12 yaşında ilk şarkısını besteleyen, film ve TV dizileri için müzik yapan, nice albümlere imza atan, dünyanın birçok ülkesinde kralların ve devlet başkanlarının huzurunda sahneye çıkan bir star Tilda Rejwan… Rejwan’ın bilinmeyen yönü İstanbul doğumlu olması. Yazlarını Suadiye’de geçiren, ilkokulu Işık Lisesinde okuyan Rejwan ile renkli hayatını ve müzik kariyerini konuştuk.
Kendinizi Şalom okurlarına nasıl tanıtırsınız?
İstanbul’da Fransız Hastanesinde doğdum. Kışları Nişantaşı’nda, yazları ise Suadiye’de otururduk. İlkokulu Işık Lisesinde okudum. On bir yaşına geldiğimde, eğitimime İsviçre’de devam etmeye karar verdim. Ailemden ayrılmak zor olmasına rağmen, gitmeyi ben istedim. Ailem çok ileri görüşlüydü. Küçüklüğümden beri, bana fikrimi söyleme ve karar verme imkânını tanıdılar. İsviçre’ye gitme isteğimi de geri çevirmediler. Lisan üzerinde eğitim gördüm. Bakaloryamı verdikten sonra, psikoloji okumak istiyordum. Ancak, Fransa’da bir tatil sırasında eşim Mişel ile tanıştım ve Fransa’ya yerleştim.
Müziğe ilginiz ne zaman başladı?
İlk kez, üç yaşımda sahneye çıktım. O günden beri de müzik aşkım hiç sönmedi. On iki yaşında ilk şarkımı besteledim ve Fransızca sözlerini yazdım. Türkiye’de de tanınan Diane&David ikilisi bu şarkıyı kayda aldı.
Müziğe profesyonel anlamda ne zaman başladınız?
Profesyonel anlamda ilk kez film müziği ile başladım. On yedi yaşında, ünlü film müziği bestecilerinden biri olan Francis Lai ile çalıştım. Lai, ‘I have met Santa Claus’ filmi için bestelediğim şarkıyı kaydetti. Ardından, Roma’da tanıştığım yapımcı Ennio Morricone ile büyük sükse yapan ‘La Cage aux Folles III’ filmi için müzik hazırladık. Bu başarıdan sonra Amerika’da, besteci Giorgio Moroder ile televizyon dizisi ‘Double Seven’ın müziğini hazırladık. Müzikal komedi yapımcısı Mel Howard ile de müzik çalışmalarımız oldu.
Ayrıca albüm çalışmalarınız da oldu…
New York’ta, Joe Mardin ve Eric Calvi ile ‘Why’ albümünü hazırladık. Bazı şarkılarım, ‘Nile Rogers’ albümünde de yer aldı. Ayrıca Quincy Jones, Türk ikilisi Arif Mardin&Ahmet Ertegün ve Philippe Saisse ile de albüm çalışmalarım oldu. Belçika’da ‘One Night İn Heaven’ albümünü hazırladım. 2011 yılında ilk single’ım ‘After All’, ‘The Best of Space’ albümünde yer aldı.
Hiç sahneye çıktınız mı?
Brüksel’de, kraliyetin kırkıncı yılı kutlamaları ve Kral Baudoin’in altmışıncı doğum günü münasebeti ile bir bale hazırlandı. O ara Brüksel’de idim. Çalışmaları yürüten komite, assolist olarak balede yer almamı teklif etti. Bale, Brüksel’in Planetorium’unda bir yıl boyunca sahnelendi. Ayrıca İsviçre’de, Joe Cocker, Bob Dylan ve James Brown ve Dave Steward’la birlikte sahne çalışmalarım oldu. 2010-2011 yıllarında, Dalida’nın hayatını konu alan ‘No Borders’ şovunda yer aldım. Fransız müziğinin her zaman benim için ayrı bir anlamı olmuştur. ‘Tribute to the French Song’ şovunu çeşitli ülkelerde hâlâ tekrarlamaya devam ediyorum. Şovun albümü olan ‘Live’ı 2009 yılında çıkarmıştım.
