Zumbi and Belfie… Çizgi roman kahramanları gibi… Biraz Picasso etkisi, biraz da Kooning etkisi… Zamanın kıvrıldığı, antik Afrika efsanelerinin güncel ve modern olanla karıştığı, siyahla beyazın renklerle yoğrulduğu neşeli bir sergiye kapılarını açmış bu sefer Galerist. Sergi, 21 Kasım’a kadar izlenebilir.
Galerist ilk defa bir sanatçıyı direkt sergi alanında çalışmaya davet ediyor. Bir rezidans çalışması. ‘Artist-in-residence’ programları sanatçıları, akademisyenleri, küratörleri ve diğer yaratıcı insanları alıştıkları çalışma alanlarından, sorumluluklarından uzak, faklı mekânlarda üretmeye davet etmektir. Böylelikle yaratıcı kişiler, değişik bir kültürü tanıma ve feyiz alma şansına eriyorlar.
Zumbi and Belfie, İngiliz genç sanatçı Daniel Crews-Chubb’ın Galerist’in daveti üzerine, İstanbul’dan ilham alarak yarattığı Galerist’e özel sergi.
Serginin ana eserinin, sanatçının 3-3,5 saatlik bir çalışma sonucu doğrudan galerinin duvarına yaptığı çalışma olduğunu söylemek mümkün.
“Bu aslında bir sanatçı olarak yaptığım ilk duvar çalışması. Bu anlamda benim için çok hoş bir iş oldu. Doğal olarak duvarda çalışmak çok doğrudan bir çalışma idi. Eseri boyarken çok keyif aldım.”
Daniel’in çalışmasında aldığı keyfi Galerist’in Tepebaşı Meşrutiyet Caddesi üzerindeki ana merkezinde olduğu kadar, Şişhane ile Galata’yı birbirine bağlayan Müellif Sokak’taki 19.yüzyıl son dönemine ait tarihi bir binanın girişindeki ve stüdyo olarak niteledikleri geniş vitrinli küçük galeride de gözlemlemek mümkün. Zira sanatçı ‘Zumbi and Belfie’ sergisinde yer alan diğer eserlerini yarattığı ve bir stüdyo olarak kullandığı bu mekânı, halihazırda sanatçının çalıştığı zamanki halini yansıtır bir enstalasyon yapmış. Üstelik bu stüdyoda sergilenen videodan sanatçının duvar resminin üretim aşamalarını takip etmek mümkün. Tahta merdiveninin üzerine kurulmuş, bir, elindeki telefona bakıyor; bir, duvara fırça darbeleri ile resmini tamamlıyor.
“Evet, karakterlerimi daha evvel nasıl çizdiğime bakıyorum.” Zira Daniel’in sanatı, aynı karakterlerin farklı dönemlerdeki dönüşümü üzerine gelişmekte.
Duvar resimleri ile ilgili sorun, kanımca, mağara duvarlarında unutulmuş ve sonradan keşfedilen resimlerin haricinde, sergi sonrasında imha edilmek zorunda olması.
“Evet. Haklısın; ama duvar resimlerinin fotoğraşarı da bu çalışmaların yapılmış olduğuna dair önemli belge niteliğinde. Ayrıca, ben bu çalışmayı yaparken Galerist duvar resminin yapılma sürecini videoya çekti. Bir süre sonra youtube’da yayınlanacak. Dolayısıyla tam olarak da yok olacağını söylemek mümkün değil.”
Londra’da yaşayan Daniel Crews-Chubb, Chelsea Sanat ve Tasarım Okuluna gittikten sonra yüksek lisansını alternatif bir sanat eğitimi veren Turps Banana Sanat Okulunda aldı. Ressamlar için çok ilginç bir platform oluşturan bu programın okul dışında bir dergisi ve bir galerisi mevcut. Marcus Harvey’in yönettiği bu okul, Harvey’in yanı sıra Damien Hurst gibi önemli genç İngiliz ressamların devam etmiş oldukları çok önemli bir sanat okulu.
‘Zumbi and Belfie’ isimli bu serginin ana karakterleri Bumba ve Akrobat. İkisinin arasındaki ilişkinin muğlaklığı, izleyiciyi neşeli çizgilerin ötesinde düşündürüyor. Kadın ve erkek. Birlikteler mi, ayrılar mı? Birbirini tamamlayan iki yarım mı? Yoksa bir bütünde buluşan iki tam mı? Kavga halindeler mi, yoksa birlikte keyişi oyunlar mı oynuyorlar? Belki de geçmişten beri kültürlerimize işlemiş, farkına bile varmadan dışa vurduğumuz içsel yargılarımızın etkisinde hızlı modern yaşamlarımızda her an değişken bir ilişkinin anlatımı… Bir an en yakın dostumuzun bir sonraki nefeste savaştığımız olabildiği gibi…
Bumba bir Afrika Tanrısı. Afrika geleneğinde yaratıcı Tanrı; ama aynı zamanda kusmuk tanrısı. Geleneğe göre başlangıçta sadece karanlık vardı. Muazzam tanrı Bumba karanlıkta yalnızdı ve su tüm dünyayı örtüyordu. Efsaneye göre Bumba, bir gün büyük bir karın ağrısı ile kıvranır ve ardından, güneşi kusar. Güneşin ısısı ile suyun bir kısmı buharlaşır ve suların altından dünya açığa çıkar. Ancak Bumba’nın karın ağrısı devam etmektedir. Ve tekrar kusmaya başlar: Ayı, yıldızları ve sonra da bazı hayvanları kusarak yaratır. Leopar, timsah, kaplumbağa ve son olarak da bazı insanları.
