“AK Parti’nin planı geri tepebilir”

Adım adım erken seçime ilerlediğimiz şu günlerde merak edilen konuların başında Türkiye’nin geleceğini belirleyecek seçimlerde 7 Haziran’dakinden farklı bir sonuç çıkıp çıkmayacağı geliyor. Bu hafta konuğum seçim sonuçları konusunda tarafsız ve isabetli tahminleriyle tanınan Metropoll araştırma Merkezi Başkanı Prof. Özer Sencar ile son dönemdeki gelişmelerin siyasi denklemler ve seçim hesapları üzerine etkilerini konuştuk

Selin NASİ Toplum
19 Ağustos 2015 Çarşamba

AKP-CHP koalisyon görüşmelerinden sonuç çıkmaması birçoklarını şaşırtmadı. Ortada bir kurgu mu vardı? Yoksa taraflar samimiydi de ajandaları mı uyuşmuyordu?

Koalisyon görüşmeleri en başından sonu belli olan bir tiyatro oyunu gibiydi. Tayyip Bey, 45 günü doldurmak üzere bir süreci başlattı ve yönetti. Hiçbir koalisyon görüşme masasında koalisyon teklifi yapılmadan bir ay görüşülmez. Kemal Kılıçdaroğlu dedi ki “Bize koalisyon teklifi gelmedi.” Bu kadar zamandır ne konuştular peki? Bu açıkça bir oyalama taktiği. Peki, CHP bunun farkında değil miydi? Bence farkındaydı. CHP de AK Parti de -AK Parti derken Tayyip Bey’i kast ediyorum- koalisyon görüşmelerinden sonuç çıkmayacağını biliyorlardı.

 

AK Parti’nin hedefi neydi?

Tayyip Bey 7 Haziran gecesinden itibaren koalisyon değil erken seçim istiyor. AKP’nin tek başına iktidar olabilmek için asgari yüzde 44 oya ihtiyacı var. Seçimde yüzde 41 aldığına göre 3 puanlık oya ihtiyacı var. Yani 3 puanlık bir oy AKP lehine yer değiştirdiğinde, AKP küçük bir farkla da olsa iktidar olma şansını elde ediyor. 7 Haziran’da AKP’den MHP’ye 3, HDP’ye 4,5 puanlık oy kayması oldu. Ayrıca yaklaşık 1,5-2 puanlık bir kitle iktidarı cezalandırmak için AKP’yi terk etti ama sandığa da gitmedi. Yaşananlardan sonra HDP’ye giden oyların dönmesi muhaldir. Ancak MHP’ye giden oylar ile sandığa gitmeyen eski AKP’lilerin bir kısmının geri kazanılması teorik olarak mümkündür. Dolayısıyla usta bir oyuncu olarak Tayyip Bey bir kez daha seçime gitme şansını kullanmak ister ve bu siyasette kabul edilebilir bir risktir. Tayyip Bey ihtiyaç duyduğu 3 puanı bir şekilde kazanacağını düşünülebilir. Bu nedenle O’nun oyun planının hedefi koalisyon değil tek başına iktidar olabilecek çoğunluğu yakalamaktır.

 

Sizin anketleriniz bu yönde bir yükseliş trendini destekliyor mu?

Hayır desteklemiyor. Son araştırmalarımıza göre böyle bir yükseliş söz konusu değil. Ama biraz önce de bahsettiğim gibi böyle bir durumda seçime gitme riski göze alınabilir. AKP yapılacak bir erken seçim sonrası tek başına hükumet kuracak çoğunluğu elde edemezse o zaman da yine CHP ya da MHP ile koalisyon kurma şansı olacaktır. Siyasete bir akıl oyunu olarak bakıldığında, Tayyip Bey’in tavrı daha iyi anlaşılacaktır.

 

Ekonomik koşulların seçmen tercihlerinde belirleyiciliğinden bahsedilir. Uzmanlar yeni bir seçimi ekonominin kaldırmayacağı konusunda uyarıyorlar. Bunun seçim sonuçlarına nasıl bir yansıması olur?

Olayları halkın algılamasıyla medyadaki ekonomist yazarların aktarması farklı şeylerdir. Halkın ekonomide kötüleşmeyi alışverişte, kişisel hayatında hissetmesi gerekir. Maaşının veya gelirinin yetmiyor olduğunu görmesi lazım. Eğer bunu hissetmezse; faizin veya doların yükselmesi, halkın doğrudan etkileneceği olaylar değildir. Ancak, dolar üzerinden alışveriş yapanlar bundan etkilenirler. Dolayısıyla ekonomik faktörler belirli bir süreçte insanları etkiler veya insanlar ekonomideki kötüleşmenin şiddetine göre kısa veya uzun bir zaman diliminde bunu fark ederler. Ekonomide kötüye bir gidiş var, belki krize doğru gidiyoruz ama 7 Haziran’dan bugüne henüz ortada kriz şeklinde bir kötüleşme olmadığı için oy verme tercihlerine ciddi seviyede yansımasını şimdilik beklememek lazım.

