Bu hafta ağımıza takılanlar

¬Anlaşmanın iki yıl önce olmama sebebi bana kalırsa İsrail’in istememesiydi. Bakmayın siz hamasi nutuklara, Türkiye’nin İsrail’e ihracatı 2010’da 2 milyar dolarken, 2014’te 3 milyar dolara çıktı; İsrail’in Türkiye’ye ihracatı ise aynı dönemde 1.3 milyar dolardan 2.8 milyar dolara.. Ticaret almış başını yürümüşken o bölgesel koşullarda daha ötesine gerek görmediler. Bu kez sonuçlandırılırsa kilidi de rivayet o ki anlaşmanın gizli maddesi olur: Erdoğan’ın Gazze’yi ziyareti. Geçen hafta “İlişkilerde normalleşmenin iki ülkenin olduğu kadar bölgenin de çıkarına olacağını” söyleyen Erdoğan’ın en büyük arzusu bu. Düşünün, resmi ne biçim taçlandırır! CEYDA KARAN – CUMHURİYET

İzak BARON Diğer
23 Aralık 2015 Çarşamba
  • BENİM GİBİ YAPIN...“İSRAİL’LE BARIŞARAK ÇOK İYİ YAPIYORSUNUZ” DEYİN...

MİLLİ hasedimiz olan "sokuşturma" âdetine tenezzül etmeyeceğim.

Cumhurbaşkanı’nın yakasına yapışıp “İsrail için geçmişte şunu şunu dediniz, şimdi nasıl barışıyorsunuz” falan hiç demeyeceğim.

Tam aksine, böyle yaptığı için kutlayacağım. Bütün kalbimle “İyi yapıyorsunuz” diyeceğim. Çünkü yaptığı iş Türkiye’nin menfaatinedir. Çünkü rahmetli Süleyman Demirel’in o lafını hiç unutmadım, kendime de şiar edindim. “Barışmayı bilmeyenler, kavga etmemeli...”

Allah için Cumhurbaşkanı kavga etmeyi iyi biliyor. Kazanmayı da iyi biliyor.

Ama en az bunun kadar iyi bildiği bir şey, dışarıda gerektiğinde barışabilmek...

O nedenle sizlere de diyorum ki...

Eğer ülkenizi seviyorsanız, eğer huzur istiyorsanız, laf sokuşturmayın. “Niye İsrail’le barışıyorsun” diye guruldamayın, homurdanmayın.

Benim gibi yapın...“İsrail’le barışarak çok iyi yapıyorsunuz” deyin...

Arkasından da bütün kalbinizle, samimiyetinizle şunu ekleyin:

“Sayın Cumhurbaşkanı, İsrail’le bile barışabiliyorsanız, ülkenizin insanı ile haydi haydi barışabilirsiniz...”

Ertuğrul Özkök

http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/ertugrul-ozkok_10/birakin-su-sokusturma-huyunu_40030046

 

  • ÜMİT BU YA, BU SON DUYUMLAR VE İFADELER ELBETTE TÜRKİYE'DE YAŞAYAN MUSEVİ KÖKENLİ VATANDAŞLARIMIZA TAM DA HANUKKA BAYRAMI'NIN BAŞINDA BÜYÜK BİR MÜJDE GİBİ GELMİŞTİ

Bütün bu gelişmelerin eksik kalan halkasını ise Türkiye-İsrail ilişkileri oluşturmaktaydı. O cepheden de ümit verici haberler gelmeye başlamıştı. Önce İsrail Başbakanı Netanyahu Türkiye ile İsrail arasında enerji alanında işbirliği için bazı temasların sürmekte olduğundan söz etti. Ardından Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan Türkiye-İsrail ilişkilerinde kaydedilecek normalleşmenin iki ülkenin olduğu kadar bölgenin de çıkarına olacağına işaret etti. Ümit bu ya, bu son duyumlar ve ifadeler elbette Türkiye'de yaşayan Musevi kökenli vatandaşlarımıza tam da Hanukka Bayramı'nın başında büyük bir müjde gibi gelmişti.

Türkiye-İsrail ilişkileri Doğu Akdeniz'in en önemli dengelerinden birini oluşturur. Bir yandan Türkiye'nin Batı ile olan ilişkilerinin Ortadoğu bölgesindeki ayağının nirengi noktasıdır, bir yandan da Türkiye'nin yine aynı bölgedeki tarafsız, adil, sorunlara eşitlikçi yaklaşımı ilke edinen dış politika uygulamasının temel unsurudur. Türkiye Filistin sorununun çözümüne gerçekçi bir katkı yapmak, tam ve güvenilir bir kolaylaştırıcı rolü oynamak istiyorsa İsrail ile olan ilişkilerinin de normal olması gerekir. Esasen Arap ülkeleri ve Filistin halkı da böyle olması gerektiğine inanır. Aksi takdirde Türkiye Ortadoğu'daki denklemlere Arap ülkelerinden farklı ve dönüşüm sağlayıcı bir katkı getiremez.

Mavi Marmara trajedisi Türkiye'nin İsrail ile olan ilişkilerinin son beş yıldır tarihinde görülmemiş derecede soğuk olmasının başlıca nedeniymiş gibi görülür. Oysa Türkiye'deki İsrail aleyhtarı yaklaşımın bundan daha önce başladığının tespit edilmesi gerekiyor. 2008 yılının sonunda İsrail'in Gazze'ye başlattığı harekat ve 2009 yılının başında Davos Zirvesi'ne damga vuran meş'um "bir dakika"lık gerginlik Mavi Marmara trajedisinin engellenebilir kaderinin de altyapısını oluşturdu. Türkiye NATO çerçevesinde Akdeniz Diyaloğu kapsamındaki tatbikat, seminer ve toplantılardan İsrail'in dışlanmasına yönelik sistemli çabalarını Mavi Marmara olayından önce başlatmıştır. Bu da İsrail ile olan ilişkilerin zaten önemli bir krize doğru ilerlemekte olduğuna yeterince işaret etmekteydi.

Bugün Türkiye AB ve NATO ile ilişkilerini normal seyrine kavuşturmak için bir takım adımlar atmaya başladıysa, bunları bütünleyecek en önemli katkılardan birini de Türkiye-İsrail ilişkilerinde kaydedilecek ilerleme oluşturacaktır. Görüldüğü kadarıyla "özür" koşulu ortadan kalkmış, İsrail Başbakanı Netanyahu büyük bir devlet adamlığı anlayışı ile örnek gösterilecek bir adım atabilmiştir. Buna rağmen, tazminat koşulu ve Türkiye-İsrail ilişkilerini doğrudan ilgilendirmeyen diğer bazı beklentiler sürmektedir. Bunların aşılması için çabalar sürdürülürken Türkiye İsrail'in Akdeniz Diyaloğu içindeki konumuna yönelik olumsuz yaklaşımlarında değişiklik yapabilirse hem NATO ile olan ilişkilerinde önemli bir pürüzün daha ortadan kalkması mümkün olabilecektir, hem Türkiye-İsrail ilişkilerinde güven eksikliğinin giderilmesine yardımcı olunabilecektir.

ÜNAL ÇEVİKÖZ

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/unal-cevikoz/dis-politikada-kimlik-bunalimi-ve-komsularla-sifir-sorun-politikasi-uzerine-1494146/

 

  • YAHUDİLERİN MAZLUMİYETLE DOLU BİNLERCE YILLIK TARİHİNE EMPATİ İLE BAKMADAN, ALÇAK NAZİLERİN 6 MİLYON YAHUDİYİ SIRF YAHUDİ OLDUKLARI İÇİN FIRINLARDA YAKMALARINI HİSSETMEYE KENDİNİ ZORLAMADAN, ONLARIN GÜVENLİ BİR VATAN EDİNMENİN TELAŞESİ İÇİNDE OLDUĞUNU ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR

Yahudilerin mazlumiyetle dolu binlerce yıllık tarihine empati ile bakmadan, alçak Nazilerin 6 milyon Yahudiyi sırf Yahudi oldukları için fırınlarda yakmalarını hissetmeye kendini zorlamadan, onların güvenli bir vatan edinmenin telaşesi içinde olduğunu anlamak mümkün değildir. Bu katliamlarda aktif-pasif payı olan ya da payı olmasa da empati yapan Batılı devletlerin, neden İsrail’e destek olduğunu anlamaktansa, aptallar için basit masallar topluluğu olan komplo teorileri ile yatıp kalkan İslamcıların, Filistin sorununu çözmek gibi bir entelektüel kapasiteleri asla olmamıştır ve olamayacaktır.

Zaten, Filistin sorunu, aynen Hac’daki rezil ahvalimiz (daha önce yazmıştım) gibi Müslüman dünyasının durumunu özetleyen bir sendromdur. Baktığında senin aksini gösteriyor diye aynayı kıramazsın. Kırsan da bir şey elde edemezsin. Çoğu olayda, 1915 öncesi Ermeni olayları gibi, her tarafın hem zalimi hem mazlumu vardır. İsrail-Filistin sorununda da böyledir. An itibari ile sağcıların elindeki İsrail devletinin Filistinlilere çok zulümler yaptığı ve sivil halkı terörize ettiği bir gerçektir. Ancak, İsrail halkının, yok olma fobisini (buna paranoya diyemeyiz, çünkü “haritadan sileceğiz” diyenler eksik olmuyor) anlamadan ve buna çare üretmeden, Filistinlilerin de maalesef huzur bulamayacağını anlamalıyız.

Bu olmazsa, sorun yüz yıl daha sürer gider ve sorunun ekmeğini her iki tarafın tüccar şahinleri yemeye devam eder. Ayrıca, 60-70 yıldır görüldüğü üzere, Müslüman dünyasındaki tüccar sekülerist diktatörler ya da İslamcı yolsuz despotlar, bu sorunu kendi ülkelerinde hamasetle istismar etmeye ama sivil ve masum Müslümanlara ve Yahudilere zarar vermeye İsrail devleti ile beraber devam eder.

İHSAN YILMAZ

http://www.meydangazetesi.com.tr/akp-tuccarlik-ve-israil-makale,2161.html

 

  • TÜRKİYE-İSRAİL ARASINDA İLİŞKİLERİN YENİDEN NORMALLEŞTİĞİNİ ANCAK ATILACAK SOMUT ADIMLARLA GÖREBİLİRİZ. BU YOLDA İLK ADIM, İKİ ÜLKE TEMSİL DÜZEYİNİN YENİDEN BÜYÜKELÇİLİK SEVİYESİNE YÜKSELTİLMESİYLE OLACAK. BU ADIMI GÖRMEDEN İLİŞKİLERİN RAYINA OTURDUĞUNU SÖYLEMEK MÜMKÜN OLMAZ

Türkiye'de her iktidar döneminde Türkiye-İsrail ilişkilerinde, Filistin sorunu yüzünden inişler çıkışlar her zaman oldu. İki ülke arasında bu kez yaşanan gerginliğin diğerlerinden farkı; dış politikanın, zaten sorunlu olan durağan halinden çıkıp İslami, mezhepçi refleksleri ön plana çıkartan, yarın ne yapacağı bilinmeyen bir yönetim anlayışının Ankara'da hakim olmasıdır. İsrail'de ise Türkiye'de vesayet dönemlerinde asker ile ilişkileri iyi tutmaya alışmış Netanyahu'nun, yeniden iktidara gelmiş olmasıdır. 

