Bu memleket nasıl bir yerdir ki soykırım gibi korkunç bir olayı romantize eden ifadelerle tur paketi pazarlanabiliyor? Biz nasıl bir yerde yaşıyoruz ki soykırımı destekleyen insanlar yüzleri hiç kızarmadan toplum içine çıkmaya devam edebiliyor? Türkiye, kendi topraklarında meydana gelmiş soykırımlarla henüz yüzleşememiş bir ülke. İnsanlık suçu sayılan ve okullarda ders niyetine okutulan Yahudi soykırımını anlamaktan da fersah fersah uzak bir memleketiz. Tam da bu nedenle Yahudi soykırımına dokunan yanmıyor. Ve hatta destekçileri de maddi manevi cezasız kalıyor. Tüm bunlar nedeniyle de normalleşme imkanı doğmuyor. BURCU KARAKAŞ – www.bianet.org
14’üncü Avrupa Makabi Oyunları Berlin’de başladı. Avrupa’nın 36 ülkesinden yaklaşık 2 bin 300 Yahudi atletin katıldığı 10 günlük organizasyon 5 Ağustos’ta bitecek.
İlk 1929’da Prag’da düzenlenen Avrupa Makabi Oyunları, ertesi yıl Antwerp’e taşınmıştı. Yaşlı Kıta’da Nazilerin güçlenmesiyle birlikte organizasyon askıya alınmış, İkinci Dünya Savaşı’ndan çok sonra 1959’da Kopenhag’da yeniden hayat bulmuştu. O tarihten bu yana da dört senede bir yapılıyor.
Aslında her şey Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu Ordusu’nda görev yapan Yosef Yekutieli’nin bugünkü İsrail topraklarında dünyanın dört bir yanından gelen Yahudilerin katılabileceği büyük bir organizasyonu hayal etmesiyle başlamıştı. Hedef sporcuların Olimpiyat Oyunları’na hazırlanmasıydı.
1929’da Çekoslovakya’da düzenlenen Dünya Makabi Kongesi’nde karar veriliyor, 1932’de 27 ülkeden 400’e yakın katılımcıyla ilk Makabiyah Tel Aviv’de yapılıyordu. Sadece Avrupa değil; Afrika, Asya ve Amerika kıtalarının temsilcileri de buluşmuştu. O zamanın koşulları yüzünden yüzme müsabakaları ve su topu maçları Hafya’daydı. Türk Yahudileri 1935’teki ikinci Makabiyah’ta yerlerini almıştı. Bir sonraki oyunlar ancak İsrail’in kuruluşundan sonra 1950’de düzenlenebilmişti. Organizasyon 1953’ten bu yana dört yılda bir yapılıyor. Her Makabiyah’tan iki sene sonra da Avrupa Maccabi Oyunları Yaşlı Kıta’nın farklı bir köşesinde hayat buluyor.
Ali Murat Hamarat
http://www.birgun.net/haber-detay/berlin-berlin-icinde-85957.html
Geçen hafta bir turizm şirketinin uzun zamandır gazetelere verdiği ilandan Twitter sayesinde yeni haberdar oldum. Bu şirket, Almanya ve Polonya’ya düzenlediği tur paketini şu sloganla pazarlıyor:
“Hitler’in hüzünlü mirası.”
Türk Dil Kurumu’nun internet sitesi açık. İsteyen “miras” ve “hüzün” kelimelerini arayarak ne anlama geldiklerine bakabilir. Söz konusu sloganı görünce şirketi arayarak bir vatandaş olarak şikâyet ettim. Bir ofislerinden, “Yani o bölgede insanların yaşadıkları üzüntülerden bahsediyoruz” sözünü işittim. Diğerinden ise “Bu bir şirket politikası, kimseyi ilgilendirmez” yanıtı aldım. Bir yetkili telefondaki şikâyetimden huylanarak, "Nereden arıyorsunuz" diye sordu. Daha sonra şirketin üst düzey bir yetkilisi dava açmakla tehdit ederek, “Arkanızda birileri var herhalde” diyebildi. Telefonda konuşulanları sosyal medyadan da paylaşmıştım. Anlaşılan o ki, bir vatandaş olarak gazete gibi kamusal bir mecrada verilen ilana tepki vermeme anlam verememişlerdi. Doğru ya, insanın rahatsız olduğu bir durumdan yurttaş olarak şikâyette bulunması nerede olurdu ki? İlla arkamda birileri olması gerekirdi. Ne alaka yani, şikâyet hakkını kullanmak hangi demokrasiye sığardı?
