Sayısız aileye yuva olan Karataş Kortejoları hem mimari açıdan hem de sosyal açıdan incelenmeyi hakkeden yapılardı. Bu Kortejolar arasında en akılda kalanlardan olan Urgancıoğlu’nu bir de orada yaşamış olanların ağzından dinleyelim…
Dr.Siren Bora
Karataş’ta ya da diğer adıyla İkinci Juderia’da inşa edilen Kortejoların sayısı, İkiçeşmelik civarında yer alan Kortejoların sayısı kadar fazla değildi. Üstelik Karataş’takiler, İkiçeşmelik bölgesindekilerin aksine, mimari açıdan çeşitlilik de göstermiyordu. 20. yüzyılın başlarından itibaren, Karataş’ta yoksul Yahudi ailelerin yaşadığı Kortejoların sayısı, tahminime göre beş ile yedi arasında olmalı. Yapılan röportajlar ve hazırlanan etütlerden edindiğim bilgiler ışığında, Karataş’ta bulunan Kortejoların bir bölümünün adlarını ve sahip oldukları nitelikleri saptayabiliyorum[1]: Konak yönünden Mithat Paşa Caddesini girildiği zaman sağda, önce Bahri Baba Gazinosu (1940’lı yıllarda) sonra, Halkevi binası (şimdiki Devlet Tiyatrosu binası), sonra İzmir Karataş Lisesinin hemen karşısındaki alanda yer alan, Rıza Bey Aile Evi[2] ile El Hangras Kavras ya da El Han de Las Kavras (Keçiler Hanı) adlı iki Kortejo yer alıyor. Her ikisi de, ana yoldan girilen, geniş bir avlu (kimileri tarafından bu alanın küçük dar bir sokak olduğu iddia edilmekte) içerisinde her iki tarafı tek göz odalardan oluşan, avluda tulumbası olan ve arkasındaki sahilde kayıkların bağlı olduğu iki katlı sosyal konutlar. Urgancıoğlu Yahudihanesi’nin bulunduğu yer, Eshot Sayaç Atölyesi’nin karşısındaydı. Dördüncü Kortejo, Urgancıoğlu’nun kuzeyinde bulunuyordu. Küçük bir sokak üzerinde, sıra evlerden oluşan Kortejonun cephesi son derece dardı. O küçük sokak ise, denizde sonlanmaktaydı. Kortejoda yaşayan Yahudilerin hemen hemen tamamının, mum imalathanesinde çalıştıkları söyleniyor. İzmirli bir Yahudi’den Karataş’ta olduğunu öğrendiğim, Kortejo Bazbana’nın, bölgedeki yerini ve hakkındaki ayrıntıları saptayamadım. Kortejo Bazbana, önceki yıllarda, Karataş’ın dik yamacının kıyısında yer alan ve yamaç boyunca uzanan, Asansör Kulesinin de önünden geçerek o alanı arka mahalle denilen mahalle’ye bağlayan sokağın üzerinde yer alan Kortejo olabilir[3]. Öğrendiğime göre, bu Kortejonun önde ve arkada olmak üzere, iki giriş kapısı bulunuyordu. Ortadaki avlunun zeminine beton dökülmüştü. Avlunun üç tarafında ise peş peşe odaların sıralandığı iki katlı bina ve onun ortasındaki avluda - büyük bir olasılıkla - bir köşede umumi bir tuvalet yer almaktaydı[4].
Urgancıoğlu'nun deniz kıyısına açılan kapısının önünde Nilgün Meriç ve Hüsniye Arslanoğlunun çocuklukları(tahminen 1960'lı yıllar)
Karataş’ta Urgancıoğlu (Yahudihanesi) Apartmanı:
Karataş Kortejoları, 1950’li yıllardan itibaren Yugoslavya’nın Müslüman Türk göçmenlerine ev sahipliği yapmaya başladı[5]. Konuklarım, Yugoslavya göçmeni bir ailenin kızı olan Hüsniye Arslanoğlu ile yine Yugoslavya göçmeni bir aileye mensup 1961 doğumlu Nilgün Meriç. Her ikisi de 1960’lı ve 1970’li yıllarda aileleri ile birlikte Urgancıoğlu’nda kalmışlar. Hatta Hüsniye Hanım, 1958 yılının aralık ayında Urgancıoğlu’nda doğmuş. Arslanoğlu ailesi 1974, Meriç ailesi ise 1971-72 yıllarında (tarihi hatırlayamıyor) buradan taşınmışlar. Anılarında kalan çocukluk günlerini birlikte anımsadık:
Urgancıoğlu Karataş Lisesinin tam karşısında denizin hemen kenarında ve Site Sineması ile Deniz Kuvvetlerine ait askeri bir binanın arasında yer alıyordu. Site Sinemasının hemen yanında bir dar sokak vardı. Sokağın bir köşesinde Site Sineması diğer köşesinde ise, eski Eshot binası (Eshot Sayaç Atölyesi) yer almaktaydı. Eshot binasının hemen yanında ise, tek katlı ve girişinde üzerinde kocaman demirden halkalar olan büyük tahta kapısıyla bir Kortejo yer alıyordu. İçeride avlunun tam ortasında bir tulumba vardı. Burası El Hangras Kavras (Keçiler Hanı) denilen Kortejo olmalı. Bugün Eshot binasının yerini Nevval Salih İşgören Sanat Merkezi almış. Diğer tarafta da Askeri binanın yanında bir başka Kortejo vardı. Hüsniye Arslanoğlu’nun çizdiği krokiye göre, Mithat Paşa Caddesi üzerinde bugün Atatürk Kültür Merkezinin bulunduğu yerden Urgancıoğlu’na kadar olan hat üzerinde El Hangras Kavras dahil üç Kortejo yer almaktaydı.
