Çocuklarda teknoloji bağımlılığı

Sosyal ağlar, video oyunları, akıllı cep telefonları, iPadler ve daha birçok imkânın kullanımının olumlu ve olumsuz etkileri özellikle eğitimcileri ve anne babaları tedirgin ediyor

Çocuk-Aile
2 Aralık 2015 Çarşamba

TEKNOLOJİ bağımlılığı Teknolojinin gelişimi ve kullanımı bütün dünyada çocukların, gençlerin ve yetişkinlerin sosyal hayatlarını ve boş zamanlarını keyifli geçirme

alışkanlıklarını değiştirdi. Her geçen gün artarak ve çeşitlenerek teknolojinin karşımıza çıkarttığı hızlı internet erişimi, sosyal ağlar, video oyunları, akıllı cep

telefonları, iPadler ve daha birçok imkânın kullanımının olumlu ve olumsuz etkileri özellikle eğitimcilerin ve anne babaların tedirgin oldukları üzerinde çok durup düşündükleri bir gündem konusu. 

İvet Albukrek*

Farklı yaş gruplarından, farklı mesleklere sahip, farklı kültürlerde, farklı ülkelerde ve farklı ekonomik imkânlara sahip herkes, evde, kafede, sokakta, misafirlikte, ulaşım araçlarında, kucaklarda veya ellerde teknolojik araçlarla, internetten merak ettiği bilgiye ulaşıyor, ödev yapıyor, alışveriş yapıyor, işlerini hallediyor, müzik indiriyor, oyun oynuyor, sohbet ediyor, profil oluşturuyor, bilgi paylaşıyor, grup kuruyor, fotoğraf paylaşıyor, samimi, özgün ve yapıcı bir şekilde en içten duygu ve düşüncelerini aktarıyor, en mutlu anlarını, sevgisini, mutsuzluğunu, sıkıntısını, öfkesini anlatıyor, hayatının ilklerini belgeliyor…

Bütün bunlar sosyalliği yeni ve farklı bir şekilde yaşadığımızı gösteriyor. İnternetteki sohbet ve paylaşım ortamlarında dünyanın her tarafı ile aynı anda haberleşmek sosyalleşmenin yeni şekli. Teknoloji doğru kullanıldığında, çekingen, gruba katılmakta zorlanan gençler için kolaylaştırıcı hatta geliştirici bir araç. Kendi profilini oluştururken gençler, kendi özelliklerini ve ilgi alanlarını düşünme fırsatı buluyor, kendisi ile ilgili farkındalığı artıyor. Gençlerimizin güven kazanmaları, kendilerini geliştirmeleri ve ifade etmeleri açısından bu son derece olumlu bir gelişme.

Yaşadığımız bu değişimle pek çok eğitim kurumu da, teknolojinin kullanımını eğitim sistemlerine entegre etmiş durumdalar. Ödevler, araştırmalar, bilgi paylaşımları, sunumlar bu yolla daha zengin içerikte, daha renkli görsellikte, daha hızlı, aynı anda pek çok kişiyle ve her yerdeyken yapılabilmekte.  Araştırmalar, eğitim amaçlı kullanılan video oyunlarının, öğrenmeyi özendirdiğini, hızlandırdığını, görsel dikkati ve koordinasyonu geliştirdiğini ve üç boyutlu düşünebilme becerisini arttırdığını göstermekte.

Ancak eğitici amaçla kullanılmayan korku, şiddet ve cinsellik içeren video oyunlarının ise, beynin gelişimini yavaşlattığı, çocuklarda agresif davranışları tetiklediği, şiddeti duyarsızlaştırıp, empati kurma becerilerini azalttığı, cinsellikle ilgili yanlış inançlara sahip olmalarına neden olduğu, farklı kaygı ve korkular geliştirmelerine sebep olduğu gözlenmekte. Teknolojik aletlerin aşırı ve yanlış kullanımı, yaşam işlevlerini zedeliyor, yönlendirilmeye ve çabuk etkilenmeye açık olan gençlerin inanç sistemlerini, manevi değerlerini olumsuz etkiliyor, okul devamsızlığı, derslerde başarısızlık, yeme ve uyku bozuklukları, aile içi iletişimsizlik, depresyon ve hatta epilepsi nöbetlerine neden olabiliyor.

En monoton programlarda bile, bir görüntünün ekranda kalma süresi üç saniyedir. Reklam, magazin ya da çocuk programlarında ve oyunların-da bu süre daha kısadır. Bu programları takip etmek, uzun süre zihinsel çaba ve aynı konuya odaklanma becerisi gerektirmez. Oysa okumak, yazmak, ödev yapmak ve sınıfta dersi dinlemek, ders çalışmak uzun süreli çaba ve konsantrasyon gerektirir. Dikkat problemleri, her şeyden, özellikle rutin ve monoton olandan çabuk sıkılma ve bıkma, teknolojik aletler olmadan kendini meşgul edememe, ne yapacağını bilememe, oyun kuramama, keyifli zaman geçirememe, kendini iyi ifade edememe, dürtüsellik, başladığını bitirememe, masa başında yeterince uzun kalamama okul çağındaki çocuklar arasında gittikçe daha yaygın olarak görülmekte. Yapılan araştırmalarda çocukların teknolojik aletleri kullanmaları sınırlandırıldığında dikkat sürelerinin arttığı tespit edildi.

