Türkiye Yahudi Cemaati yönetimi, özellikle gençleri hedefleyen, önemli bir yarışmaya imza atıyor. Türkiye Hahambaşılık Vakfı Logo Yarışması, jürisinde bulundurduğu önemli isimlerle bile dikkat çekmeyi hak ediyor. Biz de bu yarışmayı, jüri başkanı ve reklamcılık duayeni Yakup Barouh’la konuştuk; detayları kendisinden öğrendik.
Logo yarışması ihtiyacı nasıl doğdu?
Hahambaşılık müessesesi, kendisini yıllardır hukuki bir zemine oturtma mücadelesindeydi. Şimdi o izin çıktı. İzin çıkınca bunun logosunu yapmanın tam zamanı diye düşündük. Diğer bir deyişle, hahambaşılık resmi bir kimlik kazandı ve bu resmi kimliği taçlandırmak gerekiyordu.
Beyoğlu Hahamhane Vakfı dediğimiz, Türkiye Hahambaşılık Vakfı olarak da sonradan çevirmeye gayret ettiğimiz bir kurum var. Amacımız cemaatimizin gençlerini bu çatı altında daha fazla birleştirebilmek ve ilgilerini arttırmak. Zaman zaman cemaat yönetimine tenkitler geliyor; yönetim, kararları tek başına almakla eleştiriliyor. Bizim artık bunun dışına çıkmamız, bu algıyı kırmamız gerekiyor. Bu amaçla, bu yarışmayı tüm Türkiye Hahambaşılık Vakfı’nın tüm mensuplarına açtık.
Ortaya çıkacak bu logoyla neyi hedefliyorsunuz?
Kendi değerlerimizle Türkiye’nin değerlerini birleştirebileceğimiz bir sistemi yaratmak istedik. Bu sistemi de içimizden çıkan seslerin yaratacağını düşündük.
Yarışmayı nasıl duyurdunuz?
Hahambaşılığın internet sitesi olan www.turkyahudileri.com adresinde duyurmakla başladık. Katılım şartları ve teknik şartlar bu adreste yer alıyor. Sonrasında Şalom ilanı ve farklı kurumlarda asılan posterlerle devam ettik. Hahambaşılık da konuyla ilgili bir mail’i tüm cemaate iletti.
Başvuru sürecinde atlanmaması gereken noktalar var mı?
Başvuru süreci zor değil, ancak herkesin bilmesi gereken bir - iki nokta var. Başvuru formlarında, imzalanması gereken bir yer var. Online başvuru formunu, katılım şartnamesini basıp, altını imzaladıkları zaman iş bitiyor. İkinci olarak, başvuru yeri Hahambaşılık Sekreterliği. İki zarf istiyoruz. Katılımcıların, iki zarfın sahibinin aynı olduğunu kanıtlamak için bir kod oluşturup, iki zarfa da bu kodu yazmaları gerekiyor. Kodun ne olduğu önemli değil. Ancak katılımcıyı ve ismini çağrıştırmaması gerek. Bu kodlar sayesinde ilk değerlendirmeyi, logonun sahibini bilmeden yapacağız. Zarfları açtığımızda, beğendiklerimizin kim olduğunu sonradan anlayacağız.
Bazıları katılım formunun çok karışık olduğundan şikâyet etti. Kendimizi hukuki açıdan garantiye almak mecburiyetindeyiz. Bunu yapmazsak sıkıntılarla karşılaşabiliriz. Bu nedenle kanunun gerektirdiği her şeyi oraya yazmak mecburiyetindeyiz.
Yarışmaya katılacak eserlerden beklentileriniz neler?
Bu konuda çok sayıda soru soran ve bilgi isteyen mail alıyorum. “Hangi renkleri kullanalım? Tema olarak neye yer verelim?” gibi sorular geliyor. Bu tip sorulara yanıt vermek istemiyorum. Çünkü yanıt verdiğinizde sınırı daraltmış oluruz. Biz, herkesin kendi yaratıcılığını değerlendirmek istiyoruz. Katılımcılardan, aşağı yukarı bin yıldır Türkiye’de yaşayan, Musevi toplumunun Türk toplumu ile birleşiminden doğan sentezi ve kültürel bağı yansıtan eserler bekliyoruz.