Ancak günümüzde, ekonomik şartların 7 Haziran’a göre giderek kötüleştiği de bir gerçek. Tayyip Bey, iktidar sözcüleri ve medyası bunu kullanarak “Bakın koalisyon olursa, AKP tek başına iktidar olmazsa ekonomi daha da kötüye gidecek” düşüncesini zihinlere yerleştirmeye çalışacaktır. Bu hamle, hem ekonomi doğal olarak kötüye gidecek anlamını ifade eder, hem de “bakın tercih sizin, ya AKP’ye oy verirsiniz ya da ekonomi daha da kötüye gider”i ima edecektir. Araştırmalarımızda görüştüğümüz bir iş adamı geçenlerde şunu dedi: “Durumumuz çok kötü. Daha da kötüye gitmemesi için içimden gelmese de oyumu AK Parti’ye vereceğim.” Yani 7 Haziran’da oyunu vermemiş ama şimdi ekonomik sıkıntıya dayanamayacağı endişesiyle AKP’ye oy vermeyi düşünüyor.

İktidarın da düşündürmek ve söyletmek istediği bu. Ancak bu taktiğin geniş kitlelerde karşılık bulacağını düşünmüyorum. Ölçümler de bunu göstermiyor.

 

Çözüm sürecini bitişi ve şehit cenazeleri oy tercihlerini nasıl etkileyecek?

AK Parti’de 2011’den bu yana 3 puan, 2014’deki yerel seçimden bu yana da 1 puanlık oy MHP’ye kaydı. AKP giden bu oylarını milliyetçi bir söylemle geri almak istiyor. MHP’li seçmenin beklentilerine hoş gelecek şekilde Kandil’i bombalama ve yurt içinde PKK’lılara yönelik toplu tutuklamalar yapılıyor. Ancak bu strateji iki ucu keskin bir bıçak gibidir. Bu hamlelerle MHP’li seçmeni bir miktar etkileyebilirsiniz. Nitekim MHP’den AKP’ye bir miktar oy kaydığını görüyoruz biz. MHP yüzde 15’lere doğru hareket etti. Ama bunun ters yüzü de var. PKK’yı vurarak, Kürtleri karşınıza alarak, “Kürt sorunu yoktur” diyerek, Kürtleri karşınıza alıyorsunuz.

20-30 seneden beri dindar Kürtler sağ muhafazakâr partilere oy verdiler. Özal’a, Demirel’e, Erbakan geleneğinden gelen partilere oy verdiler. Son on senedir de AK Parti’ye oy veriyorlardı. Ama giderek AKP rejim ve devlet karşıtı söylemini terk etti; devletle özdeşleşti ve devlet partisi oldu. Kürtler mevcut devlete ve rejime karşı sempati duyan bir kitle değildir. Herhangi bir siyasi parti veya iktidar kendisini devletle özdeşleştirdiği, devlet gibi olduğu andan itibaren Kürtleri de dindar Kürtleri de kaybeder.

MHP’den bir iki puanlık bir kitlenin geri geldiğini varsayalım. Ama öbür taraftan bir o kadar Kürt AKP’den HDP’ye gitmiş olur. Dolayısıyla AK Parti’nin oyunda gelen giden dengesi bakımından ciddi bir değişiklik olmayacak. Bizim ölçümlerimize göre şu anda Türkiye’deki Kürt seçmenlerin yüzde 25’i AKP’ye oy veriyor. Son seçim sonuçlarını baz aldığımızda bu oran 4-4,5 puanlık bir oya tekabül ediyor. Ben bu seçmenlerin bir kısmının da; özellikle barış sürecinin bitirilmesi, HDP’nin kapatılması tehditleri ile milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasından söz edilmesi ve benzeri nedenlerle PKK’ya mesafeli duran dindar Kürtleri de AK Parti’den uzaklaştırdığı kanaatindeyim. AKP’nin çözüm sürecinin bitişiyle beraber izlediği politikalar HDP’yi Kürtlerin tek temsilci partisi haline getirdi. AKP’nin Kürtleri kaybetmesi bana göre son zamanlarda yaptığı en büyük stratejik yanlıştır. Çünkü AKP’nin sadece Türklerden alacağı oylarla yüzde 40-41’lere ulaşması mümkün değildir. Yani AKP’nin oyunu yüzde 40’ların üzerine çıkarabilmesi için kesinlikle Kürt seçmenlere ihtiyacı vardır. Eğer MHP’ye giden oylar da geri gelmezse oy oranı yüzde 40’ların altına iner.