Sonrasında şirketten Twitter aracılığıyla bir bilgilendirme e-postası aldım. Ofislerini gazeteci olarak aramamıştım ama bir gazeteci olarak haber yazmamış olmama rağmen eksik (?) bilgiyle haber yazmakla ve iftira atmakla suçlandım. E-postada yer alan bazı ifadeler şöyleydi:
“Amaç soykırımın ve savaşın yıkıcılığına dikkat çekmektir. Bu tarz turlar Türkiye’de birçok acentenin programında toplama kampları ziyareti olarak bulunmaktadır. (...) Bu zeminsiz ve bilimsel hiçbir veriye dayanmadan paylaşımınızı en kısa zamanda düzeltmenizi ve yine ilk fırsatta misafirimiz olarak bu turumuza katılarak içeriğini anlamınızı ve yorumlamanızı sizden rica ederim. Tur dönüşünde araştırmacı bir gazeteci gözü ile tur hakkında yorumlarınızı paylaşacağınıza olan inancımız tamdır.”
Hadi yine iyiydim, bedavaya tur kazanmıştım! Bir pazarlama sloganını zeminsiz bir şekilde nasıl eleştirirdim? Hem de elimde hiçbir bilimsel veri olmadan! Araştırmacı gazetecilik de zaten turlara katılarak yorum paylaşmak demekti. Ben kimdim, neredeydim? Bu nasıl bir bakış açısıydı?
Gülüp geçtim. Sonra aradan bir hafta geçti geçmedi. Hürriyet Pazar’da Ayşe Arman’ın Yıldız Tilbe ile söyleşisine denk geldim. Tilbe çok değil, bundan birkaç ay önce Twitter hesabından Yahudileri kastederek, “Allah Hitler’den razı olsun, bunlara az bile yapmış” demişti. Gelen bazı tepkiler üzerine özür dilemek bir yana sözlerini daha ateşli bir şekilde savunmuştu. Arman’dan en azından iki tam sayfa söyleşi yapacaktıysa da bunu sormasını beklerdim. Aslında Tilbe’nin bir daha insan içine çıkamamasını beklerdim ama bu beklenti bu ülke için epey fazla!
(…) Bu memleket nasıl bir yerdir ki soykırım gibi korkunç bir olayı romantize eden ifadelerle tur paketi pazarlanabiliyor?
Biz nasıl bir yerde yaşıyoruz ki soykırımı destekleyen insanlar yüzleri hiç kızarmadan toplum içine çıkmaya devam edebiliyor?
Türkiye, kendi topraklarında meydana gelmiş soykırımlarla henüz yüzleşememiş bir ülke. İnsanlık suçu sayılan ve okullarda ders niyetine okutulan Yahudi soykırımını anlamaktan da fersah fersah uzak bir memleketiz. Tam da bu nedenle Yahudi soykırımına dokunan yanmıyor. Ve hatta destekçileri de maddi manevi cezasız kalıyor. Tüm bunlar nedeniyle de normalleşme imkânı doğmuyor.
“Arkanızda birileri var herhalde” diye sormuştu ya tur şirketinin üst düzey yetkilisi.
Şirket ile yaşadığım polemik sonrası Twitter’dan destek çıkan tanımadığım kişinin, “Arkanızda insanlık var" sözündeki gibi, bizzat mağduru olmadığımız olaylar konusundaki meselelere de ses çıkararak sırtımızı insanlığa yasladığımızda normalleşebileceğiz.
Burcu Karakaş
http://bianet.org/bianet/insan-haklari/166513-yahudi-soykirimi-dokunan-yanmiyor
Netenyahu, Kıbrıs Rum Kesimi'ne yaptığı ve 12 saatin altında süren günü birlik ziyaretinde, enerji konularının yanı sıra, İran ve Hizbullah tehdidine dikkat çekti. İran'la ilgili endişeleri, Batı kamuoyundan eskisi kadar ilgi çekmeyen İsrail başbakanı, Kıbrıs üzerinden Avrupa'ya "terör tehdidi"ni vurgulamayı tercih etti. Geçen ay Kıbrıs Rum Kesimi'nde hapsedilen bir Lübnanlı'nın üzerinde patlayıcı yapımında kullanılan amonyum nitrat bulunması ve bu kişinin Hizbullah'la bağlantılı olduğunun ortaya çıkarılması, Netenyahu için önemli bir fırsattı. Dolayısıyla Hizbullah'ın sadece Lübnan'da değil, Kıbrıs'ta ve AB ülkelerindeki olası terör faaliyetlerini ifade eden bir argüman kazanmış oldu.
