Üzücüdür ki, çocuklarımızı sürekli ölçmeye ve onlara bir tanı koymaya çalıştığımız bir furyanın içindeyiz sanki. Gerek okullar, gerek hocalar, gerek ise ebeveynler çocukları anlamaya çalışmak ve bazen onları oldukları gibi kabul etmek yerine, bir ölçüm aleti ile bu işin daha kolay olup sonuç getireceğini sanıyorlar.
Üzücüdür ki, çocuklarımızı sürekli ölçmeye ve onlara bir tanı koymaya çalıştığımız bir furyanın içindeyiz sanki. Gerek okullar, gerek hocalar, gerek ise ebeveynler çocukları anlamaya çalışmak ve bazen onları oldukları gibi kabul etmek yerine, bir ölçüm aleti ile bu işin daha kolay olup sonuç getireceğini sanıyorlar.
İyi ve tecrübeli bir uzman ile çalışmak, gereksiz yere çocuğunuzu laboratuvar deneği gibi hissetmesini engeller ve sürekli ölçülerek çocukta yaratılacak “Benim neyim var acaba?” endişesine yol açmaz.
Selin Karaçam ile aslında çok kıymetli verileri almamızı sağlayan bu değerlendirmelerin ne zaman, nasıl koşullarda ve en önemlisi kimlere uygulanması gerektiği hakkında konuştuk.
Tam olarak mesleğiniz nedir?
Mesleğim aslında okul psikologluğu. Ancak burada okullarda böyle bir alan yok. Amerika’da devlet okullarında mutlaka bir okul psikoloğu olmak zorunda ve orada gözlem, değerlendirmenin çok önemli bir ayağını oluşturur. Burada bunu uygulamak çok zor. Hem ulaşım şartları sırasında kaybedilen zaman diliminin kime yansıtılacağını bilememekten, hem de okulların işbirliğine pek açık olmamasından, kimi ailenin de özeline girilmesinden hoşlanmamasından, gözlem ayağı Türkiye’de pek geçerli değil.
Sıra testlere geliyor; ancak testler bir çocuğun dört saatlik bir zaman aralığındaki örneklemesini almak demektir. Bir laboratuvar ortamında, kısa bir kesitte yapılan sonuçlar olduğundan bu sonuçların okuldaki testleri ve performansını gösterecek tüm belgeler ile desteklenmesi gerekir.
Testler aynı zamanda çocukların bilişsel kapasitesini de ölçebiliyor. Çocuğun öğrenme potansiyeli ne iken, ne kadarını efektif kullanmış ve öğrenebilmiş olduğu belirlenir. Az öğrenmiş bir çocuğun, kapasitesinden dolayı mı yoksa yaşamsal koşulların değişmesinden dolayı mı kapasitesinin tamamını kullanmadan öğrenmede eksik kalmış olduğunu incelemek gerekir. Bu tarz çocukların eksik kalan formal eğitimleri ve yaşamsal koşulları düzeltildikten sonra değerlendirmeye tabi tutulmaları gerekmektedir.
Bazı durumlarda da çocukların bu formal eksiklikleri yaşlarının ilerlemesi ile kapatabilmeleri beklenir. Yaş ilerledikçe akranları ile arasındaki ara fazlası ile açık kaldıysa o zaman düğümlenmiş bir durum ile karşı karşıya kaldığımız için daha derinleşmiş bir problem ile karşılaşırız. Bu gibi durumlar öğrenme güçlüğü gibi tanılar koymamıza sebep olabiliyor.
Psikoeğitimsel ve psikolojik değerlendirme arasında ki fark nedir?
Psikolojik değerlendirmeler psikiyatrlar tarafından yapılan kliniksel değerlendirmelerdir. Sonunda bir teşhis ve tedavi planı çıkartılır. Bu değerlendirmelerin sonuçlarındaki doğruluk oranlarını kabul edebilmek için, (özellikle dikkat eksikliğinde) çıkan semptomların en az iki farklı ortamdaki kişiler tarafından desteklenmesi beklenir. Bir tanının hastalık boyutunda kabul edilebilmesi için, kişinin genel işlevselliğini etkiliyor ve hayat performansını düşürüyor olması gerekir.