Urgancıoğlu’na büyük ve süslü bir demir kapıdan giriliyordu. Girişteki 11 basamaklı merdivenden inildiğinde ortada büyük bir avlu yer almaktaydı. Avlunun dört tarafı bina ile çepeçevre sarılmıştı. Ön cephe üç, diğer cepheler ise iki katlıydı. Ayrıca ön cephede cumba ve balkon vardı. Bir de, 11 basamaklı merdivenin hemen üzerinde Urgancıoğlu’nda tek bir tane olduğunu öğrendiğim cumbalı daire yer alıyordu. Binadaki kiralık odalar sadece Mithat Paşa Caddesine bakan ön cephede en alt katta inşa edilmişti. Onların içerisinde tuvalet yoktu. Bu odalarda yaşayanlar, bina girişinde bulunan 11 basamaklı merdivenin altındaki umumi tuvaleti kullanıyorlardı. Binanın diğer cephelerinde yan yana iki oda ve bir mutfaktan oluşan küçük daireler yer alıyordu. Dairelerin içerisinde mutfağın hemen yanında bir tuvalet vardı. Tuvalet aynı zamanda banyo olarak da kullanılıyordu. Suyun rahat akması için, tuvaletin üzerine ahşap bir mazgal konuyor ve orada banyo yapılıyordu. Başlangıçta (tahminen 1960’lı yıllarda), Urgancıoğlu sakinlerinin kullandığı su kaynağı, Osmanağa suyuydu. Evlerdeki çeşmelerden bu su akardı. Sonra kesildi ve yerini, Halkapınar suyu aldı.
Avluya girildiği zaman, öndeki giriş kapısının tam karşısında deniz kıyısındaki beton dökülmüş rıhtımsı alana açılan bir kapı yer almaktaydı. Urgancıoğlu ile askeri binanın arasında ise, yaklaşık 350-400 metrekarelik üstü açık bir teras vardı. Terasa çoğunlukla çamaşır asılıyordu. Herkesin kendine ait çamaşır ipi vardı. Terasın hemen altında ise, çamaşırhane yer alıyordu. Burada çamaşır yıkamak için beton yalaklar, tulumba, çamaşır kazanları, çamaşırın kaynatılması için gerekli olan odunların istiflendiği odun deposu, dört tane umumi tuvalet ve yaklaşık olarak 35- 40 metrekare ebatlarında boş bir oda vardı. Ayrıca terasın altında, büyük bir olasılıkla kazanların üzerine konulduğu ocaklar ya da ateş yakılabilecek uygun bir yer de olmalı. Ayrıca, Urgancıoğlu’ndan cenaze kaldırılacağı zaman, vefat eden çamaşırhane bölümünde yıkanıyordu. Yaz geceleri ise, hava çok sıcak olduğu için, teras yatak odası işlevi görüyordu. Urgancıoğlu sakinleri burada uyuyorlardı. Sünnet düğünleri, avluda yapılıyordu. Anlattıklarına göre, oldukça eğlenceli oluyormuş. Yazları denize giriliyor fakat günün belli saatlerinde şehrin atıkları denize verildiği için o saatlerde denizde olmaktan kaçınıyorlardı. Çocuklar hep bir arada vakit geçiriyordu. Hatırladıkları kadarıyla oynadıkları oyunlar, beş taş, gazoz kapaklarıyla oynanan bir oyun, saklambaç ve çelik çomak.
Solda Hüsniye Arslanoğlu sağda Nilgün Meriç
1960 ile 1970 yılları arasında Urgancıoğlu’nda kalanların mesleki profili şöyleydi: Erkek berberi, Denizyollarında biletçi, PTT memuru, mobilyacı, elektrikçi, avukat, öğretmen, terzi, TCDD memuru ve bir İktisadi İdari Bilimler Akademisi öğrencisi. Ayrıca işyeri olarak avluyu kullanan ve orada ayakkabı tamir eden bir çingene çift vardı. Burada yaşayan Yahudi aile yoktu. Hüsniye Arslanoğlu ve Nilgün Meriç, Karataş’ta müstakil evlerde yaşayan Yahudilerden söz ettiler. Ayrıca, biri boyoz (Boyozcu Avram olmalı)[6] diğeri ise taksitle havlu, çorap, çamaşır satan iki İzmirli Yahudi’yi anımsıyorlar. Hatta Hüsniye Arslanoğlu’nun annesinin, taksitle mal satan Yahudi satıcıya hâlâ borcu varmış. Urgancıoğlu sakinlerinin mesleki profili, 1960’lı ve 70’li yıllarda çoğunlukla orta sınıfın burada kaldığını kanıtlıyor. Hüsniye Arslanoğlu ve Nilgün Meriç de, oradan Urgancıoğlu Apartmanı olarak söz ediyorlar. Anlaşıldığına göre, Kortejolarının asıl sahipleri olan Yahudiler ayrıldıktan sonra[7], Karataş Kortejoları içerisinde biraz eli yüzü düzgün olanlar, apartman veya apartman daireleri adı altında kiraya verilmeye başlanmış.