 

Emanet oy konusuna da değinebilir miyiz? Bu sağlıklı bir niteleme midir? Şayet emanetse, bu oylar hangi şartlarda sahiplerine geri döner?

Emanet oy doğru bir kavram değil. Türkiye’de 3 puan civarında stratejik oy kullanan bir kesim var. Eğitimli, gelir seviyesi iyi, Türkiye’deki siyasi olayları yakından takip eden, muhakeme edebilecek kadar siyaseti okuyabilen bir kitledir bu. HDP’ye Türklerden iki puanlık bir stratejik oy gitti. Muhafazakar Kürtlerden de HDP’ye bir puanlık bir stratejik oy gitti. Emanet oy Türkiye’de üretilmiş bir kavram. Bunun uluslararası siyaset literatüründe karşılığı stratejik oydur. Seçmen şunu düşündü mesela: Ben CHP’liyim. CHP’ye oy versem CHP’nin oy oranı yüzde 25 yerine yüzde 26-27 olsa hiçbir şey değişmez. Ama gider de oyumu HDP’ye verirsem ve HDP de barajı aşarsa, AKP iktidardan düşecek. O kitlenin amacı CHP veya bir X partisinin oyunu yükseltmekten ziyade AKP’yi iktidardan indirmektir. Bunu da HDP’yi barajı aştırarak yapmaya çalıştılar. Bu duruma emanet oy olarak bakarsanız bir gün geri geleceğini umut edebilirsiniz. Ama stratejik oy verme davranışı olarak bakarsanız gerekli gördüğü takdirde orada kalmaya devam edebilir. Özellikle önümüzdeki dönemde HDP’nin tekrar barajın altında kalacağı şeklinde bir endişe yaratılırsa bu iki puanlık stratejik oy orada kalmaya devam edebilir. Kamuoyunda eğer HDP’nin her halükarda yüzde 13 civarında oy alacağı izlenimi oluşursa CHP’den HDP’ye kayan stratejik oylar kısmen veya tamamen geri dönebilir.

 

Baraj düşürüldüğü takdirde bu denklem değişir mi?

Barajın düşürülmesi AKP’yi etkilemez. Baraj nedeniyle HDP’ye giden oyların artık geri dönmesi muhaldir. Böyle bir durumda CHP’den HDP’ye giden 1,5 puanlık oyun çok büyük kısmı geri döner. Dolayısıyla barajı düşürmenin kazananı CHP olur. HDP son olaylardan sonra AKP’den gelen oylarla yine yüzde 13 olarak kalır. Kaybedeni ise muhtemelen AKP ve dolaylı olarak kısmen MHP olabilir.

 

AK Parti’nin stratejik hatalarına değindiniz. HDP’nin yapmış olduğu stratejik hatalar da var mı? Özellikle PKK saldırıları ile parti arasına mesafe koymak konusunda birtakım eleştiriler alıyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben hata yaptığı kanaatindeyim. Bunu gücü yetmediği için mi yapıyor aklı yetmediği için mi bilmiyorum. Selahattin Demirtaş’ın yeterince zeki olduğu, siyasi kültürünün seviyeli olduğunu düşünüyorum. Polis ve askerlerin öldürülmesi ertesinde Demirtaş’ın yapması gereken şey riski göze alıp Kandil’e karşı açık ve net “Arkadaş, bunu yapma. Bu bizim Türkiyelileşme politikamızı bloke eder. Bizim amacımız Türkiyeli olmak, ayrı bir Kürt devleti olmak değil” diyebilmeliydi. Ben bu konuda biraz yavaş ve çekimser davrandığını düşünüyorum.

 

Bir ara AK Parti’nin seçimlere Saadet Partisi ile beraber girebileceği olasılığı bazı yazarlarca dile getirildi. Bunun AK Parti oy oranlarına yansıması nasıl olur?