Psikoeğitimsel değerlendirmeler ise, bir çocuğun akademik ortamda öğrenebilmesi üzerine sonuçlar verir. İhtiyaç bu yönde ise önce aileden çocuğun geçmişi hakkında bilgi almak gerekir. Doğduğu günkü kilosundan tutun, ailedeki o zaman ki dinamiklerin, stres kaynaklarının dikkatlice incelenmesi, çocuğun ailede benzediği başka kimse var mı, okulda ki sosyal ilişkilerinin nasıl olduğu ve notlarına kadar bilgi toplamak gerekir. Aynı oranda tüm bilgilerin okul ortamından da toparlanması gerekmektedir. Çocuğun sıkça bulunduğu, onu uzun süredir yakında tanıyan, takım koçları, bakıcılar vs gibi kişilerden de bu bilgilerin istenmesi daha doğru sonuç elde etmek için yararlı olur.
Değerlendirmelerin doğruluğunu desteklemek için yapılan bir takım testler vardır. Mesela çocuk iyi duyuyor mu? Görüyor mu? Çünkü teşhis edilmemiş işlevsel bir bozukluğu olan bir çocuğun değerlendirmesi doğru sonucu vermeyecektir. Amerika’da her sene çocukların görme ve duyma testi yapılması mecburidir. Psikologlar dikkat etmesi gereken bir konudur.
Değerlendirme ve test arasında bir fark var mı?
Değerlendirme daha kapsamlıdır, test ise onun basamaklarından biri. Testlerin amacı çocuğun hayatından alınan örnek bir kesiti mümkün oldukça çok kaynak ile karşılaştırıp doğrulamaya çalışmak ve bir süreklilik yakalamaktır. Buna bağlı olarak da yatkınlıklarını belirlemek testlerin amacıdır. Bu bilgilerin çocuğun hayatında ki diğer kişiler tarafından desteklenmesi çok önemlidir.
Değerlendirme süreci önce ailenin bize geliş nedeni ile başlar ve en sonunda aile ve öğretmenlere verilecek geri bildirimlere kadar devam eder.
Testlerin zaman aşımı var mı?
Türkiye’de zaman aşımı sistemi kullanılmıyor. Aslında dil konuşma becerisi zayıf olan bir çocuğun zekâ testindeki sözel puanı düşük çıkacağından tüm performansı etkilenir. Eğer çocuk dil becerilerini zaman içerisinde geliştirdiyse o zaman tüm değerlendirmenin sonucu değişeceğinden testler tekrardan yapılmalıdır. Bu tarz çocukların dil unsuru hafif olan testler ile değerlendirilmesi çocuğun gerçek potansiyelini ortaya çıkarmakta yardımcı olacaktır.
PSİKOEĞİTİMSEL DEĞERLENDİRMELERİN SONUÇLARINDA ÇOCUĞUMUZ İLE İLGİLİ HANGİ VERİLERİ ELDE EDEBİLİRİZ?
Bu testler check-up gibi yapılmıyor. Genelde aileler bir sorun gördüklerinde bu testleri yapmak için bize geliyorlar. Yani işlevselliği düşmüş bir çocuğa yapılması durumunda bir veri elde edebiliriz. Standardize edilmiş bir test olarak her çocuğa uygulanması bir avantaj sağlamaz çünkü testler çok kapsamlılar. Testlerde ölçülür unsurlar:
SÖZEL BECERİ: Yönerge takibi, kendini ifade etmesi, okuduğunu anlama becerisi ölçülür. Hem mekanik olarak okumayı deşifre etme becerisi, okuduğunu anlamlandırabilmesi ölçülür. Kelime haznesinin zenginliğin yaşına uygun olup olmaması, bildiği kelimeleri anlatamaması durumu tespit edilir.
GÖRSEL MEKÂNSAL İLİŞKİ BECERİSİ: Mesela kavga esnasında hafif vurduğunu sanan bir çocuğun aslında farkında olmadan elinin ayarının olmaması, ya da sizi dinlerken çok yakına girmesi; bir topu atarken veya karşılarken denk getirememesi görsel ve mekânsal ilişki becerinin göstergesidir. Bu durum çocukların sosyal becerilerini de endirekt olarak etkiler. Aslında kafamızda sözel malzemeyi hem görsel hem de sözel olarak organize ederiz. Konuları öğrenirken kümelemeler yaparız, mesela Türkiye’nin dağları, gölleri, ovalarını öğrenirken gene şekilsel bir organizasyon yaparız. Sözele değinmeden sadece görsel becerileri nasıl kullandığına bakarız.
SOSYAL BECERİSİ: Yani çevresindeki insanların surat ifadelerini doğru okuyabiliyor mu? Ani seslere verdiği tepkilerin boyutu çocukların adapte olma kabiliyetlerini ölçmeye yarıyor.
