Günümüzde artık yaygınlaşan Cruise turları, seyahat severlere, benzersiz bir deneyim sunuyor. İstanbul’dan hareket eden turların da artmasıyla, bu seyahat türü, daha ulaşılabilir hale geldi
Farklı turizm ve seyahat türleri bulunur. Örneğin hastaneleri ünlü olan ülkelere gidip, ameliyat yaptırma amaçlı sağlık turizmi, nehirleri veya dağları ile ünlü ülkelere yönelik, rafting veya tracking amaçlı doğa turizmi, damak çatlatan lezzetleri tatmak amaçlı yapılan gurme gezileri, farklı seyahat türleri arasında sayılabileceklerden bazıları…
Cruise turizmi de bu türlerden biri. Bu yazımda yaptığım Cruise seyahatlerimin deneyimlerini paylaşıp aktarmak istedim. 1980’li yılların başında, televizyonda Love Boat dizisini izlediğimizde bu tür tatillere özenir, o yıllardaki en görkemli gemilerden biri olan Pacific Princess’i izlerken imrenir, Metin Ersoy’un “Ah bu gemide ben de olsaydım” şarkısını mırıldanırken, bir gün bu tür lüks bir seyahati gerçekleştirme hayallerine dalardık.
Öyle bir tatil köyü düşünün ki, beş - altı bin kişiyi aynı anda misafir edebilsin, misafirlere hizmet veren personel sayısı da yaklaşık iki bin kişi olsun ve bu nüfusun tamamı bu tatil köyünde barınsın. Her sabah farklı bir liman ve/veya şehirde uyanabileceğiniz yüzen bir tatil köyü olsun. Şimdi bu yüzen, ilginç tatil köyünün detaylarına gelelim...
Farklı zamanlarda farklı bandıralı gemilere binme fırsatı elde ettim. Gerek MSC’ye bağlı gerek Royal Caribbeanfirmasının, gerekse Silja Line’ın muhtelif gemileri ile seyahat ettim. Genel olarak mantık aynı olsa da, gemilerin işletme ve hizmet zihniyetleri birbirlerinden biraz farklı. Kaptanından güvenlikçilerine, garsonlarından oda temizlikçilerine, aşçılarından barmenlerine, sağlık personelinden çımacısına kadar, gemilerin personeli, yirmiden fazla farklı ülkeden gelip hizmet veriyorlar. Aralarında Türklerin de bulunduğu, Asyalı, Uzakdoğulu, Afrikalı, Avrupalı ve Güney Amerikalı mürettebat ve ekip ile tatile çıkmak için dünyanın dört bir yanından katılan yolcular, gemide adeta Birleşmiş Milletler Konseyi’nin bir örneğini oluşturuyorlar.
Dünyanın en büyük yolcu gemisi, Allure of The Seas’den bahsetmek istiyorum. Beş - altı bin yolcunun bir anda gemiye binişini hayal edin. Bir uçağa bile binerken, yaklaşık 200 yolcu, havaalanında check-in yapmak için en az yarım saat ile bir saat arası vakit harcar. Hâlbuki beş bin kişilik gemiye binerken boarding işlemi en fazla bir saat sürüyor. Büyük hızla ilerleyen bir kuyruk sistemi ile valizleriniz alınıp, check-in işlemleriniz yapıldıktan sonra, pasaport kontrolünden geçip gemiye biniyorsunuz.
Gemiye giriş, cafe ve restoranların yanında, şık mağazaları bulunan, adeta Bağdat Caddesini andıran, Royal Promenade olarak adlandırılan, çarşı / gezinti katından yapılıyor. Etrafımıza şaşkınlıkla bakınırken, gemide miyiz yoksa Nişantaşı’nın şık bir caddesinde miyiz anlamaya çalışırken, ilk şoku atlattık.
GEZİNTİ / ALIŞVERİŞ / YEMEK
Gemiye ayak basmanın verdiği heyecan ve coşkuyu atlatmanın ardından, kamaralarımıza gittik. Gemi içinde muhtelif metrekarelerde, balkonlu, koridora bakan, pencereli, okyanus manzaralı, Suit tarzında kamaralar mevcut. Biz, balkonlu kamaraları tercih ettik. Yirmi iki metrekare büyüklüğündeki odada, en az dört kişinin rahatlıkla oturup keyif yapabileceği bir balkon mevcut. Bir masa, iki sandalye olan balkonda kahvenizi içebilir, içeceğinizi yudumlarken geminin yanaşmasını ya da demir alıp kalkışını keyifle izleyebilirsiniz. Tur dönüşü yorgunluğumuzu, balkonda oturup denizi izleyerek atardık. Seyir halindeki geminin denizde süzülüşünü balkondan izlerken, gecenin sessizliğini dinlemek çok keyifli olurdu.