Logo yapmanın gerektirdiği bir sürü özellik var. Bu özellikler o logonun seçime daha şanslı girmesini sağlayabilir. Katılacak kimselere yardımcı olması bakımından bunlardan birkaçını hatırlatabilirim.
Üç senedir Yeditepe Üniversitesinde branding /markalaşma dersi veriyorum. Orada da ele aldığımız konulardan biri logodur. Literatür bu konuda şunu diyor: İnsan, logolara iki gözle bakar. Logonun varlığının en önemli özelliği gözün hemen kapabilmesi olmalı. Bunun için de iki gözün yan yanayken oluşturduğu dikdörtgene oturması, algılanmayı kolaylaştırır. Özellikle yurt dışındaki ünlü firmaların logolarına baktığınızda yüksekliği olan logoların zamanla yatay dikdörtgene doğru dönmeye başladığını görürsünüz. Ancak bu demek değildir ki yüksekliğine olan logolar ya da kare olan logolar kabul edilmeyecek. Ancak yatay dikdörtgen logolar, küçüldüğü anda daha rahat yerleşime kavuşuyor. Burada oranlar da önemli. Oranlar yanlış olursa, güzel bir logo çıkabilir ancak kullanımda sıkıntı olabilir. Logonun kartvizite, antetli kağıtlara yerleşmesi, gazete-dergi ilanlarında rahat kullanılabilmesi için oranları önemlidir.
Bir diğer önemli özellikse sadelik… Günümüzde dünyada tutulan ve hatırlanan logoların çoğunluğu sade logolar olduğu için hatırlanır: Nike bunun en güzel örneğidir.
Üçüncü nokta ise renkler. “Mavi mi kullanalım?” şeklinde sorular geliyor devamlı. Oysa hahamların giysilerinde kullandığı renk mordur ve çok da güzel bir renktir. Neden mor olmasın? Ancak bu ifadem “Mor kullanılsın” demek değildir. Logo kaideleri der ki, bir logoda üçten fazla renk olmamalı. Örneğin, Coca-Cola’yı düşününce aklınıza hemen kırmızı gelir, başka bir renk hatırlamazsınız.
Günümüzde yaratıcı olmak adına kullanılan renklerde farklı şeyler görüyoruz. Mesela degradeler… Ancak, bu renkler baskıda sorun oluyor. Ayrıca, logo küçüldüğünde o degradeler karışıyor, çamur gibi oluyor. Zaman zaman, biz de ajans olarak müşterilerimiz için özel renkli logolar yaptığımız zaman, o rengi büyük miktarda üretip, baskıyı yapacak matbaaya sağladık; her baskıda aynı renk elde edilebilsin diye. Tabii bu bizim için geçerli değil ama sade ve net renkler, bu işin en önemli özelliklerinden.
Tipografiye, yani yazı karakterine gelelim… Yazı karakterinde bir avantajımız var; üç harfli bir kısaltmamız var. Yalnız onlarla yapılan bir logo bile işe yarayabilir. Bazı logolar yalnız harflerden meydana gelebilir. Mesela ‘İ’ harfinin üzerine küçük bir yıldız koyarsınız, tüm hava birden değişir. Ancak tipografide çok hareketli karakterler burada çok geçerli değil gibi duruyor. Her şeyi yalın düşünmek gerek. Küçülünce ne kadar net olacak? Çok ince yazarsan kartvizitin üstünde nasıl duracak? Yani sadece görüntü değil, uygulanabilirliği de çok önemli. Antetli kağıt yapılacak, zarf yapılacak, internet sitesinde kullanılacak… Belki bugün sadece bir kartvizitin üzerine basarken, öbür gün dev afiş yapacağız… Tüm bunların göz önünde alınması gerekir.
Ve son olarak da özgürlük... Bu logoları hazırlayacak kişilerin özgür olmalarını, özgürce davranmalarını istiyoruz. Tüm bu söylediklerimi topladığımız zaman bazı şeylere cevap veriyorum ama aslında bir şeye de cevap vermiyorum. Söz konusu olay logo olduğunda, birinin sorusuna cevap vermeye kalktığımızda yönlendirici olabiliyorsun. Ve bu durum sıkıntı yaratabiliyor.