Rusya’da da müzik çalışmalarınız oldu sanırım…
1994 yılında ünlü yönetmen Nikita Mikhalkov, son filmi ‘The Barber of Siberia’nın sözlerini yazdığım final şarkısını, benim seslendirmemi istedi. Bu filmin galası Kremlin Sarayı’nda, 5000 kişinin huzurunda yapıldı. Filmin sonunda, izleyiciler şarkıyı sahnede canlı olarak söylememi istediler. İzleyicilerin arasında Shirley McLaine, Rus eski başbakanları Yevgeny Primakov, Viktor Chernomyrdin ve Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov de bulunuyordu. Rusya’da ayrıca, Fransız besteci Didier Marouani ve grubu ‘Space’ ile de üç konser verdim. Bundan başka, 2002 yılında, Kremlin Sarayında Moskova Senfoni Orkestrası ile sahneye çıktım. St. Petersburg’da da sahne çalışmalarım oldu.
İsrail’e sık sık gidiyorsunuz…
Ailem İsrail’de yaşadığı için, on yıldır devamlı gidip geliyorum. 2002’de İsrail’de üç konser verdim. Rusya dönüşünde, Rafi Kadishson yönetiminde İsrail Senfoni Orkestrası ile sahneye çıktım. Haifa’da, Rafi Kadishshon yönetiminde Haifa Senfoni Orkestrası ile ünlü Fransız şarkılarının yer aldığı ‘Love Stories’ şovunu hazırladım. Bu şovun galası, Herzliya Opera Salonu’nda yapıldı ve büyük sükse topladı. Yakın zamanda şovu Çin ve Japonya’da tekrarlamayı düşünüyorum.
İsrail’de, müzik salonlarında verdiğim konserler dışında, parklarda da konserler veriyorum. Geçen yıl, İsrail’e gelen Fransız Cumhurbaşkanı Francois Hollande’ı Fransızca şarkılarla karşıladım. Ayrıca, Bibi Netanyahu ve eşinin Beit Roş ha Memşala ve Beit ha Nasi Yeruşalayim’deki evlerinde konuklara çeşitli lisanlarda konserler verdim ve bu konserlere zaman zaman da devam ediyorum.
2013 yılında müzikal şovum ‘From East to West’i İsrail’den başlayarak, Akdeniz ülkelerinde tekrarladım.
Yedi dil konuşuyor ve bu dillerde şarkı söylüyorsunuz. Bu kadar lisanı nasıl öğrendiniz?
Türkçe, Ladino ve Arapça evimde konuşulurdu. Fransızca, İngilizce, İtalyanca ve İbraniceyi okuduğum okullarda ve çeşitli ülkelere yaptığım seyahatlerde öğrendim.
Birçok yerde mütevazı kişiliğinizden söz ediliyor…
Mütevazılık benim felsefemdir. Bu özellik, doğuştan karakterimde var. Başka türlüsünü düşünemiyorum. Kendini yükseklerde gören, kendini beğenmiş insanları anlamakta da zorluk çekiyorum.
İstanbul’da müzik çalışmaları yapmayı veya konser vermeyi düşünür müsünüz?
Evet, çok istiyorum. Vefatından önce Ahmet Ertegün beni İstanbul’da tanıtmak istedi fakat bir kaza geçirdiği için proje gerçekleşemedi. Böyle bir fırsat çıkarsa, memnuniyetle Türk vatandaşlarımı kucaklamak isterim.
Gelecek için planlarınız var mı?
Planlarım tabii ki müzik, müzik, müzik… Bu yıl, ‘Ladino Cross Border’ şovumda Türkçe, Ladino ve Fransızca şarkılar söylüyorum. Ayrıca, en iyi şarkılarımdan oluşan bir derleme albümü hazırlamak için Francis Lai ile tekrar çalışmaya başladım. Ağustosta müzik festivallerini gerçekleştirmek için tekrar güney Fransa’ya gitmeyi planlıyorum. Haziran ayında, Ladino ve Türkçe lisanlarında, dünya müziği kapsamında bir albüm çıkardım. Senfoni ve filarmoni orkestraları eşliğinde bu konseptin konserlerini de vermeye başladım.
Müzik üzerinde çalışıyorum ve çalışmaya da devam edeceğim. Müzik benim hayatım!