Yirmi iki metrekarelik odada, iki kişilik yatak ve komodinler, ufak bir kanepe ve önünde sehpa, duvara yapışık küçük bir yazı masası, üzerinde duvara monte edilmiş televizyon, bir haftalık kıyafetlerinizi rahatlıkla asabileceğiniz gardırop, duşakabini bulunan tuvalet yer alıyordu. Küçük ancak konforlu bir yaşam alanı olarak tasarlanmış odalarda çok rahat ettik.
Valizlerimizi alıp, kamaralarımıza yerleştikten sonra, akşam yemeği yiyeceğimiz restoranın yolunu tuttum. Kalabalık bir grup olduğumuzdan, en azından masalarımızın birbirine yakın olması için, rezervasyon yapmaya gittim. Alakart restoranda, akşamları iki oturum halinde servis yapılıyor; birincisi saat 19.00’da, diğeri 21.00’de başlıyor. Daha önceki tecrübelerimizden yola çıkarak, ikinci oturumu tercih ettim. Sekizli ya da onlu masalardan oluşan dört masanın yan yana rezervasyonunu yaptırıp masalarda oturacak kişilerin isimlerini yazdırdım. Sabah ve akşamları alakart olarak hizmet veren bu restoran, beş yıldızlı bir otelin balo salonundaki düğün yemeği şıklık ve düzeninde gerçekleşiyor. Her birinden en az üç - dört çeşit bulunan giriş, ara, ana yemek ve tatlıdan oluşan menüler seyahat boyunca her akşam değişiyor. Kaşer yemek tercih edenler, bir gece evvelden bildirmek kaydı ile böyle bir servis alma şansına sahipler. Yemekten bahsetmişken gemideki diğer alternatifleri de belirteyim. Gemide muhtelif katlarda, muhtelif manzaralarda, ücretsiz olarak hizmet veren açık büfe cafe ve restoranlar bulunuyor. Bunların yanı sıra, farklı konseptli -örneğin Meksika, Arjantin Steak, Sushi gibi- değişik lezzetleri tadabileceğiniz restoranlar da mevcut. Ancak bunlar ücret karşılığında hizmet veriyor.
Akşam yemekleri için rezervasyon yaptıktan sonra arkadaşların beklediği Promenade yani gezinti caddesine gittim. Gemiye binmeden önce, oteldeki sabah kahvaltısından beri hiçbir şey yemediğimiz için, bir şeyler atıştırmaya karar verdik. Kimimiz kahve içip, kek, kurabiye, pasta yerken, kimiz de pizzacıdan pizza ve içecekle açlığımızı geçiştirip, dünyanın bu en büyük gemisini keşfe çıktık.
Bulunduğumuz kattaki caddede birçok markanın mağazası, muhtelif eşyalar satıyordu. Kimilerinde giyecek, çanta ve ayakkabılar, kimilerinde takı, saat, kalemler, kimilerinde kokusu metrelerce öteden sizi çeken kozmetik ürünler satılıyordu. Sigara, içki ve puroların müşterilerin beğenisine sunulduğu mağazalar ile geminin isminin ve resminin bulunduğu mıknatıs, bardak, tişört, şapka gibi sayısız ürünün satıldığı hediyelik eşya dükkanları da mevcuttu. Dünyaca tanınmış bir kahve markasının cafesi, gezi boyunca tüm gün ücretsiz olarak faydalanabileceğiniz bir pastane ve bir pizzacı da bulunuyordu. Caddenin ortasında eski model antik bir araba, markasının reklamını yapıyorken, o koca cadde üzerinde ufacık duran bu araba caddenin ne kadar büyük ve ihtişamlı olduğunu vurguluyordu. Bu cadde üzerinde, üç kat arası hareket edip, aşağı yukarı inip çıkan Rising Tide Bar olarak adlandırılan bir de bar bulunuyordu. Sizler içkinizi yudumlayıp sohbet ederken, bar, ses ve ışık gösterileri eşliğinde bir aşağı bir yukarı, ağır ağır hareket ediyor, sizler de bu arada değişik bir deneyimi yaşayabiliyorsunuz. Bu katta ayrıca yolcuların birçok ihtiyaç ve isteklerini dile getirdikleri, soru ve beklentilere cevap verebilen, beş - altı ayrı dilde hizmet veren personelin bulunduğu bir danışma merkezi de bulunuyordu. Bu merkez, Şabat duası için salon istediğimizde, yanaştığımız limanlarda yapacağımız turlar hakkında bilgi istediğimizde, ilaca ihtiyacımız olduğunda bize yardımcı oldu.
