İzmir Pinto Sinagogu kaderine terk edildi

17. yüzyılın ilk yarısında, İzmir’de kurulan ilk üç sinagogdan biri olan ve bir zamanlar Rabi Yosef Eskapa tarafından da kullanılan Pinto Sinagogu, ne yazık ki bugün içler acısı durumda. Çatısı olmayan yapı moloz ve toprak yığınları ile dolu. Teva’ya ait olan dört sütunun moloz yığınları arasından seçilen silueti ise, olası bir temizlik ve restorasyon çalışması sonrasında, karşılaşacağım görüntüye ilişkin umuda kapılmama yol açmakta.

Toplum
9 Aralık 2015 Çarşamba

Dr. Siren Bora

 

Genel bir kanıya göre, 14. yüzyılda İzmir, Müslüman Türklerin Kadifekale eteklerinde, Latinlerin de kıyı hattı boyunca yerleştikleri ikili bir görünüme sahipti. Bu görünüm, kentin tamamen Müslüman Türklerin eline geçmesinden itibaren (1426 yılı), değişmeye başladı[1]. Osmanlı fethinden önceki yıllarda İzmir’de, Yahudi yerleşiminin olup olmadığına dair kesin bir veri bulunmuyor. Bu yüzden bu konu ile ilgili yapacağım yorumların tamamı, sadece ‘tahminleri’ ve ‘iddiaları’ dile getirmekten ibaret olacak[2]. Tahminlerin ve iddiaların özeti ise şöyle: 15. yüzyılın ilk yarısında kentte ‘galiba’ bir Yahudi Cemaati vardı ve bu cemaat, II. Mehmet’in İstanbul’u fethine değin, İzmir’de varlığını sürdürdü. İstanbul fethedildikten sonra, yine ‘tahminen’, Osmanlı Devletinin Sürgün Politikası gereği (1453’ten itibaren), İstanbul’a göç ettirilerek buraya yerleştirildi.[3] O halde bu varsayımların ışığında, 14. yüzyıldan 15. yüzyılın ortasına kadar geçen süreç içerisinde, İzmir kentinin topografik yapısını, şu şekilde betimleyebiliriz: Kentte Müslüman Türkler ve Latinler haricinde bir de Yahudi yerleşiminin olduğu bir bölge vardı. Yani İzmir, 15. yüzyılın ilk çeyreğinde ikili değil üçlü bir görünüme sahipti. Bu olasılık, oldukça makul görünmektedir.

 

 

Sinagogun güney duvarı

 

16. yüzyılın başlarında İzmir, Aydın iline bağlı küçük, köy görünümünde bir yerleşim yeriydi. 1528 yılına ait tahrirlere göre, İzmir’de beş mahalledeki[4] 200 evde, 300 vergi mükellefi Müslüman Türk (tahminen 1500 - 2000 kişi arasında olmalıdır) ve az sayıda Hıristiyan yaşamaktaydı[5]. 1575 yılında ise, vergi mükelleflerinin sayısı 500’e (tahminen 2500 ile 3500 kişi arasında olmalıdır) ulaştı. Demek ki İzmir’in nüfusu, 1528 yılından 1575 yılına kadar geçen 47 yıllık zaman süreci içerisinde iki kat artmıştı. Hâlâ kentteki Hıristiyanların sayısı çok azdı. 1528 ve 1575 tarihli tahrirlerin sonuçlarına göre, bu tarihlerde İzmir’de Yahudi yaşamıyordu. 16. yüzyılın sonlarında tutulan İzmir’e ait vergi defterlerinde Yahudi adına rastlamayan Goffman da, benzer bir saptama yapmakta[6]. Öte yandan, 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, İzmir’de Yahudi Cemaati’nin varlığına ilişkin bazı bulgular mevcut. Kanıtların bir bölümü mezar taşlarıdır: İlk mezar taşı, bir metin içermekte. A. Frimann tarafından elle kopyalanan mezar taşı kitabesi şöyle: “Akıllı, bilgili ve yüce insan asil Beyefendi Moreno oğlu Rav Yaakov Hayim Algazi. Anısı bereket içerisinde olsun… sene 5300 (1540)”. Tarihçiler, fotoğrafla belgelenmeyen bu kanıtı şüphe ile karşılamaktalar. Çünkü ölüm tarihinin (kullanılan takvim İbrani takvimidir ve tarihlendirme harflerle yapılmakta), Frimann tarafından elle ters kopyalanma olasılığı bulunmakta. İkinci mezar taşı ise 1565 tarihli. Bu bilgi, hem Frimann’ın kitabında hem de Avraham Galante tarafından verilen listede yer almakta. 1565 tarihli mezar taşının, İzmir Yahudi Cemaati’nin kuruluş yıllarına ilişkin geçerli bir kanıt olarak kabul edilmesi kuvvetle muhtemel. Söz konusu kanıtı destekler nitelikte iki bilgi mevcut:

