapılan tahminlere göre; Hazar kökenli Yahudiler Ukrayna Yahudilerinin yüzde 60’sını, tüm Aşkenazlarn da yüzde 25’ini oluşturmuş.
Hazarlar kimliklerini kaybetmişler fakat diğer Doğu Avrupa Yahudileriyle kolayca kaynaşarak, Yahudi kimliklerini korumuşlardır. Özet olarak Hazarlar, Yahudi tarihinin en önemli bir bölümüdür ve bu mirası sahiplenmek özelikle Aşkenaz Yahudilerinin sorumluluğundadır.
Kaynakçalar: Osmanlı ve Türk Yahudileri,Gözlem2013
Hazarlar, bir Türk Yahudi İmparatorluğu, Kevin Alan Brook, Nokta Kitap,2005