‘BAŞKA SİNEMA’ iki yıldır sinemaseverleri 7. sanatın kaliteli ürünleriyle buluşturma işlevini inatla sürdürüyor.
İskoç Rock grubu müzisyeni John Maclean’in senarist-yönetmen olarak ilk sinema denemesi ‘Sakin Batı’sı vahşi batı efsanesine özgün bir bakış açısıyla yaklaşan kaliteli bir western. Acı yüklü öyküsüyle bir insanlık dramını gözlere seren, türe vakıf, şık ve kolay izlenen bu etkileyici film, henüz ilk yönetmenlik denemesini gerçekleştiren bir sanatçıdan beklenmedik bir beceri sergiliyor. Güçlünün güçsüzü ezdiği, ahlaki değerlerin ayak altına alındığı bir şiddet ortamında geçen bu modern trajedi ilginç bir karakter resmi geçidi sunuyor. Oyuncu kadrosu çok başarılı.
İki yıldır sinemaseverleri, gişe şansı olmayan kaliteli ve seviyeli filmlerle buluşturan ‘Bizim Sinema’ vizyona soktuğu iki western ile türün meraklılarını mest etti.
Yeni Arjantin sinemasının yükselen değeri, belgesel ustası Lisandro Alonso’nun senaryosunu yazıp profesyonel oyuncularla çalıştığı ilk filmi ‘Hayal Ülkesi’, Patagonya’da geçen konusuyla dünya cenneti ‘Jauja’yı gözlere seriyordu.
Viggo Mortensen’in, genç bir askerle kaçan 15 yaşındaki kızının izini sürdüğü Danimarkalı haritacı bir yüzbaşıyı canlandırdığı film, bu yıl Cannes’ın ‘Belirli Bir Bakış’ bölümünde Uluslararası Eleştirmenler Birliği (FIBRESCI) ödülünü kazanmıştı.
İskoç Rock grubu The Beta Band’in müzisyenlerinden John Maclean’in senaryosunu yazıp yönettiği ‘Sakin Batı/Slow West’ vahşi batı efsanesine özgün bir bakış açısıyla yaklaşan bir başka kaliteli western. Acı yüklü öyküsüyle bir insanlık dramını gözlere seren film, türe vakıf, şık ve kolay izlenen, etkileyici bir western. John Maclean bu çağdaş westernde henüz ilk filmini çeken bir yönetmenden beklenmedik bir beceri sergiliyor. Güçlünün güçsüzü ezdiği, ahlaki değerlerin ayak altına alındığı bir şiddet ortamında geçen bu modern trajedi, namlunun ucundaki hayatlardan ilginç karakterler sunuyor:
Geçimini, başlarına ödül konulan kanun kaçaklarını avlamakla sağlayan, İrlanda kökenli silah ustası Silas (Michael Fassbender), babasıyla birlikte İskoçya’dan kaçıp Amerika’ya gelen güzel sevgilisinin izini süren 16 yaşındaki Jay (Kodi Smith Mc Phee), çetesiyle her türlü pis işe bulaşan, paragöz, bıçkın haydut Payne (Ben Mendelsohn), soygun işlerinde pek mahir İsveçli bir çift, bilim adamı kisvesiyle insanları soyan bir Alman.
Umutsuz aşkına ulaşmayı hayatının tek amacı haline getiren saf, iyi niyetli, melekten farksız Jay’in takipçiliği, sevgilisi Rose ile babası John’ı ölü veya diri yakalayanlara verilecek ödülün peşindeki silahşorlar ordusu.
NAMLUNUN UCUNDAKİ HAYATLAR
İpten, kazıktan kurtulmuş, yasa tanımaz suçluların kol gezdiği, Vahşi Batı’nın Colorado yöresinin suç dünyasına özgün bir bakış atan ‘Sakin Batı’ stil sahibi bir film. Yalın, sıra dışı, sürükleyici, mizah yüklü bu kısa tutulmuş film, sinema dünyasının artık pek rağbet göstermediği western türünün keyif veren bir örneği. Filmin ilk sekansında, annesi Leydi, amcası Lord olan varlıklı bir İskoç ailesinin 17 yaşındaki oğlu Jay’in babasıyla birlikte İskoçya’dan kaçıp Amerika’da saklanmak gayesiyle gelen sevgilisi Rose’u Vahşi Batı’da ararken görüyoruz.
1870’te geçen konusuyla film, İskoçya’nın Highlands bölgesinde yaşayan bir çiftçinin kızı Rose’a (Caren Pistorius) aşık olan Jay’in, şiddet ve vahşetin kol gezdiği, ödül peşindeki amansız kelle avcılarıyla dolu bir coğrafyadaki tehlikeli yolculuğuna tanık oluyoruz. Anında silahına davranan, attığını vuran, şeytan kılıklı yaman silahşor, kanun kaçağı Silas için ideal bir müşteri olan Jay, yolculuğunda koruması için tüm parasını kendisine verecektir.
Sevgilisinin kendisini hayatından çıkardığı için kalbi kırık olan Jay’in amacı Rose’u bulup, sevgisini tekrar kazanmaktır. Polisçe aranan ve duvar ilanlarıyla başlarına ödül konulan baba-kızın peşindeki ödül avcıları arasında Silas da vardır.
Kızılderili topraklarından geçerken sayısız yerliyi öldüren askerlerden Jay’i kurtaran Sİlas, filmin finalinde diğer çetelerle birlikte baba-kızın sığındıkları kulübede kıstırır. Sürpriz finaliyle film izleyicisini ters köşeye yatırır.