1) İzmir’in en büyük hahambaşılarından biri olan Rav Hayim Palaçi’nin İzmir Yahudi Cemaati’nin kuruluşuna dair verdiği tarih 1569’du.

2) İzmir kentinin nüfusu ve ekonomisi, özellikle 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren hızla büyüme eğilimi gösterdi. Nitekim 1590 yılında tekstil ticareti yapmak üzere Selanik’ten İzmir’e göç eden Yahudilerin olduğu bilinmekte. Ayrıca bu tarihlerde, Tsafet ve Tire’den, tamamen ekonomik gerekçelerle İzmir’e göç eden Yahudilere ilişkin bilgiler mevcut. Sonuç olarak, şunu söyleyebiliriz: İzmir’in nüfusu da, ekonomik önemi ile doğru orantılı olarak hızla arttı ve kente doğru hızlı bir göç başladı. Göçmenler arasında, Yahudiler de bulunmaktaydı.   

   

İzmir’de Müslüman ve gayrımüslim cemaatlerin yerleşim düzeni hakkında yapılabilecek en doğru açıklama; başlangıçtan itibaren, burada yaşayan cemaatlerin hepsinin ‘topografik’ bir ayırıma tabi oldukları şeklinde olmalıdır. Bu ayırım, Orta Çağ benzeri otoriter bir ayırım değildi. Sınırlar, dinsel zorunluluklar ve beslenme alışkanlıklarına bağlı olarak çizilmiş; böylece İzmir kenti, mahallelere bölünmüştü. Bu olguyu Musa Çadırcı, çok güzel betimliyor: “Anadolu kentlerinde mahalle dendiğinde genel olarak birbirini tanıyan, sosyal dayanışma içindeki kişilerin yaşamlarını geçirdikleri evlerin oluşturduğu bir veya birkaç sokağı olan camisi ya da mescidi (gayrimüslimlerin mahallelerinde ise sinagog veya kilise olmalıdır) bulunan bir alan anlaşılmaktadır[7].

 

 Tevaya ait dört sütünun kalıntısı

1586 yılında İzmir’e gelen Aşık Çelebi, kente ilişkin izlenimlerini şöyle anlatmakta: “Kentte iki kale var, biri dağda biri deniz kıyısında. Her ikisinde de askerler var. Antik kentin kalıntıları evler arasında kaybolmuş durumda. Eski evlerin kalıntıları orada burada dağınık vaziyette...[8]. Bu betimlemeden, şu sonucu çıkarabiliriz: 16. yüzyılın ikinci yarısında İzmir’deki meskûn alan ya da başka bir deyişle İzmirlilerin yaşadığı alan, Agora antik kenti ile Kadifekale etekleri arasındaki bölge idi. Evliya Çelebi ise, kimliği saptanamayan İsmail Paşa tarafından yapılan bir sayıma dayandırarak, İzmir’de H. 1068 (1657-1658) tarihinde Pagos Dağı’nın (Kadifekale’nin) eteklerinde 2000 kadar ev bulunduğunu ve bu kesimde on Müslüman, iki Ermeni ve bir de Çingene mahallesi ile birlikte on Frenk ve Yahudi mahallesinin bulunduğunu yazmaktadır[9].

