Dolar, Euro ne olur? Altın alalım mı, satalım mı? Paramızı nereye yatıralım? Borsada alım zamanı mı? Bu soruların cevabını bu aralar herkes birbirine soruyor.
Ekonomi programlarında, yazılarında, Çin’in Yuan’ı devalüe etme kararı sonrasında FED faiz arttırmayı üç vakte kadar öteler mi, Japonlar Abenomics’ten vazgeçer, Avrupa Birliği’nin büyümesi artar, Rusya’ya ambargo kalkarsa, biz Avrupa Şampiyonası Finallerine direk katılabilir miyiz diye yorumlar yapılıyor. Kahve falı artık piyasaları kesmiyor, papatya falı ile FED bizi seviyor, sevmiyor kararı verilmeye çalışılıyor.
Bu soruların cevabını vermek gerçekten zor. Burada olasılık teorisi ve karar ağaçları ile ancak bir sonuca ulaşmak mümkün, o da yatırımcının hangi senaryoya daha fazla katsayı vereceği ile doğru orantılı. 5 Ağustos tarihinde, Şalom’un sadece internet sitesinde yer alan ‘Deja vu or Nightmare on Elm Street’ başlıklı yazımızda, FED’in bilançosunda ‘Varlık Alım Programını’ geçen sene ekim sonunda bitirmesinden bu yana en ufak bir değişiklik olmadığını yazmış ve FED’in niye eylülde faiz artışı yapmak zorunda olduğunu sebepleri ile anlatmaya çalışmıştık. Aynı yazımızda borsalardaki geri çekilmeleri belirttiğimizde Dow Jones Endeksi 17.500 puan üzerinde seyir ediyordu ve geçtiğimiz haftalarda 2.000 puanlık geri çekilme ile yazımızı teyit etti. Ona eşlik eden dünya borsaları geçtiğimiz hafta toparlasa da, piyasalarda acaba bir öncü mü diye tedirginlik oluştu. Herkes Çin’in ekonomik büyümesinin yavaşlamasını ve Yuan’ın devalüe edilmesini buna sebep olarak gösterdi. Derken bir çok ülkenin parasının Dolar karşısında devalüe edilmesi sonrası Hindistan FED’e seslenerek faiz artışını ötelenmesinin iyi olacağını söyledi. Piyasalarda 2016 yılına kalabileceğine dair bir beklenti oluştu. Mandrake’nin şapkasından tavşan çıkıp çıkmayacağını hep beraber Eylül’de göreceğiz. Kur ve ticaret savaşlarında, Mandrake’nin çözemediği konuları Abdullah’ın çözdüğünü hepimiz biliyoruz.
Olasılıklar bitmez ancak ilgili yazımızın üstüne gerçekleşen bu olaylar silsilesi aslında eylüldeki FED faiz artışının resmiyete dökülmesi olarak da yorumlanabilir. Yani, eylülde gelecek bir sembolik faiz artışı artık formaliteden ibaret olacaktır. Fakat Dünya Borsalar Federasyonuna (WEF) göre, 2014’ün 2. altı aylık dönemi ile 2015’in 2. altı aylık dönemi dikkate alındığında, ilgili döneme göre yüzde 8’lik artışla 73 trilyon Dolar pazar değerine ulaşmış bir dünya borsaları pazar değerinde hâlâ ciddi bir şişiklik var demek zor olmayacak. 2015’in ilk çeyreğinde yüzde 36’lık artış ile 59 trilyon Dolarlık bir hisse senedi ticareti (al-sat) oluşmuş. Bu elde değiştirmenin önemini aktarmak gerekirse, 2008 global krizi öncesi dünya borsaları pazar değeri 60 trilyon Dolar seviyesindeydi. Dünyadaki bütün ekonomileri alt alta koyduğumuzda yaklaşık olarak şu anki dünya borsaları seviyesine tekabül ediyor. Tüm finansal (vadeli) kontratları eklediğimizdeyse 10 katı daha fazla bir büyüklük var. Özetle, borsalarda büyük geri çekilme henüz yaşanmadı, sadece Dow Jones’ta 13.500 seviyesine kadar yüzde 20’ye yakın bir boşluk oluşabilir. Endekslerde kabaca yüzde 20’lik bir boşluk var, 2008 seviyelerine göre. Bu durumda, paraların değer kayıplarına bir benchmark olabilir mi diye aksiyomda bulunursak, 10 Haziran tarihli ‘Akıl Oyunları’ yazımızda ifade ettiğimiz üzere, matematiksel olarak 2,50 TL altında olması gereken Dolar / TL kotasyonu, davranışsal finans ile bu benchmark’a göre hareketini 3 TL civarlarında tamamlamış olacaktır. Bundan sonrası ise, olasılık teorisi ile karar ağaçlarına bağlı olarak yatırımcıların tercihine kalmış durumda.