Şöyle bir örnek vereceğim: Sen beni bu gözlüklerle görüyorsun; karşında benim belirli bir imajım var. Kalkıyorum ve bu gözlüğümü değiştiriyorum, farklı bir gözlük takıyorum. Görünüşümde hiçbir değişiklik yok ama imajım değişti; profesör edasına girmiş oldum. Sonra tekrar gözlük değiştiriyorum ve güneş gözlüğü takıyorum. Burada da kara gözlüklerle biraz farklı bir adam oldum. Yani bir insanda bir gözlük bile karakterini, imajını bir anda değiştirebiliyor. Bunun gibi, logoda da küçük bir oyun, bir ekleme, bir harfi ters yazma bile her şeyi değiştirebilir.
Katılımla ilgili kriterleriniz neler?
Öncelikle şunu söylemeliyim ki bir çocuk bile iki çizgi ile bir logo yapsın, onu da kabul edip değerlendireceğiz. Yani sadece sanatçılar, artistler katılsın değil bizim amacımız. Ancak şöyle bir örnek vereyim: Birisi, kara kalemle iki çizgi çizip gönderir, diğeri ise mürekkeple ince ince çalışıp gönderir. Hepsini kabul ediyoruz. Ancak bir renklisinin, bir siyah-beyazının yan yana konulması lazım. Bir büyük ebadının, bir küçük ebadının bir arada çalışıp verilmesi gerekir ki eşitsizlik olmasın. Ayrıca, bir katılımcının üçten fazla logo ile katılmasını istemiyoruz.
Özgürlük dediniz…
Diğer jüri üyeleri aynı şekilde düşünür mü bilmiyorum ancak benim bir düşüncem var: Yaratıcılık sıfırdan olmaz. Yaratıcılık inceleme gerektirir. Bu bakımdan bu logoyu hazırlayacak kimselerin incelemelerini yapmaları gerekir. 12-13 yıl önce, hahambaşılık logoyu andıran bir şey istemişti benden. Ben de hahambaşının boynunda asılı olan ve On Emir’i temsil eden altından yapılmış objeyi alıp, grafikerlerin yardımıyla değişik bir şekilde çizerek kullandım. Bir dönem, toplantılarda, mor kipaların üzerine bu şekil basılıp kullanıldı. Örneğin, biz genelde bu topraklarda tarihimizin başlangıcını 1492 yılı olarak kabul ediyoruz. Bazıları “1000 yıldır buradayız” diyor. Belki de bazı rakamları devreye sokmak gerek. Biz ajans olarak ‘100 yıllık ajans’ sloganını kullanıyoruz. Bunun gibi, 500 yıllık bir toplum imajı verilebilir. Yani, yaratıcılığın sonu yok. Düşüncenin de sonu yok. Ama bu demek değildir ki “Logoda 500 yıllık geçmişi vurgulamak çok önemlidir” diyorum. Dolayısıyla içerikle ilgili hiç bir yönlendirme yapmak istemiyorum. Bakalım insanlar bizi nasıl görüyor?
Artık Türkiye’de ve toplumumuzda, gençlerle belli bir yaşın üzerindekiler arasında çok fark var. Gençlik çok değişik düşünüyor, çok yaratıcı düşünüyor. Oğlumla kendi işimde birlikte çalışıyorum. Devamlı kavga ediyoruz. Ancak kavga fikir kavgası... Bu da bir güzellik getiriyor işe. Burada da gençlere ihtiyacımız var. Bakalım onlar ne düşünüyor ve nelerle gelecekler?
Katılımcılara söylemek istediğiniz başka bir şey var mı?
İçinde yaşadığımız toplumu rahatsız etmeyecek bir logo olmasını göz önünde bulundurmamız lazım. Katılacak kimselere hep şunu söylüyorum: Korkmayın, katılın. Bu jüriyi bir daha bulamazsınız.
Oluşturduğunuz jüri de çok önemli isimlerden oluşuyor...
13 kişilik jüriyi toplamak için epey uğraştık. Beş reklam ajansı üst düzey yöneticisini aynı jüride görmek çok zordur. Diğer jüri üyelerimiz pazarlama profesyonellerini, fotoğrafçı ve mimarları da kapsıyor. Bence jüri üyelerimizin her biri çok önemli isim. İyi bir takım kurduk. Takımın içinde farklı görüş açıları olan insanlar var. Fikir çatışması mutlaka olacak, bu da çok güzel bir şey.