Aslan Sullam, tam da ‘eskilerden kim kaldı’ deyimini kullanabileceğimiz, müziğe gönül vermiş bir klavye üstadı.
Kendisi aynı zamanda, yıllar önce kaybettiğimiz ünlü şarkıcı Cem Karaca’nın ilk piyanisti olup, orgu da Türkiye’ye ilk getiren kişi. Bir süre önce bir davette tesadüfen tanıştığım Sullam’dan sizlerin de haberdar olmasını istedim
Bize kendinizi tanıtır mısınız?
1946 yılında İstanbul’da, ailemin ikinci oğlu olarak dünyaya geldim. Annem babam eğitimli insanlardı. Sırasıyla ilkokulu Birinci Karma’da, ortaokulu Musevi Lisesinde, liseyi de Atatürk Lisesinde okudum. Ardından diş hekimliği fakültesini bitirdim. Evlendim. Bir süre tekstil sektöründe çalıştım. Bu arada amatör olarak müzik çalışmalarıma devam ettim. İki kızım ve üç torunum var.
Biraz çocukluk yıllarınızdan bahseder misiniz?
Çocukluğumun ilk yılları Kuledibi’nde geçti. Daha sonraları Osmanbey’e taşındık, evleninceye kadar da orada yaşadım. Yaz aylarında dedemin Büyükdere’deki köşküne giderdik. Orada dayılarım, anneannem, dedem, bütün aile hep birlikte çok güzel yazlar geçirdik. O zamanlar, mahallenin müzisyeni bendim. Düğünlerde, sünnetlerde, tekne gezilerinde, parklardaki şenliklerde akordeon çalar, halkı coştururdum.
Ortaokulun ikinci sınıfında okurken, Büyükdere’deki komşularımızdan yapımcı-yönetmen Nuri Akıncı, bir gün ziyaretimize geldi. Anne ve babama müzik konusunda çok yetenekli olduğumu, Kenan Pars ile Gülistan Güzey’in oynayacağı bir filmde orkestramla rol alarak müzik yapmamızı istediğini söyledi. Böylece, orta ikinci sınıfta artist oldum. Bir başka filmde, orkestra arkadaşlarımın yanı sıra, bizimle birlikte, Hülya Koçyiğit kemancı, kardeşi Nilüfer Koçyiğit de assolist olarak rol aldı. Bu filmde, arkadaşlarımla toplam otuz dakikalık bir rolümüz vardı. Gündüzleri sokaklarda müzik yaparak ekmeğini kazanan ve sokaklarda yatıp kalkan çocukları canlandırmıştık. O yaz çektiğimiz bu film, sonbaharda vizyona girince çevremde ve aile içinde büyük sükse yaptığımı hatırlıyorum.
Esas anlamda müzik hayatınız nasıl başladı?
Ciddi anlamda müzik hayatım, Tel Aviv’den gelen müzik öğretmeni piyanist Mr. Artsiel’in, beni tanıdıktan sonra ailemle yeteneğim hakkında görüşmek istemesi ile başladı. O aralar öğrenimime devam ediyor, bir taraftan da modern ve popüler şarkıları gözü kapalı çalıyordum. Orta okulda, müsamerelerde, Leyla Yahya, Rachel Levi, Klaret Eskenazi, Leon Gerşon ve Sabi Halevi ile müzik yapar, dans ederdik. O zamanın gençlik derneklerinde, yeni kurduğumuz müzik grubumuzla konserler verirdik. Grubumuz, Şelomo Menase, Daniel Çiprut, İzak Ancel, İsrael Benyakar, Mordo Sunsak ve benden oluşuyordu.
Cem Karaca ile maceranız nasıl başladı?
Ortaokulu bitirme sınavlarına hazırlanırken, bir gün merhum üstat Cem Karaca beni aradı. Bir grup kuracağını ve benim ona yardımcı olmamı istedi.