FED’in faiz kararı artışı, seçim sonuçları, bölgesel belirsizlikler (Yunanistan, Ukrayna, Suriye, Irak, İran, Kıbrıs, vb.) ile üst üste gelir, ek olarak ülke kredi notu revizyonları söz konusu olursa, davranışsal finans psikolojik sınırların üzerinde davranış gösterebilir. Seçim sonrasında bir hükümetin kurulması durumunda, bölgesel belirsizliklerin azalması ile (FED kararı gecikirse) 2,80 TL ve altına doğru bir hareket oluşabilir. Euro/Dolar paritesi gibi diğer gelişmelere bağlı olarak, kombinasyonların bu iki ekstrem durum arasında kalması halinde ise, kur büyük olasılıkla iki bant arasında hareketine devam edecektir.
Altına gelince, 1.150 Dolar altına inerek piyasaları şaşırttı. Burada Çin ekonomisinin yavaşlaması ile petrol ve diğer emtialara gelen talep azalmasının etkisi önemli. Fakat ısrarla hatırlatmamız lazım ki, dünyadaki devamlı artan likiditenin bir karşılığı olmak zorunda ve bunlar şu anda Merkez Bankalarının bilançosunda ağırlıklı taşınan ancak yine WEF’in raporuna göre geçen seneye göre işlem hacmi yüzde 7 düşen (kamu) bonoları değil. İnsanlık hala altının yerine bir değerli maden koyamadı.
Bu tarz piyasalarda karşı komşu Ayşe Teyze ve emekli (esnaf) Salih Öğretmen için en doğru yatırım portföy yatırımı. Küçük yatırımcıların önünde online ekranlar ve işlem yapabilecekleri terminaller olmadığından ve bir çok yorumu ve anlık gelişmeleri takip etmeleri zor olduğundan sepet yatırımı yapmaları. Yani, bir sepette yüzde 25’lik oranlar ile riski dağıtmak veya günlük takip edebileceklerse sert bir düşüşte hava yastığı etkisinden faydalanmak için yatırım fonlarına yönlenmek.
Çok basit bir örnek ile küçük yatırımcıya piyasa riskini anlatmak gerekirse: Diyelim ki, 100 TL’miz var ve yüz 10 getiri elde ettik, anaparamız 110 TL oldu. Eğer bu yeni bakiye üzerinden yüz 10 kaybedersek anaparamız 99 TL’ye düşer. Piyasalarda bu nedenle küçük yatırımcıların dikkat etmesi gereken bariz kurallar vardır. Örneğin, devamlı kazanan (bir küçük) yatırımcı yoktur. Bir yatırımda beklenen getiri ve karşılığında risk seviyesi belirlenmeli, kazanç veya kayıp noktalarına (fiyatına) ulaşıldığında, satış yapılarak kar veya zarar realize edilmelidir. Zarar oluşması durumunda, realize edilmek istenmiyorsa, finansal olarak bekleme imkanı varsa, paranın zaman (alternatif frsat) maliyeti dikkate alınarak işlem yapılmalıdır. Dolayısı ile tüm yatırımlarda, aynı zaman dilimine ait fırsatların getirileri de dikkate alınmalıdır. Açığa satış, alış ile yani açık pozisyon taşınarak işlem yapılmamalıdır. Örneğin, kredi kullanarak hisse senedi alımı veya ev satıp parasıyla Forex piyasalarda işlem yapılması gibi. Bono fiyatları ile piyasa faizleri arasında ters yönlü bir ilişki vardır. Yani, faizler yükseldiğinde iskonto mantığı nedeni ile bonoların fiyatı (genelde) düşer.
Not: Yazıda yer alan bilgi ve yorumlar herhangi bir şekilde yatırım danışmanlığı ve önerisi kapsamına girmemektedir. Yer alan bilgiler ve bunların kapsamında alınan karar ve uygulamalardan, doğabilecek sonuçlarından, Şalom ve yazarın herhangi bir yükümlülüğü ve sorumluluğu bulunmamaktadır.