Nihayetinde ABD'nin arabuluculuğunda Netanyahu, Mavi Marmara baskınında can kayıpları nedeniyle özür dilemiş, ölenlerin yakınlarına tazminat ödenmesini de kabul etmişti. Gelinen noktada, Türkiye'nin İsrail ile ilişkileri normalleştirmesi için ortaya koyduğu şartlardan, Gazze'ye İsrail ablukasının kalkması konusunda bir anlaşmaya varılamadığı anlaşılıyor. İsrail ise yakınlarındaki bir açıklamasında, ablukanın kalkmasını “saçma” olarak nitelendirip, Gazze halkına zaten insani yardımın gitmekte olduğunu hatırlatmıştı.  

Ankara, Gazze şartında ısrar ederken Erdoğan'ın, daha başbakanken planladığı Gazze ziyaretini yapamamış olduğunu da bu vesileyle hatırlatalım. Niye acaba?

Türkiye'nin İsrail ile ilişkileri normalleştirme isteği, Rusya, İran, Irak ve Suriye tarafından kuşatılmışlığını aşma arayışının bir parçası. Ne var ki, Ankara'nın bu kuşatılmışlığını aşmasında kilit ülke olan Rusya'nın, Ankara-Tel Aviv yakınlaşmasını engelleme kudreti bulunduğunu da görmek lazım.

Ankara'nın, İsrail ile arayı düzeltme çabaları, yüzde 55 düzeyinde bağımlı olduğumuz Rus gazını, Moskova'nın, uçağını düşürmesine misilleme olarak her an kesebileceği ihtimaline karşı alternatif gaz kaynakları arayışında olduğu bir döneme de denk geldi.

Türkiye-İsrail arasında ilişkilerin yeniden normalleştiğini ancak atılacak somut adımlarla görebiliriz. Bu yolda ilk adım, iki ülke temsil düzeyinin yeniden büyükelçilik seviyesine yükseltilmesiyle olacak. Bu adımı görmeden ilişkilerin rayına oturduğunu söylemek mümkün olmaz.

Lale Kemal

http://www.zaman.com.tr/yazarlar/lale-kemal/israil-yakinlasmasi-fos-cikabilir_2333540.html

 

  • SEÇİMLER BİTTİKTEN SONRA ERDOĞAN'IN ÖNCE ‘İSRAİL'LE İLİŞKİLER NORMALLEŞMELİ' AÇIKLAMASINDA BULUNMASI, SONRA ANLAŞMAYA VARILDIĞININ KAMUOYUNA SIZDIRILMASI BANA HAYLİ İLGİNÇ GELİYOR

Kendisine her karşı çıkanı İsrail ajanı olmakla suçlayan iktidar çevreleri, bugün İsrail'in neredeyse her istediğini kabul ederek anlaşmaya varmış olmalarını, kendi tabanlarına nasıl izah eder bilemiyorum. Üstelik Türk tarafı adına hareket eden Feridun Sinirlioğlu'nun bu anlaşmayı MOSSAD Başkanı Yossi Cohen ile yapmış olması, kendisini eleştiren herkesi MOSSAD ajanı, İsrail uşağı olmakla suçlayanların düştükleri durumu göstermesi bakımından hakikaten ibret verici. İşin daha da ilginç olanı, AKP'nin İsrail ile 7 Haziran seçimlerinden önce anlaşmaya varmasına rağmen, bunu kamuoyuna bütün seçimler bittikten sonra açıklamasıdır. Recep T. Erdoğan İsrail karşıtlığını iç politikada tepe tepe kullanırken, aslında anlaşma çoktan yapılmış. Seçimler bittikten sonra Erdoğan'ın önce ‘İsrail'le ilişkiler normalleşmeli' açıklamasında bulunması, sonra anlaşmaya varıldığının kamuoyuna sızdırılması bana hayli ilginç geliyor.

Peki ne değişti de iktidar çevreleri İsrail'le ilişkileri normalleştirme kararı aldı? Ortadoğu'da hangi dedikleri oldu, hangi iyileştirmeler gerçekleşti? Cevap; tabii ki de değişen hiçbir şeyin olmadığıdır! Bu kararın alınmasında Enerji Bakanlığı üzerinden Doğu Akdeniz'de girişilecek akçeli işlerin bir etkisi var mıdır, bilemiyorum. Bu anlaşmada AKP'nin gücünün yettiğini hukuk ve yasa dinlemeden ezebildiği kadar ezen, gücünün yetmediğinin de hiç yüksünmeden elini öpen tavrı da etkili olmuş olabilir.

Mehmet Kamış

http://www.zaman.com.tr/yazarlar/mehmet-kamis/mavi-marmara-secimden-once-secimden-sonra_2333538.html

 

  • DOĞALGAZ İHTİYACININ YÜZDE 55’İNİ RUSYA’DAN SAĞLAYAN TÜRKİYE İÇİN, YUMURTALARI AYNI SEPETE KONMAMASI VE STRATEJİK ANLAMDA GAZ TEDARİKÇİLERİNİN ÇEŞİTLENDİRİLMESİ SANIRIM OLASI BİR İSRAİL-TÜRKİYE YAKINLAŞMASININ EN ÖNEMLİ MEYVESİ OLACAK

İsrail’in toplam GSMH rakamı 290 milyar dolar ve toplam ihracatı da 50 milyar dolar seviyesinde. Ülke kabaca yüzde 3 civarında cari açık veriyor. Yıllık ithalatı ise 65 milyar dolar. Son dönemde küresel durgunluk İsrail’i de vurmuş durumda. 2000-2010 arası ortalama yüzde 4 büyüyen ülke son birkaç yıldır yüzde 2’ler bandında gidiyor.

Türkiye’nin İsrail’e 2015 sonunda toplam ihracatının yaklaşık 2.7 milyar dolar olması bekleniyor. İthalatı ise 1.7 milyar dolar seviyesinde olacak. Yani toplam dış ticaretimiz 4.4 milyar dolar seviyesinde. Bu açıdan bakıldığında rakamın Türkiye’nin toplam 350 milyar dolarlık dış ticaretinde payı yüzde 1.5 bile değil. Türkiye İsrail’e, başta otomotiv olmak üzere, çelik, inşaat malzemesi ve mücevher satarken, petrol ürünleri, yüksek teknolojili ürünler, kimyasallar, tıbbi cihazlar ve savaş taşıtları alıyor.

Görüleceği üzere eğer siyasi ve politik anlamada nihai anlaşma sağlanırsa, başta otomotiv sektörü olmak üzere İsrail’e ihracatımızın artması ve karşılığında da petrol ürünleri olmak üzere ithalatın gerçekleşmesi mümkün.

Ancak 750 milyar dolarlık Türk ekonomisi için ekonomik anlamda İsrail ile artacak ticaret hacmi çok büyük bir beklenti oluşturmayacaktır.

Bilindiği üzere İsrail’in Akdeniz açıklarında Leviathan denilen bölgede son dönemlerin en büyük doğalgaz rezervi bulundu. Bu sahada yaklaşık 530 milyar metreküp (bcm) gaz olduğu tahmin ediliyor. Bu gazın 2017 yılı itibarıyla çıkartılması ve dağıtılması söz konusu olacak. Gazın Ürdün üzerinden Mısır’a ya da Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılması iki ana proje olarak ortada duruyor. Türkiye’ye bu gazın 8 ila 10 bcm’lik kısmının boru hattı ile getirilmesi konusunda Türk ve İsrailli şirketlerin oluşturduğu konsorsiyum çalışıyor.

Toplam doğalgaz ihtiyacının yüzde 55’ini Rusya’dan sağlayan Türkiye için, yumurtaları aynı sepete konmaması ve stratejik anlamda gaz tedarikçilerinin çeşitlendirilmesi sanırım olası bir İsrail-Türkiye yakınlaşmasının en önemli meyvesi olacak.

Cüneyt Başaran

http://www.haberturk.com/yazarlar/cuneyt-basaran/1169179-israil-turkiye-yakinlasmasi

 

  • TASLAKTA BAŞKA BİR MADDEYLE HAMAS RESMEN SATIŞA GELİYOR. KENDİLERİNE YILLARCA KORUMA SUNAN SURİYE’Yİ TÜRKİYE VE KATAR’IN AYARTMASIYLA TERK EDEN HAMAS YENİ MÜTTEFİKLERİ TARAFINDAN ORTADA BIRAKILIYOR

Şimdi dış politikada ‘yalandan kahramanlık’ sayfalarından biri daha kapanıyor. Üstelik öyle bir kapanma ki diplomatik ilişkilerin tekrar elçilik düzeyine çıkması konusunda şart dayatan taraf yer değiştirmiş gözüküyor.

Taraflara göre bazı detaylarda müzakereler devam ediyor. Bunun nihai bir anlaşmaya dönüşüp dönüşmeyeceği yakında belli olur.

Ancak bu taslak üzerinden gidersek Gazze fatihi kesilen Yeni Osmanlıların tabana satmakta zorlanacağı bazı hususlar var.

Evvela İsrailli yetkililer aleyhine davalardan vazgeçmek verilebilecek en büyük taviz. Bu İsrail için bulunmaz bir ödül.

İkincisi metinde Gazze’nin adı geçmiyor. Gazze’ye ablukanın kaldırılması Türkiye’nin ilişkileri normalleştirmek için öne sürdüğü en kritik şarttı. Diğer iki şart özür ve tazminat. Özür şartı yarım ağız gerçekleşmişti. 2013’te ABD Başkanı Barack Obama’nın zoruyla Erdoğan’ı arayan Netanyahu özür dilemişti. Özrünü 'İtznatlut' kelimesiyle ileten Netanyahu’nun aynı gün pişman olduğu da söyleniyor.

Gazze’ye ablukanın kaldırılması şartı karşısında İsrail’in adımları ya geçici rahatlama getiren bazı önlemler ya da makyajdan öteye gitmez.

Taslakta başka bir maddeyle Hamas resmen satışa geliyor. Kendilerine yıllarca koruma sunan Suriye’yi Türkiye ve Katar’ın ayartmasıyla terk eden Hamas yeni müttefikleri tarafından ortada bırakılıyor.

Bir diğer kritik gelişme doğalgazla ilgili. İsrail’in doğalgazı dediğinizde oraya bir virgül koymamız gerekiyor. İsrail, Doğu Akdeniz’deki ortak havzalarda petrol ve doğalgaz ortaklığını Kıbrıs Rus Yönetimi’yle tesis etti. Ancak İsrail’in faaliyetleri Lübnan ve Gazze açıklarına kaçıyor. İsrail’in Gazzelileri sıkboğaz etmesinin en önemli nedeni Gazze’nin doğalgaz yatakları. Gazze sahilinde oturduğunuzda hava açıksa İsrail’in birkaç mil ötedeki doğalgaz platformunu görmeniz mümkün. (İsrail, işgal altındaki Golan Tepeleri’nden de petrol çıkarmaya çalışıyor.) Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölgeler belirlenmediğinden işler çok karmaşık. Eğer mesele gasp edilmiş tabi kaynakların satın alınması ve Avrupa’ya taşınması gibi bir boyut kazanırsa manzara hayli ilginçleşecek demektir. Bu, Filistin’in hamiliğinden gaspta ortaklığa giden bir yoldur! Bu kadarı sahte Hanzalalara bile fazla. Ha bu Doğu Akdeniz’de tesis edilecek doğalgaz ortaklığı bölgesel bir barışa hizmet edecekse ne ala. Bu konuda iyimser olmak için de çok neden yok.

