1855´te Manisa´da fakir bir Yahudi ailesinin dördüncü çocuğu dünyaya geldi. Adını Moiz koydular. O dönemde, Manisa´da da salgın hastalıklar kol gezmektedir. Boğmaca hastalığı, pek çok çocuğun ölümüne yol açmaktadır. On yaşındaki Moiz de bu hastalığa yakalanır. Babası, Moiz´i Manisa´nın tek hastanesi olan Sultan Camii Darüşşifası´na götürüp yatırır. Uzun süre burada yatıp iyileşir. Moiz´in babasına hekimler "Artık oğlunu çıkarabilirsin" derler. Baba çok sevinir fakat hastane ücretini ödeyecek parası olmadığı için de üzgündür. Mahcup bir şekilde durumunu tedaviyi yapan Dr. Şinasi Bey´e anlatır. Dr. Şinasi Bey, üzülmemesini söyler. Burası bir vakıf hastanesidir, imkânı olmayanlardan para alınmaz, der. Hem baba, hem de küçük Moiz çok sevinir. O gün çocuk tasavvuru ve hayali içinde kendi kendine söz verir: "Eğer bir gün zengin olursam, Manisa´ya bir hastane yaptıracağım." MEHMET DEMİRCİ – YENİ ASIR
Musevi bir ailede dünyaya geldim. Baba tarafım Seferad Yahudisi, anne tarafım Gürcü. Musevi geleneklerine göre yetiştirildim. Dedem, bizim bugün İslam felsefesinde veya sufilerin jargonunda ‘evliya’ dediğimize denk gelen bir Musevi âlimi. Gürcistan Kutaysi’de adına yapılmış bir sinagog var. Oradaki tek sinagog zaten...
Kardeş?
Var. İzzet. Aslında İsrail. Ama Türkiye’de İsrail ismi biraz tepki çekebilecek bir isim olduğu için bir dönem öyle bir gelenek oluşmuş. Benzer Türk isimleri alınmış. Ama sinagogdaki törenler sırasında o dini isimler kullanılır. Benim de o kökendeki dini ismim Elizar.‘Allah’ın yardımı’ demek. Yani Allah’ın yardımıyla bir yere kadar gelmiş oldum. Ondan sonra ustamdan Musa Dede ismini aldım. Ama sen, daha çok ayrıntı istiyorsun değil mi?
Evet...
Lari, göbek adım. Bir de pop bir isim takmak istemişler. Orta halin üzerinde bir aile. Pek dindar değil. Babam dış ticaretle uğraşıyordu, demir çelik tüccarıydı, annem ev kadını. Anneannemin bende emeği çoktur. Bak, o dindardı mesela. Ama dindarlığı, yobaz bir dindarlık değildi. Benim tanıdığım ilk sufi meşrep kadın anneannemdi.
Ayşe Arman
Gargat ağacı meselesini gündeme Osman Özsoy diye biri getirmiş. Fatih Üniversitesi'nde Prof. Dr. imiş, AKP-Cemaat işbirliğinin mutlu günlerinde yıldızı pırıl pırıl parlamış, televizyonlarda, gazetelerde şan şöhret kazanmış. Şimdi işsizmiş. Ta 2009'da Haber7'de önemli bir yazı yazmış, ama nasıl olduysa benim gözümüzden kaçmış.
Demiş ki, "Tarım konusunda Yahudilerin birçok araştırmaya imza attığını biliyoruz. İsrail’in tarım sektörü, doğal kaynak azlığının üstesinden gelme üzerine kurulan yoğun bir sistemdir, özellikle su azlığı ve topraklarının yarısının çöl olması. İsrail firmaları sulamada, su tasarrufunda diğer ülkelere hizmet sağlamaktadır. İsrail tarıma bu kadar önem verirken, Yahudiler neden İsrail’in her yanına Gargat ağacı dikiyor?"
(…) Seçimler sırasında imzasız bir bildiri Konya'nın her tarafına dağıtılmış. Bildiride şöyle deniyor:
"HDP logosunun Yahudilerin kutsal ağacı gargat ağacına benzemesi akıllarda soru işaretleri oluşturdu. BDP'nin de logosunda aynı ağaç figürünün kullanılması dikkatlerden kaçmadı. HDP logosunun içinde parlayan yıldızın da ağacın meyvesine benzemesi bir diğer dikkat çekici nokta oldu."
Bildiride Hasan Celal Güzel'den de alıntı yapılmış: "HDP'nin arkasında Yahudi locaları da vardır, MOSSAD da vardır."