Peki ya Belfie? “Belfie, Selfi gibi; ama poposunun selfisini çeken bir karakter. Bu anlamda Belfie modern çağın bir karakteri. Dolaysıyla kadim fikirlerle, çağdaş fikirleri bir araya getiriyorum. Mitolojik bir tanrı ile güncel bir imgeyi. Karakterlerin birçoğunu primitif kültürlerden esinleniyorum. Primitif sanat, mitoloji ve antik heykeller... Onları son derece güncel görsel bilgilerle bir arada sunuyorum.”
Bir de Akrobat var bu eserde. Kadim Mayalar ölülerini terakota heykelciklerle gömerlerdi. Bu heykelciklerden biri Akrobat’tı. “Böylelikle ağzının içine elini sokan Akrobat, ayakları başının üzerinde, eserimin önemli karakterlerimden biri oldu.”
Aynı karakterlerin tekrarı var sürekli serginizde… “Evet, tekrarı çok kullanıyorum. Şöyle diyebiliriz, karakter aslında bir motif benim için ve aynı motifi tekrar tekrar farklı düşüncelerde işliyorum. Geçtiğimiz ay yaşadığımız ay tutulması mesela, çok etkiledi beni. Çok güzel görsel bir görüntü idi. Oysa, tutulmaya doğrudan bakmak gözlere zarar verebiliyor. Yani çok güzel ve etkileyici olan zarar verici olabilir. Ben, işte, ilişkilerdeki bu muğlâklığı ele almayı çok seviyorum. Figürler, karakterler arasındaki ilişkinin ne olduğunu tam olarak bilememek… Onlar uyum içindeler mi? Yoksa çatışma halinde mi?
Birbirlerine bakıyorlar, ama dans mı ediyorlar, kavga mı? Sevişiyorlar mı yoksa? İlişkinin ne olduğunu anlayamıyorsunuz. Bu muğlâklık hoşuma gidiyor…”
İstanbul… Aynı karakterlerin değişimi üzerine kurulu olan eserinizi nasıl etkiledi İstanbul? “İstanbul’a ilk gelişim oldu bu. Açıkçası böylesi bir rezidans programı çok keyişi idi. Olağanüstü oldu benim için. Birçok şeyden çok ekilendim. Özellikle de görsel olanlardan. Renklerden. Sokakların renklerinden. İngiltere’de sokaklar hep gri renkte. Oysa İstanbul öyle mi? Bulunduğumuz yörenin sokaklarındaki kırmızımsı pembe taşlar ve şekilleri. Doğrudan eserime girdiler. İngiltere’de yaptığım çalışmalarla buradakileri kıyaslarsanız pembeler, sarılar, şekiller, hemen fark edersiniz. Çok etkileyici bir şehir İstanbul… Şehrin küçük sürprizleri, inanılmaz ilham verici.”
İngilizcede bir birini tamamlamak ile bir biriyle rekabet etmek arasında tek bir harf farkı olduğunu düşünüyorum. Bazen tüm farkın tek bir harfte, tek bir harekette, tek bir göz kırpmasında olabileceğine ve o anın her şeyi sil baştan değiştirebileceğine takılıyor aklım... O tek anı kaçırdığınızda, birbirlerini tamamladıklarını mı yoksa rekabet mi ettiklerini bilemiyorsunuz. Yaşamda da sanatta olduğu gibi her şey mümkün. Aklımda bu cümle dönüp duruyor: “You never know, if they complete each other or if they complete with each other.”
Büyük ebatlarda da çalışıyorsun, ama duvar resmi deyince, bambaşka bir duygu akışı olsa gerek. Kendini nasıl hissettin bu duvar resmini yaparken?
“7-8 yaşlarımda iken annem odamın bir duvarını boyamama izin vermişti. Ben o resmi tamamen unutmuşum. O zaman odamın duvarına dinozorlar ve bir çeşit tarih öncesi jungle resmi yapmıştım. Galeride duvar resmini yaparken o günleri hatırladım. Kesinlikle resimlerimde bir çeşit çocuksuluk olduğu doğru. Zaten çocuk resimlerinin çok dürüst ve doğrudan olduğunu düşünüyorum. O günleri hatırlattığına göre bu serginin çocukluğumla bir bağlantısı var. Çok mutlu bir anın anımsanması.”