ÖDÜL AVCILARI YARIŞIYOR
Sundance Film Festivalinde Jüri Büyük Ödülünü kazanan film Yeni Zellanda’nın zengin doğasında çekilmiş. Görüntü yönetmeni Robbie Ryan’ın bu coğrafyanın güzelliğini yansıtan nefis fotoğrafları, Jed Kurzel’in başarılı müzik partisyonu, uyumlu bir oyuncu kadrosu John Maclean’in mizansenine katkıda bulunmuş.
19 yaşındaki Avustralyalı aktör Kodi Smith Mc Phee’yi evvelce ‘Kanıma Gir’ (2010), ‘Maymunlar Cehennemi- Şafak Vakti’ (2014) ve Romeo-Juliet’ (2013) filmlerinde izlemiştik. Alman aktör Michael Fassbender, Steve Mc Queen’in iki filmi, üç Oscar ödüllü ’12 Yıllık Esaret’ (2013) ve ‘Utanç’ (2011) Quentin Tarantino’nun ‘Soysuzlar Çetesi’ (2009), ‘Açlık’ (2008) filmlerindeki müthiş başarısıyla Hollywood’un yükselen yıldızları arasına girdi. Kendisini bu hafta vizyona giren, Justin Kurzel’in Macbeth’inde Marion Cotillard ile başrolde izleyeceğiz. ‘Sakin Batı’nın kötü adamı, çete reisi Payne’de Ben Mendelsohn, Yeni Zellanda doğumlu, Güney Afrikalı genç aktris (30) Caren Pistorious doyurucu oyunları ile göz dolduruyorlar.
BAŞKA SİNEMA’DA PEK YAKINDA
Kültür ve sanat hayatımızı zenginleştirmek amacıyla, Sami Kariyo’nun Dürin Ababay ile birlikte kurdukları vakıf, 3M dağıtım şirketinin katkısıyla, ‘Başka Sinema’ adlı altında, üçüncü faaliyet yılına zengin bir programla giriyor.
Yeni yılın ilk gününde vizyona girecek, Cannes 2015 Altın Palmiye Sahibi ‘Dheepan’ aynı festivalin Kapanış Galasında gösterilen ‘Buz ve Gökyüzü’ belgeseli, Lance Amstrong’un hayatını anlatan ‘Son Efsane’, Fransa’nın en Amerikalı oyuncu- yönetmeni Julie Delpy’nin son filmi ‘Lolo’, Özcan Alper’in ‘Rüzgârın Hatıraları’ bu programda yer alıyor. Altı yıl önce Cannes’da Michael Haneke’nin görkemli ‘Aşk/Amour’ filminin gölgesinde kalarak, (ikincilik ödülü) Jüri Büyük Ödülü ile yetinen ‘Yeraltı Peygamberi/Le Prophéte’ten sonra Jacques Audiard, bu yıl ‘Dheepan’ ile Altın Palmiye’ye ulaştı. Kariyerinin bu en politik filminde, Audiard evvelce çok yapılmış ‘göçmen sorununu’ işleyen bir film yapmaktan kaçınıp, merkezine ‘insan’ı alan bir film yaparak başarıyı yakalamış. Filme ismini veren ‘Dheepan’, Sri Lanka’da bağımsızlık için savaşan Tamil Kaplanları örgütünün bir savaşçısı. Paris’in bir banliyösündeki bir siteye kapıcı olarak yerleştirilen Dheepan’ın adaptasyon sürecini ve yeni bir hayat kurma çabasını anlatan filmin başarısı bir göçmenin batı dünyasına bakış açısını yansıtması.
1957 yılından beri Antartika’da buzullar arasında yaşayan Fransız bilim adamı Claude Lorius’un hayatını anlatan ‘Buz ve Gökyüzü/La Glace et le Ciel’de Luc Jacquet görkemli bir belgesele imza atmış. Film 25 Aralık’ta vizyona girecek. Aynı tarihte İngiliz usta Stephen Frears’in, ‘Son Efsane/The Pragram’da, Fransa Bisiklet Turunu üst üstte yedi kez kazanan Lance Amstrong üzerinden, doping skandalını ele aldığı filmi izleyeceğiz. Ben Foster’ın Amstrong’u canlandırdığı filmde Guillaume Cannet ile Dustin Hoffman da var.
Paris doğumlu Amerikalı aktris-senarist-yönetmen Julie Delpy, ‘Paris’te 2 gün’ (2007), ‘New York’ta 2 gün’ (2012) gibi filmleriyle yaşamı Fransa’yla Amerika arasında geçen kahramanları canlandırmıştı. Kendisine şöhret getiren ‘Gün Doğmadan’(1995), ‘Gün Batmadan’(2004) ve ‘Gece Yarısından Önce’nin(2013) ardından Delpie ‘Lolo’da Fransa’da yaşanan bir gönül ilişkisini anlatacak. Bu hafta vizyona giren iki Başka Sinema filminden biri olan, Peter Sollett’in ‘Aşka Özgürlük/Freeheld’i bu yıl San Sebastian Film Festivalinden En İyi Film Ödülünü kazandı. Olgun bir kadınla, genç bir kızın aşk ilişkisini, adalet ve medeni hakları mücadelesi üzerinden anlatan film yüreklere hitap eden başarılı bir melodram.
Takdir belgeli bir kadın komiser olan Laurel (Julianne Moore) kendisine dördüncü evrede kanser teşhisi konulduğunda tazminatını eşi Stracie’ye (Ellen Page) devretmek ister, talebi reddedilince, tuttuğunu koparan bir dedektif ile bir aktivist, iki kadının yanında yer alarak bir hukuk mücadelesinin içine girerler. Kişisel ve siyasal mücadeleyi ele alan bu dokunaklı cesaret öyküsü epey mendil ıslatacak.