Önceleri bu yazıyı yazmak için erken diye düşündüm. “Daha Euro 2016’ya altı ay var, nisan-mayıs gibi yazarım” diyordum içimden. Fakat insanın kafasının içinde dolaşa dolaşa büyüdükçe bazı düşünceler “Artık tutma beni burada. Ya anlat birine, ya da yaz bir kağıda” diye sıkıştırmaya başlıyor bireyi. Bende de böyle oldu. Yazmanın en iyi seçenek olduğuna karar verdim.
İnsanların ağzında hep bir ‘barış’ kelimesi dolaşıyor: “Dünya barışı istiyoruz” , “Mutlu bir şekilde yaşamalıyız.” Bunların hepsi birer ideal, insanların kafalarında yarattığı ütopyalar. Dünyada herkes istediği noktaya gelebilmek için bencilce düşünüyor, bir noktadan sonra karşısındaki insanları ezerek hareket etmek durumunda kalıyor. Sonra da ortaya istediğimiz sevgi, barış dolu duygular yerine nefret dolu düşünceler çıkıyor. Şimdi soracaksınız, “Spor sayfasında bu kız ne diyor” diye. Aklımda olanları bir bir yazıya döküyorum işte, işin sonunda futbola da, pozitif dileklere de bağlanacak yazı, o kadar da negatif değilim yani.
Paris’te yaşanan terör saldırıları öyle iki hafta konuşulup geçilecek tarzda olaylar değildi. Uzun süre unutulmayacak, hep akıllarımızın köşesinde bize dikkatli olmamız gerektiğini hatırlatacak, insanların ne kadar canice hareket edebileceğini gösteren acı dolu anlar olarak hafızamızın en orta yerinde yer edinecek olaylardı. Çoğu insana göre Paris hâlâ tehlikeli, bazısına göre de hep tehlikeli olmaya devam edecek. Ama bence öyle değil. Paris çok güzel, iki hafta sonra da güzel olacak, birkaç ay sonra da… Fakat altı ay sonra bir başka güzel olacak. Daha huzurlu, cıvıl cıvıl, insan dolu... Lafım sırf Paris’e değil aslında, bütün Fransa’ya. 10 Haziran 2016’dan itibaren bizleri bir ay boyunca mükemmel anlar bekliyor olacak.
Avrupa’nın en iyisini belirleyecek olan bu müthiş kupa, her futbol severin heyecanla beklediği birkaç turnuvadan biri. Biletlerinin çoğu aylar öncesinden tükenen, herkesin bütün planlarını maçlara göre ayarladığı, hatta denizin tadını çıkarmak yerine insanların formalarını üzerlerine geçirip yaz tatilinin bir kısmını tribünlerde geçirdiği harika bir ortam. Hani barış ortamı hayal ediyoruz ya biz, işte barış ortamı futbolda, maç esnasında sahada, tribünlerde… Aklınıza hemen büyük kavgalar ve olaylar gelmesin; onlar taraftarlığın çok aşırıya kaçmış insanların görmek istemediği görüntüler. Ben genelden bahsediyorum. İnsanların el ele maçlar izlediği, tanımadığı kişilere sarıldığı, beraber üzülüp beraber sevindiği güzel tribünlerden ve sahada birbirlerine son derece saygıyla yaklaşan futbolculardan (evet bazen saygı sınırını aşıyorlar ama işin sonunda bunun da bilincinde oluyorlar.). Bu görüntüleri görmek ve televizyonu açtığımda içimdeki stresle beraber yüzümdeki gülümsemeyi de hissetmek için hemen 10 Haziran gelsin istiyorum. Belki dünya olarak üzerimizdeki bu negatif enerjiden birazcık da olsa kurtulabiliriz gibi geliyor bana.
Bu dünyada insanları mutlu ve gerçekten birlik içinde hissettirecek en önemli şeylerden biri de aynı yola baş koymak. Bu bir takıma sevdalanmak da olabilir, bir iş peşinde koşmak da olabilir. Bu turnuva da bunun için önemli bence. Özlediğimiz birlik görüntülerini, gerçek sevgiyi tutkuyu görmeye hasretiz uzun zamandır. 10 Haziran da bu hasretimizin biteceği güzel bir gün olacak.
2016’ya günler kala, artık Euro 2016 heyecanını yavaş yavaş yaşamaya başlayabiliriz bence. Zira bu güzel turnuvadan çok kısa bir süre sonra Rio Olimpiyatları da heyecanımıza heyecan katmaya devam edecek ama her şeyin heyecanını sırasıyla yaşamak lazım…
Not: Bir hafta kadar erken belki ama, herkesin hayallerine bir parça daha yaklaştığı, mutluluğu ve huzuru bulduğu güzel bir yıl olsun 2016. Yeni başlangıçlara ve başarılara…