Saadet Partisi’ne, onları memnun edecek sayıda milletvekili verirse onların 1,5 puan civarındaki oyunun çoğunu alabileceği düşünülebilir. Ancak siyasette hiçbir zaman 2+2 =4 etmez. Saadet Partisi görüşleri eskiden beri bilinen ve büyük kitlelerin karşı olduğu bir partidir. Bu nedenle girdiği yerden başka birilerini kaçıran bir özelliği vardır. 7 Haziran seçimleri öncesi MHP ile Saadet Partisi ve BBP’nin birlikte seçime gitmeleri tartışılmıştı hatırlarsanız. O zaman biz bunu ölçtük. MHP-BBP birlikteliği yüzde 20’leri aşan bir potansiyele sahip görünürken, MHP-BBP-SP olunca potansiyel daima 1 puan düşük çıkıyordu. Dolayısıyla AKP-SP birlikteliği AKP’ye bir miktar oy getirirken en az o kadarını da götürür. Yani önce de ifade ettiğim gibi siyasette 2+2=4 etmez. Bazen 5 de edebilir ama 3 etme ihtimali de çok yüksektir. Kamuoyunda milletvekilliği için başka bir partinin logo ve ismi altında seçime girmek negatif algı üretebilir ve bu olumsuz ifadelerle anılır. Ancak bu konu ölçülebilir bir konudur ve Tayyip Bey bunu birçok kez ölçtürmeden adım atmaz.

 

Önümüzde AK Parti kongresi var. Bu kongrenin siyasi denklemlerde yeri nedir? Değişiklik bekliyor musunuz?

Kongre Tayyip Bey’in partiyi yeniden dizayn etme çalışmasıdır. AKP içerisinde Tayyip Bey’e karşı bir güç yoktur. Yani Davutoğlu AK Parti içerisindeki milletvekillerinin önde gelenlerinden birisidir sadece. Eğer kendisine tanınan limitleri aşmaya cüret ederse nelerle karşılaşacağını öngörebilecek durumda olması gerekir. Koalisyon da kurulamayınca koltuğunun güvencede olduğunu düşünmemesini tavsiye ederim kendisine.

 

Abdullah Gül başkanlığında bir oluşum olasılığını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şu anda Tayyip Bey’in Abdullah Bey’i partiye çağıracağı veya genel başkanlık teklif edeceğini düşünmüyorum. Abdullah Bey’in öyle güçlü bir konumu yok. Tayyip Bey halen kendi başına götürebileceği kanaatinde. Abdullah Gül’ü çağırması için AK Parti oylarının yüzde 35’lerin altına inmesi, geri dönüşü olmayan bir yıpranma yaşaması gerekir kanaatimce. O zaman da AKP için zaten geç olmuş olur.

Tayyip Bey’in yerinde olsam şimdi Abdullah Bey’i çağırırdım. Abdullah Bey şu anda AKP’nin başına geçse tek başına iktidar olma gücünü elde eder. Ama Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan’ın bugün sürdürmekte olduğu başkanlık sistemine razı olmaz. Yani Tayyip Bey ya başkanlık hayallerini bir tarafa bırakacak, geleneksel klasik cumhurbaşkanı olmayı kabul edecek ve partiyi Abdullah Gül’e teslim edecek veya başlangıçta sözünü ettiğimiz üç puanlık oyu kazanma amaçlı akıl oyunlarına devam edecektir. Kanaatim, Abdullah Gül’ün de şu an için böyle bir beklentisi yok.

Geçenlerde Taha Kıvanç (Fehmi Koru’nun takma isimle yazdığı köşesi) HaberTürk’teki yazısında şöyle bir olay nakletti: “Geçenlerde biri bana Gül başka parti ile seçime girebilir,” dedi. Bence bu hem kamuoyuna hem Tayyip Bey’e bir mesajdı. Gerçekten Gül ekibi ve çevresiyle zengin ve güçlü bir ekip kurabilir. AKP’den alacağı oylarla barajı aşacak bir parti de olur. Herhalde bunu söylemek istedi Abdullah Bey veya onun adına çevresi. En azından ben öyle yorumluyorum.

 

Peki, AK Parti Davutoğlu ile mi yola devam edecek?

Eğer Davutoğlu başkanlığında bir hükümetle erken seçime gidilecekse, Tayyip Bey Kongre’de Davutoğlu’nu değiştirmeyi düşünmez. Çünkü seçime bir-iki ay kala lider değişikliği yaparak parti içinde bir sarsıntıya sebep olmak, küskünler yaratmak istemez. Ama gerekli görürse önünde bir mani olmadığını düşünüyorum.

 

Şu sıralar sıkça telaffuz edilen dışarıdan destekli azınlık hükümeti, seçim hükümeti gibi iki alternatif var önümüzde. Bunları biraz açabilir misiniz?