Ankara başta Suriye ve Mısır olmak üzere bölgede yanlış politikalar yüzünden ilişkiler ağını felç etti. Şimdi kendi kuşatılmışlığını yarmak için nevi şahsına münhasır dış politika iddialarından da vazgeçiyor. (Ki ben özgül ağırlığıyla dış politika yapıldığı argümanlarına hiç prim vermedim.) Rus uçağının düşüşünün ardından NATO’ya dört elle sarılma, AB ile şantaja dayalı bir ilişki biçimiyle yeniden müzakerelere yönelme ve şimdi İsrail’le yeni sayfa açma çabası. Yani Türkiye, Soğuk Savaş’ın şekillendirdiği dış politika örgüsüne hızla dönüyor.

Fehim Taştekin

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/fehim-tastekin/israile-diyet-1494538/

 

  • ABD’NİN BÖLGEYE DÖNÜŞÜNDE, ÜÇGENİN DİĞER OYUNCULARI, BÖLGESEL ZEMİNDE MISIR’LA BİRLİKTE, DOĞU AKDENİZ’DE ROL OYNAMA POTANSİYELİNE SAHİPTİR. BU DA, BERABERİNDE “STRATEJİK DERİNLİK” VE “TECRİT” SARKACINDAKİ İKİ ÜLKENİN, BÖLGESEL-KÜRESEL ÇERÇEVEDE “FABRİKA AYARLARI”NA DÖNMESİYLE MÜMKÜN OLACAKTIR…

Verili zeminde tespit edilen tüm bu gelişmeler, Türkiye ve İsrail için bir durum ortaya çıkarmıştır. İç politikada kendi seçmenlerine seslenen her iki ülkedeki muhafazakar iktidarlar, bölge ve dünya gerçekleri ile tanışmak zorunda kalmışlardır. 1948’de kurulan İsrail’i 1949’da tanıyan Türkiye, bölgede yaşanan tüm aykırılıklara rağmen, 1958’den beri süren Çevresel Pakt’la askeri, savunma ve istihbarat alanındaki ilişkileri devam ettirirken, 1996 ve 1997’deki savunma ve ekonomik içerikli anlaşmalarla Soğuk Savaş sonrası ilişkileri yapısal bir birlikteliğe dönüştürmüştür. Ne var ki, 2009’daki Davos ve 2010’daki Mavi Marmara süreciyle, ilişkiler buzdolabına kaldırılmış, 2010-2015 arasında -sınırlı da olsa- “kapı arkası diplomasi” sürmüştür. Obama’nın 2013’teki İsrail ziyaretinde, telefon diplomasisiyle gerçekleştirilen Netenyahu-Erdoğan arasındaki görüşmede Türkiye’nin “özür” şartı yerine getirilirken, “tazminat” ve “ablukanın kaldırılması” koşulları geride kalan maddeler olarak yerini korumuştur. Aslında, “tazminat” konusunda çetin pazarlıklar yaşansa da, asıl sorunun 2007’de Hamas’ın Gazze’de “tek taraflı” ilan ettiği yönetim sonrasında İsrail’in “denizden”, Mısır’ın “karadan” başlattığı “Gazze ablukası”nda düğümlendiği görülmektedir. 2011’de Mübarek devrildikten sonra Mısır “kara ablukası”nı kaldırırken, 2011-2013 döneminde Sina yarımadası sadece Hamas için değil, IŞİD dahil pek çok cihatçı örgütün “eğitim kampı”na dönüştü. İsrail, 2013 sonrası 30 bin askere dayanan bir Güney Birliği kurarken, İhvan yönetimini deviren askeri cunta, yeniden Mısır-Gazze sınırını kontrol altına aldı. Türkiye’nin de hedefi haline geldiği IŞİD terörünün durdurulması için, bölge güvenliğine yönelik Türkiye’nin bakış açısı, “abluka”daki koşulu da belirleyecektir.

Türkiye-İsrail işbirliği, 1998’de PKK terör örgütünün başı Öcalan’ın Suriye’den çıkarılmasında tayin edici olmuştu. Her iki ABD müttefikinden, Soğuk Savaş sonrasında büyük müttefiki SSCB’yi kaybeden Hafız Esad yönetimi, “çifte baskı” hissetmişti. İkili ilişkilerin normalleşmesi sürecinde, yine Suriye ön plana çıkıyor. Bununla birlikte, artık bölgede Rusya faktörü, çok daha fazla algılanıyor.

Daha önce yazdığım bir kitabıma da adını veren “Türkiye-İsrail Üçgeni”ndeki üçüncü ve belirleyici oyuncu ABD’dir. ABD’nin bölgeye dönüşünde, üçgenin diğer oyuncuları, bölgesel zeminde Mısır’la birlikte, Doğu Akdeniz’de rol oynama potansiyeline sahiptir. Bu da, beraberinde “stratejik derinlik” ve “tecrit” sarkacındaki iki ülkenin, bölgesel-küresel çerçevede “fabrika ayarları”na dönmesiyle mümkün olacaktır…

Deniz Tansi

http://politikaakademisi.org/2015/12/18/turkiye-israil-ucgeni/

 

  • DAHA BİR BUÇUK AY ÖNCE SEÇİM BAŞARISI NEDENİYLE AKP’Yİ KUTLARKEN, “AKP’DEN GAZZE’YE HİZMET BEKLEYEN” HAMAS YETKİLİLERİNİN YÜZÜNE, AKP ŞİMDİ NASIL BAKACAK? YILLARDIR “GAZZE DE GAZZE, HAMAS DA HAMAS” TÜRKÜLERİ SÖYLEYEN ERDOĞAN BİR ANDA BUNLARDAN NASIL VAZGEÇİYOR? BANA KALIRSA, BU BİR SATIŞ VE BU SATIŞ ÇOK ZOR

Anlaşmanın Hamas bağlantılı iki kritik maddesi var. İlki, yine bir Hamas yetkilisi ile ilgili. Hamas’tan Salih Aruri uzun süredir Türkiye’de yaşıyor, bizimkilerin himayesinde. İsrail’e göre, Aruri üç İsraillinin öldürülmesinden sorumlu.

Şimdi, anlaşmaya göre, Türkiye Aruri’yi sınır dışı edecek. Yıllardır bağrına bastığı Hamas’ı ve onun önemli bir ismini Türkiye şimdi nasıl dışlayacak? Onca kucaklaşma, kutlama, su sızmayan ilişkiye şimdi sırtını nasıl dönecek? Uzun süredir koruduğu birini şimdi nasıl sınır dışına çıkartacak? İkincisi de, Türkiye İsrail’in Gazze ablukasını kaldırmasından vazgeçecek. 180 derecelik politik değişim. Bugüne kadar söylenenlerin tam tersi, savunulan tezlerin tam zıddı.

Daha bir buçuk ay önce seçim başarısı nedeniyle AKP’yi kutlarken, “AKP’den Gazze’ye hizmet bekleyen” Hamas yetkililerinin yüzüne, AKP şimdi nasıl bakacak?

Yıllardır “Gazze de Gazze, Hamas da Hamas” türküleri söyleyen Erdoğan bir anda bunlardan nasıl vazgeçiyor? Bana kalırsa, bu bir satış ve bu satış çok zor.

Gerçekten Türkiye bu maddeleri kabul eder mi? Türkiye’nin “anlaşma süreci devam ediyor” diyerek, noktayı koymaması, biraz da bu tereddüdün sonucu.

Anlaşmayı dünyaya duyuran İsrail tarafı.

Görüşmelere İsrail adına, Başbakan Netanyahu’nun danışmanı katılıyor. Diğer danışmanları her türlü hazırlığı yürütüyor. Onlar 1996’dan bu yana Netanyahu ile birlikte gelen, birlikte gidenler, onun sadık ekibi, MOSSAD bağlantılı.

Bizimkiler de, AKP’ye sadık ekip, başta seçim döneminde Dışişleri Bakanı bile olan, müsteşar Feridun Sinirlioğlu. İki tarafından da, güvenilir ekipleri.

Yine de, ben Erdoğan’ın bu anlaşmadan memnun olduğunu sanmıyorum. Amerika bastırınca, böyle olmak zorunda ama, soru değişmiyor:

Hamas’ı nasıl satacak? Erdoğan son anda anlaşmanın bu maddelerine itiraz ederse, şaşmam. Hani, tıpkı “çözüm sürecinde” olduğu gibi. Basına açık toplantıda karşılıklı sözler veriliyor, Bakanların ve HDP’lilerin katılımıyla, “çözüm süreci barışla sonuçlandı” derken, iki saat sonra Erdoğan “mutabakat filan yok” diyerek, kestirip atıyor. İsrail ile anlaşma için böyle bir kestirip atma zor ama, içine sindiğini sanmıyorum. Bozulursa, şaşmam. Bozulmazsa, yine şaşmam, ne de olsa, Amerika ne derse, o.

Yalçın Doğan

http://t24.com.tr/yazarlar/yalcin-dogan/kritik-satis-hamas,13481

 

  • KONU, AK PARTİ TABANI DAHİL FİLİSTİN KONUSUNA DUYARLI MUHİTLERDE “SORU”LARLA, HATTA KAYGI İLE TAKİP EDİLİYOR DENEBİLİR

Bugünlerde İsrail ile ilişkilerin olumlu yönde geliştiği yolundaki haberler, bu genel trand ile bağlantılıdır. Soru şu:

- Acaba problemli alanlar ne nispette halledildi?

Konu, Ak Parti tabanı dahil Filistin konusuna duyarlı muhitlerde “soru”larla, hatta kaygı ile takip ediliyor denebilir.

İsrail kaynaklarından “Anlaşma sağlandı” gibi haberler geliyor, anlaşma çerçevesi içine de “Özür ve tazminat” konulup, ötesi mesela “Filistin’e ablukanın kaldırılması” bahis konusu edilmiyor. Bu arada bildirilen Türkiye’de bulunduğu HAMAS mensubu Salah Aruri’nin sınır dışı edileceği haberleri geliyor.

Türk kaynaklardan ise “Henüz anlaşma sonuçlanmadı” tarzında bilgiler sızıyor. Gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan gerekse Başbakan Davutoğlu, bizzat kendileri bu konuda çok duyarlılar, toplumun duyarlılığını da en iyi bilenler arasındalar. Ablukanın kaldırılmasını dengeleyecek bir formül üzerinde mi çalışılıyor, İHH’nın açtığı ve İsrail’in vazgeçilmesini istediği “baskıncı askerler”le ilgili davada nasıl bir çözüme ulaşıldı, Salah Aruri’nin sınır dışı edilmesi söz konusu mu, bunlar henüz bilinmiyor. Şu anda insanlar “bilinmeme”yi hayra yoruyor ama “kaygı”dan da kurtulamıyorlar. Hayırlısı bakalım.