İŞLEYEN BELLEK: Hafızanın aktif ve kısa tarafına bakarız. Uzun bir cümlenin sonuna geldiğimizde başındakini hatırlamak için işleyen belleğimizi kullanırız. Hafızada tekrarın etkisine bakabiliyoruz. Bazı çocuklar bir duyduğunu bir daha unutmazlar, bazıları hepsini depolarlar ve önemli ile önemsizi ayıramazlar. Kimi çocuk ilk iki seferde dersi hiç anlamıyor ama bol tekrar ile belleğe atıyor. Kimisi ise zaman geçip konular demlenince hafızasında birden hafıza patlaması yaşıyor ve her şeyi hatırlayabiliyor.
Bu testlerden okullarda standart olarak yapılabilecek olanları var mı? Bunların yapılmaları çocuklara bazı avantajlar sağlar mı?
Bu dediğiniz ideal bir yaklaşım ancak bunun gerçek olabilmesi için aynı zamanda değerlendirmelerin sonucunda çıkan ihtiyaçları okulların çocuklara sunabiliyor olması gerekir. Bu değerlendirmelerin sonucunda, çocuk görsel mi sözel mi? Yönergeleri alırken nasıl yaklaşmalıyız? Bazı çocuklar anahtar kelimeleri kullanmaktan yararlanabilir iken, bazıları ise kaygısı yüksek olduğundan zor öğrenebildiği için önceden çalışma konuları eve gönderilebilir. Kimi çocuk zorlanınca kaygısı daha da tavan yapacağı için tüm algılarını kapatmasına sebep olabiliyor. Yönergelerin basamak basamak verilmesini fayda sağlayabiliyor. Kısacası çocuğun en kolay ve verimli şekilde öğrenmesini sağlayacak bir sonucu testler sayesinde elde ediyoruz.
Sorunuzun cevabına gelir isek, arkasından gereken eğitim sunulamayacağı için henüz okullarda bu testleri uygulamak bir işe yaramayacaktır.
Peki, okulların zorlanan çocukların hayatlarını kolaylaştırmak ve performanslarını arttırmak için ne gibi yaklaşımları uygulamalarını tavsiye edersiniz?
Bazı öğrenme tekniklerini uygulayabilirler. Hafızaya bir bilgiyi koymak için her zaman eski öğrendiğimizi başka bir bilgi ile ilişkilendirmeye ihtiyaç duyarız. Maalesef bu devirde ki çocuklar, nasıl ders çalışılır veya bir konu nasıl öğrenilir, kesinlikle bilmiyorlar. Hafızası zayıf çocuklarda not kartları kullanmalarını öneriyoruz. Akrostişler, tekerlemeler, şarkılar haline getirmek çok daha verimli olabiliyor.
Bu konuştuklarımız biraz fazla ütopik bir senaryo gibi geldi. Ne dersiniz?
Bir kısmı kesinlikle öyle ama bir kısmı aslında öğretmenlerin zaten yapması gereken ama çoğu zaman maalesef ki sistemin izin vermediği durumlar. Devlet okullarında tüm bunların uygulanması daha imkânsız iken en azından özel okulların bu yaklaşımların bir bölümünü uygulatabiliyor olması gerekir. Aynı sınıf içinde farklı ihtiyacı olan çocuklara farklı seviyelerden eğitim vermek aslında uygulanabilecek bir yaklaşımdır. Bu özel okulların kesinlikle kullanabileceği bir yöntem olabilir.
Peki, çocuğun ihtiyaçlarına yönelik eğitimi verebilecek vasıfta okul öğretmenlerimiz var mı? Ya da sistemimiz bu yaklaşımların uygulanmasına izin veriyor mu?
Tek söyleyeceğim şey eski zamana göre artık öğretmenler mesleklerini yapmaya başladıklarında daha az tecrübeli olarak işe başlıyorlar.
Kısaca özetlersem, değerlendirmelerin sonucunu etkileyen çok fazla parametre var. Bu sebepten aşırı detaylı bir inceleme yapmak ve farklı ortamlardan, zamanlardan ve basamaklardan yararlanmak gerekmektedir.
Çocuklarımızın hiçbir alandaki başarı veya başarısızlıklarının tek başına bir sonuca, yoruma varmaya yeterli olmadığını anlıyorum. Sözeli zayıf bir çocuğun ileride ille de sayısal alanlarda başarılı olacağı veya sayısalı kuvvetli olan çocukların sadece mühendis olabileceklerinin göstergesi olmamakta. Yani tüm bu genellemelerden uzak durmamız gerekir. Zekâ denilen şey aslında bir sürü birleşenden oluşur.