Anayasaya göre 45 gün dolduğunda Tayyip Bey erken seçim kararı alırsa, o zaman kurulacak seçim hükümetinde HDP de bulunma şansını elde eder. Bu durumda parlamentoda temsil edildiği oy oranında kabinede yer alacak HDP. Bunu MHP istemiyor. MHP’nin bakan sayısıyla HDP’nin bakan sayısı aynı olacak. O zaman MHP “Ben bu kabineye girmem” diyebilir. Bunun yerine belki HDP’liler bakan olacağına, AKP’ye iki ay süreli bir seçim hükümeti için dolaylı destek verebilir. Bu da bir azınlık hükümeti demektir. Bunu ancak MHP gerçekleştirebilir.

 

Nasıl işler bu süreç?

Davutoğlu kabinesini belirler, cumhurbaşkanına sunar listesini ve mecliste güven oylamasına gidilir. O gün MHP oturuma katılmazsa, AKP çoğunluğu alır. Ama MHP’nin bunu yapması için erken seçim tarihi için güvence alması gerek. Veya MHP’nin şartlarına bağlı bir koalisyon olabilir.

 

Bir de süreli reform hükümeti kavramıyla tanıştık...

Bu koalisyon görüşmelerinde CHP’ye teklif edilmiş, oyalama taktiğiydi bence. CHP kabul etseydi belirli bir süre için bir hükümet kurulur ve istendiği zaman da bozulurdu. CHP bu oyuna gelmedi. CHP de Tayyip Bey’in koalisyon hükümeti kurulmasını istemediğini biliyordu.

 

CHP’nin taktik olarak masayı deviren taraf olmak istemediği için koalisyon görüşmelerine sonuna kadar devam ettiğini söyleyebilir miyiz?

Evet. CHP’nin MHP gibi “Ben koalisyon görüşmelerine katılmıyorum” deme lüksü yoktu. Aksi takdirde AK Partili temsilciler meydanlara çıkıp, “İşte muhalefet partilerine teklif ettik, kabul etmediler; erken seçime gitmek zorundayız” diyeceklerdi. Sırf bu silahı iktidarın elinden almak için bu komediyi oynadı CHP. Ve oyun bitti. Şimdi önümüzde bir dokuz-on gün var, MHP’yle geçirilecek. 45 günün sonunda Tayyip Bey, Davutoğlu başkanlığında anayasal seçim hükümeti kurulması amacıyla meclis başkanıyla görüşecek ve kasım ayında erken seçime gidilecek veya şimdiye kadar görmediğimiz bir yöntemle mevcut AKP azınlık hükümeti hükümet etmeye devam edecek. Muhalefetin neler yapabileceğini hep birlikte göreceğiz.

 

AK Parti’nin anketlerde belli bir oy oranını görmeden seçime gitmeyeceğini savunuyordunuz.

Tahminim AK Parti’nin yüzde 43’ün üzerine çıkması halinde çok rahatlıkla seçime gideceğidir. Ama anladığım kadarıyla Tayyip Bey bu üç puanlık oyu almak için farklı stratejiler de deneyebilir. PKK’nın katkılarıyla silah zoruyla Güneydoğu’da oy aldıkları gibi birtakım açıklamalar yapıldı Tayyip Bey tarafından. Bunu birkaç kez tekrar etti. Şöyle düşünüyor olabilir. Mesela Güneydoğu köylerdeki sandıklar şehir merkezlerine taşınabilir. Yasal olarak mümkün mü değil mi bilmiyorum. Ancak zihninde böyle bir oyun planı olabileceğini tahmin ediyorum. Kırsaldaki oyların sayısı zannedildiğinin çok altındadır kanımca. Yani oraları çok sıkı kontrol etmek PKK’nın sandığa etkisini azaltır ama bu oy miktarı zaten etkili bir miktar olmayabilir. İkinci ve asıl önemli etkisi kamuoyunda iktidarın sandığı kural dışı ve hileli şekilde etkileyeceği algısının ortaya çıkmasıdır.

 

Bu infial yaratmaz mı?

Bu hem Kürtler arasında hem de iktidar karşıtı diğer seçmenler arasında zannedilenden çok daha fazla infial yaratır. HDP baraj altına çekilmek isteniyor algısı oluşur ve 7 Haziran’dan daha fazla stratejik oy gider HDP’ye. Ayrıca taşımalı sandık meselesinde Kürtler öyle beklenmedik çözümler üretir ki en fazla AKP’liler şaşırırlar bu işe.

 

Sonuç olarak Türkiye için izlenmesi gereken en doğru yol 7 Haziran sonuçlarını kabul edip onun gereği olan koalisyon hükümetini kurmaktır. Ağustos araştırmamız henüz bitmedi ama benim kanaatim 7 Haziran geri dönüşü olmayan tek yönlü bir yoldur.