Tahminlerimize göre, Osmanlı İzmir’inde Yahudilere ait kurulan ilk mahalleler, Han Bey-Pazar[10] ile Liman-ı İzmir’deydi. Hatta Aşık Çelebi’nin betimlemesinden yola çıkarak, İzmir Yahudilerinin yerleşmek üzere önce Pagos Dağı eteklerini seçtiğini; sonra bir bölümünün, tıpkı Selanik ve İstanbul kentlerinde görüldüğü gibi, limana yakın bir alanda yaşamayı yeğlediğini varsayabiliriz. Sonuç olarak, 17. yüzyıl İzmir’inin topografik yapısını şu şekilde betimlemek mümkün: Yahudiler, Müslüman Türkler, Ermeniler ve Rumlar, Pagos Dağı’nın eteklerinde ve iç limana yakın olan yerleşim alanında yaşamaktaydılar. Rumlar, bugünkü Basmane Garından denize dik olarak çizilecek bir doğrunun kuzeyinde; Türkler güneyde, Kadifekale eteklerinden Eşrefpaşa’ya kadar uzanan bölgede; Yahudiler ise, Türk mahallesi ile Ermeni mahallesi arasında kalan alanda yaşamaktaydılar. Hemen hemen bütün Osmanlı kentlerinde olduğu gibi, İzmir’de de Yahudi ve Türk mahalleleri yan yanaydı. Hatta Müslüman Türk ve Yahudi mahalleleri o derece iç içe geçmişti ki; hangisinin nerede başlayıp nerede bittiğini saptamak son derce zordu.

17. yüzyılda, özellikle İzmir Limanının önemli işlevinden dolayı Osmanlı askerinin etkin koruması altına alınan İzmir’e gelen Yahudi göçmenler, İzmir Yahudi Cemaati’nin büyümesine büyük ölçüde katkıda bulunmuşlardı. Celali Ayaklanmaları sırasında, Tire, Manisa ve Ankara’dan ayrılarak İzmir’e yerleşen Yahudilere ilişkin bilgi mevcut. Hatta İzmir’e yönelen yoğun Yahudi göçleri nedeni ile Tire ve Manisa Yahudi cemaatlerinin azaldığı ve yoksullaştığı bilinmekte. Öte yandan, 16. yüzyılın sonları ile 17. yüzyılın başlarında, Selanik tekstil sanayi ve üretim merkezlerinde meydana gelen kriz, pek çok Selanikli Yahudi’nin kentten ayrılmasına yol açmıştı. Selanik’ten İzmir’e önemli din adamlarının geldiği bilinmekte: Söz gelimi, İzmir Yahudi Cemaatini organize eden Rabi Yosef Eskapa ve Sabetay Sevi’nin hocası olan Rabi İtshak D’Alba Selanik göçmenleri arasında yer almaktaydı. Portekiz Yahudilerinin büyük bir kısmı, Portekiz’den sürgün edildikten sonra büyük Avrupa kentlerine yerleşmişlerdi. Bir süre bu kentlerde kaldıktan sonra, Osmanlı sınırları içindeki önemli ticaret merkezlerine göç ettiler. Osmanlının Avrupalılara tanıdığı ticari imtiyazlar ya da diğer adıyla Kapitülasyonlar ve Portekiz Yahudilerinin Batılı ticaret şirketleri ile olan sağlam ilişkileri, onları İzmir, İstanbul, Halep gibi kentlere yöneltmişti. 17. yüzyılın sonlarında, İzmir’e Yahudi göçleri devam etti. İzmir’e gelen Yahudi göçmenlerin ayrıldıkları kentler: İstanbul, Ankara, Patras, Safed, Selanik, Balkanlardaki kentler, Ege Denizi adaları, Doğu Akdeniz hatta İtalya ve Batı Avrupa kentleri idi.

İzmir’e gelen göçmen Yahudiler, asla bir bütünün parçası gibi hareket etmediler. Geldikleri yerlere göre ayrışıp, ayrı cemaatler oluşturdular. Kesintisiz devam eden göçlerin etkisi ile ivme kazanan; iç faktörlerle ve doğal afetlerle takviye olan bölünme eğiliminin sonuçlarından biri, İzmir’de farklı sinagogların inşa edilmesi idi. Her sinagogun etrafında, ayrı bir cemaat ve ayrı bir mahalle oluştu. 1634 yılında İzmir’de bulunan sinagogların sayısı dörttü. Sayı, 1636 yılında beşe, 1644’te altıya, 1661’de yediye ulaştı. O halde, İzmir’de 1634 yılında dört, 1636 yılında beş, 1644 yılında altı ve 1661 yılında da yedi farklı Yahudi cemaati vardı denilebilir. Kentte her mahalle içinde, o mahallede yaşayan cemaate özgü bir ibadethane yer aldığına göre; İzmir’de kurulan ilk Yahudi mahallelerinin kuruluş tarihini ve yerini saptarken, sinagogları referans olarak alabiliriz.

