13 Kasım saldırılarından sonra Eric Gozlan ile dinin siyasallaşması, radikalleşme, dinler arası diyalog ve Ortadoğu’da barış üzerine kısa bir söyleşi yaptık.
Ekonomist Gozlan, Avrupa Konseyinde çalıştıktan sonra sosyal ilişkiler ve dinler arası diyalog üzerine aktif olarak çalışmalar sürdürmekte.
Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?
1964’te doğdum. Hayatımın büyük çoğunluğunu İsrail’de kibutzlarda geçirdim. İlk Lübnan Savaşında askerdim. Daha sonra Fransa’da Paris Victoire Sinagogunda yönetici olarak çalıştım. Siyasi olarak bulunduğum konum ve barış hakkındaki söylemlerim sinagog yönetimini rahatsız ettiği için ayrıldım.
Dinler arası dayanışma ve kardeşlik için çalışıyorum. Bu çalışmalarımı yalnızca Fransa’da değil başka ülkelerde de gerçekleştiriyorum. Barış temalı konferanslara konuşmacı olarak katılıyorum. Yakın zamanda Bahreyn Kralı’nın daveti üzerine Bahreyn’e bir ziyaret gerçekleştirdim ve barış olasılıkları, DAEŞ’e karşı geliştirilebilecek stratejiler üzerine konuştuk.
Ortadoğu’daki dinler arası çatışmaları sona erdirmek ve dostluğu arttırmak için Müslüman dini liderleri ile ortak çalışmalar yürütmekteyiz.
Saldırıdan sonra, her dinden bir temsilci ile Bataclan’ın bulunduğu caddeye gidip bir anma töreni düzenlediniz. Bu ziyaret, The Guardian başta olmak üzere dünya basınında yer aldı.
İmam Chalghoumi ile beraber Charlie Hebdo ve Hyper Cacher saldırılarından birkaç dakika sonra olay yerine intikal etmiştik. Yahudi temsilcileri Bataclan’ın önünde maalesef yoklardı, bunu yadırgadık. Bu anma törenini düzenledik çünkü öncelikle teröre kurban gitmiş insanlarla beraber olduğumuzu, bu büyük trajedi sonrasında dinimiz ne olursa olsun beraber olmanın önemini anlatmak istedik. Teröristlerin İslam dinini kötü kullandıklarını, dini siyasi bir ideoloji haline getirdiklerini düşünüyorum. Dünyadaki bütün radikal hareketler dini kullanıyor ve siyasallaştırıyor. Kameralara söylediğim gibi, bu saldırıları gerçekleştirenler İslam adına insanları katlettiklerini söyleyemezler çünkü İslam bu değil. Fransa’daki Müslümanların yüzde 80’i camiye bile gitmiyor. Beni en çok endişelendiren, Fransa’daki İslam’ın organizasyon biçimi. Herhangi bir imam, oldukça kolay bir biçimde bir insanin din değiştirerek İslamiyet’e geçmesine kolaylık sağlıyor. Bu durumu sağlıklı bulmuyorum. Müslüman otoriteler bu konuda imamlara daha iyi eğitim vermeli ve Fransız laikliği nedir öğretmeli.
Victoire Sinagogunda terör saldırısında hayatını kaybedenler ve yaralananlar için bir dini anma töreni düzenlendi.
Cumartesi gününden itibaren Hahambaşılığa böyle bir tören düzenlemesi talebinde bulundum. Bu törenin gerçekleşmesi beni mutlu etti fakat sinagogun tam olarak dolu olmaması ise hayal kırıklığına uğrattı. Cumartesi sabahı dua için Victoire Sinagoguna gittim ve normalden çok daha az insan olması beni şaşırttı. Daha sonra sinagog yöneticileri aldıkları bir kararla pazar günkü töreni düzenlediler. Bana göre, dindar olsun olmasın, bütün Yahudilerin cumartesi günü sinagoga gelip, duaya kalabalık bir şekilde katılıp ‘korkmuyoruz’ demeleri gerekirdi. Pazar akşamki tören daha kalabalık olabilirdi, çünkü Yahudiler Fransız milleti ile dayanışma içindeler ve bunu Fransa’ya göstermek gerekiyor.
Sizi daha çok dinler arası diyalog çalışmalarınız ile tanıyorum. Bu saldırılardan sonraki projeleriniz neler?
İsrailli ve Mısırlı öğrencileri Fransa’ya getirip barış teması üzerine beraber çalışmak gibi bir projemiz var. 160 Müslüman öğrenciyi İsrail’e götürmeyi düşünüyoruz. Bu projemizin adı ‘Barış Uçağı’ olacak. Bu öğrenciler ilk olarak Ortadoğu’daki sorunlar ile ilgili bir formasyona katılacak, daha sonra Başbakan Netanyahu ve Mahmud Abbas ile tanışacaklar. Amacımız İsrail karşıtı bir propaganda içine girmeden önce o coğrafyadaki koşulları iyice anlayabilmeleri. Son olarak şunu söylemek istiyorum, herkesin birbirini daha iyi anlaması için öncelikle birbirini tanıması gerekiyor.