Ahmet Taşgetiren

http://haber.star.com.tr/yazar/israille-iliskiler-hayirlisi-bakalim/yazi-1077366

 

  • İSRAİL İLE DİPLOMATİK İLETİŞİM KANALLARININ AÇILMASI VE GEÇMİŞTE OLDUĞU GİBİ İSTİHBARAT DAHİL ÇEŞİTLİ ALANLARDA İŞBİRLİĞİNİN KURULMASI, ÖZELLİKLE BÖLGEDE HALEN YAŞANMAKTA OLAN KARGAŞA VE SIKINTILAR KARŞISINDA TÜRKİYE’NİN ELİNİ GÜÇLENDİRECEKTİR

Olayı bu noktaya getiren nedeni kısaca bölgedeki yeni konjonktürün yarattığı stratejik zorunluluklara bağlayabiliriz.

Bir dizi gelişme bu zorunluluğu hissettirdi. Bunun en sonuncusu Rusya’nın Suriye’de kurduğu askeri varlığı, bölgede etkin bir aktör durumuna gelmesi ve güç dengesini değiştirirken, Türkiye’ye karşı cephe almasıdır. Ankara bu yeni durum karşısında bölgesel politikasında bazı yeni ayarlar yapmak zorunluluğunu duyuyor. Ve İsrail de bu çerçevede önem kazanıyor.

Suriye krizindeki sarsıntılar, bu arada IŞİD’in oluşturduğu tehdit, İran’ın bölgede artan nüfuzu, Irak’taki belirsizlik gibi gelişmeler, Türkiye’nin Ortadoğu politikalarını yeniden gözden geçirmesi ihtiyacını yaratmıştır. Bu bağlamda Ankara’nın İsrail ile ilişkilerini tekrar rayına oturtması da stratejik bir zorunluluk haline gelmiştir.

Bu arada İsrail’in ürettiği doğal gazın ihracı için Türkiye’yi olası bir partner olarak göstermesi de Türkiye’nin enerji alanında yeni alternatifler aradığı bir sırada önemli bir faktör daha oluşturuyor.

Diplomatik ilişkilerin kesik olduğu son 5 yılda Türkiye ile İsrail arasında her türlü siyasi temas (ve de askeri işbirliği) durmuştur.

Açıkçası, diyalog eksikliğinin hiçbir yarar sağlamadığı ortada. Türk diplomasisinin Filistin sorunu dahil, bölgesel meselelerde rol oynama ve etkili olma olanakları zayıflamıştır.

İsrail ile diplomatik iletişim kanallarının açılması ve geçmişte olduğu gibi istihbarat dahil çeşitli alanlarda işbirliğinin kurulması, özellikle bölgede halen yaşanmakta olan kargaşa ve sıkıntılar karşısında Türkiye’nin elini güçlendirecektir.

Bu bakımdan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen haftaki bir konuşmasında Türk-İsrail yakınlaşmasının iki ülke için olduğu kadar bütün bölge için yarar sağlayacağını söylemesi Ankara’da bu yönde oluşmakta olan siyasi iradenin bir işareti sayılmalıdır.

Sami Kohen

http://www.milliyet.com.tr/israil-ile-buzlar-erirken-/dunya/ydetay/2166036/default.htm

 

  • TÜRKİYE-İSRAİL İLİŞKİLERİ 1948’DEN 1996’YA KADAR HER ZAMAN BİR DENGE ÇERÇEVESİNDE YÜRÜDÜ. TARAFLAR NE BİRBİRLERİYLE GÜÇLÜ BİR İTTİFAK İLİŞKİSİ KURDULAR NE DE DİPLOMATİK İLİŞKİLERİNİ KESTİLER

Mademki, Ankara ile Tel Aviv’in en azından yeniden doğrudan diyalog içine gireceklerine kesin gözüyle bakılıyor, o zaman bunun için yeterli şartların mevcudiyetini -tarihsel bir bakışla- sorgulamak gerekiyor...

Türkiye-İsrail ilişkileri 1948’den 1996’ya kadar her zaman bir denge çerçevesinde yürüdü. Taraflar ne birbirleriyle güçlü bir ittifak ilişkisi kurdular ne de diplomatik ilişkilerini kestiler. İlişkilerin gidişatını etkileyen en öncelikli faktör ise Orta Doğu’daki gelişmeler oldu. Mesela, 1950'lerin ikinci yarısında Cemal Abdünnasır’ın devrimci düşüncelerinin tüm Arap âleminde kasırga gibi estiği yıllarda, iki ülkenin gizli servisleri arasında -İran ve Etiyopya’nın da dahil olduğu- Trident adlı istihbarat ağı kurulsa da, 1967 ve 1973 Arap-İsrail Savaşları sırasında Ankara Araplara yakın bir politika izledi. Filistin Kurtuluş Örgütü’nün uluslararası meşruiyet arayışına girdiği 1970'lerde bu örgütle sağlam ilişkiler geliştirmesine rağmen Ankara’nın Tel Aviv’le diplomatik bağları kesilmedi. İsrail’in işgal altındaki Arap topraklarını ilhak ve Kudüs’ü ebedi başkent ilan ettiği 1980’de diplomatik ilişkiler yeniden inişe geçti. 1987’de başlayan İntifada sırasında Türkiye tavrını net biçimde Filistinlilerden yana koydu. Orta Doğu Barış Süreci’nin 1991’de başlamasıyla birlikte Türkiye yeniden denge politikasına geri dönerek İsrail ve Filistin’le büyükelçilik seviyesinde diplomatik ilişkiler kurdu.

Türkiye’nin Arap ülkelerine ve İsrail’e yönelik yaklaşımı 1996’dan itibaren bir kez daha İsrail lehine bozuldu. Türkiye ile İsrail ikili ilişkilerin ‘altın çağını’ yaşamaya başladılar.

Birkaç yıl zarfında serbest ticaretten eğitime 20 kadar anlaşma imzalanırken, bu döneme damgasını Askerî Eğitim İşbirliği Anlaşması vurdu. Müşterek askerî tatbikatlar yapılmaya başlayınca iki ülke ilişkisi ilk defa ittifak olarak nitelenmeye başladı. Gerçek manada bir ittifaktan söz edilemeyecek olsa da, Arap dünyasında böyle bir algı oluşmuştu.

İlişkilerdeki bu sıçramanın da en büyük sebebi yine Orta Doğu’da yaşananlardı. O dönemde PKK’ya destek veren Suriye ile Türkiye savaşın eşiğine gelmişti. Mısır Suriye’yi destekliyor özellikle Fırat suyunun paylaşımı konusunda Türkiye’yi uluslararası platformlarda köşeye sıkıştırmaya çalışıyordu. Türkiye’de rahatsızlığa sebep olan eylemler peşindeki İran, bir yandan da İsrail’e karşı Hizbullah’ı destekliyordu. Orta Doğu’da müşterek tehdit algısı Ankara ve Tel Aviv’i birbirlerine yaklaştırmıştı. Kuşkusuz iki müttefikinin birlikte hareket etmesini isteyen ABD’nin taraflara bu yönde telkinde bulunması da, yakınlaşmaya hızlandıran bir unsurdu. Filistin’le İsrail arasındaki barış süreci henüz sekteye uğramamıştı. Filistin devlet başkanı Yaser Arafat da, Türkiye-İsrail yakınlaşması sayesinde Türkiye’nin Filistin meselesi konusunda daha yapıcı bir rol alabileceğini ifade ediyordu. İki tarafın askerî ve sivil yetkililerinin koordinesiyle yürütülen birkaç karşılıklı algı oluşturma hamlesiyle, Türkiye ve İsrail kamuoyları yakınlaşmaya kolayca hazırlandı.

2000’deki 'İkinci İntifada’yla birlikte ‘altın çağ’ son buldu. Bülent Ecevit’in başbakan sıfatıyla İsrail’i Filistinlilere soykırım yapmakla itham eden sözlerine İsrail tarafı ‘1915 olaylarını soykırım olarak tanırız’ tehdidiyle cevap verdi. 2002-2009 döneminde ilişkiler hep Filistin sorununa endeksli biçimde sürdürüldü. Türk vatandaşlarının İsrail askerleri tarafından öldürüldüğü 31 Mayıs 2010’tan itibaren ikili ilişkiler en derin kriz dönemine girdi.

Çağrı Erhan

http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/prof-dr-cagri-erhan/589341.aspx

 

  • İŞİN ÖZETİ GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ: RUS AYISI İLE ÇARPIŞAN ANKARA, DAHA FAZLA KENDİSİNİ İZOLE EDEMEYECEĞİNİ (DEĞERLİ YALNIZLIK!) FARKETTİ VE UZUN SÜREDİR ARA ARA NORMALLEŞME MÜZAKERELERİ YAPTIĞI İSRAİL’E YANAŞTI

Aynen Putin gibi Erdoğan da, ekonominin tökezlediği, içeride muhalefetin arttığı, dış politikada zorlu yılların yaşandığı 2013 ila 2015 seçim yılları arasında, Türkiye içindeki birçok kendini zorlayan meseleyi, en başta Gezi protestoları ile 17-25 Aralık olaylarını, Yahudi diasporası ve İsrail’i suçlayarak geçiştirdiler.

Hatta İsrail ve Türkiye’nin ilişkilerini normalleştirme adına ön anlaşmada mutabakat buldukları haberlerinin geldiği 17 Aralık günü, Yeni Şafak yazarı Abdulkadir Selvi halen 17 Aralık’ın Yahudi diasporası tarafından planlandığı gibi anlamsız, hiçbir entellektüel değeri olmayan ve afaki bir şekilde bu suçlamalara devam ediyordu.

İşin özeti göründüğü gibi: Rus ayısı ile çarpışan Ankara, daha fazla kendisini izole edemeyeceğini (değerli yalnızlık!) farketti ve uzun süredir ara ara normalleşme müzakereleri yaptığı İsrail’e yanaştı. Birleşmiş Arap Emirlikleri, İsrail’den sonraki barışılacak bir sonraki ülke olabilir.

Şimdilik Gazze ablukasının kaldırıldığı veya ciddi bir hamlenin yapıldığı görülmüyor. Ama 2010 yılında Mavi Marmara için asla tanzimat ödemeyeceğini ileri süren Netanyahu tarafı da 20 milyon dolar para ödemeyi kabul etmiş görünüyor. Zaman içinde taviz vererek orta yerde anlaşma zaten diplomasinin bulmaya çalıştığı çözümün adıdır.

İsrail Dışişleri Bakanlığından bir yetkili, ‘’Haaretz ve Jerusalem Post’a yansıyan şartların doğruluğunu tasdik edebilirim’’ dedi. Herşeye rağmen bu anlaşmanın finalize olmasını beklemek gerekir.

Ankara’nın İsrail ile ilişkileri düzeltmesi Türkiye’nin son dönemde Batı’ya kırdığı dümeninin bir tamamlayacısı. 2010’dan beri süregiden Doğu’ya kayma modunun sonu da aynı zamanda. Ülkenin çıkarları, bu hükümetin son yıllarda yaptığı birçok hatalı politikaların sonunda mecburi bir yol.

Ülkelerin başlarında Netanyahu ve Erdoğan gibi aynı kutuplarda, birbirine iten iki muhafazakar lider olsa da, ülke çıkarları galebe geliyor.