Demek ki ne olmuş? Hem haziran hem kasım seçimlerinde olağanüstü zorlu koşullara rağmen HDP'nin barajı aşmasıyla sadece Kürt hareketi değil, Yahudiler de Türk devletine çok güzel bir gol atmış.
Roni Margulies
http://marksist.org/icerik/Yazar/3298/Gargat-agaci,-Yahudiler-ve-HDP
Uçağın düşüşünü ilk haber aldığımda Davos Krizi’nde (one-minute) ne hissettiysem benzeri duyguları hissettim: Maliyeti yüksek, neredeyse hiçbir getirisi olmayan bir güç gösterisi.
Türkiye, İsrail’e meydan okumalarıyla hiçbir sonuç alamadı, Filistinlilerin hiçbir derdine derman olamadı…
Daha doğrusu son dönem çıkışlarımıza bakıyorum da bu şekilde Müslüman dünyasının hangi sorununu çözdüğümüzü anlayamıyorum.
Yapamayacağımız şeyleri söylüyoruz, güç gösterileri ile sadece belaları üzerimize çekiyoruz. Buna karşın sorunlar olduğu yerde duruyor, hatta daha kötüye gidiyor.
Aynı şekilde olayın ilk gününden itibaren düşen uçağın maliyetinin Türk ekonomisine ve siyasetine ne kadar büyük sorunlar getirebileceğini tahmin ettim. Rusların, çeşitli yöntemlerle önlenebilir hava sahası ihlalleri Türkiye’nin aleyhine büyük bir krize dönüyordu.
Sedat Laçiner
http://www.haberdar.com/ucak-krizi-kime-yaradi-makale,498.html
Or Komisyonu’nun raporunda Salah’ın ve arkadaşlarının konuşmalarından örnekler de yer almıştı. Bu konuşmalarda “gasp edilen vatanı” geri almak için Müslümanlara canlarını feda etme çağrısı yapılıyor, İsrail’deki şehir ve kasabalar bu vatanın parçası sayılıyor, İsrail de “bu topraklardan temizlenmesi gereken aptal ve kahpe maymun” olarak anlatılıyordu. Tüm bunlara rağmen İsrail 15 sene boyunca İslami Hareket’i kontrol altında tutabildi.
Yasak kararı alınmış olsa da hareketin tüm mensuplarını tutuklama veya tüm kurumlarını kapatma gibi bir niyet söz konusu değil. Şin Bet’in tavsiyesi üzerine pragmatik bir yaklaşım benimsendi. Buna göre atılacak adımlar sadece tahrikçileri ve liderleri hedef alacak. Kurumlar, sivil toplum kuruluşları ve vakıflar ancak kışkırtıcı faaliyet yürüttükleri kanıtlandığı takdirde kapatılacak. İsrail, yasakla birlikte hareketin etkisizleşeceğini, gücünü kaybedeceğini umuyor. Ancak birçok güvenlik yetkilisi tam tersi bir sonucun doğması ihtimalini de dışlamıyor.
Şöyle ya da böyle İsrail yönetimi artık İsrail Devleti sınırları içindeki camilerden kışkırtıcı, isyan çıkartıcı kampanyalar yürütülmesine tahammül etme niyetinde değil. Üst düzey bir güvenlik yetkilisi kimliğinin gizli kalması kaydıyla Al-Monitor’a şöyle konuştu: “Sisi Müslüman Kardeşler’in binlerce camisini kapattı. Çünkü buraların şiddeti besleyen yuvalar olduğunu gördü. Biz de bunu görüyoruz ama demokratik bir sistemde çalıştığımız için, yargıdan onay almamız gerektiği için elimizdeki araçlar daha sınırlı. Umarım Avrupa’dakiler de bir gün bunu görür.”
Ben Caspit
Salah’ın Tapınak Tepesi’ndeki sert mücadelenin ön saflarında yer aldığına ve sözlerinin çoğu zaman kışkırtıcı olduğuna şüphe yok. Salah’ın kullandığı “El Aksa tehlikede” sloganı hem İsrail’de hem Filistin bölgelerinde binlerce Filistinliyi harekete geçiriyor. Tapınak Tepesi’ndeki Murabitun ve Murabitat gruplarının da fikir babası Salah’tı. Her iki grubu İslami Hareket finanse etti.
Yine de bu olgular 10 bin civarında takipçisi olan bu hareketi yasa dışı ilan etmeye yeter mi? Kanun tahrik suçunu zaten cezalandırıyor ve Salah da bu suçtan yakında cezaevine girecek. Mensuplarının terörle ilgili eylemeler dâhil yasa dışı faaliyetlerde bulunduğuna dair delil olmadan dini bir hareketi yasaklamak sorunlu bir uygulama. İsrail son şiddet dalgasını tetikleyen odakları tespit etmeye çalışıyor ve Netanyahu’nun gözünde suçlu, İslami Hareket ve Filistin Yönetimi.
