Kral Şelomo'nun çok akıllı, dünya güzeli, bilgili kısaca dört dörtlük bir kızı vardır. Büyüyüp evlenme çağına gelince de fısıltılar başlar: “Hem kralın kızı hem bu kadar mükemmel özellikli bir kız acaba kiminle evlenecek? Ona uygun eş nasıl biri olur?”diye konuşulur. Aslında kral da merak ediyordur. Herkesin evladı kendine dünya güzelidir; ama bu kızın gerçekten de büyüleyici bir güzelliği vardır. Sonunda dayanamayıp astrologlara danışıp kızının yıldızlarına baktırır ve aldığı cevap çok şaşırtıcıdır: “Kralımız sizin kızınız bu ülkenin en yoksulu ile evlenecek” diye açıklar astrologlar. Odadaki herkes şaşkındır. Ancak Tanrı'ya inancı büyük olan kral şaşırmaz ve insanlara Tanrı'nın büyüklüğünü, onun planına kimsenin müdahale edemeyeceğini, Tanrı istemezse yaprağın bile düşmeyeceğini ve her şeyin sadece O’nun elinde olduğunu göstermek ister. Hemen bir plan yapar.
Ertesi gün adamlarını çağırtıp denizin tam ortasında bir kule yaptırır. Kızını da oraya gönderir. Buraya girişi yasaklar. Sadece dadısı her gün yemek yapıp ona temel ihtiyaçlarını götürecektir. Kızı oraya gider ve yerleşir.
Bu sıralarda çok fakir bir genç vardır. Açtır, susamıştır ve çok üşüyordur. Sokaklarda çaresizce dolaşırken yerde bir koyun postu görür. Bir aslan bu koyunu parçalamış ve dışını bırakmıştır. Delikanlı o kadar üşüyordur ki postun içine girer. Biraz ısındıktan sonra da içinde uyuyakalır. Büyük bir kartal yerde bir koyun görür. Onu av sanıp elleriyle kavrayarak uçmaya başlar. Amacı sakin ve rahat bir yerde onu yemektir. Bu koyun çok ağırdır. Dayanamaz ve gördüğü ilk kara parçası olan kuleye onu bırakır. Tam onu yemeye niyetlenecekken genç uyanır. Kartalla göz göze gelir. Kartal şaşırıp kaçar. Sesleri duyan kralın kızı yukarı çıkar. Onu görünce şaşırır. Delikanlı ona oraya nasıl geldiğini anlatır ve ardından: “Çok açım. Biraz ekmeğiniz var mı?” diye sorar. Kız melek kalplidir. Hemen onu içeri alır, güzel bir sofra hazırlar. Yemek sonrası sohbete başlarlar. Genç, Tora kitaplarını görür. “Ben de hep Tora öğrenmeyi arzu ederdim” diye açıklar. Kız, “Seve seve sana yardımcı olurum. Hem bana da meşgale olur” der. Adam çok hevesli ve de çok akıllıdır. Günlerce beraber çalıştıktan sonra birbirlerine âşık olduklarını anlarlar ve beraber kralın karşısına çıkarlar. Kralın kızının gözleri mutluluktan parlıyordur ama endişelidir de. Kralın kızacağını, tepki vereceğini düşünürlerken Kral çok sevinçlidir. Ellerini havaya kaldırır: “Ey güzel Allah'ım sen ne büyüksün! Babam Kral Davit'in de dediği gibi, Aşem benim gücüm ve kalkanımdır. O benim yazgımın parçasıdır, benim kaderimi yönetendir. O’na güvenirim. Uzanırım ve uyurum; çünkü O beni destekliyor. Yüzünün nuru üzerimizde parlasın. Tadın ve görün ki; O ne kadar iyidir. O’na sığınan insan ne mutludur. Her şeyi O yaratır. Her yerde her olayda O'nun varlığı var. Hey insanlar gördünüz değil mi? Hiçbir şeyin bizim elimizde olmadığını. Her varlığımız için Tanrı'ya sonsuz şükürler olsun” diye açıklayarak kızına ve damadına sarılır onların mutlu bakışları altında.
İşte sevgili okuyucularım,
bazen dua ederiz.Gerçekleşme-yince de ‘Tanrı beni duymuyor mu’ deriz. Aslında duyuyor ama cevabı ‘hayır’ oluyordur ve o da yine bizim iyiliğimiz içindir. Tanrı bizleri seviyor ve bunun en hayırlısı olduğunu kavramamızı istiyor. Bilmemiz gereken şeyse; Tanrı istemezse hiçbir şeyin olmayacağı ve Tanrı isterse bir yolunu bulup o işi mutlaka yapacağıdır. O nedenle kendimizi babamızın kollarındaki gibi rahat, güvenli hissederek sadece ve sadece O'na inanarak daha mutlu olmaz mıyız?
Hepinize iyi yazgıların yazıldığı, şansınızın bol olduğu, çok neşeli birbirinden keyifli günler dilerim.