İlhan Tanır

http://www.haberdar.com/erdogan-in-israil-valsi-judocu-putin-in-plani-makale,587.html

 

  • TÜRKİYE, İSRAİL İLE İLİŞKİLERİNİ NORMALLEŞTİRDİĞİNDE YALNIZCA DOĞALGAZ KAYNAKLARINI ÇEŞİTLENDİRMİŞ OLMAYACAK, KIBRIS’TA ÇÖZÜM DE YAKINLAŞMIŞ OLACAK. KIBRIS SORUNUN ÇÖZÜLMESİ İSE BAŞTA AB İLE İLİŞKİLER OLMAK ÜZERE TÜRKİYE’YE ÖNEMLİ GETİRİLER SAĞLAYABİLİR. AMA İSRAİL’İN DE, TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİ NORMALLEŞTİRMEKLE KAZANACAĞI ÇOK ŞEY VAR

Türkiye, İsrail ile ilişkilerini normalleştirdiğinde yalnızca doğalgaz kaynaklarını çeşitlendirmiş olmayacak, Kıbrıs’ta çözüm de yakınlaşmış olacak. Kıbrıs sorunun çözülmesi ise başta AB ile ilişkiler olmak üzere Türkiye’ye önemli getiriler sağlayabilir. Ama İsrail’in de, Türkiye ile ilişkileri normalleştirmekle kazanacağı çok şey var.

Hem iki ülke için hem de bölge için dengeleri değiştirebilecek bu yeni durumun arkasındaysa Doğu Akdeniz’de yeni bulunan doğalgaz kaynakları var.

İsrail, Akdeniz’deki iki ayrı sahada Tamar ve Leviatan bölgelerinde 950 milyar metreküpe yaklaşan doğalgaz bulundu. Türkiye’nin yıllık ihtiyacının ortalama 50 milyar metreküp olduğu göz önüne alınınca, İsrail gazı, Türkiye’nin yıllık doğal gaz ihtiyacının 19 katı.

Bu gaz miktarı, çok fazla olmasa da, Avrupa’nın enerji kaynaklarını çeşitlendirmek için önemli. İsrail, Akdeniz’de başka alanlarda da gaz aramaya devam ediyor.

İsrail doğalgaz yataklarını 2009 ve 2010’da bulmasına rağmen, Haziran 2013’e kadar ihraç stratejisi geliştirmedi. İsrail kabinesi bu tarihte doğalgaz rezervlerinin en fazla yüzde 40’ını ihraç etmeye karar verdi.

Ancak İsrail açısından bu gazı ihraç etmek o kadar da kolay değil. Bunu ya bir boru hattı ile ya da sıvılaştırarak yapabilir.

Ama sıvılaştırılmış gazı taşıyacak tankerlerin güvenliği İsrail’e epey pahalıya patlayabilir. Zira, Lübnan Hizbullah’ı, İsrail’in Lübnan doğalgazını ‘çaldığını’ düşünüyor. İsrail’den kalkan tankerlerin saldırıya uğrama olasılığı çok yüksek.

İsrail donanmasının Planlama Başkanı Yüzbaşı İlan Lavi’nin Reuters haber  ajansına söylediğine göre tanker seçeneğinin hayata geçebilmesi için İsrail, donanmasına 700 milyon dolar tutarında bir yatırım yapmak zorunda. Üstelik buna ek olarak her sene de 100 milyon dolar harcaması gerekiyor.

İsrail’in doğalgazını satmak için öbür yolu olan boru hattı ise, ya Kıbrıs üzerinden geçmek, ya da doğrudan Yunanistan’a ulaşmak zorunda.

Ancak İsrail’den Yunanistan’a boru hattı döşemek hiç kolay değil. Zira, böyle bir boru hattının geçeceği bölgede Akdeniz içinde derin uçurumlar var. İsrail’den Yunanistan’a ulaşabilecek bir boru hattının maliyeti hakkında bilinen bir rakam yok ama Kıbrıs ile Yunanistan arasında bir doğalgaz hattının maliyeti New York Times’in 12 Aralık 2012 tarihli bir haberine göre, 17 milyar doları bulabilir. Yani İsrail-Yunanistan arası bir boru hattı da ekonomik değil.

Geriye kalan tek yol, İsrail’den Kıbrıs’a uzanan bir boru hattı döşemek, İsrail gazını Kıbrıs gazı ile birleştirerek Türkiye’ye uzanan bir boru hattı ile hem Kıbrıs’ın hem İsrail’in gazını Türkiye’ye taşımak.

Ayşe Karabat

http://www.aljazeera.com.tr/haber-analiz/israilin-turkiyeye-ihtiyaci-var

 

  • İSRAİLLİLERİN TATSIZ BİR HAMLEYLE DAHA ANLAŞMANIN AÇIKLANMASI İÇİN TÜM ŞARTLAR OLUŞMADAN HABERİ DÜNYAYA İLAN ETMELERİ BİR SIKINTI YARATMIŞTIR. ANCAK ANLAŞMANIN ONLARIN SIZDIRDIĞI MADDELERDEN OLUŞTUĞUNU MUTLAK DOĞRU DİYE KABUL ETMEK İÇİN DE ŞU AN BİR NEDEN YOK. O NEDENLE ANLAŞMA RESMİLEŞMEDEN DEĞERLENDİRME YAPMAK ANLAMLI DEĞİL

İsrail ile bir anlaşmaya varıldığı ya da kısa süre içinde varılacağına dair haberlerin yarattığı şaşkınlık, ülkenin geneline hâkim olan tiyatro düşkünlüğünün bir parçası sanki. Öncelikle meselenin hangi boyutlarıyla tartışılacağı konusunda bir mutabakata gerek var. Zira stratejik olanla siyasi veya ahlaki olanı karıştırmaya kalkınca ortaya tahlil çıkmıyor. Olsa olsa öfke boşalması, feryat ve hayli yüksek dozda sinisizmle, riya dökülüyor ortaya.

Gerçi bir yandan HAMAS’ın siyasi lideri Halid Meşal sık sık Türkiye’ye geliyor, İsrail’deki terör eylemlerinden sorumlu tutulan HAMAS mensupları İstanbul’da yaşıyordu ama iki ülke ilişkileri kopmuş değildi. Ticaret, Mavi Marmara’da 10 Türk’ün katledilmesinden sonra durmamış, durmadığı gibi de artmıştı. Bir ara kopan akademik dünyalar arasındaki ilişkiler, karşılıklı sivil toplum ziyaretleri, ortak ilgilenilen konuların tartışıldığı konferanslar, ilk yılın ardından yükselen bir tempoyla sıklaşmıştı. Başbakan olduğu dönemde Tayyip Erdoğan, istihbarat ilişkisinin tümüyle kopmadığını söylemişti.

Askeri ilişkiler ise ciddi şekilde azalmış, Türkiye pek çok platformda, özellikle de NATO’da İsrail’in katılacağı tatbikatların yapılmasına karşı çıkmıştı. Cumhuriyet Gazetesi’nin rakamlarına göre, bir ara neredeyse sıfıra düşen Türkiye’ye gelen İsrailli turist sayısı bu yıl 172 bini geçmişti. Karşılıklı yapılan iyi niyet jestlerinin de sayısında son zamanlarda artış vardı.

Bunun da ötesinde tarafların “gizli” olarak bir araya geldikleri biliniyordu. Bu buluşmaların çay, kahve içmek için değil aradaki sorunları çözmek ve tam kapsamlı diplomatik ilişkileri tesis etmek amacıyla yapıldığı bir sır değildi. Üç temel koşuldan özür ve tazminat halledilmiş, Gazze ablukası ise orta yerde kalmıştı. Ablukanın kaldırılmasının, ki sonradan eklenmiş bir koşuldu, işi yokuşa sürmek demek olduğunu hemen herkes biliyordu. Orada bile İsrail, Türkiye’ye birtakım istisnai kolaylıklar sağlamıştı.

Bu konudaki sert tutumu herkesçe bilinen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha geçenlerde ilişkilerin düzelmesinin bölge ve Filistinliler için de iyi olacağını söylemesi herhalde tesadüf değildi.

İsraillilerin tatsız bir hamleyle daha anlaşmanın açıklanması için tüm şartlar oluşmadan haberi dünyaya ilan etmeleri bir sıkıntı yaratmıştır. Ancak anlaşmanın onların sızdırdığı maddelerden oluştuğunu mutlak doğru diye kabul etmek için de şu an bir neden yok. O nedenle anlaşma resmileşmeden değerlendirme yapmak anlamlı değil.

Ne var ki nihai anlaşma hangi şartları içeriyor olursa olsun atılan adımı Türk dış politikasındaki zamanı çoktan gelmiş rota düzeltmesinin bir parçası diye görmek gerekir. Son zamanlardaki gelişmelerin hemen hepsinin arka planında, Arap isyanları sonrasındaki Türk dış politikasının fena halde rulman dağıtması var.

Soli Özel

http://www.haberturk.com/yazarlar/soli-ozel/1169560-yeni-rotayi-cizmek

 

  • 2010’DAN BERİ, İSRAİL’LE MÜNASEBETLER YOK MERTEBESİNDE. GAZZE HALKININ YAŞANTISI MI DÜZELDİ? YOKSA İSRAİL, FİLİSTİN DEVLETİNİ Mİ TANIDI? HER ŞEY AYNI ŞEKİLDE DEVAM EDERKEN AKLIMIZA “AĞA-MARABA” HİKÂYESİNİN GELMESİ DOĞAL DEĞİL Mİ?

Madem İsrail’le tekrar dost olacaktık, neydi o yüksekten atıp tutmalar; Davos’taki “one minute” vs… Gazze ve Ortadoğu panelinde İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in yüzüne karşı Tayyip Erdoğan şöyle konuşmuştu:

“Öldürmeye gelince siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz. Plajlardaki çocukları nasıl öldürdüğünüzü, nasıl vurduğunuzu iyi biliyorum... Ülkenizde başbakanlık yapmış iki kişinin bana çok önemli lâfları vardır. Filistin’e, tankların üstünde girdiği zaman, ‘Kendimi bir başka mutlu addediyorum’ diyen başbakanlarınız var… İsrail için haydut devlet diyorlar.” (Şubat 2009)

Haziran 2010’da Mavi Marmara olayı patlak verdi ve diplomatik ilişkiler askıya alındı. Kuşkusuz İsrail çok hatalıydı; taammüden bir cinayet işlendi. Ama bugün olaylara bakınca, Türkiye’nin de yangına körükle gittiği anlaşılıyor. Amaç Gazze’ye yardım götürmekle sınırlıysa, neden İsrail yetkililerinden izin alınmadı? Yoksa, Davos’ta başlayan “one minute” çıkışının Arap dünyasındaki getirisi görülerek, Ortadoğu ülkelerinde yeni hayranlar kazanmak için Mavi Marmara İsrail’e bir meydan okumanın mı aracı yapıldı?

Davos’un üzerine Mavi Marmara da binince, sert söylemlerin dozu giderek arttı. Erdoğan, İsrail’e “terör devleti” dedi: ­

“İsmail Haniye kardeşimizin kucağındaki çocuğu gördünüz. Bu yavruyu katleden anlayışın dünyada adaleti olabilir mi? İnsanlıktan ders aldığı söylenebilir mi? İşte onun için diyorum ki, İsrail bir terör devletidir.” (19 Kasım 2012) ­

“İsrail ölüm kusuyor; İsrail bir terör devletidir. Dünya suskun ama biz suskun kalmayacağız. İsrail’in Gazze’ye yaptıkları, Hitler’in onlara yaptıklarını aşmıştır. Biz, Hitler’in yaptıklarını da, İsrail’in yaptığı soykırımı da kabul etmiyoruz. İsrail, ölüm kusuyor; kan kusuyor.” (26 Temmuz 2014)

2010’dan beri, İsrail’le münasebetler yok mertebesinde. Gazze halkının yaşantısı mı düzeldi? Yoksa İsrail, Filistin devletini mi tanıdı? Her şey aynı şekilde devam ederken aklımıza “ağa-maraba” hikâyesinin gelmesi doğal değil mi?