Ne var ki şiddet dalgasının sebepleri tahriklerden ibaret değil. Geçtiğimiz günlerde Kabine’de Filistinli gençleri terör eylemlerine iten sebepleri anlatan Askeri İstihbarat Başkanı Tümgeneral Herzi Halevi, sosyal medyadan yapılan kışkırtmaların yanında bu gençlerin umutsuzluk ve çaresizlik duygularını da saydı.
Ancak İsrail’deki siyasal iktidar sadece duymak istediklerini duyuyor ve kolay yolu seçerek İslami Hareket’in bir kolunu yasaklamak için çeşitli gerekçeler buluyor. Oysa tahrik ve terör suçlarına bulaştığı tespit edilen liderler pekâlâ mahkemelerde yargılanabilirdi. Yukarıda da bahsedildiği gibi Salah tahrik suçundan 11 ay hapis cezası almış durumda. Daha önce en ufak bir yanlışın onları hapse götüreceğini bilerek son derece dikkatli hareket eden İslami Hareket destekçilerinin artık kaybedecek bir şeyi yok.
Yasağın en büyük sakıncası ise şu: Kendisi ve öğretileri artık yasa dışı sayılan İslami Hareket’i İsrail’deki Arap toplumu mağdur olarak sahiplenebilir ve bunun sonucunda hareket güç kazanabilir. Bu durumda İsrail’deki Filistinliler ile İsrail yönetimi arasındaki çatlak daha da büyüyebilir.
Shlomi Eldar
Rusya’nın bu krizi nasıl yöneteceğini ve NATO’nun bu krize ne ölçüde müdahil olmak isteyeceğini zaman gösterecek.
Ancak sarayın aksine daha özenli ve gerilimi düşürmek için alttan alan açıklamalar yapsa da hükümetin Rusya ile yaşadığı krizi, İsrail’le yaşadığı kriz gibi yönetmeye çalıştığı anlaşılıyor.
“Olayın sıcaklığı dolayısıyla Rus tarafından bazı tedbirler alınabilir. Bunların uzun sürmeyeceğini temenni ediyoruz. Böylesine bir olay sebebiyle Rusya'nın Türkiye ile olan ilişkilerini tamamen gözden çıkaracağını düşünmüyoruz" şeklindeki hükümet açıklaması, bu umudu yansıtıyor.
Tüm krizlere ve yaptırım kararlarına rağmen İsrail’le ticari ilişkilerinde rekordan rekora koşan Ankara, Rusya ile yaşadığı krizi de bu şekilde yönetmek istiyor olabilir; ancak aynı iradenin Moskova’da da olduğu son derece kuşkulu.
Alptekin Dursunoğlu
http://www.ydh.com.tr/YD485_rus-ucaginin-dusurulmesi--dejavu.html
Netten okumalar
http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/dogan-hizlan_4/toplama-kampinda-besteci-olmak_40019490
http://www.yeniasir.com.tr/yazarlar/mehmet.demirci/2015/11/23/manisa-morris-sinasi-cocuk-hastanesi-1
http://www.yeniasir.com.tr/yazarlar/mehmet.demirci/2015/11/27/manisa-morris-sinasi-cocuk-hastanesi
http://www.turkishstudies.net/DergiTamDetay.aspx?ID=8445
http://haber.sol.org.tr/blog/dile-gelen/ozgur-aydin/tubitakin-nazi-plani-137733
Takılan tweetler
Şartsız kovulan vatandaşların 500 yüz(yazıyla da yazıyorum beş yüz) sene sonra vatandaşlığa "şartlı"kabulünün karşılığı "onurlandırılmakmış"
Dağhan Irak @daghanirak 29 Kas
pazar gazetesinde "derviş, sufi" anahtar kelimelerini geçirip bir de "yahudilik boktandır" altmetni verdin mi, her türlü yürürsün.
meltem ersoy @meltemersoy 24 Kas
meltem ersoy Retweetledi: Emrah Göker
Gökkuşağı diye bi kitabın 2 sayfasında Hanuka anlatılıyormuş, elbette toplatılacak! Tübitak Diyanet'e bağlanmalı
Bir Türk Yahudisi @TurkiyeYahudisi 29 Kas
Neve şalom sinagogunun sokaginin girisinide...
Bildiğim ladino kelimelerin portekizde işe yaramaması:(
Haliç Postası @HalicPostasi 25 Kas
#Balat ve çevresindeki kritik değişimi en iyi anlatan çalışma, Şalom'un internet arşivinde bulunan işte bu karikatür