Netenyahu Kıbrıs'taki değerlendirmelerinde sadece Hizbullah'a ve İran'a değil, IŞİD'e de dikkat çekti. Son zamanlarda Sina üzerinden IŞİD tehlikesini daha çok hisseden İsrail, bu vesileyle Ortadoğu'daki terör tehditleri ve Avrupa ülkeleri, ABD açısından İsrail'in konumunu öne çıkartmaya çabaladı.
İsrail Kıbrıs üzerinden sadece Yunanistan'la değil, AB ile de "ekonomik-güvenlik" ekseninde işbirliği kurmak, tecrid algısını kırmak için ilişkilerini yoğunlaştırmaya gayret ediyor.
Türkiye'nin dahil olmadığı bir Doğu Akdeniz ikliminde, buna benzer çabaların tek başına sonuç değiştirici bir tablo ortaya koyamadığı gözüküyor.
İsrail de Batı dünyasıyla ilişkilerini, şimdilik olsa da Yunanistan-Kıbrıs Rum Kesimi üzerinden, "düşük profilli" bir parantezle sürdürmeye çalışıyor.
Enerji işbirliği beklentileri yüksek olsa da, maliyetler ve AB'nin tutumu, çok parlak bir atılım vaat etmiyor...
Deniz Tansi
http://deniztansi.blogspot.com/2015/07/israilin-kibristaki-arayisi.html
Bugün benim çocuklarımın da katılacağı bu spor karşılaşmasında birde Guinness rekoru kırılacak. 2.500 Yahudi, dünyanın en uzun şabat yemeği sofrasını paylaşacak. Hem de Berlin’de, hem de Hitler’in adına yapılan stadyumda. Bu ironi değilse ne olabilir ki? Bu seneki Maccabi karşılaşmasının Berlin’de olması bu sebeple çok özel.
61 yaşındaki golfçu Leo Friedman’ın ailesi 2.Dünya savaşında kamplardan kurtulmuş ve gene Almanya’da yaşamayı seçmiş. Ancak o günden sonra hayat bambaşkaydı o coğrafyada. Babasının o gün 18 yaşında olan Leo’ya “ Bu ülkede artık varlığını huzurla sürdürebilirsin,” sözlerini hiç unutamadığını söylüyor.
Geniş topluma açık olan karşılaşmalara binlerce Yahudi olmayan gönüllü başvurmuş. Bu durumda Hitler’in sözünü burada tekrar etmek doğru olacaktır.
"Yeni jenerasyon eski jenerasyonu tüm bu olanların doğru olduğuna ikna edecektir. "
http://yazmakkeyifli.blogspot.com/2015/07/emg-2015.html
Netten okumalar
COCA-COLA'YI BOYKOT EDİP, FANTA'YA ABANANLAR İÇİN ALTIN DEĞERİNDE LİSTE...
http://www.mynet.com/my/ricktcartman/bu-10-unlunun-yahudi-olduklarini-biliyor-muydunuz-1059427
http://ankarali-17.blogspot.co.il/
http://israilblogu.com/2015/08/03/israile-farkli-davranildiginin-10-gostergesi/
http://yazmakkeyifli.blogspot.com/2015/07/tu-be-av.html
http://muratgulgor.blogspot.com/2015/07/belediye-baskanlgndan-nazizmin-insasna.html
Takılan Tweet’ler
Alman faşizmine karşı 'İstanbul Musevileri'nin nümayişi' (2 Nisan 1933)
Aykan Erdemir @aykanerdemir 1 Ağu
İbadethane kapamaktan haz duyan, antisemit, Alevifobik, zenofobik ve cinsiyetçi hislerle yanıp tutuşan gençlere kariyer önerim: valilik.
Yıldız Tilbe başka ülkede olsa Yahudi soykırımı için söyledikleri nedeniyle insan içine çıkamazdı. Bugün iki tam sayfa röpü yayımlanmış
Sevgi Akarçeşme @sevgistanbul 1 Ağu
Sevgi Akarçeşme retweetledi: Turgay Oğur
Yeni Türkiye'de antisemitizmi eleştirmek Yahudi, İsrail uşağı ilan edilmek için yeterli. O aşamanın gerisindeyiz.
@busra_erdal cami kapatmaya odaklanıp İsrail Uşağı ile kastedilen Irkçı, antisemitizme varan ifadeyi unutmamak lazım.
Karel Valansi @karelvalansi 28 Tem
Heidi'nin Köyleri ile birlikte "Hitler'in Hüzünlü Mirası" turu var günlük gazetelerde! @Tura_Turizm biraz sağduyu!
Her siyasal islamcının kalbinde bir "İsrail gibi olma" sevdası yatar!