Aşağıda, hakkındaki ayrıntılara yer vereceğimiz Pinto Sinagogu, Agora antik kenti ile Pagos Dağı (Kadifekale) etekleri arasında kurulmuş olan Sonsino Mahallesi’nde yer alıyordu. Pinto Sinagoguna ilişkin ilk bilgi, 5496 (1655) tarihli bir kaynakta yer alıyor. İzmir’in önemli Rabileri arasında yer alan Rabi Şlomo Algazi, bir methiyesinde sinagogu kuran Rabi Yosef Pinto’dan şöyle söz etmekte: “Yüce Saygıdeğer yaşlı Beyefendi R. Yosef Pinto. Adı kutsanarak anılsın...”[11]. 5420 (1660) yılında, sinagogda, Rabi Şlomo Algazi’nin Meolefet Sıfarim adlı kitabının basımına ilişkin bir toplantı yapıldı. Muhtemelen Rabi Şlomo Algazi, Pinto Sinagogunun üyelerinden biriydi. Bu sinagog, Rabi Yosef Eskapa tarafından da kullanılmıştı. Onun Pinto Sinagogu’nda dua ettiği söylenir. Barnay’a göre Pinto Sinagogu, 1640 yılından önce kurulmuş olmalı. Eğer Barnay’ın savı doğruysa; Pinto Sinagogu, İzmir’de kurulan ilk üç sinagog arasında yer alıyor olabilir. O halde İzmir Yahudi Cemaati’nin ilk üç sinagogu, Bakiş, Portugal ve Pinto Sinagogları olmalı. Sinagogun kurucusu olan Rabi Yosef Pinto’nun ailesinin kökenine inildiği zaman, ailenin Tire ve Portekiz ile bağlantılarının olduğu görülmekte. Söz gelimi, Rabi Efraim Pinto, Tire’den ihraç edilmişti. Bir süre İzmir’de kaldıktan sonra, Safed’e gitmişti. Öte yandan Pinto adı, Portekiz’deki önemli bir bankacı ailenin adıydı. Ayrıca Pinto ailesinin, Sabetay Sevi ile yakın ilişkileri olduğu da bilinmekte. Sinagogun farklı kentlerden İzmir’e göç eden üyeleri olduğu anlaşılıyor: Benim saptadıklarım, Ankara, Tire, Selanik ve muhtemelen Portekiz kökenliler[12].