Dış politikada kahramanlık yapmak, meydan okumak, her zaman bir bedel ödettirir. Rusya’nın uçağını düşürdük; Musul’a asker soktuk; Esed’e kafa tuttuk… Ya geri adım attırıyorlar ya da ağır bir fatura çıkartıyorlar

Nazlı Ilıcak

http://www.ozgurdusunce.net/israil-le-iliskilersil-bastan-makale,176.html

 

  • TÜRKİYE’NİN İRAN, IRAK, SURİYE, MISIR GİBİ BÖLGENİN ÖNEMLİ ÜLKELERİ YANINDA RUSYA İLE DE CEPHEDEN KAVGAYA TUTUŞUP KENDİNİ İYİCE YALNIZLAŞTIRMASIYLA İSRAİL, KENDİSİ İÇİN EN İYİ ŞARTLARDA TÜRKİYE İLE GÖRÜŞMEYE BAŞLAMIŞTIR

Yukarıdaki gelişmeler yanında özellikle de Türkiye açısından İsrail’le kavgayı sürdürerek, “İslam dünyasının liderliğine” oynama artık prim yapmıyor. Ne primi, tersine açıkça Türkiye’yi zorlayan bir hal almış bulunuyor.

Çünkü İsrail’le olan ağız dalaşı üstünden yürütülen çatışma, Türkiye ile İsrail arasındaki 4 milyar doları bulan ticareti, hatta askeri ilişkileri, İsrail savaş uçaklarının Konya’da eğitim yapmasını bile engellemiştir. Ama “one minute” resti sonrasında pek çok Arap ülkesindeki Filistin’e destek gösterilerinde Erdoğan posterleri taşınmaya başlanmış, Türkiye lehine sloganlar haykırılmaya başlanmıştı. Dolayısıyla İran’la Türkiye İslam dünyasının lider ülkesi olma mücadelesine girişmişti. Burada Erdoğan’ın kozu ise İsrail’le gürültülü, bir yanıyla bir kayıkçı kavgasını sürdürmekti. Bu kavga Şii İran’a karşı mesafeli olan Müslüman Kardeşler’in etkili siyasi akım olduğu Arap ülkelerinde Erdoğan ve Türkiye sempatisini yükseltmişti. Ama son yıllarda bu sempati tersine döndü. Belki Cihatçı gruplar, Müslüman Kardeşler gibi AKP’nin iktidarda olmasından maddi ve manevi olarak yaralanan siyasi odaklar için Erdoğan hâlâ öneldir ama bölge halkları artık Erdoğan ve AKP’yi kendilerinin özgürlük mücadelesine destek veren bir odak olarak görmüyorlar. En azından Arap isyanlarının başlamasından ve Türkiye’nin bölgede ülkelerin (Libya, Mısır, Suriye, Irak’ta bu açıkça görüldü) içişlerine karışmaya başlamasından beri.

Eğer 21 Kasım 2012’deki Mavi Marmara provokasyonu olmasaydı, herhalde bu kavga daha çok atraksiyon yapılan kavga olurdu, ama daha kolayca da bitirilebilirdi.

Nitekim anlaşma taslağı ortaya çıkar çıkmaz İHH, bir manifesto yayımlayarak, bu anlaşmaya sanki bir “paralel” dışişleri bakanlığı gibi, temelden karşı olduğunu ilan etti.

Geçen altı yıl boyunca İsrail, Türkiye’yi adeta kuşatarak, bugün anlaşmaya zorlayan bir strateji izlemiştir.

Nitekim Türkiye’nin yeni Osmanlıcı politikaları iflas edince kendini ABD’nin ve batı emperyalizminin adeta kayıtsız koşulsuz kucağına atması, üslerini ABD ve koalisyona açması, amaçlarını ABD himayesinde gerçekleştirmeye yönelen bir çizgiye girmesi Türkiye için İsrail’le anlaşmayı da şart kılmıştı. Çünkü ABD’yle böyle bir yakınlaşmanın yazılı olmayan şartı İsrail’le de barışmaktır. Bunu Türkiye 70 yıllık deneyimiyle biliyordu.

Dahası İsrail Doğu Akdeniz’de doğal gaz yataklarını işletmek için Kıbrıs, Mısır ve Lübnan’la anlaşarak Türkiye’yi dışlamayı başararak, Suriye krizinde kendisini bu krizin dışında tutarak ve Rusya ile mesafesini koruyarak pozisyonunu güçlendirmiştir. Türkiye’nin İran, Irak, Suriye, Mısır gibi bölgenin önemli ülkeleri yanında Rusya ile de cepheden kavgaya tutuşup kendini iyice yalnızlaştırmasıyla İsrail, kendisi için en iyi şartlarda Türkiye ile görüşmeye başlamıştır.

İhsan Çaralan

http://www.evrensel.net/yazi/75570/israil-turkiye-anlasmasi-kime-hizmet-eder

 

  • SOSYAL MEDYANIN İSLAMCI CEPHESİNDE ÖNCE İNKÂR, SONRA SESSİZLİK HÜKÜM SÜRDÜ İKİ GÜN BOYUNCA. DÜNDEN İTİBAREN İSE İSRAİL İLE ANLAŞMANIN ASLINDA TÜRKİYE İÇİN NE KADAR FAYDALI OLACAĞINA DAİR MANEVRALAR BAŞLADI

Tabii AK Parti hükümeti cephesinde bugünlerde yaşanan travmalar Irak-Musul hadisesiyle sınırlı değil. Bir yandan bu gelişmeler devam ederken, 17 Aralık akşamı ajanslara İsrail mahreçli bir haber düştü. Türkiye ve İsrail arasındaki gizli görüşmeler sonuç vermeye başlamış, artık anlaşma aşamasına gelmişti.

O sırada Meclis görüşme halindeydi. Muhalefet milletvekilleri hükümete bunun doğru olup olmadığını sordu. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın “Yalan haberdir” dediği tutanaklara geçti. Böyle bir şeye ihtimal vermeyen Avcı, muhalif vekillere İsrail’in lafına itibar edeceklerine Türk Dışişleri'ne etmelerini öğütledi.

Birkaç saat içinde sadece Dışişleri değil, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık kaynakları da İsrail ile görüşmelerin yakında anlaşma imzalanacak aşamaya geldiğini teyit etmişti. Sosyal medyanın İslamcı cephesinde önce inkar, sonra sessizlik hüküm sürdü iki gün boyunca. Dünden itibaren ise İsrail ile anlaşmanın aslında Türkiye için ne kadar faydalı olacağına dair manevralar başladı. Artık trajik değil, komiktir.

Anlaşmanın maddelerinden birisinin İsrail’in terörist saydığı Hamas liderlerinden Salih el-Aruri’nin Türkiye’den sınır dışı edilmesi olduğu yazıldı.

Böylece Araruri’nin sınırlarımız içinde durmakta olduğunu da öğrendik.

Ama ilginç olan Cumhurbaşkanlığı internet sitesine dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 19 Aralık’ta Hamas lideri Halid Meşal ile tokalaştığını gösteren bir fotoğrafın konulmasıydı.Acaba Erdoğan, şu veya bu kişi önemli değil, Hamas’ın arkasındayız mesajı mı veriyordu? Ya da bu fotoğrafın söylemek istediği başka bir şey mi vardı? O da açıklanmadı.

Murat Yetkin

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/murat-yetkin/dis-politikada-yenilenme-ihtiyaci-1494750/

 

  • İKİNCİ NOKTA İSE, ŞU BEŞ YIL İÇİNDE ARTAN BİÇİMDE HİSSETTİĞİMİZ ÜZERE, İSRAİL'LE HİÇBİR DİPLOMATİK İLİŞKİSİ OLMAYAN BİR TÜRKİYE'DEN ÇOK İSRAİL'LE TEMASI SÜREN BİR TÜRKİYE'NİN FİLİSTİN DAVASINA DAHA AKTİF HİZMET EDEBİLECEĞİDİR

Beni, Müslüman dünya kamuoyu ve şehit ailelerini ilgilendiren en önemli başlık şüphesiz Mavi Marmara katliamının sorumlularının yargılandığı ceza davaları. İsrail, Türkiye'den bu noktada meclisten geçecek yasal ve geri döndürülemez bir teminat bekliyor. Anladığım kadarıyla hükümet de Cumhurbaşkanı da bu hususta hassasiyet gösterdiğinden ötürü meseleyi ailelerin ve Türk hukukunun arasındaki bir mesele olarak görüyor.

Anlaşmaya dair önemsediğim iki nokta daha var. İlki, Türkiye, 'one minute' çıkışından beri beş yıldır önemli ölçüde İsrail'den 'arınmış' ve bir nevi 'hürleşmiş' bir ülke. Ne sonuç çıkarsa çıksın, mevcut Türkiye yönetimi de bunun hiçbir şey olmamış gibi 'nerde kalmıştık' tavrıyla devam etmeyecek bir ilişki olduğunun farkında. Eskiden askerî teknolojisinden bürokrasisine etki edilen ve hatta yönlendirilen bir ülkeyken, artık masada iki eşit muhatap olarak bulunuyoruz ve Türkiye de ne olursa olsun bu çizgiden taviz vermez.

İkinci nokta ise, şu beş yıl içinde artan biçimde hissettiğimiz üzere, İsrail'le hiçbir diplomatik ilişkisi olmayan bir Türkiye'den çok İsrail'le teması süren bir Türkiye'nin Filistin davasına daha aktif hizmet edebileceğidir. İsrail'in kaybetmeyi göze alamadığı bir ülke olduğumuzu artık daha net görüyoruz ve bu özgüvenli güçle Filistin'in sorunlarına sahip çıkmamız eminim Hamas'ın da Fetih'in de tercih ettiği bir durum olacak.

Ortadoğu'daki etkinliğimiz, İran-ABD ve Rusya hattına kurban edilmek istenirken bu hamlenin İsrail tarafından gelmesi de önemli. O yüzden Suriye davası açısından meseleye ayrıca yaklaşmak gerekir.

Hilal Kaplan

http://www.sabah.com.tr/yazarlar/hilalkaplan/2015/12/21/israil-turkiye-anlasmasinda-son-durum

 

  • İSRAİL ÜZERİNDEN GİDİLEMEYİNCE, NİSAN 2013’TE O VAKİTLER İHVANCI DOSTLARIN İKTİDARDA BULUNDUĞU MISIR ÜZERİNDEN ÇİZİLEN ROTA, ABD DIŞİŞLERİ BAKANI JOHN KERRY’NİN “KIRMIZI KARTINA” TAKILMIŞKEN, BU KEZ EL SİSİ’NİN MISIR’I ÜZERİNDEN YAPILAMAYIP TEKRAR İSRAİL ÜZERİNDEN GERÇEKLEŞEBİLSE…

Anlaşmanın iki yıl önce olmama sebebi bana kalırsa İsrail’in istememesiydi. Bakmayın siz hamasi nutuklara, Türkiye’nin İsrail’e ihracatı 2010’da 2 milyar dolarken, 2014’te 3 milyar dolara çıktı; İsrail’in Türkiye’ye ihracatı ise aynı dönemde 1.3 milyar dolardan 2.8 milyar dolara.. Ticaret almış başını yürümüşken o bölgesel koşullarda daha ötesine gerek görmediler.