Topluluğu kurdum ve Cem Karaca’nın dokuz yıl devam edecek olan bu grubunun başına geçtim. Artık çok popüler olmuştum. Arkadaşlarım, ‘Cem Karaca ve Dinamikleri’nin hiçbir konserini kaçırmıyorlardı. Grup, Süheyl Fırat, Simanto Namer, Ali Erdoğan, Erol Politi, Alber Yaeş ve benden oluşuyordu. Büyükada’daki Anadolu Kulübüne üye idik. Yazları günlerimi kulüp üyelerinin çocuklarına müzik eğitimi vermek, grup kurdurmak ve enstrüman dağılımı yapmakla geçiyordu. Her cumartesi akşamı, müzik grupları sahneye çıkıyor, popüler şarkıları söyleyerek, gençleri geniş çapta eğlendiriyorlardı. Gençlik gruplarından en popüler olanları the Jaguars ve the Colors idi.
Daha sonra, grup üyelerinin her biri tüccar oldu. Öğretmen veya fabrikatör olanları da var. Hatırladıklarımın arasında Sanny Salfati, Jako Moreno, Erol Suldur, Viktor Kamhi, Prof. Mahmut Doral, Avi Uzdil, Solita Cavalliero ve Luiz Zara adındaki gençler benim talimatlarıma uyuyorlardı.
Gökçen Kaynatan ile nasıl tanıştınız?
1963 yılı çok güzel başlamıştı. Bir gün Cem Karaca beni arayarak, o sıralar Türkiye’nin en popüler grubu olan Gökçen Kaynatan ve arkadaşlarının beni tanımak istediğini söyledi. Gökçen Bey, Cem Karaca ve beni orkestrasına almak istiyordu. Nihayet ilk konserimiz ilan edilmişti. Gökçen Kaynatan ve Arkadaşları grubunun solisti Cem Karaca olmuştu. Her hafta iki konser veriyorduk. Bu durum beni bir taraftan yorarken diğer taraftan da büyük zevk veriyordu. Bir süre sonra Cem Karaca, askere gitmesi gerektiği için aramızdan ayrıldı.
Gökçen Kaynatan ile çalışmaya devam ettiniz mi?
Bu arada Gökçen abi ile çok iyi dost olmuştuk. Beraber müzik yapmaya devam ediyor, konser vermek üzere davet alıyorduk. Eşlik ettiğimiz sanatçılar arasında, Metin Ersoy, Erol Büyükburç, Erkut Taçkın, Selçuk Alagöz, Coşkun Demir, Ersan Erdura, Dinçer Erdoğan, Ece Berker ve daha niceleri vardı.
Evlendikten sonra da müziğe devam ettiniz mi?
1971 yılında eşim Silvia ile evlendik. O sıralar, Anadolu Kulübünde müzik yapan Cingue Womini Doro Orkestrasının elemanları, yaşadıkları Milano’ya bizi davet ettiler. Bir hafta süre ile çalıştıkları gece kulübün de onlara klavyede eşlik ettim.
1971 yılının sonunda, askerlik hizmetimi yapmak üzere orduya katıldım. Beşinci Kolordu Komutanlığına bağlı olan orkestranın eğitimi, teknik donatımı hakkında sahip olmaları gereken bilgiyi vermek ve çalışmaları düzenlemek üzere görevlendirildim. 1973 yılında askerliğim bitti. Akabinde müziğe amatör olarak devam ederken ticarete atıldım. 2007 yılında tekstil sektörü kapanınca emekliye ayrıldım.
Müzik hayatınız halen devam ediyor, değil mi?
2008’de evimde bir home studio kurdum. Bugün hâlâ beste çalışmaları yapıyorum. Günde en az sekiz saat çalışırım. Geri kalan zamanımda, o gün yaptığım besteyi notaya geçirir, sesi uygun olan arkadaşlarıma deneme niteliğinde söyletirim.
Sık sık modeli ve de özellikleri değişen modern enstrümanları tercih ederim. Bu konuda dünyadaki gelişimleri mutlaka takip ederim.
Bu gün, solo klavye olarak Hammond, ritim ve stüdyo kayıt klavyesi olarak da Yamaha Tryos’u kullanıyorum. Son yıllarda arkadaşlarımdan gitarist Moreno ve solist Rıfat Pala’ya iki yüz elliye yakın deneme kaydı yaptım ve bu arkadaşlara icra ettirdim. Şu aralar çalışmalarımda caz ve gospel ritimlerine ağırlık verdim. Amerikalı müzisyenlerinin çok kullandıkları ve üstünde çok durdukları ritim türlerine ağırlık veriyorum.
Müziksiz hayat benim için ölüm demektir!