Pinto Sinagogu, Sonsino Mahallesi’nde inşa edilmişti. Cumhuriyet döneminde Sakarya Mahallesi adını alan Sonsino Mahallesi, 803, 821, 822, 823, 824, 825, 826 sokaklar ile Eşrefpaşa Caddesi Çıkmazının bulunduğu alanı kapsamakta. Pinto Sinagogu ise, 826 sokak ile 822 sokağın kesiştiği köşede yer alıyor[13]. Sinagogun tam karşısında İsmet Paşa İlköğretim Okulu inşa edilmiş. Eskiden İzmirli Yahudilerin o bölgeden şöyle söz ettiğini öğrendim: “La Suvida de Pinto” (Pinto Yokuşu) veya “La Eskalera de Pinto” (Pinto Merdivenleri). Gerçekten de, Pinto Sinagogunun bir yanında (batısında) merdivenler diğer yanında (doğusunda) ise, dik bir yokuş yer almakta. Yapının çatısı yok olmuş. Doğu duvarında bir ev ve kırık bir hat var. Yapının güney, kuzey ve batı cephesindeki duvarları ayakta kalmış. İki tonozlu mahzen üzerine oturan yapı, güney kuzey yönünde dikdörtgen inşa edilmiş. Yapının ana girişinin nerede olduğu saptanamıyor. Güney cephesinin batı ucunda kalan izler, burada bir kapı girişinin mevcut olması olasılığını akla getiriyor. Güney duvarı hariç diğer duvarlar tuğla kırıklarıyla oluşturulmuş almaşık örgü duvar tekniği ile inşa edilmiş. Güney duvarında ise moloz ve kabayonu taşlar kullanılmış. Yapının kuzey duvarında zeminde mahzenler yer almakta. Batıda yer alan mahzen yuvarlak kemerle, doğuda yer alan mahzen ise, düzgün kesme taşlı yuvarlak bir kemerle dışa açılmış. Yuvarlak kemerin üzerinde, tuğladan bir hafifletme kemeri mevcut[14]. Ayrıca kuzey duvarı üzerinde, yuvarlak kemerli dört adet pencere yer almakta. Yapının içi moloz ve toprakla dolmuş. Oldukça büyük bir yükselti oluşmuş. Molozların arasından Teva’ya[15] ait dört adet sütunun üst kısımları görülmekte. Pinto Sinagogunun Teva’sı kuzey duvarına yakın ortada yer alıyor. Yahudi sinagoglarında, Teva’nın Ehal’e[16] göre ibadethane içerisindeki konumu, cemaatin oturacağı yerlerin düzenini de belirlemekte. Geleneksel Sefarad sinagoglarında, 12. yüzyıldan itibaren Teva, herkesin daha iyi duyabilmesi amacıyla ortaya taşınmış. Bazı sinagoglarda ise Teva, Ehal’in tam karşısındaki duvarın önünde yer almakta. Buna çift odaklı düzen denilmekte[17]. Pinto Sinagogunda, Teva’nın tam karşısında yer alması gereken Ehal’in yerini saptamak oldukça güç. Teva sütunları kuzey duvarına yakın. Sinagogda çift odaklı düzen uygulanıyor olabilir. Kanımca Ehal, diğer üç duvardan farklı bir şekilde inşa edilmiş olan güney cephesi üzerinde yer almakta. Yapının inşa tarihi, duvarlarda kullanılan inşa tekniğinden ve malzemeden anlaşıldığına göre, 19. yüzyılın ilk yarısı olmalı. 1630’lu yıllarda inşa edilmiş olan yapının kaç kez yıkılıp, kaç kez tekrar inşa edildiğini saptamak olanaksız. Muhtemelen yapı, deprem ve yangınlar sonucu birkaç kez yıkılmış ya da yanmış, sonra tekrar inşa edilmiş olmalı[18]

İzmir’in Kemeraltı bölgesindeki dokuz sinagogun restore edilmesinin, İzmir turizmini canlandıracağını düşünen Kiryati Vakfı, bölgenin Yahudi kültür müzesine dönüştürülmesi için çalışmalara başladı. Ancak ne yazık ki master plan hazırlanırken, İzmir’de kurulan ilk Yahudi mahallelerinin kurulduğu alan, Kadifekale etekleri tamamen unutuldu. Eski Sonsino ve Bene İsrael Mahallelerinde yer alan İzmir Yahudilerinin en eski sinagogları,  “Bakiş” ve “Pinto” Sinagogları ise, akla dahi gelmedi. Umut ediyorum ki, şu kısa yazım aracılığıyla anımsatmaya çalıştığım Pinto Sinagogu, koruma altına alınır ve İzmir kentinin kültür hazinelerinden biri olarak geri kazanılır.

Gelecek hafta, İzmir Bakiş Sinagogu

 

KAYNAKÇA:

I-Archives Historique de I’Alliance Israelite Universelle (Paris)

AAIU, NAHUM, Henri, ‘’The Jews in Smyrna of confinement at the opening to the world’’, Journal of Muslim Worlds and the Mediterranean, (online) 107-110, accessed June 18, 2014, URL:. http://remmm revues. Org/2799.

II-Başbakanlık Osmanlı Arşivi (İstanbul)

BBOA, C. DH. 38-1856, 29/R/1214 (1880) tarihli belge.

III-Kitap ve Makaleler

ARIKAN, Zeki, ‘’XV – XVI. Yüzyıllarda İzmir’’, Üç İzmir, İstanbul (Yapı ve Kredi yayını) 1992.

BAYKARA, Tuncer, İzmir Şehri ve Tarihi, İzmir 1974.