Geminin bu kalabalığına ve yoğunluğa cevap veren, katlar arası çalışan, yirmiye yakın asansör vardı. Kamaraların bulunduğu katların haricinde, aktivitelerin yapıldığı, dört - beş kat bulunuyordu. Örneğin 17. katta bulunan seyir güvertesinde dört yüzme havuzu, yanlarında sekiz - on jakuzi, güneşlenme alanları, havuz barlar, yürüyüş ve koşu parkuru, bu katlarda yer alan etkinlik alanlarından bazılarıydı. Bir kat üste, yani 18. katta, mini golf sahası, tenis kortları, basketbol sahaları, havuz içinde yapabileceğiniz sörf simülatörü, dağcılığa meraklı olanlar için tırmanma duvarı, tel üstünde kayıp gemiyi baştanbaşa geçebileceğiniz adrenalin tutkunları için Zip Line bulmak mümkündü. Bir diğer kat ise, New York’taki gerçeğinin küçük bir minyatürü olarak hazırlanmış Central Park katıydı. İçindeki canlı tropik ağaç ve çiçekler, kuş sesleri, oturma grupları ve bu kata özel cafe ve restoran, huzurlu bir ortam yaratıyordu. Seyahat boyunca her gün, en az bir - iki defa buraya gelip, keyifli molalar veriyor, kahvaltı sonrası kahvemizi bu parkta içiyor, akşamları yatmadan evvel, ertesi günün programını kararlaştırmak için burada toplanıyorduk. Hatta gemide bulunduğumuz tarihe denk gelen Tu Bişvat Bayramını, mezmurlar, şarkılar ve eğlenceler eşliğinde bu Central Park’ta kutladık.
ETKİNLİKLER / EĞLENCELER
Gemide tüm gün aktivite ve gösteriler devam ediyor. Zaman zaman havuz başında dans kursları düzenlenirken, peçete katlama, karpuz süsleme gibi el becerileri öğretiliyor. Her gün bingo oyunu, en seksi erkek, havuza en güzel göbek üstü atlama gibi komik, neşeli ve eğlenceli yarışmalar yapılıyor. Çocuklar için ise eğitmenler kontrolünde mini kulüp, onların sevdiği sosisli, hamburger, patates tava, dondurma gibi yiyecek servisi veren bir büfe de bulunuyor.
Meraklıları için ücretli olarak hizmet veren, masaj yaptırabileceğiniz SPA da mükemmel. Fitness ile ilgilenenler için spor salonunda tüm aletler mevcut. Yoga seansları gün içinde birkaç kez tekrarlanıyor. Hilal düzenindeki Opal Amber Theater adındaki tiyatro salonunda, bazen akşam yemeği öncesi bazense yemek sonrası yapılan gösteriler Brodway’i andırıyor. Buz pateninden tutun da, dünyaca tanınmış müzikallerin bir özetinin canlandırıldığı şovlar sahneleniyor. Akrobatik su gösterileri ise açık havadaki Aqua Theater’de yapılıyor.
Canlı ya da makinelerde kumar oynamaya meraklı olanlar için Casino, gemi seyir halindeyken hizmet veriyor. Casino girişinde yer alan galeride resim ve heykel sergisi gezilebiliyor. Gençler ya da kendini genç hissedenler için Disco da sabahın ilk ışıklarına kadar müzik çalıyor.
Yetkililerden, cuma akşamı, Şabat duamızı yapabileceğimiz bir salon istedik. Geminin burnunda,18. katta yer alan, harika manzaralı bir salon tahsis edildi bize. Sinema dizilimi sandalyeleri ve ufak bir tevası bile vardı. Salona girdiğimizde güzel bir sürpriz bizi bekliyordu. Amotsi yapmamız için iki Hala ekmeği, Kiduş yapmamız için kaşer şarap, kipa ve dua kitapları önceden hazırlanmıştı. Böyle bir talebimiz olmamasına rağmen, bu şekilde hazırlık yapmaları bizi mutlu etti. Bizim girişimimiz ile gerçekleşen bu Şabat organizasyonuna katılan İsrailli, Kanadalı, Amerikalı, Arjantinli ve Meksikalı Yahudi misafirlerle birlikte söylediğimiz Arvit duası o kadar keyifli geçti ki, ertesi sabah Tefila için yeniden sözleştik.
Cruise tatilini başta orta yaş ve üstü kişilere olmak üzere, herkese hayatlarında bir kez bile olsa yapmalarını şiddetle tavsiye ediyorum. Bir taraftan cruise deneyimini ve keyfini yaşarken diğer taraftan çok kısa bir zaman diliminde, birkaç ülke ve şehri gezip görme fırsatınız oluyor. Artık günümüzde, İstanbul çıkışlı destinasyonlar da bulmak mümkün olduğundan bu seyahat şekli daha kolay hale geldi. Böyle bir seyahati yapmak için başka bir liman şehrine uçmanıza da gerek kalmadı.