2. Dünya Savaşı sonrasındaki depresif atmosferi dağıtmak ve yıkılan hayalleri yeşertmek amacıyla Almanya’da ortaya çıkan avangart sanat akımı ZERO, belli başlı yüzü aşkın eseri ile İstanbullu sanatseverlere yeni bir dünyanın kapılarını açacak. ZERO Sergisi, 2 Eylül’de Sakıp Sabancı Müzesinde açılıyor.
Sil baştan başlamak gerek bazen
ZERO (Sıfır) sergisi. yeniden doğmak, umutları tekrar inşa etmek, taze başlangıçlara hayat verebilmek için her şeyi sıfırlamanın öyküsünü anlatıyor.
Sakıp Sabancı Müzesinin, her yıl ağırladığı uluslararası sergilerle Türk insanının sanatsal birikimine değer katmak gibi bir misyon üstlendiğini düşünüyorum. Bu kurumun etkinlikleri sayesinde vizyonumuz genişlerken dünyaca ünlü sanatçıları da tanıma fırsatı buluyoruz. Bu kez de, Türkiye’de bir ilk olarak Mattijs Visser küratörlüğündeki ZERO ile tanışıyoruz.
1 Eylül’de gerçekleşen açılışta SSM Müdürü Dr. Nazan Ölçer, Zero Vakfı Kurucu Yöneticisi Mattijs Visser, Küratör Norman Rozenthal, Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer ve Akbank Genel Müdürü Hakan Binbaşgil hazır bulunarak birer konuşma yaptılar. Ölçer konuşmasında, “…Bienal zamanı için tasarladığımız sergilerin de çağdaş sanat gündemiyle paralel olmasına dikkat ediyoruz. ZERO sergisini gerçekleştirmemizin öyküsü, bu önemli sanat ve düşünce hareketinin kurucularından Heinz Mack’la 2014 yılı Mimarlık Bienali ile eşzamanlı açılışı yapılan sergisi sırasında Venedik’te buluşmamızla başladı. Dostluğumuz bugün Türkiye’deki sanatseverleri 20. yüzyıl ortasının en önemli avangart akımı, ZERO ile tanıştırıyor. ZERO hareketi, içinde bulunduğu çağın bir ürünüydü. Yepyeni teknolojilerin ortaya çıktığı, uzay yarışının bütün hızı ile sürdüğü, Ay’a hatta yıldızlara ulaşmanın bir hayal olmaktan çıktığı bir dönemde, sanat da bu baş döndürücü gelişmelere ayak uyduracaktı. ZERO geleneksel sanatın tuval ve çerçeveye hapsolmuş durağan anlayışına karşı çıkarken, sürekli devinim içinde, izleyenleri de iletişime davet eden yepyeni bir yol izledi, çağdaş teknolojiler çağdaş sanat anlayışlarında fazlasıyla yer buldu. Ancak odak noktası daima ışık oldu. Dünyaya umut vermek, aydınlık bir gelecek sunmak felsefesi, ZERO’nun güncelliğini hâlâ koruyor olmasının da sebebi aslında. Daha fazla özgürlük, daha fazla şeffaflık, daha insancıl bir gelecek, huzur ve umut arayışı... ZERO akımının kısa ömrünü 50 yıl sonra değerlendirirken, taşıdıkları olanca umut, yaydıkları iyimserlik ve coşkuya saygı duyuyoruz…” dedi.