FAROQHİ, Suraiya, “Sixteenth Century Periodic Markets in various Anatolian Sancaks: İçel, Hamid, Karahisar-ı Sahib, Kütahya, Aydın and Menteşe”, Journal of the Economic  and Social History of the Orient, 22(1979), s. 32-80.

 GOFFMAN, Daniel, İzmir and the Levantine World 1550-1650, University of Washington Publications on the Near East, Seattle University of Washigton Press 1990.

SERÇE, Erkan, ‘’İzmir’de Muhtarlık Teşkilatının Kurulması ve İzmir Mahalleleri’’, Kebikeç, sayı 7-8,yaz 1999, s.s. 155-170.

SERTOĞLU, Mithat, “XVI. Asırda İzmir”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi 16.(1976-1977), s. 72-76.

 



[1] Bkz. Zeki Arıkan, ‘’XV – XVI. Yüzyıllarda İzmir’’, Üç İzmir, İstanbul (Yapı ve Kredi yayını) 1992, s. 63-64.

[2] Henri Nahum, Bizans döneminde İzmir’de Yahudi Cemaati’nin varlığı hakkındaki iddiasını şu şekilde ifade etmektedir: “14. yüzyılda İzmir’e Batı ve Orta Avrupa’dan (Macaristan, Fransa ve Almanya’dan) Yahudi göçleri olmuştur.” Bkz. AAIU, Henri Nahum, ‘’The Jews in Smyrna of confinement at the opening to the world’’, Journal of Muslim Worlds and the Mediterranean, (online) 107-110, accessed June 18, 2014, URL:. http://remmm revues. Org/2799.

[3]Fatih İstanbul’u fethettiği zaman, kente sadık olan tebaasının yerleştirilmesini isteyince, uygulanmaya başlanan ‘Sürgün Politikası’ gereği yeni başkente etnik ya da dini ayırım yapılmaksızın sadık olduğundan emin olunan Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi tebaa getirilmiştir. Böylece, 1424 yılında İzmir’de yaşamakta olan Romaniot’lar İstanbul alındığı zaman (1453 yılında) İstanbul’a sürgün edilmişler ve İzmir’de Yahudi Cemaati kalmamıştır.” Bkz. Henri Nahum, “a.g.m.”

[4]Kayıtlarda ayrıntılı olarak yer verildiği için, söz konusu yüzyılda İzmir’de bulunan Müslüman Türk mahallelerinin büyük bir kısmının adlarına ulaşılabilmektedir. Buna karşın gayrı Müslimlerin yerleşim alanı, sadece “cemaat-i gebran” olarak ifade edilmektedir. Arıkan’a göre, cemaat-i gebran tanımlaması ile kastedilen Rum Ortodokslardır. Bkz. Arıkan, “a.m.”, s. 64.                          

[5] Mithat Sertoğlu, “XVI. Asırda İzmir”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi 16.(1976-1977), s. 72-76. Suraiya Faroqhi, “Sixteenth Century Periodic Markets in various Anatolian Sancaks: İçel, Hamid, Karahisar-ı Sahib, Kütahya, Aydın and Menteşe”, Journal of the Economic and Social History of the Orient, 22(1979), s. 29-30, 55. Daniel Goffman, İzmir and the Levantine World 1550-1650, University of Washington Publications on the Near East, n. 5, Seattle University of Washigton Press 1990, s. 7-18. Tuncer Baykara, İzmir Şehri ve Tarihi, İzmir 1974, s. 118.

[6] Goffman, a.e., s. 80.

[7] Akt. Erkan Serçe, ‘’İzmir’de Muhtarlık Teşkilatının Kurulması ve İzmir Mahalleleri’’, Kebikeç, sayı 7-8, yaz 1999, s.1.

[8] Baykara, a.e., s. 30.

[9] Yakob Barnay, Ha Mara şel Eropa, Yeruşalayim 2014, s.24.

[10] Barnay, İzmirli Yahudilerin yaşadığı mahalleleri sayarken HanBey-Pazar’dan hiç söz etmez. Onun yerine Cemaat_i Gebran’ı zikreder. Bkz. Barnay, a.e., s. 22. Halbuki İzmir’de kurulan ilk Yahudi mahalleleri, Liman-ı İzmir ve Kadifekale eteklerindeki HanBey- Pazar’da yer almaktadır.

