Yeni sezonda Fenerbahçe’nin maçlarını keyifle izliyoruz. Yeni teknik direktörün getirdiği atak oyun tarzı, güzel transferlerle de birleşince, ortaya seyretmesi keyifli mücadeleler çıkıyor.
Yıllar yılı Fenerbahçe öyle yavaaş oynardı öyle yavaaş oynardı ki... Kontra atağı bile bir - iki dakikadan az sürmüyordu. Ama iyi pas yapardı ve yavaş oyunu bu özelliği ile kapatırdı. Sonra Ersun Yanal geldi. Sistemi değiştirdi. Hızlı oynayan bir takım yarattı. Taraftarı mutlu etti. Bu sezon başı da benzer mantalitede, atak oyunu seven, ‘değişik’ bir teknik direktör takımın başına geldi. O eski hava, eski heyecan geri geldi. Kendinden emin tavırları müthiş transferlerle de birleşince taraftarlar kombine de aldı.
Gerçekten de genelde Fenerbahçe için maçları zevkli geçiyor diyebiliriz ama bu durum takım iyi oynuyor anlamında değil. Atak futbol oynanıyor, haliyle geride boşluk da bırakıyor. Takım tutmazsanız izlenesi bir maç oluyor. Fakat gel gelelim futbol hiç de öyle bir oyun değil. Amaçlar var, taraftarlık var. Galibiyet bazen her şeyden önemli hale geliyor. Konu başarıya gelince de henüz elle tutulur bir şey yok. Bu yüzden eleştiriler de oluyor.
Yapılan bu eleştirileri çoğu zaman doğru bulmuyorum. Bir proje var. Bırakın da adamlar uygulasın. Olacak bir şeyler. İzin verin. Ama şunu da söylemem lazım. Pereira - Van Persie gerilimini zamanında yaşanan Aykut Kocaman krizine benzetiyorum. Bir ego savaşları var gibi görünüyor. Umarım bu kriz aşılır da Van Persie gibi Türkiye’ye gelmiş en çok hayranı bulunan futbolcuyu kaybetmeyiz. Galibiyet olur, mağlubiyet olur ama bu adamı küstürmeyin de hevesi kaçmasın, Türk seyircisi olarak adamı daha çok izleyelim. Kaldı ki sadece bu adamı izlemek için kombine alan insanlar var o tribünde.
Bir de Nani’ye ayrı bir parantez açmak gerekiyor sanırım. 28 yaşında Türkiye’ye geldiğine inanamamıştım. Hâlâ da inanamıyorum. Belli ki Türkiye standartlarının üzerinde. Hem atletik fiziği, hem tekniği, hem futbol bilgisi... Üstelik de çok istekli. Fenerbahçe için büyük bir şans bu. Ancak her oyun sıkıştığında onun bir şey yapmasını bekleyip sorumluluk almayan takımın diğer oyuncuları Nani’yi bitirebilir; üzerinden yük almak lazım.
Son olarak bir paragraf da Markovic için. Ne yalan söyleyeyim, ilk transfer edildiğinde hiç içime sinmemişti. “Alper varken bu adam niye alındı ki, ne gereksiz transfer” diyordum kendi kendime. Ancak beni fena halde yanılttı. Markovic bırakın Türkiye’nin, resmi olarak dünyanın en hızlı on futbol oyuncusundan biri. Üstelik çok genç. Kendini geliştirirse Bayern gibi bir yerde görebiliyorum kolaylıkla. Gitmeden önce Fenerbahçe’ye bol katkı yapması dileğiyle...