Klasik resim anlayışını sıfırlayan akım
1957 senesinde Almanya’nın zengin şehirlerinden Düsseldorf’ta filizlenen ZERO, ismini bir roketin kalkışından önceki geri sayımdan alıyor. İkinci Dünya Savaşı’nın yıkımından, insanlık kadar sanat da nasibini alır. 20 yaşlarındaki iki genç sanatçı, Otto Piene ve Heinz Mack, savaş sonrası yılgınlığı yok etmek için “Geriye sayalım, sıfırdan yeniden başlayalım” sloganıyla yeni bir sanat anlayışı başlatırlar. Rol modelleri genç yaşta bir kalp krizi sonrasında hayata veda eden Yves Klein’ın, siyah bir zemin üzerine küçük bir huzme ışığın düştüğünü resmeden eseridir. Piene ve Mack, bu yapıttan aldıkları ilham ile üretmeye başlarlar. Tuval ve boyayı bir kenara iterler. Işık, ses ve hareket başlıca malzemeleridir. 1957’de Amsterdam’daki bir gecelik herkesi şaşırtan ilk sergilerinde, saf ışığın peşinde olduklarını ilan ederler. Zamanla aralarında Lucio Fontana, Yves Klein, Piero Manzoni hatta Japonya’dan bile isimlerin olduğu 10 farklı ülkeden 40 sanatçı katılır onlara. Klasik resim anlayışını altüst eden bu sanatçılar, ürettikleri işlerle yeni form ve bakış açıları geliştirirler, uçuk eserler üretirler; ama en önemlisi tarihin o döneminde en çok ihtiyaç duyulan iyimserliğe, iyiliğe, aydınlığa, ışığa, özgürlüğe yelken açan duygulara ve işlere vesile olurlar. ZERO ile sessiz ve yeni bir başlangıç yapan sanatçılar, böylelikle ruhlarındaki savaş gibi kötü bir mirastan kurtulmayı hedeflerler. Araba lastikleri, uçan poşetler, çivili torbalar, şişeler, yanmış tablolar, değişik kâğıtlar bu akımın malzemeleri olur. Sokaklarda eğlenceler düzenleyen, coşkulu sergi açılışlarına imza atan ekip, ZERO adıyla üç dergi de çıkarır. 60’lı yılların ortasına doğru sona eren bu akımın ardından sanatçılar yollarını ayırarak değişik sanatsal amaçlara yönelirler.
Küllerinden doğan ZERO
On yıl süresince tüm dünyada ünlenen bu akım, daha sonraları eski popülaritesini yitirdi. Kendi döneminde pek anlaşılamayan, daha çok günümüzün sanat tarzına yakın olan ZERO, 50 yıl sonra, biraz ZERO Vakfı’nın kurulması biraz da akımı oluşturan şartların hâlâ varolması nedeniyle yeniden dünya sanat gündemine girdi. Geçtiğimiz yıl büyük ilgi gören New York Guggenheim, bu sene de Berlin Martin-Gropius-Bau ve Amsterdam Stedelijk Müzesi’nde açılan sergiler, fikir olarak halen gençliğini muhafaza eden bu sanata talebi arttırdı.
Dünyanın bugün hâlâ, belki de daha çok aydınlanmaya, ışığı içine çekmeye ve iyimserliğe ihtiyacı var.
Sergide bizi neler bekliyor
Sergide, ZERO akımının ana temaları olan ‘Zaman’, ‘Boşluk’, ‘Renk’,‘Hareket’, ‘Işık’, ‘Ateş’, ‘Gölge’ ve ‘Titreşim’i temsil eden ve akımın üstatları Heinz Mack, Otto Piene, Günther Uecker’e ait eserler ile ünlü sanatçılar Yves Klein, Piero Manzoni ve Lucio Fontana’nın farklı tekniklerde ürettiği toplamda 100’den fazla işi görebileceksiniz. Müze binasının önünde Boğaz’a karşı yerleştirilen altın rengindeki sütunlar karşıladı ilk önce beni. İçeri girdiğimde en çok Klein’ın özgün mavisi, Piene’nin rengârenk balon palmiyeleri, Mack’ın optik yanılsamalar yapan ışıklı cam sütunları ile ‘Işık Yağmuru’ adlı eseri dikkatimi çekti. Bu çalışmalar, aralarında ZERO Vakfı, Düsseldorf, Adolf-Luther-Stiftung Koleksiyonu, Krefeld, Stiftung Museum Kunstpalast, Düsseldorf, Morsbroich Müzesi, Sky Koleksiyonu, Studio Mack Koleksiyonu ve Yves Klein Archives gibi kuruluşların bulunduğu 19 farklı müze, galeri ve özel koleksiyondan toparlanmış.
Akbank Sanat’ın sponsorluğundaki sergi, 10 Ocak 2016 tarihine kadar açık kalacak. 3 Eylül’de, Küratör Mattijs Visser eşliğindeki sergi turu sanatseverler için büyük fırsat. Sempozyum, konferans, film gösterimleri, çocuk atölyeleri ve sesli rehber ile kapsamlı bir program içeren sergi, zengin kataloguyla da belleğimize kazınacak. Akıma odaklanan 2014 yapımı ‘ZERO Saati - ZERO Sanat Akımı’ isimli belgesel ise, sergi boyunca hazırlanan Türkçe altyazılar eşliğinde SSM konferans salonunda ziyaretçiler ile buluşacak.
İnsanlık, tarihin akışı içinde, iyiye ve aydınlığa kavuşma ihtiyacı hissettikçe, sıfırlanarak yeniden doğacak ve ZERO bu yolda ona ilham verecek.