[11] Barnay, a.e., s. 80.

[12] Pinto Sinagogu hakkında verilen bilginin tamamı, 4-7 Kasım 2015 tarihleri arasında İzmir’de düzenlenen “Izmir From Past to Present Human and Cultural Interactıons Between East and West: From the Foundation of Smyrna to a Contemporary Megapole”, Uluslararası Sempozyumu’nda sunduğum “The First Juderia: İkiçeşmelik” adlı bildiriden alınmıştır.

[13] Bu yapının yerini bana gösterme inceliğinde bulunan Sayın Orhan Beşikçi’ye müteşekkirim.

[14] Yapının mimari özelliklerine ilişkin bilgi veren ve bu konuda yardımını esirgemeyen Sayın Doçent Dr. Şakir Çakmak’a müteşekkirim.

[15] Sefer Tora’ların Ehal’den çıkarılarak üzerine konduğu ve ilgili bölümün okunduğu kürsü Teva’dır. İnci Türkoğlu, “Yahudi Geleneğinde Sinagog”, Toplumsal Tarih, Nisan 2003. S. 112, s. 13.

[16] Sefer Tora’ların saklandığı, sinagogların en kutsal yeri olan Ehal, yapının Kudüs’ü gösteren (genelde doğu, bazen güney doğu veya güney olabilir) duvarı üzerinde yer alan bir dolap veya niş şeklindedir. Türkoğlu, “a.m.”, s. 13.

[17] Türkoğlu, “a.m.”, s. 14.

[18] 1688 depremi kentin tamamen yıkılmasına yol açtı. 1772 büyük yangını, 1834 ve 1841 yangınları kentteki sinagogların tamamını yok etti. Söz gelimi, 1688 yılında İzmir’in nüfusu 50.000 ile 80.000 arasındaydı. Bunun %10 ile 15 arasındaki bölümü ise, Yahudi’ydi. 1688 büyük depremi ve ardılı olan yangın ve salgın hastalıklar, yaklaşık olarak 20.000 kişinin yaşamını yitirmesine neden oldu. “….Yüce efendimizin ev sahipliğinde İzmir kentinde Tamuz ayında 5648 yılında sabah büyük bir gürültü ile geldi. Sarsıntıyla bütün binalar devrildi. Ve altında kalan Yahudiler öldü. 400 kişi. Büyük Haham Hocamız ve Ravımız Rav Ribi Aharon N. Hayim Zatzel’in önderliğini yaptığı 400 kişi öldü. Ardından yangın başladı. Çoğu kişi sahile gidip teknelere binmek istedi. Arkadan bir başka büyük deprem oldu. Ve sonra 30 gün boyunca gürültü devam etti. Kentin idarecileri büyük korkuya kapıldılar. Yabancı ülkelere gittiler….”. Rabi Eliyahu Hakohen tarafından yazılmış olan Lev Şlomo’dan nakleden  Barnay, a.e., s. 26-27. İzmir, artık aynı kent değildi. Ekonomik aktivitesi büyük zarar görürken;  limanı tamamen sessizleşti: Barnay’a göre eldeki veriler, pek çok Yahudi’nin İzmir’i terk ederek başka bir kente ya da ülkeye yerleştiğini göstermekte. 1710’lu yıllarda kent yeniden eski canlılığına kavuştu fakat İzmirli Yahudilerin demografik yapısında büyük bir değişiklik meydana geldi. 1688 depremi öncesinin orijinal toplumu ve onların soyundan gelenlerin çok az bir bölümü İzmir’de kaldı. 1688 depremi iki sinagogu yok etmişti. Bu sinagoglardan biri Orehim idi. Diğeri Pinto olabilir. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde İzmir’de yanan ya da yıkılan sinagogların onarımı veya yeniden inşası için ruhsat(izin) almak üzere İzmir Yahudi Cemaati tarafından yapılan başvurulara ilişkin belgeler mevcuttur. Bkz. Yanmış olan sinagoglarının tamir edilmesine müsaade olunması hakkında İzmir Yahudi Cemaati tarafından verilen arzuhale yanıt. BBOA, C. DH. 38-1856, 29/R/1214 (1880) tarihli belge gibi.