Kortejolardan geriye bozulmadan kalan, sadece komünal yaşam tarzı. Aileler arasındaki yardımlaşma ise, üst düzeyde. Sevinçler, üzüntüler bir arada yaşanıyor. Bir arada eğleniliyor, bir arada yas tutuluyor. Gerekiyorsa yemekler, giysiler paylaşılıyor. Ebeveynlerin hepsi, adeta her bir çocuğun annesi babası gibi. Çocuklar kardeşmişçesine bir arada büyüyorlar. Urgancıoğlu’nun caddeye açılan bir kapısı var. O kapı kapandığı zaman, Urgancıoğlu adeta kocaman bir yuva. Orada kalanlar da, kocaman bir ailenin üyeleri.
İzmir’in bir portresi çizilecek olsa; mutlaka kentin duyu organlarından biri olarak resmedilmesi gereken Kortejolar, yoksulların barındığı mekânlardı. İzmirlilerin hafızasına kazınan bu imge nedeni ile kentte ilk apartmanlar inşa edildiği zaman, onların İzmir halkı tarafından Kortejolara benzetilerek hor görüldüğü anlatılıyor. Basmane ve İkiçeşmelik bölgesinde hâlâ kullanılabilecek durumda olanlar, bugün yoksullara, evsizlere ve büyük bir olasılıkla Suriye göçmenlerine ev sahipliği yapıyor.
Yazının 2. Bölümü:
Göçmenlere yuva olan Kortejolar 2: İzmir’e Yönelik Yahudi Göçleri
[1] The Jewish Cortejos, http://moreshetshazar.com/images/projects/cortijos.pdf. s.6-7. Karataş’taki bu mütevazı sayı, İkiçeşmelik’te yüzlere yükseliyor.
[2] Tarık Dursun K’nın “Rıza Bey Aile Evi” adlı romanında söz edilen yerdi. Anlaşıldığına göre, Karataş Lisesi’nin karşısındaki alanda birbirine yakın birden fazla Kortejo yer almaktaydı. Rıza Bey Aile Evi, bunlardan sadece biriydi.
[3] İsrail’de Bat Yam’da yaşayan ve Yafo’daki sinagogun hazanı olan Avram Bereşit ile 30/10 2014 tarihinde yaptığım görüşme sırasında, Asansör Kulesi’nin yakınında yer alan söz konusu Kortejo hakkında bilgi sahibi olabildim. Avram Bereşit 302 sokak (Dario Moreno Sokağı) 10 numaralı evde doğmuş ve İsrail’e göç edinceye kadar bu adreste yaşamış. Kortejo’nun bulunduğu sokak, günümüzde heyelan tehlikesi nedeni ile gidiş gelişlere kapatılıp iptal edilmiş.
[4] İzmir Kortejoları hakkında daha ayrıntılı bilgi için bkz. Siren Bora, Bir Semt Bir Bina: Karataş Hastanesi ve Çevresinde Yahudi İzleri, İzmir Nisan 2015, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Kitaplığı yay. Ünik Binalar Serisi 5.
[5]1923 ile 1933 yılları arasında Yugoslavya’dan Türkiye’ye 108.179 serbest göçmen gelmişti. İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında göçün yönetim tarafından yasaklanması sebebiyle göçler oldukça azalmış, 1934-1949 yılları arasında 3.139 kişi gelmişti. 1950’li yıllardan itibaren Yugoslavya’dan tekrar serbest göçmen gelmeye başlamıştı. 1952 yılında başlayan ve giderek artan bir yoğunlukta devam eden bu göçlerde tamamı serbest göçmen olmak üzere 1950-1958 yılları arasında 104.373 olan göçmen sayısı 1967 yılına kadar 175.392’ye ulaşmıştı. Bkz. Yusuf Sarınay, “Cumhuriyet Döneminde Balkan Ülkelerinden Ankara’ya Yapılan Göçler (1923-1990)”, S.359-360. http://atam.gov.tr/wp-content/uploads/05-yusuf-sarinay.pdf.
[6] Ayrıntılı bilgi için bkz. Avram Ventura, Belleğin Tozlu Sayfalarında Karataş, İzmir (1. Baskı) Mart 2011.
[7] Pek çoğu İsrail’e göç etti. Karataş’ta oturan Yahudilerden maddi olanakları iyi olanlar ise, Alsancak’a yerleştiler.