Psikolojik olarak teknoloji bağımlılığı

Teknoloji bağımlılığına psikolojik faktör açısından baktığımızda, kişilik özellikleri bakımından içe kapanık, sosyal çevresiyle ilişki kuramayan, depresif, kendini ifade edemeyen, dürtüsel, anne babadan bağımlılık modellemesi almış bireylerin internet bağımlısı olma riski çok daha yüksek görülüyor. Çünkü yaşadıkları sıkıntıların çözümü olarak, internet aracılığıyla her şeye çok kolay ulaşabiliyor, her halükarda kabul görüyor, beğenilerle ilgi alıyor, onaylanıyor ve bunları oldukça kolay, hızlı ve ekonomik bir yöntemle elde edebiliyorlar. 

İnternetin kullanımı hayati ihtiyaçların önüne geçiyorsa, internette geçirilen süre kontrol edilemiyor ve gittikçe artıyorsa, bu teknolojik araçların kullanımı engellendiğinde ya da kısıtlandığında; kızgınlık ve çöküntü yaşanıyorsa, yoksunluğun yarattığı gerginliği gidermek için davranış bozuklukları başlamışsa, yan yana olan bireyler arası iletişimi minimum düzeye indiriyorsa, aile içi ilişkileri olumsuz yönde etkiliyor, çatışmaları arttırı-yorsa, internete girmek için yemek öğünlerinden, randevulardan, gezmelerden, derslerden, uyku saatinden, hobilerden ödün veriliyor, zaman etkili ve verimli kullanılmıyorsa, internet arkadaşları dışında izole yaşanıyorsa; evet bu araçların bu şartlar altında kullanımının zararlı olduğunu kesinlikle söyleyebiliriz.  

Ancak bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gittikçe hızlandığı ve teknolojinin aynı hızla güncel hayatımızın her alanına girdiği düşünüldüğünde; teknolojik aletlerin kullanımından tamamen vazgeçemeyeceğimiz tartışmasız hayatımızın bir gerçeği ve öyle olmaya da devam edecek.

Ebeveynler ve eğitimciler ne yapmalı?

Bu noktada anne babalar ve eğitimciler, teknolojinin kullanımını ve dilini en az çocukları kadar takip etmeli ve öğrenmeli, çocukluk döneminde yetenek ve ilgi alanlarına göre başlatılacak sosyal, sanatsal ve sportif faaliyetlere daha çok zaman ayırmalı ve önem vermeli, akran grupları içerisinde sosyalleşmesi sağlanmalı, çocukların izlediği, oynadığı, girdiği her türlü siteden ve oyundan haberdar olup deneyimlemeli, sanal ortamdaki arkadaşlıkları ve paylaştıkları takip edilmeli, internet güvenliği arttırılmalı, internet kullanımı süre ve program içeriği açısından sınır lanmalı ve koyulan sınırların takipçisi olunmalı, bilgisayar başındaki çocuğa yemek servisi yapılmamalı, çocuklara ve gençlere seçici olmayı öğret-meli, kendi yaşantılarıyla model olmalılar. Ayrıca, eğitim kurumlarında çocuklara ve ebeveynlere yönelik sosyal medya kullanım eğitimleri düzenlenmeli. 

Günümüz şartlarında tüm ailenin bir araya gelebildiği ender zamanlardan olan yemek sofrası, misafirlik, haftasonu gezmeleri, çocuklarımızla etkili ve verimli paylaşımlarda bulunabileceğimiz uyku öncesi sohbetler, karşılıklı duygu ve düşüncelerimizi, birbirimizden beklentilerimizi, istekle-rimizi paylaşabileceğimiz, sadece birbirimizle ilgilenebileceğimiz ve bundan keyif alabileceğimiz özel zamanlar olmalıdır. Elde ve kucakta tutulan teknolojik aletler bunu engellemektedir. 

Teknolojik aletlerle çocuklarımızı mümkün olduğunca geç bir araya getirmeli, yaşlarına ve ihtiyaçlarına uygun olanlarına sahip olmalarını sağlamalı, evin her odasında ve cazip biçimde bulundurmamalı, bu aletleri kafamızı dinleyeceğimiz bir fırsat olarak görüp, çocuk bakıcısı ve susturucusu olarak kullanmamalıyız. İki yaşından küçük çocukların internet ya da bilgisayarla tanışması uygun değildir. Okul öncesi yaş grubu için günde 30 dakikayı, ilköğretimde bir saati, lise çağında da hafta sonları daha esnek olmakla birlikte ödev haricinde oyun ve eğlence için günde iki saati geçmeyecek şekilde internet kullanımı uygundur. 

(*) Uzm. Pedagog-Psikolojik Danışman (Ekipnormarazon Çocuk, Genç ve Aile Danışmanlık Merkezi)