Bu kez sonuçlandırılırsa kilidi de rivayet o ki anlaşmanın gizli maddesi olur: Erdoğan’ın Gazze’yi ziyareti. Geçen hafta “İlişkilerde normalleşmenin iki ülkenin olduğu kadar bölgenin de çıkarına olacağını” söyleyen Erdoğan’ın en büyük arzusu bu. Düşünün, resmi ne biçim taçlandırır! İsrail üzerinden gidilemeyince, Nisan 2013’te o vakitler İhvancı dostların iktidarda bulunduğu Mısır üzerinden çizilen rota, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin “kırmızı kartına” takılmışken, bu kez el Sisi’nin Mısır’ı üzerinden yapılamayıp tekrar İsrail üzerinden gerçekleşebilse…

Gerçi İsrail’in anlaşma olasılığından memnun muhalefet liderleri bile “Erdoğan’ın Gazze’ye ayak basmaması garanti edilmeli” diyor ama boş verin. Bütün Ortadoğu İsrail ile ilişkilerini düzeltmiş büyük lideri beklemiyor mu? Alın işte…

Ceyda Karan

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/451277/Gazze_buyuk_lideri_bekliyor.html

 

  • “BASINDA ‘TEK SORUN GAZZE ABLUKASI' DENİLİYOR, EH DAVALARDAN VAZGEÇEN GAZZE'DEN HAYDA HAYDA GEÇER. EYLÜL BAŞINDA GAZZE'YE ABLUKANIN ZATEN HAFİFLETİLDİĞİNİ SINIR ZİYARETİMDE GÖRMÜŞTÜM. İSRAİL'İN ABLUKAYI TÜMÜYLE KALDIRMASINI İSE ZATEN OLASI BULMUYORUM.”

İktidar sert bir u dönüşü yaptı ve 20 milyon dolar tazminat karşılığında İsrail ile anlaştı. Gazze'de abluka sürerken, İsrail ile anlaşma senin için sürpriz oldu mu?

“Hayır, zaten iki senedir müzakereler sürüyordu. Bence daha önemlisi zamanlaması. İsrail ile normalleşme hamlesi esasında Türkiye dış politikasının “hizaya getirilmesinin” son halkası. Nihai anlaşma sağlanırsa bu Suriye/Irak politikası iflas edip Rusya ile papaz olunca NATO şemsiyesine sığınmak, Şanghay İşbirliği Örgütü, Avrasya Ekonomik Birliği gibi heveslerden vazgeçmek ve Çin'le füze savunma ihalesini iptal etmek zorunda kalmak gibi gelişmelerin tamamlayıcısı olur. Tabii bu, dış politikayı mütemadiyen iç siyasetin kaldıracı kılan AKP'nin ideolojik duruşunu hayli yamultacak bir resim. Bu kez doğrudan kendi tabanları açısından. Daha şimdiden Mavi Marmara için verilen tavizlerle ilgili İHH bayrak açtı. Doğrusu İsrail basını yazdığından 20 milyon dolarlık tazminat fonu iki yıldır biliniyordu. Ama TBMM kararıyla Mavi Marmara vakasındaki İsrail asker ve yetkililerin hakkındaki tüm davaların düşürülmesi, yenilerinin önlenmesi AKP tabanı açısından yenilir yutulur gibi değil. Erdoğan'ın “Şahsen bu görevde olduğum sürece hiçbir zaman İsrail ile olumlu bir şey düşünemem”, “İsrail elindeki bu kanı temizleyemez” gibi üst perdeden sözleri düşünülürse... Basında ‘tek sorun Gazze ablukası' deniliyor, eh davalardan vazgeçen Gazze'den hayda hayda geçer. Eylül başında Gazze'ye ablukanın zaten hafifletildiğini sınır ziyaretimde görmüştüm. İsrail'in ablukayı tümüyle kaldırmasını ise zaten olası bulmuyorum.”

Ceyda Karan

http://www.zaman.com.tr/gundem_gazeteci-ceyda-karan-one-minute-cikisi-goz-boyamak-icindi_2333841.html

 

  • İSRAİL HALKININ ÇOK BÜYÜK ÇOĞUNLUĞUNUN OLDUĞU GİBİ BU KESİM DAHİ İSRAİL’İN MAVİ MARMARA SALDIRISIYLA YANLIŞ BİR ŞEY YAPTIĞINI DÜŞÜNMÜYOR

İsrail tarafında Türkiye’yle ilişkileri düzeltmek isteyen bir kesim var ve bu kesimin siyasetteki ağırlığı da azımsanamaz. Fakat İsrail halkının çok büyük çoğunluğunun olduğu gibi bu kesim dahi İsrail’in Mavi Marmara saldırısıyla yanlış bir şey yaptığını düşünmüyor. Buna rağmen stratejik ve ekonomik mülahazalarla ikili ilişkilerin düzeltilmesi gerektiğini düşünüyor.

İsrail’in Doğu Akdeniz’deki doğalgaz rezervlerini Türkiye üzerinden Avrupa’ya pazarlamaya çalıştığı herkesin malumu. 2010’dan itibaren İsrailli enerji şirketleri, içerisinde Türkiye’nin olduğu bir ticaret denklemi kurabilmek için hükümetlere baskı yapıyorlar. Türkiye’yle ilişkilerdeki kilit durum sebebiyle ise İsrail, Mısır ve Güney Kıbrıs’la enerji angajmanlarına girdi. Yine de Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarını ‘kader değiştirici’ bir konu olarak gören İsrail, Türkiye’nin kapasitesi ve altyapısı sebebiyle bu konudaki en efektif ortak olduğunun farkında.

Stratejik açıdan da Türkiye’yle ilişkilere önem atfeden çevreler var. Özellikle Mısır’daki darbeden sonra Mısır, İsrail için zaten ‘cepte’ olan bir müttefike dönüşünce, Türkiye’ye yönelik stratejik gereksinimde azalma olsa da Türkiye’nin Mısır’dan ve Türkiye’nin yokluğunda angajmanın artırıldığı Yunanistan’dan farklı ölçekte ve mahiyette bir ülke olduğunu en iyi İsrail biliyor. Net söyleyeyim; Mısır’da darbe olmasa İsrail şimdiye kadar Türkiye’nin tüm şartlarını yerine getirmiş olurdu. Yine de özellikle enerji meselesi İsrail’in stratejik okumalarını değiştirecek ölçekte bir konu. Ortadoğu’da İran gibi kaostan beslenen ülkelerden birisi olan İsrail, artık enerji güvenliğine de önem vermesi gereken bir aktöre dönüşüyor. Bu sebepten özellikle ticaret yapmak istediği güzergâhtaki kaostan kendisi de zarar görecek. Tam da bu sebepten Türkiye gibi o güzergâhın en istikrarlı ülkesiyle ilişkiler İsrail açısından büyük önem arz ediyor.

Ufuk Ulutaş

http://www.aksam.com.tr/yazarlar/ufuk-ulutas/israil-turkiyeyle-normallesmeden-ne-umuyor/haber-473434

 

  • HÜKÜMETİN YERİNDE OLSAYDIM, ANTALYA'YA SADECE İSRAİL PASAPORTU TAŞIYANLARIN GİREBİLECEĞİ BİR KUMARHANE YAPILMASINA İZİN VERİRDİM. MESELA DEDİK...

Ankara'da yankılanan "İsrail devleti ve halkı dostumuzdur" sözü, hayata klişelerle bakanları sinir etti. Nasıl olur da, İsrail devleti ve halkı dostumuz olabilirmiş?

Önce şu 'halk' kelimesini bir yana koyalım. Halkların dostluğu veya düşmanlığı ayrı bir tartışma konusu. Biz asıl devletler arasındaki dostluktan ve düşmanlıktan söz edelim.

Bu tip konuları ele alırken mutlaka akılda tutulması gereken bir söz vardır. Britanya'nın eski başbakanlarından, 3'üncü Palmerston Vikontu Henry John Temple, Avam Kamarası'nda şöyle demişti:

"İngiltere'nin ebedi müttefikleri veya sürekli düşmanları yoktur. Sadece çıkarlarımız ezeli ve ebedidir." (1 Mart 1848)

Devletlerarası ilişkiler, tarih boyunca böyle olmuştur. Mesela Fransa ile Almanya yüzyıllarca savaştı. Sonra ne oldu? Bu iki ülke Avrupa Birliği için ittifak oluşturdu. Niye? Çünkü çıkarları bunu gerektiriyordu.

Türkiye'nin NATO ilişkilerine bakın. Sovyetler Birliği 1991'de yıkıldıktan sonra NATO krize girdi. Çünkü düşman kalmamıştı. Türkiye'de de "NATO'dan ayrılalım" diyenler boy göstermeye başladı.

Ama sonra... Rusya kendini toparlayıp şaşaalı günlerine dönmeye çalışınca... NATO da toparlandı. Türkiye de Suriye'ye inen Rusya'ya karşı yüzünü NATO'ya döndü.

Mekanizma basit aslında: İttifaklar genel şartlara göre kurulur. Konjonktür değiştiğinde, ittifaklar da değişir. Benzer şartlar, benzeri ittifakları tekrar oluşturur.

Dini kaygılarla İsrail'e ezeli ve ebedi düşman olarak bakanlar, yanlış yapıyor. Sormaları gereken soru şudur: "Bugünkü şartlarda Türkiye, kimle ittifak yapmalı, hangi devletle yakınlaşmalı?"

Eğer Suriye konusunda İran, Rusya ve Irak Hükümeti işbirliği yapıyorsa... Türkiye'nin NATO ülkelerinin ardından, İsrail ile de yakınlaşması anlaşılır bir durumdur.

Üstelik bu yakınlaşmanın tek nedeni Suriye meselesi değil. İşin içinde Doğu Akdeniz'deki devasa doğalgaz ve petrol rezervleri de var.

Not: İzin verin, bazı tüyleri diken diken ettirecek bir laf söyleyeyim... Hükümetin yerinde olsaydım, Antalya'ya sadece İsrail pasaportu taşıyanların girebileceği bir kumarhane yapılmasına izin verirdim. Mesela dedik...

Emre Aköz

http://www.sabah.com.tr/yazarlar/akoz/2015/12/22/israil-meselesi

 

  • İSRAİL’DE NEDEN BÜSTÜ BULUNUR? ÇÜNKÜ İSRAİL’DEKİ, TÜRK YAHUDİLERİ ATATÜRKÇÜLÜĞE BAĞLIDIR. BAŞKA DÜNYA LİDERLERİ İÇİN DE BENZER BİR ANMA SÖZ KONUSUDUR

“Kemalistlerden bu sorulara cevap bekliyoruz” deyu cüruf bir soru kağıdı internet sitelerinde, hatta sosyal medyada dolaşıyor.

“1.  İlkokulda sadece Yahudilerin okuduğunu biliyor musunuz?” diyor. Selanikli Şemsi Efendi görünüşte Sabetayist cemaattendir ve mezarı İstanbul’dadır. Dönem içinde çocuklara çabuk, düzgün imlalı okuma-yazma ve matematik öğretmekle meşhurdu. Atatürk’ün biyografisinde annesinin zoruyla gönderildiği mahalle mektebinden hoşlanmayan küçük Mustafa’nın babası aracılığıyla bu okula gönderildiği belirtilir.

19’uncu yüzyıl sonundaki Osmanlı eğitim hayatı, hatta bütün Rusya Müslümanları için benzer durum söz konusudur. Eski medreselerle usul-i cedid mekteplerinin rekabeti. Halepli Sati El-Husri yani Sati bey ki Arap birliğinin felsefi önderlerindendir de, Osmanlı Türkiye’sinde bu tip anaokulu ve ilkokul sınıflarını kurmakla meşhurdur.

“2. Soyu belirsizdir” diyor. Eski toplumumuzda şecere insanların ve yakınlarının hafızasında yaşar. Maalesef kültürel yapılanmamızın farklılığından olacak Batı Avrupa’da köy kilisesinde dahi çıkaracağınız bir şecereyi Türkiye’de tespit etmek mümkün değildir. Bu gibi adamlar da istediği kimseler için bu gibi lafları dolaştırabilirler.

“3. Cenazesi neden Yahudi Masonik nizam ile yapılmıştır?” diye soruyor. Cenazenin sınırlı bir katılımla ama Şerefeddin Yaltkaya, Abdülbaki Gölpınarlı gibi onu aşkın tanınmış ve birbirileriyle aralarında çok bağ da olmayan din bilginlerinin katılımlarıyla yapılmadığı cümleye malumdur.

 “4. İsrail’de neden büstü bulunur? Çünkü İsrail’deki, Türk Yahudileri Atatürkçülüğe bağlıdır. Başka dünya liderleri için de benzer bir anma söz konusudur.” Hilafetin kaldırılması Lozan’dan sonrasıdır. Kurtuluş Savaşı’na gönderilen meblağ Hint Müslümanları tarafından yollanmıştır, Pakistan o zaman yoktu. İş Bankası böyle kuruldu. O zaman sadece CHP vardı. Başka parti yoktu. Tarih, dil kurumlarına ve CHP’ye hisse verildi.

“5. Neden harf inkılabı yaparak bu milleti cahil bırakmıştı?” Halkın yüzde 90’ı zaten okuma yazma bilmiyordu. Niçin Osmanlıca kurslarına giderek, birbirinize öğreterek eski kitapları okumayı denemiyorsunuz, hâlâ cehalet şikayeti içindesiniz. Buna benzeyen daha pek çok abuk sabuk sorular..

İlber Ortaylı

http://www.milliyet.com.tr/gulunc-ve-sikici-bir-propaganda/ilber-ortayli/pazar/yazardetay/20.12.2015/2166378/default.htm

 

Netten okumalar

 

  • 9 BAŞLIKLA İSRAİL DOĞALGAZI PLANININ ŞİFRELERİ

http://onedio.com/haber/9-baslikla-israil-dogalgazi-planinin-sifreleri-644163

 

  • ORTADOĞU'DA YALNIZLAŞAN AK PARTİ HÜKÜMETİNİN ROTASI İSRAİL

http://www.zaman.com.tr/dunya_ortadoguda-yalnizlasan-ak-parti-hukumetinin-rotasi-israil_2333494.html

 

  • VER GAZI, AL GAZZE’Yİ!

http://www.haberturk.com/yazarlar/umur-talu/1169204-ver-gazi-al-gazzeyi

 

  • İSRAİLLİ UZMAN: GAZZE’NİN İNŞASI KONUSUNDA TÜRKİYE’YE ÖZEL BİR ROL VERİLEBİLİR

http://www.diken.com.tr/israilli-uzman-dogalgazda-isbirligi-diplomatik-hamle-gerektirdi/

 

  • İSRAİL TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF DOĞAL GAZ TEDARİKÇİSİ OLABİLİR Mİ?

http://www.hazar.org/blogdetail/blog/israil_turkiye_icin_alternatif_dogal_gaz_tedarikcisi_olabilir_mi__1436.aspx

 

  • İSRAİL KARTI

http://www.milliyet.com.tr/israil-karti/siyaset/ydetay/2166034/default.htm

 

  • İSRAİL İLE BARIŞMADIK, İSRAİL'E SIĞINDIK!

http://www.onyediyirmibes.com/israil-ile-barismadik-israil-e-sigindik-makale,1067.html

 

  • WASHİNGTON NE DERSE O

http://abcgazetesi.com/yazar/washingtonne-derse-o-4404.html

 

  • SİYASAL İSLAMCILIKTAN VAZGEÇMEDEN İSRAİL İLE BARIŞ ZOR YÜRÜR

http://www.haberdar.com/siyasal-islamciliktan-vazgecmeden-israil-ile-baris-zor-yurur-makale,591.html

 

  • TÜRKİYE-İSRAİL NORMALLEŞMESİNDE ‘ENERJİ’ ETKİSİ

http://www.aljazeera.com.tr/gorus/turkiye-israil-normallesmesinde-enerji-etkisi

 

  • VAN MÜNÜTS

http://www.sozcu.com.tr/2015/yazarlar/yilmaz-ozdil/van-munuts-1012910/

 

  • GAZZE'NİN DURUMU NE OLACAK

http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/nilgun-tekfidan-gumus_424/gazzenin-durumu-ne-olacak_40029629

 

  • SIFIR SORUN POLİTİKASINA GERİ DÖNÜLEBİLİR Mİ?

http://www.zaman.com.tr/yazarlar/kerim-balci/sifir-sorun-politikasina-geri-donulebilir-mi_2333811.html

 

  • TÜRK YAHUDİLERİNİN MUCİZEVİ YILI – 2015

http://ankarali-46.blogspot.com.tr/2015/12/2015-yl-turk-yahudileri-icin-olagan.html

 

  • ÖLDÜRMENİN ENDÜSTRİLEŞTİĞİ BİR YER: AUSCHWİTZ ALMAN NAZİ TOPLAMA VE İMHA KAMPI

https://gaiadergi.com/oldurmenin-endustrilestigi-bir-yer-auschwitz-alman-nazi-toplama-ve-imha-kampi/

 

  • MAVİ MARMARA’DAKİ AMERİKALI KİMDİ

http://odatv.com/mavi-marmaradaki-o-amerikali-kimdi-2112151200.html

 

  • İSRAİL DÖLÜNDEN DOST İSRAİL'E

http://www.ozgurdusunce.net/ergun-babahan-makale,184.htmlc

 

  • BİR SUİKAST, BİN BİR İTTİFAK

http://www.yenisafak.com/yazarlar/akifemre/bir-suikast-bin-bir-ittifak-2024740

 

  • İSRAİL SEYAHATİMDEN ŞEHİR KÜLTÜRÜNE DAİR NOTLARIM #TELAVİV #JERUSALEM #KUDÜS

http://www.fozdemir.com/israil-sehir-kulturu#ixzz3utqVrYpA

 

  • İSRAİL SEYAHATİMDEN GİRİŞİMCİLİK KÜLTÜRÜNE DAİR NOTLARIM

http://futureleadnow.com/israil-seyahatimden-girisimcilik-kulturune-dair-notlarim-2/

 

  • BİR İSRAİL MASALI

http://futureleadnow.com/bir-israil-masali/

 

  • TEL AVIV: ŞİRİNLER KÖYÜNDE NETWORKİNG

http://futureleadnow.com/tel-aviv-sirinler-koyunde-networking/

 

  • FELLOW’UN BİR HAFTASI: İZMİR-İSTANBUL-TEL AVİV!

http://futureleadnow.com/fellowun-bir-haftasi-izmir-istanbul-tel-aviv/

 

  • İSRAİL’DEN BAŞKA GİDECEK YER BULAMADINIZ MI? :(

http://futureleadnow.com/israilden-baska-gidecek-yer-bulamadiniz-mi/

 

  • TEL AVİV’İN YAN ETKİLERİ

http://futureleadnow.com/tel-avivin-yan-etkileri/

 

Takılan tweetler

 

Fehim Taştekin ‏@fehimtastekin  19 Ara

Yalandan kahramanlık hikâyelerinden biri daha son buluyor. Bozulan ilişkilerin diyetini İsrail değil Türkiye ödüyor.

 

rıdvan akar ‏@AkarRidvanakar  18 Ara

Dış polştikada dün dündür, bugün bugün...onca süslü retorik berhava oldu. Demirel oportünizmi kazandı. Ahlak ve ilke İsrail'den azade...

 

ivo molinas ‏@basyazar   20 Ara

Bu yazı Taraf Gazetesi'nin yönünü iyice şaşırdığını gösteriyor:'Medeniyetler savaşı ve Müslümanlar'.Yuh diyorum. http://www.taraf.com.tr/medeniyetler-savasi-ve-muslumanlar/

 

asli aydintasbas ‏@asliaydintasbas  17 Ara

Türkiye'nin İsrail'le barışması, kötü değil. Kavga başından yanlıştı. Ama barışmanın nedeni içerideki demokrasi ayıplarını örtmekse, olmaz

 

ergunbabahan ‏@ebabahan  20 Ara

İsrailliler Yahudi, biliyorsunuz değil mi:))

 

hayko bağdat ‏@haykobagdat  17 Ara

İsrail ile sorun bittiyse yine tüm kötü olayları Ermenilere bağlayabilir miyiz? İlgisizlikten bunaldık biraz.

 

Güler Kömürcü ‏@gulerkomurcu  20 Ara

İsrail ile ilişkilerimizin düzelmesi olması gerekendir, aklın yoludur, olumludur... (Bu cümlenin altı yüzlerce cümle ile de doldurulabilir..

 

Levent Gültekin ‏@acikcenk  20 Ara

Asıl sorun İsrail'le ilişkileri düzeltmek değil, bozarken de, yeniden kurarken de hamaset yapan ahlaksız siyaset erbabı ve yandaşları..

 

Ceyda Karan ‏@ceydak  21 Ara

Son 5 senenin dış pol.dersi: Politikalarını beğenmeyebilirsiniz, İsrail Ortadoğu'da pek çoklarından daha sorumlu ve öngörülebilir bir güçtür

 

Selami İnce ‏@selamiince  20 Ara

Türkiye'nin son kararı umarım İslamcıların Yahudi düşmanlığının da sonu olur. Ama Yahudi düşmanlığı kalıcı korkarım.

 

Selami İnce ‏@selamiince  17 Ara

İsrail ile anlaştık da Yahudi düşmanlığı ne olacak peki? Asıl sorun o.

 

Cenk Sidar ‏@cenksidar  21 Ara

İsrail`in B.Şeria ve Gazze`deki güvenlik stratejisini G.Doğu`da uygulayan AKP`nin İsrail`le yakınlaşma çabasını olağan karşılamak gerekir.

 

Oray Egin ‏@orayegin  17 Ara

Nesine kızıyorsunuz ki, en azından Türkiye terörist ülkeler yerine medeni bir ülkeyle yeniden diyaloga geçiyor. Bu bile yeter.

 

Oray Egin ‏@orayegin  17 Ara

Mavi Marmara olayında TR'yi tek eleştiren gazeteci bendim; sonuçta haklı çıkmış oldum. Bu kadar hedef gösterme, hakaret vs. de tarihe kaldı.

 

hasan öztürk ‏@hasanozturke   20 Ara

İsrail'den haksızca deport edilen bir gazeteci olan ben de "normallesmeden" yanayım